• 94-95'e kadar ideolojik açıdan heterojen olan solcu müzisyenlerin protest ve etnik müzik yaptığı bir mecra iken, dhkp-c'nin sekter solcu mantığı ile "ele geçirdiği" müzik grubudur. o günden beri esas meseleleri müzik veya sanat değil, bunların araçsallaştırılması yolu ile dhkp-c propagandası yapmaktır. sol gruplara yakın olan, geçmişinde solculuk olan herkes bu bilgiyi bilir.

    grup yorum "üyelerinin" tutuklanması da genelde müzik grubu üyesi olmalarından değil, dhkp-c üyeliğindendir. nitekim grup yorumun da yukarıda bahsedilen tarihten beri aslında "var olmadığı" sır değildir; roger waters, nick mason, david gilmour ve richard wright'ın bıraktığı bir pink floyd mümkün müdür?

    dhkp-c gerçek dışı bilgiler üzerinden ajitasyon yapmayı çok seven bir siyasi gruptur; yeri gelir rahmetli berkin elvan'ın ekmek alırken öldürüldüğünü söyler * * * * * *, berkin elvan'ın cenazesi kaldırılırken okmeydanı'nda gariban bir emekçi çocuğunu öldürüp çocuğu faşist saldırgan ilan eder*. bu ekibin kendi siyasi ajandası için yapamayacağı şey kalmamıştır; detaylı bilgiler rahmetli mehmet ördekçi'nin anılarından veya yoldaşını öldürmek gibi kitaplardan öğrenilebilir.

    ölüm orucu dhkp-c'nin birçok kere uyguladığı bir eylemdir. bununla birlikte başarı yalnızca 80 sonrası ölüm oruçlarında kazanılmış, tek tip kıyafet dayatmasına karşı ölüm orucuna yatan eylemcilerin talepleri kabul edilmiştir. bundan sonrakiler genelde başarısızlıkla sonuçlanmıştır; en sonuncusu ise malumunuz hayata dönüş operasyonu namlı katliamdır.

    dhkp-c, devletin bütün baskıları ve zorbalığına karşın ona tercih edilecek bir yapı değildir. alman siyaset felsefecisi carl schmitt, partizan teorisi isimli kitabında her sol örgütlenmenin embriyo halinde bir devlet olduğunu söyler. bu bakımdan dhkp-c'nin nasıl bir devlet olacağını tahmin etmek zor değildir.

    grup yorum eylemcilerinin ölüm orucuna yatması ve bu esnada hayatını kaybetmesi gerçek manada trajik olaylardır. devletin bu noktadaki temel sorumluluğu halen dhkp-c diye bir örgütün varlığına ve insanlara saçma sapan düşüncelerini empoze etmesine engel olamaması, ölüm orucuna yatan vatandaşın ise canını kurtaramamasıdır. esasen devletin eyleme müdahale etme ve zorla beslemeye yönelik bir yetkisi ve sorumluluğu mevcuttur.

    sonuç olarak:

    1- grup yorum, grup yorum değildir.

    2- çünkü adına şimdi grup yorum denen ekip 20-25 yıldır fiilen dhkp-c'nin saz ekibinden ibaret, müzikalitesi bir o kadar kötü, ilk albümlerinin yakınından dahi geçemeyen bir hal alan bir topluluktur. zaten amaçları müzik veya sanat değildir. bununla birlikte halen daha o ilk albümlerinin efsaneliğinin ekmeğini yemektedir.

    3- grup yorum "halk" değildir, dhkp-c'nin "halkımız" diyerek seslendiği sıkışmış güruh haricinde temsil ettiği bir insan topluluğu da yoktur.

    4- trajik bir biçimde ölüm orucunda vefat eden helin bölek'in ölümünün asli sorumlusu dhkp-c'dir. devletin bu noktada ölüm orucuna zorla besleme ile müdahale etmemesi yönünde bir tali sorumluluğu mevcut olabilir.

    5- helin bölek'in ölümü, mensubu olduğu ekip, sahip olduğu görüşler; hepsi ne yazık ki onun doğduğu ve yetiştiği ortamla, bir bakıma kaderine bağlı şeylerdir. bu durumun böyle olmasına ilişkin bütün türkiye cumhuriyeti vatandaşlarının geçmişten bugüne kolektif bir sorumluluğu vardır. bundan dolayı hele de ölmüşken onun şahsına hakaret edilmesi edepsizliktir.
  • elinde süper bir fotoğraf var, işte. fotokopisini çekiyorsun. sonra o kopyadan bir fotokopi daha alıyorsun. o kopyadan da bir tane falan derken fotoğraftan geriye bir şey kalmıyor. öyle grup, böyle yorum.
  • yorumu yorum yapan en efsane dönemlerinde hepimizin bildiği en sağlam şarkılarını aklımıza kazıyan kadrosundan bir adam bile kalmamış , bu ara saçma sapan açıklamalarla gündeme gelen grup.
    ayşegül yordam ,metin kahraman gibi kurucuları , ilkay akkaya, hilmi yarayıcı gibi güçlü sesleri hepsi ayrıldı
    ( kimi olaylı, kimi kırgın ) gitti .
    her grupta yollar ayrılabilir ona bir şey demiyoruz da, grup kendi eliyle milletin gözündeki değerini gittikçe yerle bir etmekte.
    ibrahim gökçek’i helin bölek’i ölüme gönderince ne kazanıldı ?
    60 lar kafasıyla bugünün konjonktüründe halkta gram karşılığı olmayan sokaktan geçen 100 kişiye sorsan belki birinin hatırladığı açlık grevi için üyelerini ölüme göndermek nedir ?
    inönü’de on binlerce insanı toplayan bir gruptu daha 10 sene öncesine kadar, kendi hayran kitlesini bile soğutmayı başardı son birkaç yılda.
    şimdi de x hain , y nin yüzüne tükürün diyerek kendi içlerinden çıkan, açlık grevine katılmayı reddeden herkesi islamcı örgüt gibi tekfir etmeye başlamışlar .
    neyse ne diyelim artık , milyonlarca muhalifin hayranlıkla dinlediği bir gruptan dhkp-c bandosuna geçiş sürecini üzülerek izliyoruz.
  • sözde özgürlükçü grup, ölüm orucunu bırakan üyelerini bile hain ilan ettiler(bkz: dilan ekin) onlara göre özgürlük sadece kendi fikirlerini benimseyenlere olmalı. onların kahraman bildikleri beğenmediği düzeni silah zoruyla, şiddetle değiştirmeye çalışırken adına mücadele diyorlar ama karşı taraf buna karşı güç kullanınca adı faşizm oluyor. sizin benimsediğiniz fikir bu ülkenin çoğunluğu tarafından benimseniyor mu? hayır. o zaman siz halkın görüşünü hiçe sayıp dikta rejimi kurmak istiyorsunuz. ama sizin için bunda bir sakınca yok size göre rejim komünist olsun yeter. size göre milletin istediklerinin önemi yok. zaten bir diktatör olan stalin'e duyduğunuz saygı bunu gösteriyor. ayrıca kadına şiddetin zirve noktası sayılabilecek yılmaz güney'e duyduğunuz saygı da sizin iki yüzlü olduğunuzu ispatlıyor.

    edit: bu grubun konserinde, savcı öldüren katilin babası konsere telefonla bağlanıp terörist övüldü. bu sanatta özgürlük falan değil terör propagandasıdır. bunu yapanların konserinin yasaklanması çok normal. sonra da yok sadece türkü söylemişler de falan filan. eylem yapan teröristlerle fotoğraflarının ortaya çıkması da tesadüf mü?
    ulu önder gazi mustafa kemal atatürk'ün kurduğu partinin bunlarla işi olmamalı. çünkü olnarın atamızla alakası yok.
  • 1999 yılında istanbul depreminin ardından vermiş oldukları "depremzedelere yardım" amaçlı konser esnasında bir grup alkollü şabalağın halay çekmeye başlaması üzerine konseri yarıda keserek "biz burada eğlenmek için değil yardım etmek için şarkı söylüyoruz" sözleriyle sahneden ayrılan gruptur.bununla beraber 1996 yılında atv nin ana haber bülteninde görmüş olduğum bir sahne halen yüreğimi yakmaktadır.mahkemenin önünden hareket eden bir zırhlı arabanın arkasında sadece çatlamış iki dudak gözüküyordu.o esnada o dudakların arasından bir ses yükseldi.o sesi hala unutamadım:

    "ben grup yorum üyesiyim gözaltındayım yardım edin!..."

    hemen ardından yüreği yanan bir ana olduğu her halinden belli bir kadıncağızın "özcan! özcaan!" çığlıkları yankılandı televizyon izlediğim odamda.bu gençler yıllarca müzik yaptılar,bütün baskıların dayatmaların altında ezilmeyerek hürce özgürce kendi türkülerini kendi şarkılarını söylediler.siyasi görüşlerini hiç bir zaman tasvip etmedim ama bir gerçek var ki bu insanlar çoğumuzun kıyısından bile geçemediği başaramadığı bir şeyi başardılar ve hala başarmaya devam ediyorlar.bütün zorluklara bütün baskılara rağmen inanç duydukları şeylerin peşinde yürüdüler...ve bir gün bile pes emediler...

    hangi birimiz şu hayatta ideallerimizin inançlarımızın peşinde koşabiliyoruz ki?
    bir serçeye avucumdan su vermektir yıllardır niyetim ama suyu da tükettim avucumu da kirlettim...
  • 20 yıllık hikayesinde, yaşam ne gerektiriyorsa onu yaşamış grup. coşkuyu, desteği, hapsi, ölümü, işkenceyi, kavgayı, baskıyı görmüş. küçümsenemeyecek bir deneyim. pek az kurumda olabilecek bir yaşam birikimi edinmiş ve bu birikimi bizimle paylaşmış 20 yıl boyunca. ve bu 20 yılın neticesinde, grup yorum'u ilk başlatan kişilerden kimse kalmasa dahi grupta, grup yorum hala var. o çok kıymet verilen istikrar kelimesine başka örnek aramamak lazım.

    şöylesi bir de. 1998, ağustos. cumartesi annelerinin yüzlerce haftalık eylemine yönelik polis müdahalelerinden biri. (ki enteresan biçimde yüzlerce hafta süren, bu yeri sabit, yaş ortalaması yüksek eyleme polis sıklıkla şiddet kullanarak müdahale ederdi. galatasaray lisesi önünde yarım saat oturan bir kaç yüz kişilik kitlenin kamu düzenini bozduğunu öne süren polis, her cumartesi istiklal caddesi'nde komple bir çatışma ortamı yaratırdı. 60 yaşındaki teyzelere copla girişmek, köpeklerle saldırmak suretiyle sağlanmış bir kamu düzenimiz var, ne ala) yaklaşık 200 kişi akşam vatan caddesi'ndeki emniyet müdürlüğünde. tipik bir gözaltı gecesi. cop ağrısından uyuyamayanlar, "nöbetçi mahkemeye çıkar mıyız, yoksa pazartesi'ni mi beklerler?" tartışması, az sayıda sigaranın döndürülerek içilmesi, açlık grevi.. nöbetçi savcılık mı artık kim oluyor bilemeyeceğim, dursunlar içeride dedi ki durduk. ihd yöneticileri, gözaltında kaybolanların yakınları, devrimci gençler, öğrenciler. 4 gün geçti orada. türküler, yeni tanışmalar, siyasi tartışmalar, fıkralar, sessiz sinema, tuvalete götürülmeme. ne değiştiyse dört günün sonunda, birileri "salın" dedi. teker teker girişte alıkonulmuş cüzdanlarımız, kemerlerimiz ve ayakkabı bağcıklarımız teslim edilmek suretiyle tekrar özgür kılındık. tam kapı ağzında cüzdan sırası beklerken, kapıya yakın hücrelerden bir el uzandı..içeriden de elin sahibi ses,
    "arkadaşım bakabilir misiniz?"
    gayri ihtiyari uzandım oraya.
    "efendim?" dedim
    hepimiz kadar yorulmuş dört gün güneş görmemekten, hafif solmuş, temiz yüzlü, bir kot bir gömlekli birisi.

    - ben grup yorum'un solistiyim. (ismini de verdi tabii o an). az önce dediler de, beni terörle mücadeleye götüreceklermiş. acaba çıkınca idil kültür merkezi'ne telefon açıp bildirebilir misiniz?
    - tabii, dedim. başka yapabileceğim bir şey var mı?
    - hayır, teşekkür ederim.

    içim bir garip oldu. türkiye'nin kasedi en çok satan grubunun bir üyesi, en sevdiğimiz bir dünya şarkıdaki ses. dört gecedir yan hücreden gelen "dağların yücesinde ateş yanar" sesinin sahibi. öylece oturmuş emniyette bir hücrede. onun yarısı kadar müziğe, sanata, insanlara zaman ayırmayanlar etrafta "sanatçı sorumluluğu", "aydın bilinci" diye ahkam keserken, orada oturuyor. uyuşturucu, yolsuzluk, çete iddiasıyla ifade vermeye kamera ordusuyla, avukat takımıyla giden sanatçılar geldi gözümün önüne. bir de cumartesi anneleri eylemi'ne duyarsız kalmayan grup yorum'un mütevazi hali.

    teslim aldım cüzdanımı, bağcıklarımı, yarım paket kısa winston sigaramı. baktım görevli polisin başı kalabalık, göremez edemez. gittim, sigara pakedini uzattım. bir şey de diyemedim,

    - içersiniz..
    - teşekkür ederim, iyi oldu. sigarasızdık, dedi.

    aynı odadaki diğer kişiler de birer eyvallah çektiler.

    grup yorum'un konserlerinden, kasetlerinden, unutulmayan şarkılarından öte bir anıdır gözümde. bizimle birlikte yaşayan, elbette bizim türkülerimizi söylemeyi en çok hakedendir.
  • twitch bebesi gelmiş burada "ideolojiniz bitti, sizin yüzünüzden ssbc de binlerce insan öldü, artık kimse takmıyor, millet hayatını yaşamak istiyor" falan yazmış.

    hayırdır kapitalist dünyada her yeri cennet mi yaptınız? açlıktan, sömürüden, fikir ayrılığından ölen mi kalmadı? savaşlar mı bitti?

    yırtık donunla 1 yıl çalıştın, sömürüldün, 1 hafta denize girdin de mutlu oldun diye herkes öyle mi düşünüyor sanıyorsun? yarın şirket küçülmeye giderken patron götüne tekmeyi basınca yaşarsın hayatını.

    ben orta sınıfım, burada "bu ideoloji bitti" diyenlerin çoğundan durumum iyidir. bu gerizekalılar kendileri de en az benim kadar "yaşayabilsin" diye uğraşan insanların ölümüne böyle sevinecek kadar gerizekalı, cahil hale getirildiler.

    komünizm bitmedi, sınıf ayrımı olduğu sürece, sömürü olduğu sürece de bitmez. bunları bitirin ilk önce, sonra konuşun.

    grup yorum ideolojiyi yaymak için yanlış yolu seçmiş bir örgütü savunuyor olabilir. adamları eleştirirsin, terörist dersin ayrı ama bütün gün jahrein izleyip, burada "komünizm bitti abi" muhabbetini bu grup üzerinden yapma. azıcık git insanlarla konuş.
  • şu ortaçağ filmlerinde, evlere zorla girip herşeyi çalan barbarlara benziyorlar.
    kadınlara tecavüz edip, erkekleri ve çocukları öldürürlerdi.

    uzun namlulu silahlar, helikopterler, tanklar.
    kar maskeli, uzun paltolu uğursuzlar, meymenetsizler.
    idil kültür'ü basıp, grup yorum'u esir almaya gelmişler.

    bunlar akvaryumlara işiyor, kadınların iç çamaşırlarını camdan sokaklara saçıp, tuttuklarının kafasını gözünü morartarak arabalarına tıkıyor, kaçırıyorlar.
    ağızlarında yapışkan küfürden, sövgüden başka hiçbir şey yok.

    türkiye'nin en sevilen ve en üretken müzik gruplarından birinin stüdyosunu talan ediyor, duvarlarını yıkıyor, fotoğrafların gözünü oyuyor, yorum'un son albümünün kayıtlarına el koyuyorlar.

    hem barbarsınız, hem de korkak.
    devrimciler insan olmanın, hayatı dimdik yaşamanın öyküsünü yazdıkça, siz vahşetin ve insanlıktan çıkmanın ansiklopedisini fasikül fasikül derler oldunuz.
    basılmamış kitapları toplatmaya, çıkmamış albümlere el koymaya dek uzandı korkunuz.

    ama dinleyin kar maskeliler.
    o stüdyolar yeniden kurulur, sazların hepsini biz onlara armağan ederiz.
    yeni, daha güzel sözler yazılır, daha güzel besteler yapılır. ki yapıldı ve yapılacak da.
    binlerce seyirciden yüzbinlere çıktı yorum'umuz.

    ayçe idiller ölüm orucunda düşerken şehitlerimiz 12 idi.
    canan ve zehra düşerken 122 oldular.

    ayçe idil'in gözleri bizde! o zaman daha fazla göz oyun. daha fazla stüdyo basın.
    tutuklamak yetmez, bira ve ter kokulu polislerinizle karanlık köşelerde kurşunlayın yorumcuları.

    bu direniş öyküleri, sizin cellatlık ve talancılık hikayelerinizle yan yana büyüyecek
    hepsi büyük bir destanın parçası olacak sonunda:

    türkiye devriminin destanı.
  • tutarli bir sekilde rojava'daki katliama karsi olduklarini aciklamis, fakat devrim olarak nitelenditmediklerini soylemisler.

    teorik ayrismadir. bunda bu kadar gaza gelecek bir durum yok. ayni seyi 3 yil once tunus ayaklanmalari icin de soylemislerdi. 4 yil sonra bu dogrulandi.

    marksist leninist acidan bir devrim degildir. baska bir acidan degerlendirilirse de ona gore yorum yapilir.

    ısin aci tarafi da bu degil. ısin aci tarafi , grup yorum a sorulan soruyu "kanit" olarak sunmak bu sorudan sonra da "bakin grup yorum bole bole diyo... yaaaa..." tarzi anti propaganda yapabilmek icin " gizlice" video ya alan kucuk hesapci zihniyet. gizli bir sey degil, her yerde soylediginu savunan savundugunu soyleyen bir grup zaten. kasmayin yani...
  • babamın omuriliğinde tümör vardı. 6 haftadır olduğu gibi yine sabah 9'da cerrahpaşa'ya gittim. gece yoğun bakıma aldık, haber vermedik dediler. ablamları, eşimin ailesini arayıp cerrahpaşa genel cerrahi kantini yanındaki yoğun bakımın kapısına gittim. yan odada diğer hasta yakınlarıyla birlikte bekleyin dediler. gittim yan odaya, 20 metrekare oda içinde yığınla çaresiz insan, ellerinde ya yasin kitabı var ya da kağıt mendil. kulakları yoğun bakım kapısından gelecek haberde.

    içim sıkıldı, dışarı çıktım. soğuk sandalyeye oturdum, hemşire kapıya çıktı. herkes hareketlendi, durumu ağır bir hastanın ismini seslendi. hastanın oğlu koşar adım girdiği yoğun bakım kapısından omuzları çökük, gözler kıpkırmızı çıktı. yarım saat sonra babasının cansız bedenini soğuk sedye üzerinde teslim ettiler. gözüm aileye daldı. o sırada ablam, eniştem geldi. hepimizin gözleri yorgunluktan mosmordu. bir buçuk aydır gece ve haftasonu hastanede, gündüz işteydik.

    sonra eşimin ailesi geldi. doktor çıktı, "saat 2'de biri girebilir" dedi, ekledi: "her şeye hazır olun." benim girmeme karar verdik. 6 kişi hiç konuşmadan yoğun bakımın kapısında saatin 2 olmasını bekledik, oldu. insan yığınıyla ben de girdim içeri. gözlerimle babamı ararken hafızama travmatik kareler kazıdım. boğazından borular geçen gençler, altı bezli yatan adamlar, "yorma kendini, konuşma" derken ağlamaktan ne dediği anlaşılmayan hasta yakınları.

    en son yatakta babamı buldum. beni tanımadı, ama tanımış gibi yaptı. "iyi misin?" dedim "balık istedim ben, niye getirmedin?" dedi. "getiririm, başka ne istiyorsun?" dedim. "portakal suyu. şu köşeden de balık al gel. canım istedi. çamaşırhaneye in bir de."

    "tamam" dedim çıktım. ne diyeyim?

    çıkınca herkes başıma toplandı "nasıl" diye sordu. "iyi" dedim. ne diyeyim?

    ablamlar yüzümü bembeyaz görünce eve gitmemi söylediler. eşimin anne babasıyla çıktım, taksiye bindim. aksaray metronun orada indim. antidepresana ihtiyacım vardı, ama doğal olmayan şeylerden hoşlanmadığım için hiç kullanmamıştım daha önce.

    vapura binmek aklıma geldi, denize bakıp hüngür hüngür ağlamayı planladım. sonra aklıma geldi, yorum'un konseri olduğu. senelerce olay çıkar korkusuyla değil yalnız, arkadaşlarımla bile gitmediğim. döndüm metroya bindim. indim sonra, kalabalığa karıştım.

    şu şarkıyı da dinlerim giderim diye diye, konserin sonuna kadar bağıra ağlaya şarkı söyledim. hangi şarkıda hatırlamıyorum, bir ara sinirim bozuldu, yorgunluk da var gözlerimden yaşlar boşandı, tanımadığım biri hiçbir şey sormadan gülümseyerek kağıt mendil verdi. dönerken yine üzgündüm ama kafam temizdi, yeni güne başlayacak gücü depolamıştım.

    üzerinden iki sene geçmiş. 2013'teki konserleri, satır satır hafızamda olan tek günün konseridir benim için. bana nasıl bir ilaç olduklarını gün gelir de içlerinden biri şu zor günlerinde okursa, selam olsun hepsine.
hesabın var mı? giriş yap