• harirî ipekten yapılmış kağıda denirdi. osmanlı devrinde en beğenilen ve en pahalı olan kağıt cinsiydi. hindistan'dan getirtilene harir-i hindî, semerkand şehrinden getirtilen biraz daha düşük kalitede olanına ise harir-î semerkandî denirdi.
  • eskiden ipekten yapilan bir cins kâgida verilen ad
  • (bkz: rafik hariri)
  • 16. yüzyılda bursa'da yaşamış, ipek ticareti yaptığı için bu mahlası almış, " ey murâdım aksine devr eyleyen kec-rev felek/ şimdi neylersin ki gönlüm nâ-murâd olmak diler" beyitiyle devrinin şiir tezkirelerine girmiş kişidir kendisi. dönemin şiir eleştirmeni sayılabilecek âşık çelebi kendisi için "şairler arasında okunacak ve ipe asılacak şiiri yoktur, amma bu beyti ki nadir beyitlerdendir" demiştir.
  • (bkz: el hariri)
  • (bkz: makamat)
  • kanuni sultan süleyman döneminde yaşamış kastamonu doğumlu osmanlı şairidir. yazmış olduğu "futuhat-ı süleymaniyye" adlı eseriyle bilinmektedir.
  • mutluluk üzerine muhteşem bir yazı içeren kitap:

    insanı neyin mutlu kıldığı araştırılıyor.
    para mı,
    aile mi,
    genetik mi,
    erdemli olmak mı?

    çıkarımımız, paranın mutluluk getirdiğidir.

    ama bu, bir noktaya kadar.
    sonra anlamı yok.

    aile ve topluluğun mutluluk üzerinde para ve sağlıktan daha çok etkisi var.
    iyi bir ailesi ve topluluğu olan çulsuz bir sakat, eğer çok fakir ve acılı değilse, hastalığı da kötüleşmiyorsa; yalnız ve her şeye yabancılaşmış bir milyarderden daha mutludur.
    bu durumda günümüzdeki ortalama bir insan, 1800'lerdekilerden daha mutlu değil, demektir.

    çözülen topluluk ve ailelerle birlikte giderek yalnızlaşan bir dünyada yaşıyoruz.
    tüm çalışmaların en önemli bulgusuysa mutluluğun zenginlik, sağlık hatta topluluk gibi ölçülebilir koşullara bağlı olmadığıdır.

    mutluluk daha ziyade somut durumla soyut beklentiler arasındaki ilişkiye bağlıdır..
    eğer bir kağnı istiyor ve alabiliyorsanız mutlusunuzdur; ferrari isterken ikinci el tofaş alabiliyorsanız yoksunluk hissedersiniz.
    lotuyu tutturmak uzun vadede ciddî bir trafik kazasıyla aynı etkiyi yaratabiliyor. durumumuz iyileşince beklentilerimiz yükseliyor ve nesnel koşullarımızdaki büyük gelişmeler bizi memnuniyetsiz kılabiliyor.

    binlerce yıl önce yaşayan peygamberler, şairler ve filozoflar zaten elinizdekilerden memnun olmanın, daha fazlasını istemekten çok daha önemli olduğunu söylemişlerdi.

    bu kadar çok sayıyla ve tabloyla desteklenen araştırmaların, eskilerin vardığı sonuca varması yine de güzel.

    mutsuzluk kıyaslamadan kaynaklanıyor. 5000 yıl önce bir köyde 18 yaşında oksaydınız mutluydunuz, çünkü kıyaslanacağınız erkek pek yoktu.
    şimdi ise devamlı film yıldızları, atletler ve mankenlerle kıyaslanıyorsunuz.

    ortalama bir mısırlının açlık, hastalık ve şiddetten ölme ihtimali ramses ve kleopatra döneminde yüksek, hüsnü mübarek döneminde düşüktü.
    şimdiki mısırlıların fiziksel koşulları şimdi, tarihinin en iyi dönemindeydi, onların 2011'de sokaklarda dans edeceklerini düşünebilirdiniz, oysa onlar ayaklanarak hüsnü mübarek'i devirdiler. çünkü kendilerini firavunların yönetiminde yaşayan atalarıyla değil, obama'nın amerikasındakilerle kıyaslıyorlardı.
    durum bu ise ölümsüzlük bile mutsuzluk sebebi olabilir.
    bilim yaşlanmayı durdursa, tüm hastalıkları yok etse, sürekli genç kalmayı sağlasa ne olur?
    eşi görülmemil bir endişe ve kızgınlık oluşur.
    bu yeni tedavilere gücü yetmeyen çoğunluk mutsuz olacaktır.
    tüm fakirler tarih boyunca ölümün eşitleyici olduğunu, herkesin öleceğini düşünerek teselli buldular.
    fakat bu insanlar kendilerinin öleceğini, zenginlerin ise genç ve güzel yaşayacaklarını düşününce öfke ve nefret hissederler.
    bu tedavilerden yararlananlar da mutlu olamayacaklar. sonsuza kadar yaşama imkanına sahipken bir kamyon kazasının veya bir teröristin bunu elinden alabileceğini bilmek ne korkunç olur.
    ölümsüz olma imkanına kavuşmuş insanlar en ufak riske karşı bile aşırı tepkiler geliştirecek, yakınlarını kaybetme acısı tarifsiz olacaktır.

    mutluluk maaş, toplumsal ilişkiler ve siyasî haklar tarafından değil; karmaşık bir sinirler, nöron, sinaps ve serotonin, dopamin ve oksitosin gibi çeşitli biyokimyasal malzemeler tarafından belirlenir.
    kimse lotoyu kazandığı için, yeni bir ev aldığı için, terfi ettiği için, gerçek aşkı bulduğu için mutlu olmaz.
    insanlar sadece vücutlarındaki keyif veren hisler sayesinde mutlu olurlar.
    evrim bizi ne çok mutlu ne de çok mutsuz edecek edecek şekilde şekillendirmiştir. anlık olarak çok mutlu olabiliriz ama bu kısa sürer.

    sonunda mutluluk azalacak ve yerini kötü duygulara bırakacaktır.

    mutluluk doğuştan gelen biyokimya ile çok ilgilidir.
    şanslı insanlar, başlarına ne kadar kötü şeyler gelirse gelsin mutlulukları 10 üzerinden 7-8 gibi seyreder.

    doğuştan mutsuz biyokimyaya sahip bir insan ise sabah 50 milyon $ jazansa, öğleye kadar kanser ve aids'in tedavisini bulsa, öğleden sonra filistin-israil barışını sağlasa, akşam yıllar önce kaybettiği çocuğunu bulsa yine de mutluluğu 10 üzerinden 3-5 civarında seyreder.
    hepiniz böyle insanları tanıyorsunuz, etrafınızdakileri düşünün.
    evliler, bekarlardan mutludur ama bu, evliliğin mutluluk getirdiği anlamına gelmez.
    belki de mutluluk evliliği getiriyordur.

    serotonin, dopamin ve oksitosin bir evliliğin oluşmasını ve iyi gitmesini sağlıyordur.
    neşeli biyokimya sistemiyle doğanlar mutludurlar, haliyle de çekici partnerler bulurlar ve evlenme ihtimalleri de yüksektir.

    mutluluk asıl biyokimya tarafından belirlense de psikolojik ve sosyolojik etkenler de vardır.
    bir çamurdan kulübedeki ortaçağ fransız köylüsü, modern çağda enfes daşresindeki bir bankerden daha mutlu olabilir.

    fransız devrimi pek çok haklar getirdi ama bunun, fransız mutluluğuna etkisi çok küçüktür. genetik lotodan neşeli biyokimyaya sahip olanlar devrimden önce de, sonra olduğu kadar mutluydular.
    durum bu ise devrim neye yaramıştı?
    tüm kaosun, dökülen kanların, korkunun, acının, savaşın manası neydi?
    biyologlara kalsa asla bastille hapishanesine saldırmazlardı.
    bugün nihayet mutluluğun siyasi mücadelelerle, ideolojilerle ilgilenmekle değil, bizi gerçekten mutlu kılan tek şeye odaklanabiliriz: biyokimyamızı manipüle etmek.
    beyin kimyamızı anlar ve uygun tıbbî yöntemler geliştirirsek devrimlere de ihtiyacımız kalmaz. para, statü, ev, araba değil gerçek mutluluk sadece hormonlar sayesinde olur. (yazar yanılıyor olabilir, kendi görüşünün iktidara geldiğini görmek de insana büyük mutluluk verir.)

    nietzsche'ye göre yaşamak için bir sebebiniz varsa her şeyle baş edebilirsiniz. anlamlı bir hayat, zırluklar içinde geçse de son derece tatmin edici olabilir. anlamsız bir hayat ne kadar konforlu olsa da korkunç olabilir.

    tamamen bilimsel bir bakış açısıyla, insan yaşamının hiçbir anlamı yoktur.
    insanlar belirli amacı olmayan ve körlemesine ilerleyen evrimsel süreçlerin sonucudur ve faaliyetlerimiz metafizik kozmik bir planın parçası değildir.

    bilgisini arttırdığı için hayatının anlamlı olduğunu söyleyen bilim insanı, anavatanı korumak adına savaştığı için hayatının anlamlı olduğunu söyleyen asker, anlamı yeni bir şirket kurmakta bulan girişimci, ortaçağ'da yaşayan ve kutsal metinleri okuyup kutsal savaşlara katılan veya yeni bir tapınak yapan muadillerinden daha mantıklı değiller.

    bu yüzden, insanların yaşamlarına atfettiği herhangi bir anlam sanrıdan ibarettir.
    bu yüzden mutluluk belki de, bir insanın anlamla ilgili sanrılarının hâkim kollektif sanrılarla uyumlu hale getirmesidir.
    kişisel hikayelerimiz etrafımızdakilerin hikayeleriyle uyumlu olduğu sürece hayatın anlamlı olduğu ileri sürülebilir ve bu bilinçle mutlu olabiliriz. bu aslında üzücü sonuç; mutluluk gerçekten kendini kandırmaya mı bağlıdır?

    hristiyan teologlar da insanlara kalsa dua etmektense cinselliği yaşamayı tercih edeceklerini biliyorlardı.
    peki bu, cinselliğin mutluluğun sırrı olduğu anlamına mı geliyor?
    duygularımız bizi yanıltabilir.
    bir psikolog eroin bağımlılarına eroin enjekte ettiğinde onların mutlu olduğunu görür, bu durumda eroinin mutluluk getirdiğine yönelik bir makale yayınlar mıydı?
    çoğu erkek savaşır, didinir, endişe yaşar; barış dolu bir mutluluğun tadını çıkaramaz, dna'ları onları bu bencil davranıştan alıkoyar.

    şeyran gibi dna'da hazzı kullanarak insanları kandırmak ve bu sayede gücünü arttırmak ister.
    sonuç:
    dinler ve felsefî akımlar mutluluk konusunda liberalizmden farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir.

    budistlerin yaklaşımı, mutluluğa diğerlerinden daha fazla önem atfetmesi açısından ilginçtir.
    budistler 2500 yıldır mutluluğun özünü ve sonuçlarını sistematik biçimde inceliyorlar, bilim camiasında bu felsefeye ve meditasyon pratiklerine giderek artan ilginin sebebi de bu.
    ?budizm'e göre mutluluk insanın içindedir.
    akademisyenler mutluluğun tarihini incelemeye birkaç yıl önce başladılar.

    tarih, olayların insan mutluluğunu ve acı çekmesini nasıl etkilediğiyle ilgilenmez, tarih anlayışımızdaki en büyük eksik budur.

    y. n. harari
hesabın var mı? giriş yap