2156 entry daha
  • abu çi çi bölüm 2'den merhaba,
    --- spoiler veren hayvanlar ---
    aradan geçen 1 hafta içinde özge iyiden iyiye kötü yola düşmüş,gülten teyzesi tarafından salak yemin ederim gerizekalı bu çocuk ya bakışlarına maruz kalmaktadır.bilge gitgide can manay'ı kıskanmakta, öğle molalarında yangın merdiveninde gizli gizli "can manay'ın gizemli sevgilisi" videolarını izlemektedir.
    smk muhtemelen gün sonunda onu cırcır eden aşırı sağlıklı zengin kahvaltısıettiği halde; aşk acısından geçen hafta geçici körlük yaşadığı yetmiyormuş gibi bu hafta da kısmi felç geçirmekte, duru ise ben dönyanın en gözel garısıyamedasıyla provalarda boy göstermektedir.
    genel kanının aksine, bana göre ilk sezon daha çok aşk barındırıyorken ikinci sezonun genel odağı ise entrika.

    bu bölüm duru kaltağının geçen dönemin sonunda çıkardığı rezaletin, deniz'in akademik kariyerine de mal olduğunu öğreniyoruz.
    sonrasında da tiyatro kökenli başarılı oyuncu ve seslendirme sanatçısı nuri karadeniz'i ufak da olsa bir rolde görüp,mutlu oluyoruz.
    seçil duru'ya ece'nin maşası olarak mı yanaşıyor yoksa tarafını seçip ece'ye karşı duru'nun yanında mı cephe alıyor? ben olsam seçmelerde yerimi kapan birine dostluk beslemezdim ya, neyse.
    yine de lafını esirgemiyor seçil: "okul buranın yanında kreş gibi kalıyor, gerçek hayata hoş geldin."
    duru ile ece birbirini yiyecek gibi görünüyor. yoksa bir black swan kapışması mı izleyceğiz? işler ece'nin sırf duru'nun damarına basmak için deniz'e yaklaşmasına, deniz'in de işine gelip buna karşılık vermesiyle iyice karışabilir. ece rolünü yasemin kay allen üstlendiğine göre olacakları şimdiden büyük bir merakla bekliyorum.

    can manay'ın bu hafta konuk olarak alacağı vaka gerçekten de gülben ergen'den esintiler taşıyordu, bu görüşe ben de katılıyorum. zaten sonradan bu kişinin adının "gülçin erkin" olduğunu öğreniyoruz.
    can manay'ın bu haftaki mesajı ise; "hayatta arkamızı asıl ve ilk önce ailemize karşı kollamamız gerektiğiydi."
    (bkz: en büyük kazıkların hep en yakınlardan gelmesi)

    ata: sen ne biçim bir insan olmuşsun ya? bu sen misin özge?
    özge: nasıl bir insan, başarılı mı? parasız, yalnız, işsiz kalmak istemeyen bir insan mı? evet benim. bak ata, ben bir daha o çukurun dibini görmeyeceğim kararımı verdim. yanımda olursan sana faydası olur. karşımda olursan, ezer geçerim.
    ata: ha bir de tehdit ediyorsun, sen herkesi kendin gibi mi sanıyorsun?
    özge: evet. aynı değil miyiz? hepimiz orospu çocuğu değil miyiz? ee kararın ne?
    ben başlarda özge'nin bencilleşip furkan davası'ndan bile vazgeçtiğini düşünürken, şimdi başka bir taktik izlediğini farkedip, rahatlamış bulunuyorum. özge eskiden bireysel olarak güçsüz fakat hukuğun, kamusal adaletin üstünlüğüne inanan sıradan bir vatandaştı. bu yolla hakkını arayamayacağını, adaleti elde edemeyeceğini anladığından beri bireysel olarak güçlenmeye çalışıyor. gücünü tam olarak topladığına inandığı anda da kendi adaletini kendisi sağlayacak. furkan'ın hesabını da o zaman soracak. (bkz: orman kanunu)

    bilge onca işin arasında ve kişisel duygusal nedenlerle duru ile ilgili ayak işlerine koşturmaktan haklı olarak son derece rahatsızdır.
    ali ise uyarıyor onu kendiliğinden, belki kendisi de benzer rahatsızlığı yaşadığından, belki bu konu ile ilgili ağzı yandığından belki de bilge'nin içini okuduğundan: "duru hanımla ilgili asla can'la karşı karşıya gelme. tabi duru hanım'la da asla karşı karşıya gelme."
    "bi kutu daha mı getirdin bana yoksa, son getirdiğin kutu hayatımı değiştirmişti." duru küçümsüyor bilge'yi. bilge o'na göre yalnızca bir ulaktır. o ise kazanandır, can'ın kadınıdır.
    "o kadar kolay mı yaa? bir kutu geliyor hayatın değişiyor falan..."
    duru ise büyük bir küstahlıkla: "e ben değiştirmek istersem değişir tabi kutular tüyler falan işin bahanesi." diye cevaplıyor bilge'yi.
    duru'ya göre bilge uslu ve sıkıcı bir kız. fakat bu özelikleri ile bilge'nin varlığı duru için bir tehditten çok avantaj. hiç yakın bir kız arkadaşı olmayan duru ilk defa bir hemcinsine güvenebileceğini düşünüyor, güvenmeye ihtiyacı da var. çünkü ne ailesi var ne de bir dostu. düşünün onca zenginliğin içinde mutlusunuz ve bunu paylaşabileceğiniz hiçkimse yok çevrenizde, tıpkı mutsuzken de olduğu gibi. bir prensessiniz fakat karanlık bir kral tarafından kuleye kapatılmış. geçen sezon en yakın arkadaşına yaptıklarından sonra duru'ya acımıyoruz tabi ki, fakat psikolojisini de anlayabiliyoruz.
    duru, bilge'nin onun arkasından iş çevirmeyeceği, dürüst, can konusunda güvenebileceği, onu emanet edebileceği, sır saklayacağı ve sadık olacağı konusunda emin olmak istiyor. fakat o'nun lafını esirgemeyişinden rahatsız olduğu noktada da aba altından sopa gösteriyor: esas kız benim! patroniçe benim!

    "iyi ki bana kancayı takmışsın."
    şimdi arkadaşlar can, duru'ya ilişkilerinin yalnızca 3.ay'ında 1 adet otomobil hediye edince, duru'nun resmen çiğlikten ağzı götü oynuyor ve "iyi ki bana o gün kırmızı tüyü yollamışsın, ben de sana gelmişim." diyor. ben başta tüm bu sevinç gösterilerini duru'nun bir sanatçı olmasından mütevellit, duygularını coşkulu bir şekilde dışa vurmasından falan kaynaklandığını düşünmek istesemde, sonrasında aklıma bazı geçmiş sekanslar geldi ve o cümleyle duru'nun paragrafımın giriş cümlesini ima ettiğine kara verdim.
    peki neydi o sekanslar?
    duru'nun deniz'leyken tüm gösterilerde baş dansçı olmak ve kıyafetlerinin diğer dansçılardan farklı olması konularında deniz'in desteğini beklemesi. bu sene katıldığı müzikalde baş dansçı olamayınca can'a "madem can manay'ın sevgilisiyim, beni baş dansçı yap." demesi.
    bilge ise can onu okul yönetimine şikayet etmediğinde, asistanı yaptığında, ona araba tahsis ettiğinde hatta bursu kesilip okuldan atılmak üzereyken 1yıllık ücreti peşin yatırdığında bile; yani çok ihtiyacı varken ona maddi manevi sağladığı her şeyden sonra bile inanılmaz vakur bir duruş sergiliyor. duru'nun otomobil karşısındaki abartılı tepkisine bozulsa da hayret de etse, yine vakarından en ufak birşey kaybetmiyor.
    can manay'la beyefendilik dersleri vol1: sevgilinize araba almanız yetmez. o arabayı muhakkak üzerinde bir lilyum buketi ile sunmanız gerekir.

    geçen sezon duru'yu izleyen can bu sezon da deniz'i izliyor."once a röntgenci, always a röntgenci."
    bizse sağlam bir eski sevgiliden geriye kalanlar sekansı izliyoruz.bizi terkeden sevgililerimizin ardını hep böyle toplamadık mı zaten? deniz, evini satmaya çalıştığını düşünse de, aslında yaptığı şey anılarını elden çıkarmaya çalışmak.
    can'ın duru'yu egzersiz yaparken o gizli gizli izlediği sahneler,duru'ya olan saplantılı ve yoğun aşkının dışavurumuolmasının yanısıra, ozan güven'in de oyunculuğunun şahikasıydı. can, farkedilmemeye çalışarakve çıt çıkarmadan izliyorduru'yu. hani bir bülbül'ü yuvasında öterken izlersin, ürkütüp onu kaçırmamaya çalışır; tanıklık ettiğin harikulade bir anı bozmak istemezsin ya aynı öyle işte. çok beğendiğin bir sanat eserinin karşısında dizlerinin bağı çözülüp, nefesin kesilir gibi. öyle ki, bir süre bir köşede sakinleşip kendine gelemeden duru'nun yanına bile varamıyor. fakat biraz olsun kendisine gelip, ayakları yere yeniden basmaya başladığında malum soru geliyor: "o müzik neydi?" sakın, duru'yu dans ederken kendinden geçiren müzik deniz'in olmasın?

    bazen aşklarbiter,limon ağaçları da kurur.limon ağacı üzerinden yapılan pastoral metafor çok başarılıydı.
    geçen sezon duru ve deniz'in evi, renkli, canlı hayat dolu, sıcak, yaşayan bir evdi; bir ruhu vardı.iki sanatçının ve iki aşığın evi olduğunu, o evin içinde ikisinin birşeyler yarattığını, birşeylere hayat verdiklerini hissedebiliyordunuz.ayrılmasalar muhtemelen, birkaç yıla evin bahçesinde çocukları da koşup oynamaya başlardı. ev 60'lar bohem tarzında ve canlı renklerle döşenmişti. evin çifti mutfakta birlikte yemek pişiriyordu, bir yuva ortamı vardı. deniz'in giyimi kuşamı da aynı evi gibi rahat ve renkliydi; ve deniz, duru'yu ehlileştiriyordu.
    duru ve can'ın şimdiki evi ise karanlık ve ruhsuz, içinde yaşanılıyor mu, yemek pişiyor mu, sevişiliyor mu belli değil.
    can her nereye gitse ruhundaki karanlığını da beraberinde götürüyor. geçen sezon evinin içi de kıyafetleri gibi kapkaraydı. fakat bu sezon evi değiştiği, duru yanına taşındığı halde onun için değişen pek birşey olmadı. tam tersine onun bu karanlığı oldukça bulaşıcıydı. duru'yu da içine aldı, yuttu. tıpkı can'ın duru'yu hırçınlaştırdığı gibi.
    duru; öğretmeniyle birlikte rengarenk korunaklı bir evde yaşayan, pembe kazaklar, çiçekli bohem elbiseler giyeninci küpeler, naif ve asil takılar kullanan bir kız öğrenciden, gerçek hayatın tam ortasından çıkıp gelen siyahlar içindeki bir adamın; siyahlar içinde yaşayan ve siyahlar, bejler giymeye başlayan gösterişli takılar kullanan kadınına evrildi. beraber yaşadığı sevgilisiyle evlenmek üzere olan bir duru'dan, tek başına ayrı eve çıkan, yeni bir birlikteliğe güç yanaşan, evliliğe ikna olmayan bir duru'ya. yani duru'dan duru durulay'a. bu yeni imaj o'nun dönüştüğü yeni kadının bir yansıması mı yoksa hep siyahlara grilere bürünerek yaşayan can'ın onu soktuğu şekil, o'na yakıştırdıkları ve o'na aldığı yeni cicilerin bir sonucu muydu?

    duru belki her zaman çalışkan ve kabiliyetli idi. fakat bu; üst paragraflarda da bahsettiğim gibi, yükselmek, müzikallerde başrol olmak için sevgililerini kullanmadığını göstermez.
    eti: "duru'yu ne kadar erken sevmeye başlasam o kadar iyi diye düşündüm." can'ın hayatında varolabilmek olabilmek için duru'yu sevmekten başka seçeneği olmadığını biliyor. fakat can'la olan eski resimlerine baktıktan sonra alttan alta can'ı uyardığını da görüyoruz: "senin için de benim için de yeni bir hayat yok."
    deniz'den duru hakkındaki en kısaa, öz ve en doğru tespit geliyor: "pislik herif sen iyice bozmuş." bakın "seni bozmuş değil."
    duru'yu deniz'in karşısına çıkmaktan alıkoyen nedir? kafa karışıklığı mı, utanç ve vicdan azabı mı?
    bu arada duru 2 bölümdür aşiret gelini gibi geziyor. muhtemelen can'ın ona aldığı; altın, pırlantalı takılar kulağında, boynunda, elinde, kolunda heryerinde. halbuki geçen sezon genç bir balerin gibi yalnızca inci küpeler, tektaş küpeler vs. gibi minimal ve asil bir takı kullanımı vardı. hatta geçen bölüm seçmelerde sıra beklerken sağına soluna bir baktı da, kendisi kadar süslüsünü göremeyince, rahatsız hissedip takılarının bazılarını çıkarmış bazılarını da saklamıştı.
    yalnız sevgili kadın izleyici, sakın ola ki bu sefer duru'nun takılarına özenip edinmeye falan çalışmayasını, zira can manay kadar kazanmıyorsanız o iş biraz zor şekerler. şu kolyeninmesela, anca çakmasını edinebilirsiniz. çünkü kendisi yalnızca 23.750 tl.

    "bildiğin tek şey kaçmak. senin de olayın bu. onca yıl yalan sıkıp durdun, hayaller, mayaller. ne duruymuş be, kaç amına koyim."
    bu bölüm akıbetini merak ettiğim göksel'i ve sansürsüz dilini yeniden görmek çok güzel oldu. umarım ileriki bölümlerde ada'yı da görürüz. ben deniz'in müzikalde göksel'e de yer vereceğini ümit ediyorum.
    nilay'la deniz'in iki farklı ülkeden aynı anda ay'a bakmaları çok anlamlı bir kısımdı. düşünün bir hocanız var, roma geceleri'ni ve nilay'ı yalnızca sizin için bırakıp, atlayıp geliyor taa oralardan buralara. ama içim rahat, göksel kıymet bilir.
    günümüzün kanayan yarası hayvanlara tecavüz konusuna değinilmiş olması çok güzel olmuş. fakat şehrin tam da merkezindeki büyük londra oteli'ndeniçeri köpek sokulabildiğini hiç sanmıyorum.
    zamanında ernest hemingway'i de ağırlamış olan bu tarihi oteli bir dizide görmek, beni çok mutlu etti. (bkz: büyük londra oteli)

    uyuma denemeleri hiçbir şekilde sonuç vermeyen smk, kanepeye ters uzanmak, özge'nin evinde yerde yatmak gibi deneyimlerin ardından bu sefer de orta sehpanın üzerinde uyumayı denemektedir.o sırada ibretlik bir cümle dökülür ağzından "allah niye bizim cezamızı vermiyor numan?" şu cümle godfather'da replik olsa kült olurdu.
    ayrıca geçen sezondan beri her bölüm smk'nın erkek modasındaki önlenemez yükselişine tanıklık ediyoruz. dar kesim takımların erkek giyimini ele geçirdiği şu günlerde, smk normal kalıp ve klasik çizgisinden şaşmayan yelekli takımlarıyla adeta bir beymen business erkeği. her takımıyla birlikte kullandığı farklı renk ve stillerdeki "yaka mendilleri" ile de stilinden asla taviz vermiyor.
    smk'cığım bi' yeşilçam filmlerindeki gibi duvara özge'nin 75x100 boyutlarında resmini asıp önüne kadife perde çekip, ara ara perdeyi açıp resmin karşısına konumlandırdığın kanepede viski içip sonra da boş bardağı resime fırlatmadığınkaldı.
    (bkz: sevgilinin resmini duvara asıp perdeyle gizlemek)

    bu bölüm can'ın ortadan kaybolan eski sevgilisi, billur karakteri ortaya çıkıyor. karaktere nur fettahoğlu hayat veriyor. "senden önce 2 defa aşık olduğumu, doğru kadını bulduğumu sanmıştım. zaten herkes gerçek aşkla karşılaşana kadar karşılaştıklarının gerçek aşk olduklarını zanneder, ya da karşılaşmadan ölüp gider." diyor ya hani can duru'ya. işte o 2 karavana aşk'tan biri billur.
    ben can-billur fotoğraflarını özge'ye yollayan kişinin eti olabileceğini düşünmekteydim, bölümün başında can'ın eski fotoğraflarına baktığı ve duru meselesi'nden pek de memnun olmadığı için.
    fakat smk-can ortaklığının tatsız şekilde nihayetlenip, ikisinin de birbirlerinin geçmişteki kirli çamaşırlarından haberdar olan yegane kişiler olduklarını dikkate alıp, şu el sıkışmayıda gördükten sonra, billur'un izini tayfun aracılığıyla özge'ye smk'nın ulaştırdığından neredeyse emin oldum. ileride özge'ye bunu açıklayıp kesin kızdan love points de toplar bu yaşlı kurt!

    duru bilge'yi küçümsemiş, o'na aba altından sopa göstermişti, fakat kendisinin bilge'yle ilgili kafasında dönen sorunun cevabı çok sonra, duru'ya olan güveni sarsılmış can'dan geliyor:
    "seni neden yanımda istedim biliyor musun?" "hayatımda 1 kez olsun bir insana sonuna kadar güvenmek istedim."
    bu bölüm iyi bir psikoloğun ve psikiyatristin neden sanattan da anlaması gerektiğini, iyi bir sanatçının kişisel psikolojisi ile ilişkisini de öğrenmiş olduk.
    bilge duru'ya göre yalnızca bir ayakçıdan ibaret olsa da, bir çok psikolog ve psikiyatrist adayının yanında yetişmek isteyecekleri iki meslek erbabının (eti ve can) yanında pişen çok şanslı ve yetenekli bir uzman adayı.
    fakat bir kadının akıllı, çalışkan ve başarılı olması güzel ve çekici olmasına engel değil. bilge'nin artık bunu anlaması gerekiyor. bu konuda o'nun gözünü açacak kişinin eti olacağını ve çok beklediğim gibi, bilge'yi sonunda dizi tanıtımlarında gördüğümüz gibi bir imajdagöreceğimizi ümit ediyorum!

    can'ın şu hayatta yaptığı tek doğru şey deniz'in müzikal direktörlüğe gelmesinin yolunu açmak olabilir. bu şekilde kendini değil, asıl deniz konusunda güvenmediği duru'yu test ediyor. ilk kez gerçek bir psikiyatrist gibi davranıyor.
    ve bu bölümün finalinde kendisini gösteren star konuk oyuncu "the pembe kazak" günyüzüne çıkıyor!
    duru ece'nin yalnızca başrol olmasını değil, deniz'le ilişkisini de kıskanacaktır.
    ceylan hoca'nın deniz'in yüzüne vurmasa da duru-deniz-can üçgeninden haberdar olduğunu düşünmekteyim. başından beri duru'yla birlikte çalışma, ona müzikalde rol verme konusunda temkinli yaklaşmasında sebep olarak da bunu görüyorum.
    bu arada ceylan hoca türk dizi tarihinde tarot falı bakan ilk karakter olabilir.
    deniz müzikali, "büyük bir aşk ve büyük hayal kırıklıkları, hayatlarının en güzel öyküsünden ayrılma hikayesi." olarak tanımlıyor. deniz'in duru ile yaşadıklarına paralel bir hikaye bu; ve konusunu aldığı hikaye gerçek olduğu kadar kıymetli de bir hikaye.
    (bkz: selahattin pınar afife jale aşkı)
    --- spoiler veren hayvanlar ---
  • --- s02e02 spoiler ---

    cm & duru ilişkisinin vıcıklaşmaya başladığını; gördüğümüz otomobil hediyesi ve sonrasındaki yapmacık tepkilerden, duru'nun "can beni baş dansçı yapar herhal" diye düşünmesinden vs. anlamış bulunmaktayız.
    yine $ de $ ilişkide $ kriz $ yönetimini $ şuan $ için $ iyi $ beceriyorlar*

    deniz yine kendini tutamadı ve hırkamı giyem de piyano çalam modunu açtı. tabi soğukkanlı olmaya ve intikam almaya karar vermiş olması bunda etkili oldu.

    en bombası da nur fettahoğlu'nun canlandırdığı billur karakterinin bir gözünün akgezen gözü olmasıydı. bunda eski sevgilisi psikopat cm'ın payı neydi?
    bekleyelim görelim.

    --- s02e02 spoiler ---
1616 entry daha
hesabın var mı? giriş yap