• nuri bilge ceylan'ın sinema anlayışını epey geliştirdiğinin kanıtı. anlattığı hikayeye, akılda kalıcı kamera geçişleriyle süreklilik kazandırmış, bildiğim ve sevdiğim o kendine has bakışlarını elbette ekleyerek seyrine doyulmazlığı sağlamış. hiç fena oynamıyor ve nefis ağlıyorlar. birden değil, sürecinde akıyor gözden yaş ve izleyene ulaşıyor.

    --- spoiler ---

    en çok, pek çok etkilendiğim ise, içi dolu diyaloglar kadar içi dopdolu davranışlar kullanılması. belki bu filmde oyunculuk ile birlikte, senaryoya dahil davranışlar silsilesi var. çarpıklaşan, garipleşen ikili ilişkiler anlatılıyorsa, insanın tedirginliğine sevgisi söz geçiremediğinden, yoğunlaşılacak yegane kapıdır davranışlar. ve diyor ki, bir ilişkideki iki kişi, evli olsun veya olmasın, kendilerini motosiklete binmiş hissediyorlarsa, kaza yapmadan evvel acele durmalıdırlar. filmdeki en sarsıcı metafor, motosiklet sahnesiydi. en azından beni vurdu. bir de kaçmak var, kaçmak, çok uzaklara gitmek, ne bir çözüm ne de bir daha kanmayacağının, o motosiklete yeniden binmeyeceğinin garantisi.

    --- spoiler ---
  • şubatın ortasında soğuktan donan kıçımız ve temmuz ortasında sıcaktan bunalan bedenimiz nasıl altını çizerse yazın ve kışın nuri bilgi ceylanda öyle çizmiş iklimler'deki karakterlerin altını. kasaba'da söze gerek kalmadan buğdayların hışırtısıyla donakala bendeniz, mayıs sıkıntısı'nda birazdan titreyecek gökyüzüne bakan bir insanın o anı ile tanıştı, uzakta ise şimdinin ötesinde bir şey kaldı ellerimde. iklimlerde geldiğinde ise kadraj, bir hikaye ile uyandım, uzayan bitmeyen geçmişi ve geleceği olan, her daim üşüten veya ısıtan, her daim başlayan ve biten iklimler gibi süren bir hikaye ile uyandım. olması gerektiği gibi değildi hiç bir şey bu filmde herşey ama herşey olduğu gibiydi. yaz ve kış gibi.
  • yönetmenin olgunluk dönemi meyvesi, enfes bir tad bırakıyor zihinlerde.
  • saklamadan itiraf etmek gerekirse, hokkabaz ve sınav ın dolu olması sebebiyle girdiğimiz film. zoraki gittiğim için kendimden utanıyorum, ama filmin sonundaki aldığım zevk, suçluluk duygumu kat be kat bastırmıştır.

    ----spoiler-----

    isa nın kaba saba ruh hali, hafif nevrotik sevgilisi bahar ki; bu nevrozun sebebinin isa nın onu aldatması mı yoksa hep oyle mi oldugunu anlayamıyoruz, filmin ana temel iki karakteridir. nuri bilge ceylan nın iklimler in insan ruhu uzerindeki etkisini anlatma saikiyle mutsuz bir çiftin portresini çekmiş ve onun üzerinden ustaca vuruşlar yapmıştır. hatta sevgili nin isminin bahar olması bile bir derece ironidir. çiftin ayrılığının yaz ayına rastlaması, isa nın abartılmış seks açlığını doyurmasına rağmen kış gelince ağrı ya bahar ın yanına gitmesi bunun en göze batan örnekleridir. odasındaki çalışma arkadasinin görece kendi sevgilisiyle mutlu olması ve evlilik planları yapması ruhsal açıdan yalnızları oynayan isa yı ağrı ya kadar götürmektedir. ruhsal olarak o kadar yalnız ki eski eserlerin soguk resimlerini cekerken dayanamayıp ishak paşa sarayına sırf bir insan koymak için bıçkın bir taksiciyi model yapıyor...

    aldatmışlığın verdiği suçluluk duygusuyla yalnızlık, filmde teknik olarak bir son ile bitmemektedir. seyircinin hissettikleriyle mutlu veya mutsuz bir sona ulaşmaları bekleniyor olabilir. filmde aslında isa nın pişmanlığını da tam olarak göremiyoruz. bir yalnızlık, bir arayış içinde ama bahar da af dilemiyor. sadece "değiştim" diyor. baharın "hayır" cevabından sonra gece bahar ın odasına gelmesiyle belkide kendi çapında zafer borazanları çalmaya başlıyor. aldattığı kadını bile tekrar kendine bir ölçüde bağlayabiliyor. son sahnelerde "hadi filme geç kalıyorsun, bende istanbul a döneyim" tavrı bunun aleni göstergesidir.

    sonuç olarak karmaşık insan doğası ve bir o kadar da karmaşık ilişkilerini bir açıdan oldukça başarılı bir şekilde seyirciye aktarabiliyor. filmde kullanılan yuksek çözünürlüklü kamera görüntüleri ise tek kelimeyle olağan üstü, ağrı daki ishak paşa sarayi, ve köprü üstündeki görüntüler, tek kelimeyle sanat eseri...
  • nuri bilge ceylan'ın insan ruhuna tuttuğu ayna, şiirsel itiraflar ve estetik bir günah çıkarma filmi; insanı tanımaya kendinden başlama manifestosu; yavaşlığına rağmen, parlatılmamış oyunculuğun verdiği yabancılaştırma hissiyle zor izlenir olabileği yerde merakla izleten iyi film.
  • --- spoiler ---

    baharın gelmediği film.

    --- spoiler ---
  • nuri bilge ceylan'ın mkc tadında bir oyunculuk sergilediği filmdir.ancak akılda kalması gereken bu başarısız oyunculuk değil daha önce her zaman ifade edilen fotograf tadında film çekiyor denen nuri bilge ceylan'ın ne kadar dogal ve içten bir senaryo yazdığıdır.öykücülüğünde ciddi bir aşama kat eden nuri bilge ceylan bunu her zamanki titiz görsellikle birleştirince ağızda çok hoş bir tat bırakıyor.
  • belli noktalarda cevaplar ve belli noktalarda da farkliliklar iceren nbc filmidir.

    ---spoiler---

    “lapa lapa yagan bir kar, grilere bulanmis dumanli bir gokyuzu ve insansiz mekanlar…soguk, donuk…boyle bir mekanda bireyi koca bir sehire karsi konumlandirmak ve yalnizligini filmlestirmek nbc gibi hayata fotografik bakma yetisi oldukca geliskin bir insan icin cok da zor olmamali zaten.” gibi yorumlar uzak’tan sonra nbc’nin uzerine soylenegelenlerdi.

    “mayis sikintisi’nda da kaz daglari’nin eteklerinde kucuk bir koy, birkac insanin sapsari bir bugday denizi icinde yasadiklari yalnizlik, insanin heybetli daglara karsi ve genis bir ovanin icinde yalnizlastirildigi bir sunum var. yine en vurucu sahneler grilere, bulutlara ve enginlere dayali.” gibi yorumlar ile devam etti nbc’a yonelik bazi degerlendirmeler.

    ---spoiler---

    nbc, iklimlere (belki de bilincli olarak) bir sure icin bu yaklasimini bir kenara birakarak basliyor. ana eksenimizde bir degisiklik yok: yalnizlik…ama ya mekan? kas: piril piril bir deniz, altin gibi kumlar, bulutsuz masmavi bir gokyuzu: hani insanin icini kipirdatan yuzme, cosma kosma istegini harekete geciren cinsten bir “dekor” icinde bile yalnizligi vurucu bir sekilde aktarabilecegini bize kanitlayan bir nbc goruyoruz ilk dakikalarimizda. kareleri detayli vermeye gerek yok; sadece civil civil bir yaz gununde bile insanin bir kis kadar, o sarilarin icinde bir gri kadar yalniz olabileceginin kaniti karelerdi. “ben boylesini de yaparim istersem.” diyen kareler. (tabi filmin ilerleyen bolumlerinde yine karlara, daglara ve grilere burunduk orasi ayri konu, nbc boylesini daha cok seviyor.)

    senaryo nbc cizgisini genel olarak koruyor: isa ve bahar iklimleri surekli degisen kisiler...istekleri arzulari farklilasan, farklilastikca birbirinden uzaklasmaya calisan, uzaklastikca da yakin olmak isteyen, mutlu-mutsuz iki insanin iliskisi ve bu degisimin/gerilimin degisen mekan ve iklim orgusu icinde cesitli panoramalarla ifade edilmesi, vurgunun sozcuklerden ziyade mekanlara yuklenmesi…ancak mekanlarda kimi zaman bir eksiklik vardi sanki: bu filmde onceki filmlerdeki gibi mekanlar karakterlere tam anlami ile damgasini vuramiyor, onlari kimi zaman istenildigi gibi tamamlamiyor ve bahar ve isa’nin karakterini ayrintilandirmada/tamamlamada mekan olgusu kimi zaman eksik kalabiliyor. bu yuzden isa ve bahar’in kisilikleri senaryoda hayatlarina dair daha fazla ayrinti verilerek daha yogun islenebilirdi gibi bir yorum yapilabilir.

    bunlarin disinda ozensizcesine/icten ve agizdan oylesine cikarmiscasina replikler, siradanin ne kadar derin ve farkina varilmayan yonlerinin oldugunu ortaya koymak gibi bir misyondan bilincle kacinan, onu vurgusuz,siradan ve islenmemis bir kaya parcasi gibi sunan ve iste tam da bu yuzden ictenligi ve sicakligi ile kendini sevdiren tiplemelerimiz ve diyaloglarimiz var yine. minibuste isa ve bahar’in kesintilerle dolu konusmasi, isa’nin klasik “ben degistim, bu sefer hersey cok guzel olacak. soz!” monologlari, yusuf tiplemesine yakin ozelliklerdeki bir taksi soforu ve ictenligi, esprili ve tebessum ettiren sahneler olarak akilda kaliyor. gercek hayattan klise replikler ve kacis mekanizmalari o derece ozensizcesine/samimi verilmis ki izleyici bu siradanligi seviyor, arada sirada da guluyor tabi ki, belki de kendi gecmisine/yaptiklarina guluyor…

    “tamam abi, yarin basliyorum fotografa, kesin!” gibi her nbc filminden sonra duyulabilen konusmalara sebebiyet verici kas, kars ve bir ishak pasa akildan cikmayan sahneler…gerci bir de soyle bir kisir dagi’na, kura vadisi’ne ve cildir golu’ne ciksalarmis keske, demedim degil. cildir’i ve kis balikcilarini bir de nbc’nin yalnizlik penceresinden gorebilmeyi isterdim. son olarak ishak pasa panaromasi icin:

    http://www.nuribilgeceylan.com/…emascope5.php?sid=5

    edit: isa’nin tozlu leblebi yedirme konusundaki azmi ve “basari”si yuzde tebessumlere yol acarken bir leblebinin nelere kadir olacagi konusunda da insani dusunduruyor. ben maymunlara findik fistik atilir diye biliyordum, birbirine findik fistik atan ikililer de varmis demek ki. orangutan taklidi yapmadiklarina ise sevindim.

    sahi o evdeki esyalar sigortali miydi?
  • "fransizca yürüyen, rusça gören, türk üsulu seven bir film. hep bahar'i bekledim, ama bahar zaten ordaydi.."

    can pöl kart
hesabın var mı? giriş yap