• bu entel komedi filminin en komik sahnesinden bahsetmek istiyorum. (izninizle bi-functional suserlar). bir yemek sahnesi. kocaman bir masa etrafinda. birseyler hatirlatiyor degil mi. bir seylerin kokusu geliyor.
    wasp bir aile. sakalli-cipli hristiyan bozuntusu baba ve iyi huylu sarisin anne. biri obez iki american psycho evlat. ve arti bir evlatlik, sudan'dan (merhamet etiketi). ve varolussal arayisindaki iki kahramanimiz. ayni masada yedikleri bir oglen yemegi. merhametli poor-reliefci baba ve somurgecilik suclamasiyla onun sigortalarini attiran itfaiyecimiz. darmaduman bir kara mizah sahnesi.

    hatirladiniz degil mi? burjuvazinin apacik iticiligi.
  • les chemins de la liberté'yi okuyup egzistansiyalizmı çözdüklerini sanıp delarue'yü idol edenlere veya onun üzerinden egzistansiyalizmi acımasızca eleştirenlere; nietzsche konuşulan masalardaki kulak dolgunluğuyla nihilizmi ataletle yücelten veya onu itin götüne sokanlara basiret yolunda ince bir yol açan film. felsefe'yi saçma sapan "öz türkçe" kavramlarla bezeyip deli saçması haline getirenlere; hayatı açık oturum edasıyla tartışan ciddi, sakallı, pipolu, gözlüklülere kapak olası film. naomi watts' a "sen nesin be ablacım!" beğenilerini yönelttiren, mark wahlberg'e "oldun sen abicim" hayranlığını hak ettiren film. jude law'ın ödüller verilesi "what's so great about depression" haykırışını barındıran, dustin hoffman'ın üzerine söz söylenmeyecek sakinlik oyununu defalarca gözler önüne seren film. ne olur bunu fazla yüceltmeyelim, ne olur bunu yerin dibine batırmayalım. izleyelim ve sinemadan çıkmış insan'ı oynayalım. bence tabi...

    filmin ana fikri: fransız mature'ü candır.
  • kabaca nihilizm vs. varolusculuk kapismasi olarak ozetlenebilecek, wes anderson muadili bir nevi eglenceli seyirlik. nihilist sith'ler ile varoluscu jedi'lerin 100 kusur dakika boyunca suren padawan arayisi. filmin soundtrack'i icinde bulunmayan ama casting akarken kafamda calan sarki icin (bkz: normal/4).

    edit: ben bilmem google bilir dedim, tamamen onyargisiz kapistirdim. iste sonuclar:

    nihilism =>3.420.000 (tuhaf ben hic cikar diye bekliyordum)
    existentialism =>3.730.000
  • fragmanındaki muhtemel adı knock yourself out olacak jon brion şarkısıyla mest eden varoluşsal komedi filmi. vivian ve bernard adındaki varoluşçu dedektifler insanları tuvaletteyken bile izleyerek onnarın problemlerini çözmeye çalışıyor, o arada bunların fransız rakibeleri caterine de işe karışıyor.....

    bernard jaffe : everything is connected and everything matters. now isn't that cool?

    vivian jaffe : how's the sex?
    bernard jaffe : how is the sex?
    dawn campbell : we're private about our seven minutes of heaven!
    brad stand : it's longer than that dar...
    dawn campbell : eight minutes of heaven! it's not quality it's quantity!

    dawn campbell : there's glass between us. you can't deal with my infinite nature can you?
    brad stand : that is so not true. wait, what does that even mean?

    vivian jaffe : have you ever transcended space and time?
    albert markovski : oo, time not space... no i don't know what you're talking about.

    caitlin corn : jesus is never mad at us if we live with him in our hearts!
    tommy corn : i hate to break it to you, but he is , he most definitely is.

    http://www.themoviebox.net/…abees/trailer-page.html
  • hip hop (bkz: barber shop) ya da pop (bkz: american pie) tarzi son zamanlarda fabrika gibi uretilen amerikan komedilere karsi nadir hem mainstream hem absurd/satirical komedilerden. komedinin bir kac boyutunu cok ayarli bir sekilde filme isleyebilmis david russell amcam. amerikan toplumunu ince ince elestirmis. ozellikle de amerikan toplumunun mutsuzluga uzuntuye karsi tahammulsuzlugunu ve bunu bastirmak icin kendinden kapali kapilar ardinda verdiklerini...

    birazcik da felsefe serpelemis uzerine... guzel olmus. hem existentialist olup hem nasil komedi olur? bakin gayet de guzel olur. neden mi? cunku felsefe diyince ciddi olmak gerekmiyo. bi carsafi kainata benzeterek existentialism anlatan bir dustin hoffman komik diildir de nedir?
    ayrica oyuncu kadrosu acayip saglam : dustin hoffman, marc wahlberg, jude law, naomi watts, jason schwarzman, isabelle hupert... jude law bile ben yakisikli cocuum ayaklarini birakip gusel oynamis.
  • müzikleriyle ördeğin ağzına kuzu eti veren film. sinsice bitiriverdi jon brion işi 2004'te; önce eternal sunshine of the spotless mind'ın melankolik olmayan melankolik müziklerini buyurdu, sonra da nefeslilerin gitar telleriyle sarmaş dolaş olduğu işte bu "varoluşçu bir komedi!"nin tınılarını. ana temadaki flütleri ilk duyduğumda neresi olduğunu bilmediğim bir yerim gıdıklandı, matrak çünkü çok. kullanımıyla aimee mann'in magnolia için yaptığı müzikleri hatırlatır oldu sonra sonra. kendi başına gidiyor öyle, hem filmden bağımsız (varoluvermiş işte) ama bir o kadar da bağlı sıkı sıkıya.

    filmin kendisi de enteresan tellerden çalıyor. şımarık bir çocuk gibi sürekli ilgi istiyor, "hişt, baksana bana bi" diyor, "beni takip et, bwaaa" diye sızlanıyor. duraklayarak ya da, haşa, bağırmadan konuşamayan insanların hır ve gür ile üçüncü türden yakınlaşmaya geçmeleri, entrikalı ve aslında aşikar mesajlı bir oyun çerçevesinde sevenleriyle buluşuyor. seyircisiyle saklambaç oynuyor ama aslında ebe ve saklananlar el ele kol kola girmiş hayda bre halay çekiyorlar. arada "nothingness.. somethingness..." gibi özdeki iki kelime çalınıyor kulağa müzik bandında ve ben aslında her şeyi bir yana bırakıp lily tomlin ile çöp karıştırmanın ah pek eğlenceli olabileceği kanaatine varıveriyorum.
  • filmden ciktiginizda aklinizda kalan onlarca guzel seyden en ilginci mark wahlberg'in son zamanlarin en muhtesem performansini cikarmis olmasidir.
  • three kings ile dikkatimizi cekmis yonetmen david o russell'in, "egzistansiyalist komedi" olarak tanimlanan, bir olcu wes anderson, bir olcu paul thomas anderson, bir olcu charlie kaufman uzeri jon brion muzigi sosu olarak tanimlanabilecek filmi. oyuncu kadrosu yildizlar gecidi: basrolde iyi niyetli, bisikletli sair albert rolunde, rushmore'daki rolunden sonra en on plandaki rolune cikan jason schwartzman. varoluscu dedektif bernard jaffe rolunde beatles sacli dustin hoffman [ bu karakterin uma thurman'in babasi, abd'nin en onde gelen dogu dinleri uzmani, russell'in da hocasi, budist robert thurman'dan etkilendigini soylemis russell] . bernard'in karisi ve ortagi vivian rolunde lily tomlin. albert'in rakibi yavsak huckabees sirketinin yavsak halkla iliskiler elemani brad stand rolunde jude law ve onun sevgilisi naomi watts. rakip varoluscu dedektif isabelle huppert. hayatin anlamini arayan itfaiyeci mark wahlberg.
    cevre aktivisti kotu sair albert, "open spaces coalition" adi altinda cevre aktivistligi yaparak, her ne kadar eylemlerde siirlerini okuma cabalari pek hos karsilanmasa da, mahalleyi supermarket zinciri huckabees'in isgalinden korumaya calismaktadir. bir taraftan huckabees'in pr'cisi brad stand'le, huckabees'in imajini duzeltecek ve ayni zamanda koalisyonun cevreci amaclarina uyacak bir anlasma yaparken, ayni gunlerde kisa araliklarla 3 defa farkli durumlarda karsisina cikan 2.5 metrelik sudanli'nin [abarttim tabii fakat manute bol ile ayni kabileden oldugu kesin] kendi hayati acisindan anlamini arastirmak uzere, kartlarini rastgele buldugu varoluscu dedektiflik burosuna gider. olaylar gelisir ve karmasiklasir.
    butun bu kalabalik kadro [daha pek cok ekstra karakter var - schwartzman'in gercek hayattaki annesi talia shire, filmde de annesi rolunde mesela], poplasmis bir "dogu felsefesi"ni komedi ve azicik sosyal kritige bulayip bol diyalogla onumuze sunma cabalari ve gelisen yan oykuler, filmi biraz daginik hale getirip seyri zorlastirsa da, genel olarak basarili oldugu soylenebilir russell'in. [ fakat diyaloglari icin filmi bir daha izlemek gerekiyor, orasi kesin] 9/11'den sonra hayatinda anlam arayisina giren itfaiyeci karakter, en cok sevdigim karakter oldu. boyle bir filmi finanse eden hollywood produktorlerini de alinlarindan opmek isterim..
  • aslında ciddi ciddi derin felsefi mesajlar verilmemiş, her şeyi eğlenceli biçimde anlatmaya çalışmış ve bunu da çok başarılı biçimde yapabilmiş muhteşem film..
    karakterlerin her biri derinlemesine ama bir o kadar da eğlenceli incelenmiş her karesinden dozu mükkemmel ayarlanmış bir absurdite akıyor..
    aşırı ciddiye alıp her şeyin eğlence amacıyla yapıldığını anlayamayanlar içinse kabusa dönüşmüş film..
    oysa her şey kırmızı topun suratımıza çarptığı an başlıyor ve birkaç saniye içinde bitiyor.. geri kalan her şey anlamsız.
  • bir cirpida seyredilirse gume gidecek ayrintilara ve diyaloglara sahip ilk bakista garip ama aslen komik bir film.

    bazi diyaloglar:

    bernard*: you know brad, suddenly your star isn't rising anymore. it's sinking.
    brad*: okay, i said i get it bernie, relax.
    vivien*: passive-aggressive.
    brad: shut up!
    bernard: aggressive-aggressive.

    - what are you doing tomorrow?
    - i was thinking of chaining myself to a bulldozer. do you wanna come?
    - what time?
    - mm, 1:00, 1:30
    - sounds good. should i bring my own chains?

    albert'in ta$la ilgili siiri:
    "nobody sits like this rock sits. you rock, rock. the rock just sits and is. you show us how to just sit here and that's what we need."

    bir iki ayrinti:

    tommy, bunalim anlarinda off-road yarislarinda ters taklalar atan dev cipleri buyuk bir umutsuzlukla izlerken buyuk ihtimalle ne kadar bosa benzin harcandigina yaniyordu.

    albert'in kucukluk arkadasinin ismi barney, existential buddy'sinin ismi ise tommy.

    "time, not space" esprisini jason schwartzman kendisi eklemis.

    naomi watts'in ilk ciktigi sahnede kullandigi bardakta da kendi resmi var. ki bu zaten klasik bir durummus ilginc diil aslen.

    (belli bir noktada sozlerin duyulmasiyla agiz hareketleri senkronizasyonu yoktu, bunu filmi anlayisimiz geciksin diye, david o russell ozellilkle mi yapti, benim dvd player'im mi bozuk, bilemedim.)

    tommy'nin karisi onu terkederken cocuguna son bilgilerini vermeye calisirken minik kiz da birden bagirmaya baslar, i don't want children to work in factories, i don't want them to go blind. > gume gidiyor.
    anafikirlerden biri:
    - how many times have you betrayed yourself?

    (bkz: crisis) (bkz: investigation) (bkz: resolution) (bkz: cruelty) (bkz: manipulation) (bkz: meaninglessness) (bkz: infinity) (bkz: interconnection) (bkz: manure) (bkz: other side) (bkz: dark side) (bkz: dismantle) (bkz: conventional) (bkz: identity)

    filmdeki sorunlu dort karakterin dordu de cocuksu karakterlerdir aslinda. hemen hemen tum catismalari ve barismalari otorite figurleri (ebeveynler) veya birbirleriyledir (kardesler). dunya ve abd duzeni/politikasi elestirisi ise elbet filmin egitim departmaninda puan toplasa da ve temelde aslinda varoluscu sorunlari irdeliyor iddiasi olsa da, aslinda bunun aile terapisine derinden hizmet eden bir film oldugu gercegi de yadsinamaz. ornegin, kucukken barney disinda kendisini anlayan kimsesi bulunmayan albert (ki diger arkadaslari alay etmisti onunla) buyuyunce de yine tommy disinda kimse tarafindan pek anlasilamaz (open space'dekilerin dislama seremonisi) ve ustune ustluk yine kendisinin anne baba figuru terapistleri de jude law'un cazibesiyle kendilerinden gecmisken iyice retravmatizasyon yasamistir.
    --- spoiler ---
    eski deneyimleri yeniden yasamaktan bahsetmisken, david o. russell, mark wahlberg ve jason schwartzman'in yeraldigi commentary kisminda gecen bir muhabbette jason, annesinin isabelle huppert ile arkadas oldugunu ve kendisi bebekken isabelle'in ona bir ara baktigini, besigini sallayip uyuttugunu ogreniyoruz. commentary'nin bu kismindaki diger espriler de tabi, "bakiniz simdi kim kimin besigini sallamis" seklinde gelisiyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap