• "...komik demek bu demek, gülüyor insan komik olunca, yani gülmek istemesen bile, komik sana rağmen oluyor ortada, aslında hoş değil, ama ben gülmeyi severim, gülünce iyi oluyor, yani ferahlık gibi, iyimserlik gibi. ancak savunmasız da kalabiliyorsun, gülmek bir tarafını çekip aslında olmayan bir yere doğru sürüklüyor..." (bkz: tol)
    tek mantıklı intihar etmeme gerekçesidir, gülmek, çünkü çok komik şeyler olabiliyor, kaçırmak istemiyorum
  • bazen sadece diş göstermektir etraftaki insanlara...
  • 1979 yılında los angeles'da antioch universitesi'nin düzenlemesiyle yapılan ve 250 bilim adamının katılımıyla gerçekleştirilen 2. uluslararası güldürü konferansı'nda (second international conference on humor), bilim adamları gülmeyi üç kurama bağlamışlardır.

    kuramlardan ilkine göre gülmek, insanlardaki üstünlük duygusundan doğar. ''üstünlük duygusu'' kuramına 17. yüzyıl düşünürlerinden ingiliz filozofu thomas hobbes'un değindiğine işaret eden dr. harvey mindes, hobbes'un ''gülmek, içimizdeki üstünlük duygusunun birden patlamasıdır'' dediğini hatırlatıyor. kanadalı mizahçı stephen leacock da, bu görüşü destekleyerek ''gülmek, ilkel bir zafer haykırışıdır'' diyor.

    gülmeye ilişkin ikinci kuram, 19. yüzyıl alman düşünürlerinden filozof arthur schopenhauer'in görüşünden kaynaklanmaktadır. alman filozofa göre gülme, ''birbiriyle bağdaşmaz iki düşüncenin birden buluşmasından'' kaynaklanır. bu filozofun görüşüne katılan dr. mindes'e göre ''güldürü, mantıksal fikir dizesinin sıralandığı yoldan fikir halkalarının birinin dizeden çıkmasıyla oluşur''.

    gülmenin kaynağına ilişkin üçüncü kuram, sigmund freud'un ''gerginlik boşaltımı'' görüşüne dayandırılıyor. bu görüşü savunan danimarkalı psikolog ivan soe, güldürüyü rüyaya benzetiyor ve ''güldürü sayesinde, yasaklanmış isteklerin günahsızca boşaltımı sağlanmış olur'' diyor.

    konferansın sonunda varılan çarpıcı sonuç şudur: güldürü yalnızca bir eğlence aracı değil, insan davranışlarını değiştirmede de önemli bir işlev yüklenmektedir.

    (alıntı: reşit aşçıoğlu - neden gülüyoruz, cumhuriyet .1979 / mehmet bayrak - halk gülmecesi .1987)
  • kadının en vahşi cinselliği.
  • cennetle alay etmektir. cennetin şimdi ve burada yaşanabileceğini ima eder..
  • karşımdaki kişinin bana karşı ne kadar samimi olduğunu ilk olarak gülümsemesinden anlıyorum sanırım. ne kadar samimi olduğunu ise gülümserken olaya dahil olan gözlerden çıkartabiliyorum.
  • john morreal, gülmeyi ciddiye almak isimli çalışmasında gülmeyi ‘mizahi olan’ ve ‘mizahi olmayan’ olarak iki farklı bağlamda ele almakta; gülme kuramlarında temel noktalarda dahi gülmenin tanımları üzerinde uzlaşmanın kolay olmadığını vurgulamaktadır. birçok açıdan gülme ve mizah birbirinin yerine kullanılan anlamlar taşır. gülme, kişinin kontrol edilebilir bir iletişim aracı olarak bedensel bir boşalması iken mizah, kişide oluşan birtakım anlama ve kavrama değişiklikleridir. mizah canlılık katar, uyarıcı bir etkisi vardır. ister gülme isterse de mizah eylemi olsun ikisinde de başat özellik özgürleştirici, gerilim giderici olmalarıdır. içinde yaşanılan reel yaşamın sınırlılığının dışına çıkılır; bu eylemden kaynaklanan haz birlikte paylaşılır. gülme eylemi birleştiricidir, kaynaştırıcıdır. bergson, gülmenin diğer gülenlerle bir anlaşma, bir suç ortaklığı olduğunu belirtmişti. bir başka/öteki insanla birlikte herhangi bir nesneye gülmek demek o insanla aradaki sınırlılıkların azalması, o insana yakınlaşmak demektir. gülmek “ben”lerin “biz”e dönüştüğü evrensel bir bütünleşme özlemini imler.

    (alıntı: toplumsal eleştiri söylemi olarak mizah ve gülmece / artun avcı)
  • gülmek ve kaybedilen yeryüzü cenneti

    “gülmenin tarihini yazmak çok ilginç olurdu”. 19. yüzyıl rus filozofu herzen’in bu sözü barry sanders’ı oldukça etkilemiş olmalı ki “kahkahaların çoktan havaya karışıp yok olduğu”, “kanıtların uçup gittiği” bir insanlık serüveninde dikkatli kulak verildiğinde “tarih toprağının altında”ki neşeli kahkahaların duyulabileceğini düşünerek kahkahanın zaferi-yıkıcı bir tarih olarak gülme’yi yazdı. kitabında sanders, tarih boyunca en tehditkâr kahkahaların tarihin kıyısında olanlar ya da tarihte adsız kalmışlar tarafından atıldığını söyler (sanders). tarih boyunca eğitim olanağından yoksun kalmışların kahkahalarına yeniden hayat vermek nesnelerin bize sunulduklarından farklı bir biçimde görmeyi gerektirir. sanders, st. exupery’nin küçük prens’ini buna örnek olarak verir. küçük prens’te anlatıcı bir kağıdın üzerine koca bir fili yutan bir boa yılanı çizer. anlatıcının gösterdiği fil yutmuş boa yılanı resmini her yetişkin şapka sanmakta ve anlatıcının kendilerine resmin aslını söylediğinde de ‘boa yılanlarını bir yana bırakıp tarih, coğrafya, aritmetik ve dilbilgisi ile ilgilenilmesini’ öğütlemektedirler. anlatıcının çocukluğu geride kaldıkça artık yetişkinlere “boa yılanlarından, yıldızlardan ve bakir ormanlardan bahsetmek yerine briç, golf, politika ve kravatlardan” söz etmektedir (exupery). küçük prens’in bize gösterdiği şudur: eğitimli yetişkinler olarak görülür olanda görülmezi görebilmek; önyargı ve beklentilerden kendimizi sıyırmak ancak hayal gücümüzü kullanarak; başka bir deyişle yeniden saf halimize dönüp oyun ruhunu benimseyerek mümkün olabilir (sanders). nesnelere tek bir bakış açısıyla bakmamak, onlara ilişkin kurgusal ve imgesel dünyalar yaratmak sadece çocuk ruhunun dünyaya bakışı değildir. aynı zamanda mizahın ya da genel olarak estetik deneyimin beslendiği alandır. hayal gücünün beslediği mizah, nesnelerin yeni bir biçimde görülebilmesini sağlar ki, bu da aslında günlük yaşama karşı ilginin kesilmesi, reel olana karşı uzaklığın oluşturulması ve dolayısıyla yaşamın ütopyan niteliğinin öne çıkarılmasını sağlar. bilinç sayesinde sunulan dünyanın saçmalığına bir başka saçmalıkla karşı çıkılır ve nesne ile özne arasında bir “berabere kalma” durumu oluşur. amaç bize tek doğru gerçeklik olarak dayatılan evreni mizah sayesinde yıkabilmektir (paz). var olan evrenin yıkılması bir başka evrenin düşler sayesinde kurulabilmesine olanak sağlar ki bu aslında insanlığın kaybedilen yeryüzü cennetinin çağrısını duyduğu anlardır.

    sanders, italyan ressam masaccio’nun bir 15. yüzyıl eseri olan, floransa’da bulunan adem ile havva’nın yeryüzü cennetinden kovulması freski’ne dikkat çeker. masaccio, adem ile havva’yı cennet kapısının önünde dondurmuş: başmelek rafael üzerlerinden gitmekte eliyle dünya yolunu işaret etmekte olarak gösterir. cennet sonrası benlikleri mutsuz, hareketleri utanç içinde ve beceriksizdir. adem utanç içinde gözlerini kapatır. havva mahrem yerlerini örter. artık cennet kapısı “masumiyeti yitirilişinin eşiği” çok gerilerde kalmıştır. uygar dünyada ‘utanma’ vardır; ‘görgü kuralları’ vardır; her türlü insan doğallığına ve davranışlarına biçim verme arzusu vardır. sanders, “kuralın olmadığı bütünsel özgürlük” hissinin ancak gülme eyleminde gerçekleşebileceğini söyler. her gülme eylemi “yeryüzü cennetinin çağrısı”nın yeniden duyulmasıdır. çünkü yalnız orada (cennet bahçesinde), özgürce kendimiz olabildiğimiz o ülküsel yerde gerçek doğamızı yaşayabiliriz (sanders).

    çocukların denetimsiz oyun oynama eylemleri kuralların, yönetmeliklerin, kanunun olmadığı cennetteki özgür davranışları hatırlatırlar. hayal gücü, mizah ve gülmece tek tanrılı dinlerin günah düşüncesini yıkar ve insanlığın kaybettiği masumiyetine yeniden kavuşabilmesi için olanak sağlarlar. andre breton, gerçeküstücülük manifestosu’nda “yaşamın ve ölümün, gerçek olan ile düşsel olanın, geçmişin ve geleceğin, anlatılabilenin ve anlatılamayanın, yücenin ve yüce olmayanın karşıtlıklar diye algılanmadığı” bir yerin özleminden bahseder. aslında bu yer kaybedilen yeryüzü cennetinden başka bir şey değildir..

    (alıntı: toplumsal eleştiri söylemi olarak mizah ve gülmece / artun avcı)
  • gülmek: insan doğasının cehennemlik tarafı

    charles baudelaire, gülme eyleminin mutluluk cennetinde olmadığını, gülmenin tıpkı ağlama gibi acının çocuğu olduğunu söyler. ona göre gülme eylemi şeytanın soyundan gelen lanetli bir şeydir. gülmede işin içine şeytansı bir şeylerin, bir “muzırlığın” girdiğini, tensel olanının ruhu ayarttığını, baştan çıkardığını, saflığını bozduğunu, ona, “kalk hoşlanmadığın her şeye tepkini göster, hoşlandığın her şeyi yap” diyerek devinimsizlikten kurtardığını söyler. gülmek, engelleri yıkar, asidir, boyun eğmez ve en mahrem mekânlara kadar sızabilir. tarih boyunca gülmek, mizah, komedya insanlığın özne olma bilincini ve mümkün insan olma özlemini ayakta tutmuştur. özgürleştirici ve gerilim giderici yönü mülksüz ve eğitim olanağından yoksun bırakılmış geniş halk yığınlarının siyasal özgürlük umutlarını beslemiştir. kuralsız ve denetimsiz bir çağın kalıntısı olarak gülme mevcut dünyanın olduğu gibi kabullenilmesini engeller, korkuyu ortadan kaldırır, var olan yaşamın yükü ve baskısını hafifletir. tarih boyunca iktidar asasını ellerinde bulunduranlar gülme eylemine karşı tavır aldılar. tarih, kundera’nın dediği gibi her zaman ciddi bir alan olarak görünse de hep bilinmeyen bir komiği vardı. tarih, hep eğitimli üst sınıf erkek yazarların belgeleriyle denetimi elinde tutanların sesini verdi. fakat gülme eylemi ile mülksüzler, “tarihin yazılmasına katılamasalar da hiç olmazsa onu silmeyi deneyebildiler” (sanders).

    (alıntı: toplumsal eleştiri söylemi olarak mizah ve gülmece / artun avcı)
hesabın var mı? giriş yap