göçebe
-
bir cemal süreya şiri;
" sen sık sık gülen gülerkende
sevecen bir akdeniz çizgisini
sol yanına ağzının
iliştiren çocuk özenle
yabana mı atıyorum yani seni
yabana mı atıyorum saat altı buçukları
çocuk ve allah'ın en eski baskısını
değil, değil bunların biri
gözlerimin gemileri kuş istiyor
açılıp kapandıkça sevdam
kapanıp açılıyor bir mavi
şahmaran süt istiyor kefeninden
üç aylık ölmüş çocukların
kerem ile arzu geliyor aslı ile kamber
ay kana kana batıyor
ay kana kana batıyor
eşkiyalar gecenin yangınını izliyorlar uzakta
kargapazarı dağlarını dolanan yaşlı ve öfkeli bir otobüsteyim
jandarma daima nesirde kalacaktır
eşkiyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine
ve bu dağlar böyle eşkiya güzelliği taşıdıkça
patronun karısını zimmetine geçirip
amasya'dan kars'a kaçmakta olan sayman yardımcısıyla
alevilikten konuşuyoruz uzun süre
yanımdaki hep bir gazetede marilyn monroe'nun resimlerine bakıyor
mariyln monroe öldü diyorum ona
ölümü siyah bir kakül gibi alnına düşürmesini bildi
şimdiyse cennette nietzsche'nin metresi olması gerekir
bunları diyorum daha ne varsa diyorum
işte hiçbir sebep olmadığını sevişmemeye
işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu
belki de bir günler bunun için aydın'da bulunduğumu
zaten nedense hep bir şehirden bir şehre yolcu olduğumu
işte eflatun kakalı çocuklar olduğunu kütahya'da
ankara'da dokunak yozgat'ta becerik olduğunu
van'da güreşçi develer gibi süslediklerini kamyonları
istanbul'da minarelerin lirik olduğunu köprülerinse dialektik
acemi bir bulut bozuyor görüntüyü eski bir şarkı gibi
bu şarkıyı ne zaman duysam aklıma
sihirli bir elin uysal bir bardağa
çok yukardan döktüğü bir içki gelir
sonsuz ve olağanüstü bir bira
köpüklene köpüklene biçimlendirir
soyunarak ağlayan bir kadını
acı bilincinde sonrasızlığın
ama bırakalım bırakalım bunları
yoldan piyade erleri geçiyor tahta bavullarıyla ve büyük yakalarıyla
ve faytoncular görüyorum
yere basışlarındaki ağırlığı azaltmak için
tanrısal bıyıklarıyla durumlarını paraşütlendiren
kars'tayım bu ne biçim kars bir kenarda
pekala yalçınlık iddiasında bulunabilecek bir tepenin üstünde
kars kalesi yükseliyor
gökyüzünü ankara kalesine göre daha soyut ve daha elverişli bir şekilde
hırpalayan bu kale de olmasa
n'olacak bakalım hırpalayan bu kale de olmasa
kuşkusuz artacak yalnızlığım sevgili çocuk
biliyorsun ben hangi şehirdeysem
yalnızlığın başkenti orası
bir de yine sevgili çocuk
biliyorsun kişi tutkularıyla
yalnızlığını adlandırıyor o kadar
arkada bir su devrile devrile akıyor
rastgele bir ağaca soruyorum
bir şey var sanki onu soruyorum
değil orda diyor belki biraz daha ilerde
tanrı meleğini ağırlamaya çalışan
ataerkil bir aile gözümü alıyor
dedelerin yüzlerinde erozyon
silip götürmüş bütün evetleri
annelerinse ağızlarında hiyeroglif
babalarınsa ağustoslar atasözleri
amcalarınsa avdan boş dönüyor elleri
teyzelerse elleriyle yargılıyor gök güzelliğini
ablalarınsa boyunları soru işareti
ağabeylerse utançlarından emrah
sıralanmışlar su boylarına
bıçakla soyuyorlar kelimeleri
ya suya giden küçük kızlar
onlar
tıpkı o kuşlar gibi
uçan daha bir süre
sonra da vurulduktan
bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri
ey şiir arayıcısı ey esrik kişi
şu son dönemecini de aşınca gecenin
doğacak gün artık gündüze ilişkin değil
bu ağartı ancak yürekle karşılanabilir
bütün iş orda işte, ordan usturuplu geçmesini bil
tutsaksan ellerin sıvışır gider zincirlerinden
ve balyozla vursalar mısralarına
soylu bir demir sesi yükselir
soylu büyük ve mavi bir demir sesi
ellerim gece yatısına çağrılmış
ve
telaşsız görünmeye çalışan bir kafka gibi
yüzüm giyotine abone " -
sağ ve sol yanımda parıldayan ışıklar, şehrin uzak ışıkları, sırtlarında bana da yer açan kayalıklar, tam önümde köpüren hırçın dalgalar, uzaklarda nazım hikmet şiirlerindeki mavnalar, havada sesleri rüzgara yenik düşen martılar, dalgaların belli belirsiz köpükleri, orhan veli ve sabahattin ali, gökyüzünün denize çakan şimşekleri, annemin benden çok uzaklarda toprağa değen elleri, sağda solda pavyon gibi ışıklandırılmış yatlar ve elbette gece, erişilmez yıldızlar, kafamın içinde yankılanan babamın tok sesi, adını unuttuğum arkadaşlar, demirin hası ve o güzel atlara binip giden güzel insanlar, hatırası olan tüm nesneler, sevilmeye değer bütün insanlar, yedi bölge, dört deniz ve altmış yedi şehir, sevdiğim tüm kadınlar, günseli ve selim, muhsin bey, çocukluğumda top oynadığım sokaklar, bütün ağız tatları, sabahın ilk ışıkları, sohbeti ve kahvesi sonsuz dostlar, liseli aşıklar, selamını esirgemeyen arkadaşlar, kahvaltıya çağıran akrabalar, bütün şiir emekçileri, kız babaları, gece içilen çorbalar, alınterini ekmeğine katık yapanlar, kan ağlayanlar, şuh kahkahalarla gülen orta yaşlı kadınlar, ince hastalığa yakalanlar, sol gömlek cebinde sigara, çakmak ve kimlik taşıyanlar, severken ayrılanlar ve sevdalılar, bisiklete heveslenen çocuklar, gülümseyerek hoşgeldin diyebilen arkadaşlar, birilerini beklemekten usanmayanlar, tutunamayanlar, albayım, tehlikeli oyunlar oynayanlar ve oyunlarla yaşayanlar, hikmet benol, tüm unutulanlar, bilim kurgu dizileri, derdine derman arayanlar, şifa bulamayanlar, genç kızlar, telaşlı oğlan çocukları, bebek bekleyen tüm anneler, dayı, amca, hala ve teyze olacaklar, doğacak tüm yeğenler, mekana ve zamana inanmayanlar ve elbette tüm göçebeler, hiçbir yere, hiçbir zamana ve hiçbir şeye ait olmayanlar için, tümüne birden, denize karşı okuduğum şiir.
unuttuğum varsa affola. -
biz kayboluruz, onlar kayıptır.
-
"zaten bir dağa, bir göle, bir ormana... sahip olduğunu, mâlik olduğunu söyleyen birini, birilerini, bir kuruluşu, kurumu, kültürü, böyle bir düşünceyi, siyasayı pek anlamadılar. bu yüzden kavimlerin, devletlerin insanları ayakaltı edebilecekleri bölgelerden uzakları, kıyıları, uçları bir süreliğini de olsa süreyi düşünmeden yurt yaptılar. yurt bir mekansızlığı gösteriyordu onlara; yersiz yurtsuz bir yurt. gerekli sayıldığında oradan her yöne göçülebilen, sığınılabilecek, yaşanılabilecek bir yer. üzerinde yaşam düzeni ya da il kurulan toprak."
ahmet ateş, türkmen anarşizmi -
bir türlü aidiyet duygusu gelişmemiş, büyük ihtimalle gelişemeyecek olan, yolların çağırdıklarından...
-
-
göçmen ile sıklıkla karıştırılan bir kavramdır. zira göçebelik bir yaşam biçimini yansıtır. yani göçebe insanlar bulundukları yere yerleşmeyen, hareket halinde olan kişilerdir. ev, köy, tarla sahibi olmazlar. mülk kavramı yoktur göçebelerin. genellikle hayvancılık ile geçimlerini sağlarlar. çünkü bu yaşam tarzında hayvan yetiştirmek daha kolay ve verimli bir iş kolunu oluşturur. sabit olan insan, hayvanları için yem yetiştirmek ve saklamak gibi külfetli işlemler yapmaktayken, göçebeler hayvanlarını otlayabilecekleri yerlere dönemsel olarak gidip kısa süreli olarak orada ikamet ederler. bulunulan noktada otlatılacak bölge azaldığında yer değiştirirler.
lakin göçebelik sanıldığı üzere, ''vuralım kendimizi yollara, önümüze çıkan iyi bir yerde duralım, kafamıza göre takılalım'' şeklinde bir seyahat değildir. göçebe gruplar belirli noktalar üzerinde hareket ederler. mevsimine göre yerleşime uygun noktalar arasında yer değiştirirler. yani gidilen yer aslında bilinen yerdir. aynı dağın yamacı, aynı derenin veya gölün kenarı, aynı arazi. bu sebeple göçebeler için yol ve iz bilgisi önemlidir. onları istedikleri yere bu bilgi götürür.
göçebe yaşam tarzı moğolistan'da azalarak da olsa varlığını sürdürmektedir. zira bulundukları coğrafyada en verimli yaşam biçimi de budur.
göçmenlik ise bilinen ve alışılan yaşam tarzını veya yeri bırakarak başka bir noktaya hareket etmek ve orada yerleşmektir. örneğin göçebe bir kişi, şehirde yaşamak isteyip oraya yerleşirse artık göçebe değil, göçmen olur. -
-
"bir mezarın doğurduğu iştahlı bir çocuktur anadolu şiiri "
şairiyle birlikte özellikle bu şiir hayatımın bir çok döneminde özdeşlikler kurduğum ve kurmaya devam ettiğim, sözlükten başlayarak mahlasıma can vermiş, tabiri caizse -neden olmasın- bir mihenk taşı benim için. atanamayan cemal süreya gibi görürdüm bir zamanlar kendimi.
(işin bir ayağında göçebelik varsa, aslında bir ayağında bir çocuk için sürgün olmak da vardır, öyle derler, ama bu gecenin değil, daha uzun bir yazının konusu sanki bu bahis.)
mezarlıktan doğanın iştahsız olması gibi bir ihtimal olabilir mi? ölüm deneyimine yaklaşanın ve hatta ölümden doğanın en büyük korkusu ve kaçışı bir mezarlıkta yeniden yutulması değil midir?
beni de bir mezar doğurdu, doğuranın sevgisizlik mezarından var oldum ve büyük bir iştahla sevgiyi aradım, ne olduğunu bilmediğim ve dolayısıyla ne aradığımı da hiçbir zaman anlayamadığım bir nesneye karşı iştah duydum. her bulduğum sevgide, nereden geldiğini bilen çocuk tekrar mezarlığa kapatılacağından korkarak beni kaçırdı zamanın içinden. hep de içimde bir gün tehanu gibi mezarlıktan ve yutulmuş olmaktan kurtarılacağım umuduyla yaşadım.
"işte çocukluğumdan beri içimde bir önsezi olduğunu
bunun bir gün birine rastlamak gibi bir şey olduğunu"
oysa önsezi dediğim çocuğun bitmek bilmeyen iştahından başka neydi ki?
ve sevgili çocuk, bir gün rastlayacağın biri kendinden başkası olabilir mi?
madem hepimiz anadolu şiirinden geliyoruz, hadi anlatın bana, nasıl bir mezarlıktan doğdunuz? -
sonbahar yıldızları altında, hüzünlü havalar ve son mutluluk isimli knut hamsun tarafından üçer yıl ara ile yazılmış, birbirinin devamı olan üç romandan oluşan kitap. artık bu şekilde basılmıyor ama her roman ayrı bir kitap olarak satılıyor. keyfinize göre sahaflarda eski halini bulabilir veya her bir kitabı ayrı ayrı alıp okuyabilirsiniz.
kitap yaşlılık, iç hesaplaşmalar ve kadınlar üzerine daha çok. veya ben bunları çekip aldım kitaptan bilemiyorum. romanlar knut hamsun'un yazma sürecindeki değişimini de gözler önüne seriyor. özellikle son mutluluk öncekilerden oldukça farklı. yaşlılık konusu iyice ağır basıyor. ayrıca almanların sözü de geçiyor ve yazar gizliden övüyor onları bu romanda bir kaç defa. ingilizlere olan antipatisini ise çekinmeden çok daha açık gözler önüne serdiğini görüyoruz.
sonuç olarak çok usta bir dille yazılmış güzel bir kitap göçebe. en çok ikinci roman olan hüzünlü havalar'ı sevdim ben. insan ilişkileri ve kadınlar adına çok fazla şey bulduğumdan olacak.
"ne tuhaf, saati işliyordu fakat ölmüştü kendisi"
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap