• edi ile büdü ayarında osmanlı kankaları.
    benim adım felatun olsa, ben de kendime rakım isminde birinden kanka seçerdim.
    felatun isminde birini recep ya da osmanların anlaması mümkün değıil.
  • romanda beyefendi olarak gösterilip devamlı övülen ve yazarın kendisini örnek alarak yazdığı düşünülen rakım bey'in bir kadınla gözlerden ırak, gayrimeşru bir ilişki yaşaması bence oldukça düşündürücü. bir nevî bir beyefendinin nasıl olması gerektiğinin anltıldığı bu romanda âdeta, beyefendi dediğin kadınlarla kaçamak da yapabilir denmekte ve böylesi bir davranışın onur zedeleyici olmadığı fikri verilmektedir.
  • ahmet mithat efendi bu kitabi yazmadan once cok guzel bir fikir ve planla yola cikmis; ancak yazmayi bitirdiginde ortaya cikan sey, yola cikarken aklinda olan kitaptan epey farkli olmus, sanki.

    yazar, batililasmanin iki farkli ornegini birlikte ele alarak, donemindeki batililasmayi dogrusuyla-yanlisiyla vermek istemis anlasilan. ancak yazmaya basladiktan bir zaman sonra yanlisa yabancilarsirken dogru bildigini oyle sahiplenmis ki, hikayede denge altust olmus. misal, hikayenin bir cok yerinde anlatici bize, "ben size ikisini de anlatayim da siz hangisini begendiginize karar verin", seklinde sesleniyor. buradan anliyoruz ki ahmet mithat efendi aslinda hem felatun bey'e hem de rakim efendi'ye esit mesafede durdugunu dusunuyor. en azindan oyle durmayi hedeflemis.

    ama elimizde duran gercek bundan cok farkli..: sayfalari cevirdikce biz ahmet mithat efendi'yi rakim efendi olarak goruyoruz. felatun bey ise giristeki ilk bolumden sonra bize yabancilasiyor. oyle ki, felatun bey'in savunulacak tek bir yanini bile goremiyoruz hikaye boyunca. ne derse yanlis, ne yaparsa hatali bir insan bize anlatildigi kadariyla felatun bey.

    bu durum ahmet mithat efendi'nin planina da yansimis durumda. kitabin isminden de belli ki, felatun bey ve rakim efendi hikayede esit zamanlar alsin diye dusunulmus onceden. ama, hikayenin acisili bolumu haric, felatun bey'e o kadar az yer verilmis ki... misal, belki de canan, felatun bey'den daha fazla yer tutuyor kitapta. bir zaman sonra felatun bey'in, yazar ahmet mithat efendi'nin sirtinda bir yuk haline geldigini hissediyoruz. hararetle rakim efendi'den bahsederken, yazar sanki birden bire felatun bey'i hatirlayip endiseleniyor, o anlarda biz okuyucular da aniden felatun bey hakkinda bir iki cumle ile karsilasiveriyoruz.

    dolayisiyla felatun bey ile rakim efendi guzel bir fikrin harcanmasi olmus bana kalirsa.
  • batılılasma ve modernlesme olayına çektigi dikkat güzel örneklerle vurgulanmakla birlikte dogru düzgün bir kurgusu ve de konusu olmayan ee noldu simdi okuduk da dedirten kitap.
  • ahmet mithat efendi'nin, rakım efendi'nin josefino ile yaşadığı ilişkiyi eleştiren bir satır bile yazmaması beni düşündürmüştür. bu romana bakarsak yabancı kadınlarla dost hayatı sürmek son derece normal iken, sorun bu kadınlara para yedirmekmiş.
  • rakim efendi kendisini sokmak istedigi ideal karaktere ulasmak sevdasinda bocalamaktadir, distan edibli, iyi ahlakli gorunse de iki yuzlulukten kendini kurtaramamaktadir. felatun bey ise toplum tarafindan ahlaksiz ve hoppa kabul edilse dahi, ne yaptigini ve ne istedigini iyi bilmektedir. en buyuk erdemin de kisinin kendisini bilmesi oldugunu goz onunde bulundurursak da bu eflatun ismi kendisine pek de yakismaktadir.
  • her ne kadar karakter yaratımı sırasında parodiye varacak derecede mübalağa etmişliği olsa da, ahmet mithat'ın, "bir aktrise aşık olan ve belasını bulan" adam klişesini the picture of dorian gray'de kilit olay olarak kullanan oscar wilde'a bile yirmi yıl fark atarak kaleme alması çarpıcıdır. ayrıca, rakım efendi, çerkes köleyi cılız bir veletten yetenekli ve güzel bir hanıma çevirme etkinliği ile pygmalion'a selam çakmaktadır. yalnız anlatısını insanlar arası ilişkiler ve diyaloglar, özellikle de gönül ilişkileri üzerinden taşıyan öykü, bu olayları anlatırken ancak "vurdum bayıldı su döktüm ayıldı" komedileri kadar inandırıcı olabilmektedir.
  • sonradan görme, zevkü sefa düşkünü,parasını har vurup harman savuran ve uçkuruna da sahip çıkamayan felatun bey ile onun bu karakterine tamamen zıt olan rakım efendi arasındaki muhabbeti ve rakım'ın cariyesi canan'la olan aşkını konu alan bir türk klasiği.

    olaylar aşağı yukarı şu şekilde:

    --- spoiler ---

    rakım efendi nasıl bilgili, kültürlü, görgülü bir adamdır. evden işe, işten eve. kitap çevirileri yapar, özel dersler verir. anne ve babası öldükten sonra dadısı fedayi ile birlikte kendi hallerinde yaşarlar. allah'ına şükreder hep verdiği nimetler için.

    rakım efendi birgün bir esir kıza gönlünü kaptırır. hem de nasıl kaptırmak. kız hastalık derecesinde zayıf ve çelimsiz olmasına rağmen onu hemen satın alır.

    evet ''satın alır''. o dönemin olağan işlerinden biridir köle pazarlığı. cariye diyelim ya da. şimdi bunu anlamak çok zor, ama dönemin kitaplarından anlaşıldığı kadarıyla bu durum, son derece normal.

    rakım efendi, canan adını verdiği cariyeyi çok güzel eğitir. onu aslında içten içe seviyordur ama ne çeşit bir sevgi olduğundan kendisi de emin değildir. onu sadece uzaktan sever. nerdeyse bir kızkardeş gibi.

    canan'sa efendisine karşı sevgi doludur. ama efendisi ve fedayi'den aldığı muazzam eğitim ve terbiye nedeniyle bu aşkını dışarıya yansıtamaz.

    rakım efendi bu arada bir ingiliz ailenin kızlarına türkçe dersi vermektedir. kızlar da ailesi de rakım efendi'den çok memnundur. özellikle ingiliz anne baba, rakım efendi'ye o kadar güvenmektedirler ki kızlarını onunla başbaşa bırakmakta bir beis görmezler. zaten de rakım efendi'nin aklının ucundan bile geçmez öğrencilerine o çeşit bir gözle bakmak.

    felatun bey de bu aile ile tanışıktır. ancak aile, felatun bey'den hiç hazetmez. zaten felatun bey de birgün bir rezillik eder (evin hizmetçisi sanarak evin hanımına arkadan sarılır) o günden sonra da ortalarda pek gözükmez. rakım'ın tüm uyarılarına karşı gönlünü terbiyesiz ve müsrif bir kadına kaptırır.

    rakım efendi, bu ingiliz kızlara hiçbir umut ışığı vermemiş olsa bile kızkardeşlerden biri rakım efendi'ye fena halde aşık olur. o kadar ki aşkına karşılık bulamayacağını bildiği için yataklara düşer, ölümü bekler.

    kızın bu halini anlayan doktor, kızın babasına kızını rakım efendi ile evlendirmekten başka çaresi olmadığını söyler. baba, rakım efendi'ye kızıyla evlenmesi için adeta yalvarır. fakat rakım efendi buna razı olmaz. ama kızın, gözlerinin önünde yitip gitmesine de yüreği elvermez. kız en azından iyileşene kadar rakım efendi'nin de kendisini sevdiği söylenir. ama kız akıllıdır ve bunun doğru olmadığını bilir.

    az kalsın josefino'dan bahsetmeyi unutuyordum. josefino piyano hocasıdır. aynı zamanda rakım'ın arkadaşıdır. josefino, canan'a piyano çalmayı öğretir. canan muazzam yetenekli olduğu için hemen öğrenir, çok da güzel çalar. canan, hocası josefino'yu çok sever. josefino da onu.

    ama josefino da rakım'ı sever. rakım her ne kadar süper dürüst ve iyi bir insan olsa da josefino ile birkaç gece geçirir. bu tamamen aralarında kalan ve ikisinin de bir gelecek beklemediği bir ilişkidir.

    josefino her ne kadar rakım'ı sevse de canan'ı da çok sevmektedir. başka bir kadın olsaydı belki rakım için mücadele ederdi ama canan'ı üzmek hiç istemeyeceği bir şey olduğu için rakım ile canan'ın arasından dostça ayrılır.

    en sonunda herkes kendi yoluna gider.

    felatun bey tüm parasını o terbiyesiz ve müsrif kadın için çarçur etmiştir. şimdi bir yerde memuriyete başlamıştır.

    ingiliz kızın rakım efendi'ye olan aşkı kendiliğinden geçmiş, kendisi için uygun bulunan bir kuzeni ile evlenme hazırlığına girişmiştir.

    rakım efendi, canan'a aşık olduğu ilan etmiştir.

    --- spoiler ---

    gökten üç elma düştü...

    http://birazkitap.blogspot.com/…e-rakim-efendi.html
  • şimdi bu tanzimat dönemi edebiyatı söz konusu olduğunda karşımıza ille de namık kemal çıkar. şiirde hürriyet kasidesi, oyunda, vatan yahut silistre, romanda da intibah... derler ki, namık kemal tanzimat döneminin en yetkin ve en ilerici edibidir. geliniz ve görünüz ki durum böyle değildir. gelip göremeyebilirsiniz de elbette, bu benim görüşüm. benim görüşüm olan bu görüş şöyle bir görüştür ki, bence bu kitap intibah'ı döver. öteki türler üzerine bir tartışmaya bu başlıkta girmenin bir gereği yok. şiir dendi mi beşir fuad'dan başkasını tanımam etmem zaten. her neyse.

    intibah'ın sonu başından belli o sıkıcı havası içerisinde bir de "unutma ey okuyucu! mehpeyker kötü bir kadın...kötü bir kadın...kötü bir...kötü...köt..." yankıları o kadar rahatsız edici ki iğrendim ben okurken. yani bir karakterin kötülüğünü anlatmak için 40 dereden su getirmenin haceti nedir ey nam-ı kemal efendi? bir de hizmetçi kız mevzuu var tabii... o kadar mükemmel bir karakter ki bu hizmetçi kız, ali bey karakola ihbara gittiğinde soğuktan üşümüyor da sinirleri bozuk olduğundan bir ürperme geliyor ve akabinde bu ürperme titreme ve üşümeye tebdil ediyor. yani hizmetçi kızımız soğukta üşüyecek kadar dayanıksız biri dahi değil! (burayı jale parla'dan aldım. o yazmış, ben de beğendim) velhasıl intibah, ziyadesiyle kötü bir romandır. hatta kötü bir denemedir. deneme derken terim olanı değil, durum olanı.

    ahmet mithat efendi'nin karşılaştırmalı edebiyatı felatun ve rakım'da ise durum biraz daha farklı. bu kitapta herhangi bir karakter ne itin götüne sokuluyor, ne de göklere yükseliyor. felatun bey her ne kadar uçarı bir tipse ve rezil bir hayat sürmekteyse de, rakım efendi'nin arkadaşı olabilecek kadar akıllı biri. rakım efendi herkesle iyi geçinmeye çalıştığından, onun tarafından bu arkadaşlık zaten bozulmuyor fakat, felatun bey de bu arkadaşlığı sürdürmeye çaba harcıyor. bu güzel bir ayrıntı.
    bunun dışında, rakım'ın namus bekçiliğinden uzak olduğunu da görebiliyoruz. josephino hanımefendi ile eğleşmeleri ve dilleşmeleri, onun yobaz bir anadolu entelektüeli olmadığını gösteriyor bize. yer yer abartılı bir övgü dizilmişse de, genel olarak makul bir karakterdir rakım efendiciğimiz...

    bunların dışında, ahmet mithat'ın kullandığı dil üzerinde durmak gerek. intibah'ın tekdüze ve ikna etmeye çabalı o sıkıcı dilinin çok ötesinde bir dil kullanmış yazar. "bakın ne kadar kötü şeyler oluyor ve ben size bunları gösteriyorum!" havasına pek girmemiş. ortaoyunu geleneğinden gelişi ile ilişkilendirebiliriz bu durumu ve fakat ne olursa olsun, dil açısından intibah'ın birkaç gömlek üstünde duruyor bu kitap. ayrıca karakterlerin analizleri de gözle görülür bir başarı ile ortaya konmuş.

    velhasıl, ahmet mithat ile namık kemal'i karşılaştırdığımızda, ahmet mithat'ın daha sevecen ve daha ılımlı olduğunu ve bugün onun üzerinde daha çok durmak gerektiğini düşünmekteyim. berna moran'ın tespitidir ki ahmet mithat, müşahedat kitabında bilinç akışı tekniğini kullanmış ve aslında james joycelardan çok önce, farkında olmadan yepyeni bir anlatım dili kurmayı başarmıştır. pek tabii bilinçsiz bir şekilde gerçekleştiğinden, bir ilk olarak saymamak da gerek.
  • ankara devlet tiyatrosu'nun belki de bu dönemki en iddialı oyunu. kostüm, müzik, oyunculuk ve kurgu olarak gerçekten topladığı tüm alkışları hak ediyor. küçük tiyatro'da olması ve tiyatronun da tarihi yapısı oyuna ayrı bir hava katmış. diğer sahnelerde gösterimi mutlaka olacaktır ancak fırsatınız olursa bu sahnede izleyiniz.
hesabın var mı? giriş yap