• insanın yüzüne tokat gibi çarpan gerçektir... 50 karakter sınırı olmadan söylenecek hali de "içinde bulunduğumuz şu anın bir daha hiçbir şekilde yaşanmayacak olması" şeklindedir...

    şöyle bir düşünün... şu anda tarih 27 kasım 2012, saat 22.12.14...

    ben bu "an" itibariyle şu okuduğunuz entry'i sözlüğe göndermekle meşguldüm ve bir daha ne yaparsam yapayım hiç bir şekilde bu anda yapmış olduğum şeyi değiştiremem... 5 yıl sonra da, 10 yıl sonra da kim sorarsa sorsun, ya da kendim ne yaptığımı düşünmeye çalışayım, bu anda yaptığım şey tüm zamansal kavramlar boyunca aynı kalacak... ve hiç bir şekilde saatler 27 kasım 2012, saat 22.12.14'ü göstermeyecek... dolayısıyla bunu farkeden kişinin aslında her anını dolu dolu geçirmesi gerekirken, tüm insanlık olarak hala aynı tarzda yaşamayı sürdürmemiz de ayrı bir muamma...
  • belirli olan sınırlamalar dahilinde düşünmeye muktedir olan yaradılış gereği, insan olmanın bilincinin saplantılı koşullarına bağlı yaşanan bir durumdur. tamamen insani bir kaygıdan ibaret olmasına rağmen, "yaşanılan anın, bir daha yaşanamayacak olması" anın "ne"den ibaret olduğuna göre değişir. bu değişim de, "an"a verilen kıymet ile, yani içinin neyle doldurulduğuna, dışının neyle kaplandığına göre çeşitlenir. siz yaşamış olduğunuz ana, 28 şubat 1976, 20.32, 19... şeklinde zamansal bir değer biçer, içini de, bu ana özel olan kavramsal nahilenin eşsiz olduğuna dair bir uyartıyla muştulanırsanız, geri kalan ve geride bırakmış olduğunuz tüm anlar bütününe göre, bütünü oluşturan bir parçayı geçmiş olduğunuz ve geride bırakılana bir daha geri dönemeyeceğiniz sanrısına kavuşursunuz. zamanda görecelik ve zamanda geriye doğru ilerleme gibi eş mahiyetli başlıklarda "an"ın vermiş olduğu yetkiye dayanarak gerçekleşme katsayısı exponansiyel olarak ivmelenmez ise, durum hakikat kadar doğrudur. ancak içinde bulunduğunuz ya da içinizde bulundurduğunuz bu "tek ve eşsiz an'ı" bu bahsini geçirdiğim, içine ait olduğu varsayımsal anlar bütününden bağımsız olarak işlemediğini, yani, doğum ve ölüm sınırlaması koşulunda, yaşama, yalnızca tek bir "an" mevcudiyetiyle baktığınızda, geçirmiş olduğunuz şeyin "an" değil yalnızca "zaman" olduğunu görüp hayretle şaşırıp, içinizdeki durdurulamaz nihilist sapığa "naber abi?" diyebilme şansına erişebileceksiniz.

    " an'ın değil, ananızın kıymetini bilin!"
  • anlar da yaşandığı hissedilmeyecek kadar kısa olduğundan aslında hiç yaşanmamış hayatlar sürdürdüğümüz gerçeğini ortaya koyar. " anı yaşa " sloganı bile yaşanamayacak kadar kısa bir süreyi işaret ettiğinden sonuç kocaman bir hiçliktir.
  • yanılsamadır. içinde bulunduğumuz her zaman dilimi sürekli olarak yaşanır. zamanı lineer bir fonksiyon kabul etsek de bütünlüğünü koruması gerektiğini görürüz. bugün buradayız diye dün geçmişte kalıp yok olmadı, o hala yaşanmaya devam ediyor, yarın da edecek. yarın ise zaten şu an yaşanıyor. fonksiyonun tanımı bize bunları sağlıyor.
  • insana yaşlandığını hissettirir.
  • hele de içinde bulunulan an, tıpkı hiç uyanmamak istenen rüyalardaki gibi büyülü, eşsiz güzellikteyse ve ömür boyu bi benzeri bile yaşanamayacak olanlardansa inception'daki gibi rüyada bile olsa bir kere daha yaşamak için insanı yeni arayışlara sürükler ve kişi, aklına her ayrıntısıyla işlediği o büyülü anı bilinçli rüyasında resmetmeye başlar.
  • bazen şükrettiğim bazen lanet ettiğim süreklilik arzeden bir durum. *
  • an itibariyle şafak sayanlar için geçip gitmesi umut edilen andır.
  • "hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum." dedirtir sonra. bilseydin korurdun o anı orhan'cım, açgözlülük yapmaz, fazlasını istemez, tadını çıkarırdın. şükrederdin.
hesabın var mı? giriş yap