• şu sıralar " albayım beni nezahat ile evlendir" kitabıyla kendisiyle sohbetteyim.
    ben de inanıyorum, "çatıda ki anteni düzeltme bahanesiyle evden kaçıp, ufku izleyen çocuklar" olduğumuza.
  • bendeki tesirini yazmakla nasıl ifade edebilirim yahut anlatılmakla anlaşılacak bir mesele midir bilmem. yazdıklarını hep okudum ve o samimi dilin büyüsüne kapılmamak için, "aslında bunlar sadece yazdıkları, kendisi böyle içten samimi biri olmayabilir gerçekte" fikrine inanmamak için epey çabaladım yıllarca. bugüneymiş kısmet, aslında düne, galata dolaylarında bir yerde söyleşisine yetiştim. kendi dünyası gibi ufak, iç içe bir salonda 2 saat, bir sigara molası ve imza muhabbet derken izlemeye, dinlemeye doyamadım. neler hissettim anlatayım biraz.

    öncelikle edebiyatın öyle zannedildiği kadar tesirli, dünyayı kurtaracak cinsten güçlü bir alan olmadığını, kendisini ilhami algör'den ziyade ilhami olarak bildiğini, tanımlamaların insanı ve insanın zihnini kısıtlayacağına inandığından kendine yazar deyip köşesine çekilmek istemediğini, bunun yazdığını yaşamak mı yoksa yaşadığını yazmak mı ikileminde kolaya kaçmak olarak algıladığını, 'rutin'inin evinin içinde kafka ve dostoyevski kitaplarıyla yatıp kalkmak değil çamaşır yıkamak, elektrik faturalarını yatırmak olduğunu ve daha onlarca kendime yakın fikirlere sahip olduğunu anlattı. konuşmada sık sık kilitlenip, konsantrasyon sorunu yaşadığını söyledi ve zaman zaman bakıştık. aramızdaki onca yaş farkını hissedemedim. sanki bir masada karşılıklı otursak konuşacağımız çok şey olduğunu ve bu konuşmada durup "ya sen kaç yaşındasın ben kaç yaşındayım, ben ilhami algör'üm müzeyyen'in yazarı sen kimsin" demeyeceği o kadar belliydi ki. pat küt sorulara dahi içten, umursayarak, çoğu kez duyamadığı için başka cevaplar vererek ve bu durumdan da mahcup olarak insan olduğunu hiç unutturmadan sohbet, muhabbet...

    yakından tanısa beni severdi ilhami abi. dahi, muzip, samimi, delikanlı, konuşma esnasında ne anlatacağını unutup "dalma hakkım var mı?" diye soran, üstten değil alttan bakan, ne kadar iyi insan tanımım varsa(bak yine tanımlıyorum!) hepsini içinde barındıran harikulâde bir insan. yazar veya değil, çok iyi bir insan. seviyorum seni ilhami abi. yazmasan da olur.
  • güzel yazan adamdır.

    arada kitaplarındaki bazı cümleler gelir takılır aklıma; mesela pazar gününden beri şu kısmı tekrarlıyorum, söyleyecek ne kimsem ne de amacım var ama "ben de sevdiklerince terk edilme endişesi kafayı yemeye meyyal haller var. al bu elmayı nezahat. yüzünde göz izi var."

    --- spoiler ---

    gölgeler arasında gölgeler görebilirdim. bir sansar otları hışırdatırdı. annem bana gerçekleri kabul etmesini, hayat ise onlardan kaçmasını öğretmiş olabilirdi. "al bu elmayı nezahat" diyebilirdim, "sende bu ad oldukça istersen sıfır numara kel istersen at kuyruklu olurum. ince bıyıklı tek dişi altın olurum. meftun olurum meczup olurum. uzaklara bakarım, çıtımı çıkarmam. nasıl söyleyeceğimi bilmem susarım. susmak üzerine konuşmak gerekirse beni çağırırlar, oturur susarım. dolmabahçe saat kulesiyle, çırağan sarayı ile konuşurum. duvarlara yazılar yazarım gizli gizli: "albayım beni nezahat ile evlendir". sülüs yazarım, küfi yazarım, latin yazarım. gotik yazamam. yağ satarım, bal satarım, ustamı öldürür ben satarım. yemeden içmeden kesilir, alık olurum. adımı sorsan duymaz olurum. kötü olurum, iyi olmam nezahat. ya bu adı değiştir ya da al bu elmayı. bende sevdiklerince terkedilme endişesi, kafayı yemeye meyyal haller var. al bu elmayı nezahat. yüzünde göz izi var."
    --- spoiler ---
  • okurken beynimi yakan, ve bir yandan zekasıyla kendine hayranlığımı sürekli arttıran yazar. cümlelerin ritmine ve bu betimlemelerine neler desem bilemiyorum. en iyisi ben susayım.
  • aslen tuncelili bir aileye mensuptur. kitaplarını okumadım, fakat seçtiği isimlerle okuru çektiği kesin. bir defasında mahir ünsal eriş'in olduğu kadar güzeldik kitabının adına aldanıp almıştım. hayal kırıklığı oldu. o günden beri kitapların adlarına aldanmıyorum. üstelik fakat müzeyyen bu derin bir tutku uyarlamasının da fiyasko olduğunu düşünüyorum. filmi izledikten sonra kitabı okuyacağım varsa da okuyamam sanırım.

    neyse işte... kitaplarını topluca alıp okuyacağım güne dek ambargolu yazarlardan biri. umarım o zamana kadar fazla yazmaz. aynı şeyi mustafa kutlu için uygulamıştım. sonra baktım ki adamın içinden ahmet mithat efendiçıkıyor, iki kitabını okuyup fikir edindikten sonra bıraktım. öyle. fazla vaktim yok. olsaydı önce monte kristo kontu'nu okurdum tam metniyle.

    yazı yeterince saçma olduğuna göre bitirebilirim.
  • aforizmacı.

    romancı değil bu adam, edebiyatçı bile sayılmayabilir. yaptığı başka bir şey. onu en iyi tanimlayan kelime; aforizmacı

    kitaplarında olay örgüsü, edebi yoğunluk zayıf. hatta bence kötü bir yazar ama aralara bir aforizma sıkıştırıyor ve siz okumaya devam ediyorsunuz. bir sonraki afilli cümle için hazır bekliyorsunuz. samimi ise iyi, yok değilse kolaycı.
  • "fakat müzeyyen bu derin bir tutku" adlı kitabın yazarı. cümleleri şıpır şıpır okunan cinsten. bol bol şarkılardan, türkülerden alıntı yaparak ya da onları çağrıştıran kelimeleri cümlelerine yedirerek oluşturduğu bir anlatımı var ki, kitaplarının kolayca akıp bitmesini sağlıyor okuduğum kadarıyla.
  • fakat müzeyyen bu derin bir tutku'ya dayanarak söylüyorum, en iyimser tabirle kötü bir yazardır. fakat iyi yanı lise düzeyindeki şaşaalı cümlelerin arasını doldurarak ve "laf ederlerse post-modern bu bir kere derim" kafasıyla da yazar olunabileceğini ve az da satmayacağını göstermiştir. sanırım sebebi şudur:

    (bkz: türk edebiyatının bitmesi)
  • ekşi sözlük yazarları bu adamdan iyi yazıyor
  • hocam,” dedik,“yanlış yapıyorsunuz. biz bahçeli evlerde oturmuyoruz,çiçekler saksıda. öğlen uykusu bilmeyiz. icabında numaradan göz yumar, kaşla göz arasında tüyeriz.bu muhabbet bize uymaz.”

    okunması gereken bir yazar.
hesabın var mı? giriş yap