• (bkz: #54878098)
  • "tüm eylemlerin inkâr edilemez zorunluluğuyla beraber, kendinin farkında olan her birey, kazayla ya da rastlantısal olarak iyi ya da kötü biri olmadığını kendisine itiraf etmek zorundadır; örneğin kötü bir birey, kendisini kesinlikle zorla bu duruma getirilmiş hissetmez, tersine eylemleri kendi istencine uygun biçimde gerçekleşir, istencine karşı değil. bir kişi kaza ya da rastlantı sonucu iyi olmaz, ayrıca herhangi bir zorlama ya da baskı, hatta cehennemin kapıları bile onun temel tutumunu sarsamaz. ortaya çıktığında zorunlu hale gelen özgür eylem, yalnızca öz farkındalık ve ideal bir şey olarak bilinçte oluşmaz, çünkü özgür eylem, yalnızca bilinci değil özü de önceler, hatta bizzat her türlü özü ve bilinci meydana getirir. ancak bu eylem, insanın tamamen bilinçsiz olduğu bir eylem değildir; örneğin yanlış bir davranışını mazur gösteren ve “ne yapalım ben böyleyim” diyen birisi, bizzat bu kişi olmasının kendi suçu sonucunda gerçekleştiğinin farkındadır, tıpkı başka türlü davranamayacağı konusunda haklı olduğu gibi."
  • hegel öldükten berlinli yetkililer schelling'e, hegelci panteizmin kökünün kazınması karşılığında, hegel'in berlin'deki kürsüsünü teslim ettiler. tarihin garip bir cilvesi olacak ki, schelling'in berlin'deki açılış konuşmasında kieerkegard, engels ve bakunin de vardı. daha sonra varoluşçuluk, marksizm ve anarşizm olacak akımların ilk kurucuları. dinledikleri şey onları hayal kırıklığına uğratmıştı. üçü de oradan ayrıldı ve hegel'le ciddi bir hesaplaşmaya giriştiler. olan hegel'e oldu tabi.
  • insanlar yaratılışı rasyonel bir şekilde açıklayamadığı için mitlere başvuruyor demiş kişi.
  • vakti zamanında hayatında bir kere gerçekleştirdiği evlilik teklifini yorumlarken şu meşhur söze sahip kişi.

    "rasyonel bir iş yaptığıma ilk kez emin değildim. şükürler olsun ki benden düşünmem için zaman istedi. ve benimde teklifi geri almak için fırsatım doğmuştu
  • schelling’i özgün kılan yanlardan başlıcası onun doğa tasarımıdır. kant ve fichte doğada telos’un bulunmadığını düşünüyorlardı ancak kant hem doğanın bir bütün olarak tam anlamıyla kavranabilmesi hem de etik’in tesis edilebilmesi için aslında teleolojik bir karakter taşımayan doğayı sanki teleolojikmiş gibi ele almamızın doğru olduğunu savlarken, fichte ise doğayı ödev ahlakını tesis etmenin aracı olarak gördüğünden onu bir şekilde telos ile ilişkilendirmiş oluyordu. oysa schelling’e göre telos söz konusu olduğunda öncellerinin benimsediği bu septik tutumu aşmak gerekir.

    o, böyle yapmakla bir yandan onların karşılaştığı sorunları aşmayı ummaktadır. bu durumda onun doğa tasarımı doğanın teleolojik ve hiyerarşik bir organizasyon olduğu görüşüne dayanacaktır. doğa bir bütün olarak bilinçten yoksun bir zihin yaratımıdır. fakat bu zihin her yaratımında tedrici olarak gelişir ve nihayet son ve en yüksek aşamada bilinçli bir zihin olarak insan yer alır. bu kendi içine kapalı, teleolojik bir karakter taşıyan hiyerarşik bir organizmadır. bu tarz bir doğa ancak onu kavrayabilecek bir varlık tarafından ve tinsel bir ilkeyle açıklanabilir.

    schelling açıklayıcı ilkenin maddi olmadığını, maddeyi belirlediğini düşünmektedir. bu ilke tinsel bir ilke olmak durumundadır. ancak o, fichte’den farklı olarak söz konusu ilkenin ben’de bulunamayacağını, ben’in dışında yer alması gerektiğini düşünmektedir. bu, açıklayıcı nitelikteki tinsel ilkenin, yani idenin öznel değil nesnel olduğu anlamına gelir. böylece fichte’nin öznel bir karakter taşıyan ve diyalektiği salt yöntem olarak kavratan idealizminden farklı olarak schelling’in idealizmi nesnel idealizm olarak karşımıza çıkar. bu, tüm farklı varlık alanlarını bir ve aynı ilkeyle açıklama çabasıdır ve onun doğa kavrayışıyla tam bir uyum içerisindedir.

    bilinçli zihin olarak insan doğadaki bilinçsiz zihni kavrayabilecek biricik varlıktır. doğa sürekli ve yalnızca etkin olan bir süreçtir, bir iradedir, üretkenliktir. schelling’e göre yalnızca böyle bir doğa her türden etkinliği akılsal kılmaya ve temellendirmeye izin verir. insan ile doğa arasına epistemolojik, ontolojik ve etik gerekçelerle bir duvar koyan kant’in böyle bir şey tasarlaması mümkün değildi. eylemi temellendirmeyi amaçlayan, doğayı eylem alanı olarak görüp araçsallaştıran fichte ise ben’i mutlaklaştırdı.

    fichte, ben’in dünyasına doğru yönelirken, schelling dış dünyaya yönelir. bu dünya da ben’in dünyası gibi dinamiktir fakat ben’in dışındadır. ancak kant ve fichte’den farklı olarak schelling ide ile doğayı birbirinden ayırmaz. doğa ile tin özdeştir, dolayısıyla ben ile doğa arasında ayrılık yoktur. böylece kant ile fichte’nin aşamadığı kartezyen düalizm aşılmış olmaktadır. bu özdeşlik ilkesi tüm varlıkların alanlarını kapsadığından, organik-inorganik varlık ayrımı ortadan kalkar. inorganik varlık, organik varlığın canlılığını yetirmiş, başkalaşmış halidir. bu durumda tüm varlık alanları bu monist epistemolojiye uygun olarak bir ve aynı ilkeyle açıklanır.

    schelling birliğe giden yolun gerilim ve çatışmadan geçtiği konusunda fichte ile uzlaşır ancak bu süreci ben’den alıp dış dünyaya göndererek ondan ayrılır. bu süreç tez ile başlayıp anti-tez ile devam eden ve sentez ile sona eren diyalektik bir süreçtir. bu süreç devam ederken doğa kendi organik bütünselliğini korur. bu uyum ve denge en üst aşamada mutlak hale gelir. böylece karşıtların mücadelesi olarak diyalektik aklın ve ben’in yasası olmaktan çıkıp doğanın yasası haline gelir. basitten karmaşığa, bilinçsizden bilinçli olana doğru yükselen doğadaki hiyerarşi de bunun kanıtıdır. diyalektik daima daha yüksek düzeyden sentezlere doğru ilerleyen bir süreçtir. bu sürecin sonundaki en yüksek aşamada ortaya çıkan bilinç bütün bu süreçleri kavrayan varlık olarak insanda bulunur.

    insan, farklı düzeydeki sentezlerle kendinin bilincine varmaya doğru ilerleyen diyalektik sürecin en üst aşamasını temsil eder. schelling’in hümanizmi burada karşımıza çıkmaktadır. buna göre insan tin’in en yüksek aşamasıdır ve diğerleri teleolojik bir süreçte yer alarak bu amaca hizmet etmeleri dolayısıyla insan için vardırlar. tin, mutlak ayrımlaşmamışlıktan kendi bilincine varana dek süren bu diyalektik süreçle betimlenen evrendeki en büyük, özsel ve tümel bağdır. ancak bu bağın kavranması, tüm sürecin kavranmasını gerektirir. bu nedenle ortalama bir zihinsel durum dış dünyadaki sürecin belli bir anına saplanıp kalır ve dolayısıyla sürecin bütünselliği gözden kaçırılmış olur.

    schelling’e göre insan bu süreci, bu sürecin sonunda kendisinde beliren entelektüel görü ile bilecektir. entelektüel görü ile oluşan bilinç ise estetik bilinçtir. schelling, estetik bilinç öncesi iki farklı bilinç düzeyinden söz eder. teorik bilinç ve pratik bilinç. teorik bilinç kant’ın bilinç anlayışına denk düşer. burada bilinç pasif-reseptif bir nitelik taşımaktadır ve nesneye bağlıdır. kant’ta bilinç özne ile nesnenin girdiği ilişkide ortaya çıkmaktaydı. bu, öznenin nesneye tabi olması ve bilinç içeriklerinin nesne tarafından belirlenmesi demektir. pratik bilinç ise fichte’nin bilinç anlayışına denk düşer.

    burada bilinç etkin veri olanı değiştirip dönüştüren öznel niteliğidir. bu bilinç ise bilgi temelinde tahakküm peşinde koşan öznenin kendini nesneye dayatmasıdır. teorik bilinç bilmeye, pratik bilinç ise eylemeye dayalıdır. oysa bu iki farklı bilinci mümkün kılan ve onları aşan bir bilinç daha vardır; estetik bilinç. estetik bilinç tam bu noktada devreye girer. schelling’e göre doğadaki yaratıcı etkinlik ne salt bilgi ne de salt eylem olarak kavranabileceğinden ancak estetik bilinç ile kavranabilir.
  • fichte'nin evrensel ve tikel olan arasındaki felsefi çelişkiyi çekingen bir edayla aşmaya çalışan tutumuna karşı çok daha açık bir tarih felsefesi üretmiş olan düşünür. özellikle schelling'in açıktan tarihte birlikten çokluk üreten diyalektik bir ilerleme olduğunu savunması oldukça ilginç bir düşünsel bağlam ortaya koymuştur denebilir. schelling'in bahsi geçen bu diyalektik tarih felsefesini, teorik ve pratik akıldan önce gelen ve ayrıca da teorik ve pratik aklı sentezleyen bir "yaratıcı bilinç" olarak tanımladığı sanatın tinsel ereğe erişme süreci olarak okuduğu ifade edilebilir. diğer taraftan fichte ve schelling’in tarih kuramını birleştiren düşünürün ise hegel olduğunu söylemek de anlamlıdır.
  • ‘’işte en çok da bizi sihirli bir biçimde kendilerine çeken o insanları severiz, en çok, ruhu olduğunu düşündüğümüz insanlara güveniriz ...’’
  • karısı caroline'in genç yaşta ölümü üzerine yazdığı clara ayrıntı'dan çıkmış. ilk 16 sayfası için:

    https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/…ara-ilk-16.pdf
  • bugün ölüm yıl dönümü olan büyük alman filozof.

    insan özgürlüğünün özü üzerineadında son derece çarpıcı bir kitabı ayrıntı yayınlarından, mehmet barış albayrak çevirisiyle yayımlanmıştır.
hesabın var mı? giriş yap