• sanırım ucundan kıyısından benim bu. evet bence de "hirkis mitli ildiği işi yipmili"

    okuduğum üniversiteyi bitirseydim ve o mesleği yapsaydım bugün büyük ihtimalle güzel bir semtte evim, iyi bir otomobilim, belki güzel bir eşim falan filan vardı. şimdi kiradayım, cebimde 40 lira param var. yalnız değilim de şimdi hayatımdaki kadın yarın bir gün iş ciddiye binince "aşkım sürekli böyle mi gidecek" falan demeye başlar kesin. çok da umrumda değil. bence en büyük zenginlik, istediğin zaman istediğin parayı kazanabilme yetisi. evler, arabalar hatta eş dost falan bile değil. mutlu olduğum işi mutlu olduğum ölçüde yapıyorum. son bir yıldır onda da mutlu değilim diye başka bir hobimi mesleğe dönüştürdüm hatta.

    bir ortamda sen mutlu değilsen kimseyi mutlu edemezsin hacı. ne yaptığın işle ne de sahip olduğun ya da sahip ettiklerinle. arkadaş kimse açlıktan ölmüyor lan şu dünyada. tutku önemli bir şey. 70 yılın var abi. bu 70 yılda iyi para kazanmak, bir sosyal statü edinmek falan mı önemli yoksa eğlenmek mi? hukuk fakültesi bitirip halen barmenlik yapan arkadaşım var benim. millet götüyle gülüyor çocuğa.

    çok değişik bir şey lan insan olmak. genele yay, hayatta en fazla vakti yatakta ve işte geçiriyoruz. kaçınızın uyuduğu yatak cebindeki telefonundan pahalı? ya da kaçınız işe heyecanla gidiyor? biraz sevin lan kendinizi. sevindirin. arabanın son model bir mercedes olması maksimum 3 ay mutlu eder.

    liseyi hatırla. platoniğin varken pazartesi sabahları ne kadar güzel olurdu dimi? alarma bile gerek kalmadan uyanıp pırıl pırıl, özene bezene giderdik okula. heh işte öyle bir meslek seçmelisin ki sürekli bu tutkuyla işe gitmelisin. ben işe gideceğim zaman deli gibi yorgun olsam da sevgilimle buluşmaya gidecekmiş gibi heyecanla gidiyorum. evet, para kazanıyorum bundan ama yine evet "mutlu olduğum şeyden" para kazanıyorum. bu samimiyetsiz bir şey değil lan bence. zaten mutlu olmak bir fırsatken ben bu fırsattan para kazanıp daha da mutlu olabiliyorum.

    hayat pazartesi sendromu için çok kısa.
  • anestezi doktoru değildir umarım
  • ben. bunda ekşi sözlüğün de payı var.

    yazmayı seviyordum. çokça okuyan bir insan olarak herhalde yazma arzusu karşı koyulmaz bir şeye dönüşüyor, iyi yazsan da, yazmasan da yazıyorsun bir şekilde.

    çokça yazdım. "ölümüne" yazdım. sadece ekşi sözlükte bir dönem yazdıklarım 1600 word sayfası tutuyor 10 puntoyla. yazdıklarımın hepsi şaheserler değildi elbet, ama ekseriyetle emek verilmiş, kaynaklardan yararlanılmış, çeviriler içeren şeylerdi. geçenlerde şahsi blogumda yazdıklarımı topladım, 11 puntoyla 600 word sayfası ediyor onlar da. başka bloglarda, haber sitelerinde, dergi ve gazetelerde yazdıklarımı saymıyorum.

    böyle yazıp çizerken, belki çok başarılı olduğundan değil ama sebat ettiğin için mutlaka yazma işiyle ilgili şeyler seni buluyor. bende de öyle oldu. önce senaryo yazdım, sonra bir yayına editör, sonra yönetmen oldum. bugün bir başka yayını yönetiyor, bir gazeteye düzenli yazıyor, misafir köşe yazarı olarak 2 dilde birçok dergi ve yayında yazılar kaleme alıyorum; bir çoğu da artık telif karşılığı. "iş" yani. editörlük, tashih, ghost-writerlık, çevirmenlik, danışmanlık gibi işleri saymıyorum.

    işim olduğu için mütevazı olmayacağım, zira müşterilerime "bu işi en iyi ben yaparım" diyor ve piyasanın bazen iki katı fiyata yapıyorum. evet iyi yazıyorum. ama bugün iyi yazıyorum; o binlerce sayfa tutan yazılar arasında bugün bana komik, saçma, boktan hatta çileden çıkarıcı gelen yazılar, pasajlar var. ama işin sırrı sebatta. sürekli yazdım. hiç unutmam, ilk blog açtığımda ortalama okunma sayısı 12 idi. moralim bozuluyordu, boşluğa yazıyormuşum gibi geliyordu, bazen "yazsam ne olacak ki, neyi değiştirecek, kimi etkileyecek?" diye soruyor bırakıyordum. ama ertesi gün yeniden yazıyor, bir başka yerde yazıyor, bir başka konu yazıyor, okunmanın, geridönüş almanın, yankı yaratmanın yollarını arıyordum. bugün kendimi bu yankıların ekseriyetine dayanarak ölçmem, ama yolun başındaki bir adam için geridönüş en önemli teşviği teşkil ediyor.

    bunu neden anlattım? ekşi sözlük bozulmuş, bitmiş vs bunları hepimiz biliyoruz. ama sen de, sevgili kaarî, benim gibi okuyup yazmaktan zevk alıyor ve işin bu olsun istiyorsan, buraları değerlendir. zira burada sana geridönüş sağlayan bir kitle var; boşa anlatmadığını göreceksin. o geridönüşlerin sana "gaz vermesi"ni de, senin moralini bozmasını da engellemeye çalış, ama müspet-menfi tepkiler almak yazdığının bir işe yaradığını, attığın taşın ürküttüğün kurbağaya değdiğini gösterir, seni şevklendirir. gelen tepkileri ele, filtreden geçir ve tepkiyi veren insanların gözlüğüyle değil, objektif bir gözlükle bakarak yazılarının neden bu belli tepkileri aldığını değerlendirerek ölç, biç, kendini değerlendir. hem kişiliğini, tarzını muhafaza et, hem de yapacağın işin doğası "seyirci"den bağımsız olmadığı için, seyirciyi anlama, sezme, kavrama kabiliyet ve tekniklerini geliştir.

    birçok şey, mutlaka fiilen içine girilince öğreniliyor. bu şeyler arasında en başta gelenlerden biri de yazmak. öyle bir uğraş ki, bir noktadan sonra yüzlerce sayfa düz yazını, yüzlerce şiirini bir çırpıda atar, üzülmezsin bile. zira onlar acemilik dönemi eserleridir. ve bu acemilik döneminde kendini geliştirenlerden, sebat edenlerden olursan -bir pay da ona verelim hadi- bir de tabiatında biraz yazarlık kumaşı varsa, mutlaka sen de bu hobini "iş"e dönüştürürsün. hem ustalaştığında bu, bir başka işte çalışırken, hem sevdiğin işi yapıp, hem fazladan para kazanmanı da mümkün kılabilir. üstelik, dünyanın her yerinde, internet bağlantın ve bilgisayarın olduğu sürece yapabileceğin bir iş ve freelance bir ek gelir yaratacağından, özgürlüğün ve manevra kabiliyetin artar.

    yazmayı bırakma, ekşi sözlüğe bir not düşmek istedim. en güzeli ne biliyor musun? kitaplarıyla büyüdüğün bir yazarın, muhtemelen ölmeden evvel basılacak son kitabında editör diye senin adının yazması. bunun maddi karşılığı yok, müthiş bir manevi kazanç.
  • bu konuda iki akademik görüş var; birine göre "hobinizi işe dönüştürerek ömür boyu mutlu yaşamanız mümkün". diğer görüşe göre ise tam tersine, "zevk aldığınız etkinliği para için yapmaya başladığınızda, bu işten aldığınız zevk azalıp 'hobi' para kazanmak için yapılan herhangi bir işin verdiği tatmini vermeye başlıyor."
  • hobim insan tanımak ve stalklamak. istihbarat teşkilatından teklif bekliyorum, eğer gelirse ben de bu insanlardan biri olacağım...
  • olmaya çalıştığım insan.

    maddi gelirim yok, aileme yüküm çok. üstelik okuduğum bölümü de sevmiyorum.
    aslında bende isterdim 18 yaşındayken kendimi daha iyi tanıyıp ona göre bir yol çizebilmeyi, gerçekten sevdiğim bölümü okumayı, hayallerimin peşinden gitmeyi.
    sınıf arkadaşlarım mühendislikten mezun oldu ama ben yeni farkettim ki okuduğum bölüm benlik değil aga. 5. seneme gireceğim ama umurumda değil oturup üniversite sınavına çalışıyorum, tıp fakültesine girmek için.

    sağlığa ve tıp ilmine bayılıyorum. bu benim hobim ve bu hobiyi işime convert etmek istiyorum. iyi dileklerinizi bekliyorum.
  • huzurun anahtarını ellerinde tutan insanlardır.
    yenilecek iki lokma ekmek hepi topu! ne gerek var?
  • (bkz: rocco)
    (bkz: erkekler ne ister)
  • bi süre sonra o hobiden zevk alamıyacak/almayan insanlardır.
    para için kendi istekleri dışında şeyler uygulamak zorunda kalacaklar, para için çok çalışmalar, sabahlamalar, rahatlamak için hobi arayışlarına gidecekler.
    (bkz: kendimden biliyorum)
  • birçoğu mutlu olan insanlardır. hayır hepsi değil.

    okuma yazmayı 4 yaşımda öğrendim sanırım ve o zamandan beri en büyük hobim yazmak. 10 yaşımda bir şiir kitabı bitirmiştim misal. (hayır, basılmadı.) öyle çocuk şiirleri değil, kimisini okuduğumda hala dibim düşer nasıl yazmışım bunu diye. sevmediğim iş altın kazanı da olsa olmazdı bana. nitekim sonunda metin yazarı oldum, editörlük yaptım. dillere aşığım, türkçe benim için apayrı bir yerde. her şey örtüşüyor en büyük hobimle...

    mutlu muyum peki? yani, yine en azından muhasebeci filan olmadım diye seviniyorum doğrusu ama artık ısmarlama yazılar yazmaktan, aşırı kötü ve beceriksiz yazarımsıları düzeltmekten, bunları uzun sürede 3 kuruş paraya yapmaktan nefret ettim.

    çok uzun zamandır kendi keyfim için tek bir kelime yazmadım kağıda. kafamda kelimelerin depar attığı, yazma arzusunun beynimden fışkırdığı son anda ister istemez mesleki bir yazı yazabildim. bu da artık 10 ayda bir filan olıyor zaten. öyle bir yazar tıkanması. (bkz: writer's block)

    hobi işe dönüşünce, nihayetinde elinizdeki iş olarak kalıyormuş ve her iş gibi bu da of çektiriyormuş bunu anladım. hatta bunca yıldır sırf meslekte kalabilmek için çektiğim birçok şeyi unutup buraya kadar dedim. sektör değiştirmek istedim. geldi yine paçama yapıştı yazılar.

    bırakmak istiyorum olmuyor. sevmek istiyorum olmuyor. tutkuyla bağlı olduğum kalemimi özledim. nasıl olacak böyle bilmiyorum.

    bu kadar çok sevdiğim diğer şey baleydi. konservatuvara gitmek, balerin olmak, bale okulu açmak gibi hayallerim vardı. onu da 10 sene önce bir sakatlığa ve maddi sıkıntıya teslim ettim.

    iş, iştir arkadaşlar. hobi ise hobidir. hobiler boş zamanınızda sizi rahatlatmak içindir. hobilerinizden para kazanmanız tabii ki mümkün ancak bunu iş haline getirip kendinizi mesai cenderesine sokunca o hobi hobi olmaktan çıkar, sadece bir iş olur. boş zamanlarınızda yapacak bir şey bulamaz hale gelirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap