14191 entry daha
  • bir elişi tanrısı için ağıt

    peki nasıl oldu da hatırladı denizde boğulduğunu
    nasıl oldu da peki anlatamıyorum biliyorsun

    öyle ölüme düşkündü ki biyoloji sıfır
    bir şarkı yiyor şimdi şapkalarını orospular eksiliyor

    ama yok ne olur ağlama böyle ama yok
    şunun şurasında tramvaysız, çocuk olmak turunç olmak

    kantocu peruz sahiden yaşadı mı patron?
    (bkz: ece ayhan)
  • ne hasta bekler sabahı,
    ne taze ölüyü mezar.
    ne de şeytan, bir günahı,
    seni beklediğim kadar.
    .
    .
    .
    geçti istemem gelmeni,
    yokluğunda buldum seni;
    bırak vehmimde gölgeni
    gelme, artık neye yarar?

    necip fazıl kısakürek
  • “ölürsem senin bildiğin bir suya at beni,
    dolaşayım bütün denizlerini yüreğinin,
    kaplayan sessizlik olsun aşkımın dikenlerini.

    çünkü denizin ve aşkın dalgaları
    gözlerinin ölümsüz külüne çıkar,
    senin göğsüne kıvrılır, tavşanlara kıvrılır,
    yaşama kanı aydınlığa çıkar.

    çıkar toprağımdan ülkemi,
    uçayım çiftliklerine yüzünün,
    gümüş ormanlarına gökyüzünün.”

    ülkü tamer / deniz ve aşkın dalgaları.
  • hay!
    ben sizin ruhunuza çiçek aşısı yapayım da
    çiçekler açsın ruhunuz
    hadi alkışlayın
    biliyorum hala biraz safım(bkz: didem madak)
  • başka biri olacaksın istemesen de
    tenine başka bir ten dokunduğunda
    gövden buluştuğunda başka bir gövdeyle
    başka bir nefesle karıştığında nefesin

    başka biri olacaksın istemesen de
    gece uykunda ya da gün ortasında
    irkileceksin apansız bir duyguyla
    bir uçurum kıyısında sendelemiş gibi

    başka biri olacaksın istemesen de
    bakışlarımın izini taşıyan giysilerin
    tüketecek ömürlerini birer birer
    değişecek yeri bir dolabın,pencerede bir çiçeğin

    başka biri olacaksın istemesen de
    dudaklarında benden sonraki bir çizgi
    tanımadığım bir ton gülüşünde
    ve artık beni unutmaya başlayan gözlerin

    sonra,sonra başka birisin...
  • evvela dişlerimiz döküldü
    sonra saçlarımız
    arkasından birer birer arkadaşlarımız
    şu canım dünyanın orta yerinde
    yalnız başına yapayalnız
    kırılmış kolumuz, kanadımız
    tatlı canımızdan usanmışız

    bir şüphedir sarmış yüreğimizi
    ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
    bir şüphedir demir atmış ciğerimize
    pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
    düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
    bir çalım bir kurum hepimizde
    nereden inceyse oradan kopsun

    bu canım dünyanın orta yerinde
    hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
    yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar
    işte: hamsiler sürü sürü
    arılar bölük bölük geçer
    leylekler tabur tabur

    ya bizler? eşref-i mahlukat! ..
    boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz

    bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
    bizler sürü sepet
    yalnız birbirimizi öldürmüşüz.

    bedri rahmi eyüboğlu
  • adının üstüne
    anılar koyma
    sen mezar değilsin

    anılar
    adının ardından gelsin.
    sen duvar değilsin.
  • mona rosa

    mona rosa. siyah güller, ak güller.
    geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    kanadı kırık kuş merhamet ister.
    ah senin yüzünden kana batacak.
    mona rosa. siyah güller, ak güller.

    ulur aya karşı kirli çakallar,
    ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
    mona rosa bugün bende bir hal var.
    yağmur iri iri düşer toprağa,
    ulur aya karşı kirli çakallar.

    açma pencereni perdeleri çek,
    mona rosa seni görmemeliyim.
    bir bakışın ölmem için yetecek.
    anla mona rosa ben bir deliyim.
    açma pencereni perdeleri çek.

    zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
    bende çıkar güneş aydınlığına.
    bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
    seni hatırlatır her zaman bana.
    zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

    zambaklar en ıssız yerlerde açar
    ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
    bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
    ışıksız ruhumu sallar da durur.
    zambaklar en ıssız yerlerde açar.

    ellerin, ellerin ve parmakların
    bir nar çiçeğini eziyor gibi.
    ellerinden belli olur bir kadın,
    denizin dibinde geziyor gibi.
    ellerin, ellerin ve parmakların.

    zaman ne de çabuk geçiyor mona.
    saat onikidir söndü lambalar
    uyu da turnalar girsin rüyana,
    bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
    zaman ne de çabuk geçiyor mona.

    akşamları gelir incir kuşları,
    konarlar bahçemin incirlerine.
    kiminin rengi ak kiminin sarı.
    ah beni vursalar bir kuş yerine.
    akşamları gelir incir kuşları.

    ki ben mona rosa bulurum seni
    incir kuşlarının bakışlarında.
    hayatla doldurur bu boş yelkeni.
    o masum bakışların su kenarında.
    ki ben mona rosa bulurum seni.

    kırgın kırgın bakma yüzüme rosa.
    henüz dinlemedin benden türküler.
    benim aşkım uymaz öyle her saza.
    en güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
    kırgın kırgın bakma yüzüme rosa.

    artık inan bana muhacir kızı,
    dinle ve kabul et itirafımı.
    bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
    alev alev sardı her tarafımı.
    artık inan bana muhacir kızı.

    yağmurdan sonra büyürmüş başak,
    meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
    bir gün gözlerimin ta içine bak
    anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    yağmurdan sonra büyürmüş başak.

    altın bilezikler o kokulu ten
    cevap versin bu kuş tüyüne.
    bir tüy ki can verir gülümsesen,
    bir tüy ki kapalı geceye güne.
    altın bilezikler o kokulu ten.

    mona rosa. siyah güller, ak güller.
    geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
    kanadı kırık kuş merhamet ister,
    ah senin yüzünden kana batacak.
    mona rosa. siyah güller, ak güller.

    sezai karakoç
  • bir eylüldü başlayan içimde
    ağaçlar dökmüştü yapraklarını
    çimenler sararmıştı
    rengi solmuştu tüm çiçeklerin
    gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
    katar gidiyordu kuşlar uzaklara
    deli deli esiyordu rüzgar
    dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
    yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar

    neydi o bir zamanlar
    sevmişliğim, sevilmişliğim
    o heyheyler, o delişmenlikler neydi
    ne bu kadere boyun eğmişliğim
    ne bu acıdan korlaşan yürek
    ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
    önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
    ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım

    beni kötü yakaladın haziran
    gamlı, yıkık eylül sonuma
    bir ilk yaz tazeliği getirdin
    masmavi göğünle
    cana can katan güneşinle
    pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
    çiçekler açtı dokunduğun
    çimler büyüdü yürüdüğün
    ve güller katmer oldu güldüğün yerde

    pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
    çiçekler açtı dokunduğun
    çimler büyüdü yürüdüğün
    ve güller katmer oldu güldüğün yerde

    başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
    oldurduğun yemişlerin ağırlığından
    dallarım yere değiyor
    güneşi batmadan saçlarının
    bir dolunay doğuyor bakışlarından
    gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
    uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
    başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
    ölebilirim artık

    ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
    sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
    baksana; parmak uçlarım ateş
    lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
    hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
    benimle meydan oku her çaresizliğe
    benimle uyu, benimle uyan
    birlikte varalım on üçüncü aylara

    (bkz: ümit yaşar oğuzcan) (bkz: ben eylül sen haziran)
  • ...böylece sessizlik yitişin adı olur..

    ilhan berk
40945 entry daha
hesabın var mı? giriş yap