• ingiltere' ye gidecek arkadaslar icin oncesinde kasaba ve sehirler isimlerinin nasil telaffuz edilecegine dair yardimci olabilecek bir kaynak;

    https://www.youtube.com/watch?v=aw3kjb6cuja

    *guzelim bournemouth' u 'bornimut' olarak okuyan ligtv spikerlerine selam olsun.
  • ty
  • yavaştan telaffuzlara başladım hiç doğru söylediğim yokmuş neredeyse üzüldüm. gerçi ingiliz aksanıyla öğrenmeye çalıştığımdan da olabilir sonuçta amerikan aksanına göre genellikle söylüyordum.

    bir kuralı olmaması çok zorluyor inaanı akılda kalmasını biraz zorluyor.

    american derken ımerikın diye okuyoruz neden a yı ı diye okuyoruz bir kuralı yok öyle işte aynı şekilde today'i tıdei diye okuyoruz ama niye yine belli bir kuralı yok. telaffuz olarak çok tuhaf bir dil ciddi anlamda.
  • oysa herkes öldürür sevdiğini kimi bir bakışıyla yapar bunu, kimi dalkavukça sözlerle...

    şimdi biz buradan bakış atamayacağımız için dalkavukça sözlerle bunu yapalım. takribi 125 maddede* hem ingilizce öğrenip hem de sevdiğinizi öldürmek istiyorsanız buyurunuz efenim;

    --- spoiler ---

    +18 şiddet içerikli bir paylaşımdır, lütfen jojuklarınızı uzak tutunuz aksi takdirde olası ölümlerden ben sorumlu değilim. tüm sorumluluk google plays'e aittir.
    --- spoiler ---

    ingilizce’de zamanlar(tenses) ve zamanlarla ilgili kalıplar
    1) ı kill you=seni öldürürüm
    2) ı am killing you=seni öldürüyorum
    3) ı killed you= seni öldürdüm
    4) ı was killing you= seni öldürüyordum
    5) ı killed him while ı was killing you= ben seni öldürüyorken onu öldürdüm
    6) ı was killing you when the policeman saw me=polis beni gördüğünde seni öldürüyordum
    7) ı have killed you= seni öldürdüm
    8) ı haven’t killed you yet= seni henüz öldürmedim
    9) ı have already killed you= seni çoktan öldürdüm
    10) ı have never killed you= seni hiç öldürmedim
    11) ı have been a serial killer since 1988=1988’den beri seri katilim
    12) ı have been a serial killer for 11 years=11 yıldır seri katilim
    13) ı have been killing you= seni öldürmekteyim
    14) ı had killed you= seni öldürmüştüm
    15) as soon as ı killed you, ı ran away= seni öldürür öldürmez kaçtım
    16) once ı had found out where you lived, ı went to kill you= senin nerede yaşadığını öğrenir öğrenmez seni öldürmeye gittim.
    17) by the time police came, ı had already killed you=polis geldiğinde seni çoktan öldürmüştüm.
    18) ı killed you until ı was caught=yakalanana kadar seni öldürdüm.
    19) ı had been killing you= seni öldürmekteydim
    20) ı will kill you= seni öldüreceğim
    21) ı will be killing you= seni öldürüyor olacağım
    22) ı will have killed you = seni öldürmüş olacağım
    23) ı will have been killing you = seni öldürmekte olacağım

    ingilizce’de yardımcı fiiller(modals)
    1) might ı kill you?=sizi öldürebilir miyim (acaba)?
    2) could ı kill you?=sizi öldürebilir miyim?
    3) can ı kill you?=seni öldürem mi?
    4) could you kill me?=beni öldürebilir misiniz?
    5) can you kill me?=beni öldürebilir misin?
    6) would you mind if ı killed you?=sizi öldürmemin sakıncası var mı (acaba)?
    7) would you mind killing me?=beni öldürmenizi rica edebilir miyim?
    8) kill yourself, please!=kendini öldür lütfen!
    9) ı must kill you = seni öldürmeliyim
    10) ı have to kill you = seni öldürmek zorundayım
    11) ı mustn’t kill you = seni öldürmemeliyim
    12) ı don’t have to kill you = seni öldürmek zorunda değilim
    13) he needn’t have killed you, but ı appriciate it = seni öldürmesi gerekmezdi ama bunu takdir ettim.
    14) ı didn’t need to kill you, so ı didn’t kill you.= seni öldürmeme gerek yoktu, bu yüzden öldürmedim.
    15) ı should kill you = seni öldürmem iyi olur
    16) ı ought to kill you = seni öldürmem iyi olur
    17) ı had better kill you or you will kill me= seni öldürsem iyi olur yoksa sen beni öldüreceksin
    18) he should be killing you now=şimdi seni öldürüyor olmalı
    19) ı should have killed you = seni öldürmeliydim
    20) he should have been killing you = seni öldürüyor olmalıydı
    21) he is to kill you = seni öldürmesi gerekir
    22) he is supposed to kill you = seni öldürmesi gerekir
    23) ı can kill you = seni öldürebilirim
    24) ı could kill you = seni öldürebilirdim
    25) ı was able to kill you = seni öldürebildim
    26) let’s kill you = seni öldürelim
    27) let me kill you = seni öldüreyim
    28) we may as well kill you = seni öldürebiliriz de
    29) why don’t you kill yourself?=niçin kendini öldürmüyorsun?
    30) shall we kill you?= seni öldürelim mi?
    31) shall ı kill you?= seni öldüreyim mi?
    32) ı could kill you = seni öldürebilirim
    33) ı couldn’t have killed you = seni öldüremezdim
    34) ı could have killed you = seni öldürmüş olabilirim
    35) ı couldn’t have killed you = seni öldürmüş olamam
    36) you are dead=ölüsün
    37) you must be dead=ölü olmalısın
    38) you may be dead=ölü olabilirsin
    39) you aren’t dead=ölü değilsin
    40) you can’t be dead=ölü olamazsın
    41) you mustn’t be dead=ölü olmamalısın
    42) you may not be dead=ölü değilsindir
    43) ı must be killing you =seni öldürüyor olmalıyım
    44) ı must have killed you =seni öldürmüş olmalıydım
    45) ı should kill you = seni öldürürüm herhalde
    46) ı must be killing you = seni öldüreceğim herhalde
    47) i would rather kill you than beat you = seni dövmektense öldürmeyi yeğlerim
    48) i would rather be killing you than beating you = seni dövüyor olmaktansa öldürüyor olmayı yeğlerim
    49) i would rather have killed you than beaten you = seni dövmüş olmaktansa öldürmüş olmalı yeğlerim
    50) i would rather not kill you= seni öldürmemeyi yeğlerim
    51) i would rather you killed yourself= kendini öldürmeni yeğlerim
    52) i would rather you had killed yourself= kendini öldürmüş olmanı yeğlerim
    53) i would rather you didn’t kill yourself= kendini öldürmemeni yeğlerim
    54) i prefer a dead person to alive one=ölüyü diriye yeğlerim
    55) i used to kill people but now i kill you=insan öldürürdüm ama şimdi seni öldürüyorum.
    56) i made you killed=seni öldürttüm
    57) i will have you killed=seni öldürteceğim
    58) i make you killed=seni öldürürüm
    59) i had made you killed=seni öldürtmüştüm

    ingilizce’de edilgen yapı(passive voice)
    1) you are being killed (by me)=(benim tarafımdan) öldürülüyorsun
    2) you are killed=öldürülürsün
    3) you were killed=öldürüldün
    4) you were being killed=öldürülüyordun
    5) you have been killed=öldürüldün
    6) you had been killed=öldürülmüştün
    7) you will be killed=öldürüleceksin
    8) you will have been killed=öldürülmüş olacaksın
    9) who were you killed by?=kimin tarafından öldürüldün?

    ingilizce’de dolaylı konuşma(reported speech)
    1) people say that you are a murderer=insanlar senin katil olduğunu söylüyor/katilmişsin
    2) ıt is said that you are a murderer=katilmişsin
    3) you are said to be a murderer=katil olduğun söyleniyor

    ingilizce’de koşul(if clause)
    1) ıf you don’t want to be killed,you must kill him=öldürülmek istemiyorsan, onu öldürmelisin
    2) ıf ı had enough money, ı would hire a serial killer to kill you=yeterli param olsaydı, seni öldürmek için seri katil tutardım
    3) ıf you hadn’t died, ı would have killed you=ölmemiş olsaydın seni öldürürdüm
    4) ıf you didn’t want to kill him, why did you kill?=madem onu öldürmek istemiyordun, niye öldürdün?
    5) ı can hire you only if you are a professional murderer=seni ancak usta bir katilsen tutarım
    6) ı can’t hire you unless you are a professional murderer=usta bir katil olmadığın müddetçe seni tutamam
    7) even if you like me, ı will kill you=beni sevsen de seni öldüreceğim
    8) ı will kill you whether you like me or not=beni sevse de sevmese de seni öldüreceğim
    9) what if ı kill you?=seni öldürsem ne olacak ki?
    10) ı sent you a second knife in case you hadn’t received the first one=ilkini almamışsan diye sana ikinci bir bıçak gönderdim
    11) should you not want to be killed, you must kill him= öldürülmek istemiyorsan, onu öldürmelisin
    12) were ı to have enough money, ı would hire a serial killer to kill you=yeterli param olsaydı, seni öldürmek için seri katil tutardım
    13) had you not died, ı would have killed you=ölmemiş olsaydın seni öldürürdüm
    14) don’t die, or else!=ölme sakın yoksa…!
    15) ı wish you a painful death=sana acı dolu bir ölüm dilerim
    16) ı wish ı knew who ı killed=keşke öldürdüğümün kim olduğunu bilsem
    17) ı wish ı had known who ı killed= keşke öldürdüğümün kim olduğunu bilseydim
    18) ı wish you would die too=keşke sen de ölsen
    19) ıf only we could do something to kill you=keşke seni öldürmek için elimizden bir şeyler gelebilse
    20) ıt’s high time someone killed you=birinin seni öldürmesinin vakti geldi de geçiyor
    21) ıt’s time for you to die=senin için ölüm vakti geldi
    22) you are staring at me as if i killed your mother=ananı öldürmüşüm gibi bana bakıyorsun
    23) ı wonder whether you will die or not=ölüp ölmeyeceğini merak ediyorum
    24) ıt is very important that you be dead=senin ölü olman çokomelli

    ingilizce’de isimler & sıfatlar & zarflar
    1) a murderer->murderers=katil->katiller
    2) the murderer’s knife=katil’in pıçağı
    3) the knife of the murderer=katil’in pıçağı
    4) you are deader than me=sen benden daha ölüsün
    5) you are the deadest person=sen en ölü kişisin
    6) you are as dead as him=onun kadar ölüsün
    7) you are swimming deadly=ölü gibi yüzüyorsun
    8) this is the graveyard where we met first=burası ilk karşılaştığımız mezarlık

    soru: aşağıdaki ifadenin ingilizcesini yazınız cevap spoilerda.
    öldürtülüyor olmuş olabilecek miydin ->>>>>>>>>>

    --- spoiler ---

    were you going to be able to have been being killed
    --- spoiler ---

    düzeltme teşekkürleri: @larker, @zero times infinity
  • geliştirilmesi her dilde olduğu gibi kullanım sıklığına bağlı olan dildir. mesela telefon, bilgisayar gbi elektronik aygıtlarınızın arayüzünü yabancı dilde kullanmak çok önemlidir. böylelikle her an bir şekilde dilin içinde kalırsınız. ama ben bu entryde telaffuza değinmek istiyorum. ingilizce'ye dair en sağlıksız yaklaşımlardan biri telaffuzun önemsiz olduğu. öncelikle bir dil sadece yazmak ve okumaktan ibaret değildir. dolayısıyla telaffuz ve vurgular o dili konuşurken, düzgün kullanmadığınız takdirde anlaşılmanızı zorlaştıracaktır. ikide bir örnek verilen şey yunan, italyan vb. yabancı milletlerden insanların ne kadar kötü telaffuz ettikleri. arkadaşlar hayatta kendinize daha kötü bir şeyi referans alıp yola çıkıyorsanız geçmiş olsun, siz başarıyı baştan reddediyorsunuz. çok yakın bir yunan arkadaşımın kendi dili dışındaki tüm dillerde telaffuzu korkunç ve iletişim kurarken resmen acı çekiyorduk. ama öte yandan başka bir italyan arkadaşım da gayet akıcı ve aksansız ingilizce konuşuyor. siz ilkini hareket noktası alırsanız, mevcut durumunuz her zaman size yetecektir. kimse on beş farklı lehçe ya da ağızla ingilizce konuşmanızı beklemiyor zaten ama çok basit birkaç noktaya odaklanarak konuşmanızı standart üstü bir hale getirebilirsiniz. tabii eğer böyle bir amacınız veya isteğiniz varsa.

    geyiği kısa kesip asıl meseleye gelelim. bu dili konuşurken schwa denen sesi düzgün kullanmayı öğrenirseniz, mevcut konuşma performansınızı en az ikiye katlarsınız. hani şu sözlüklerde sık sık gördüğünüz ters e var ya aha schwa o. özetle, pek çok ingilizce sözcüğün telaffuzunda "a,e,o,u" gibi ünlü harfleri seslendirmede kullanılan sestir. ben burada satır satır örnek vermek yerine biri american diğeri british için olmak üzere, schwa'nın iki aksanda nasıl kullanıldığını açıklayan ve gayet basit olduğunu düşündüğüm iki video bırakıyorum:

    https://www.youtube.com/watch?v=b_xmthn4iuc&t=
    https://www.youtube.com/watch?v=ecgmax5cvxo

    bunlar dışında daha detaylı videolar da var ama bu ikisi hem anlatım biçimi hem de uzunlukları bakımından meselenin temeline vakıf olmaya yeter bence. işin daha teknik detayına inmek isteyenler diğerlerine de bakabilir. tabii ki tüm pronunciation schwa'dan ibaret değil. ama dediğim gibi, farkına varılıp daha bilinçli kullanıldığında hayatınızı çok kolaylaştıracak bir şey. sonuçta fonetik geniş kapsamlı bir kavram. sözcük vurgularını doğru kullanmak biraz da o dile ne kadar dahil olduğunuza bağlı. bunun da en güzel yolu bol bol yabancı materyal dinleyip izlemek. çünkü dil öğrenmek özünde alışkanlıkla ilgili bir şey. ne kadar aşina olursanız o kadar hafızanıza kazınır.

    debe editi: entry beklemediğim kadar ilgi gördü ve genel olarak ingilizce'ye dair sorular geldi. arkadaşlar önce şunu belirteyim, altını çizdiğimiz gibi dil bir bütündür. dolayısıyla schwa ile bütün problemler çözülmez. bir dili aksansız konuşma aşaması için, öncelikle grameri çok iyi oturtmuş olmanız ve konuşurken arada mümkün olabildiğince az duraksıyor olmanız gerekir. yoksa iki kelimede bir tekleyip "ııı yes i was referring to eee" gibi konuşuyorsanız isterseniz taklit ede ede dünyanın en kusursuz aksanını konuşun. dolayısıyla asıl hedef öncelikli olarak kelime haznenizi geliştirmek ve bir konuyu olabildiğince farklı biçimlerde dile getirebilmek olsun. bundan sonra schwa, kelime vurguları gibi noktalar üzerinde alıştırma yapıp arzu ediyorsanız (zevk için, meslek icabı vs. neyse artık) aksanınız üzerine çalışın. kelime haznesi geliştirmenin en iyi yolu da tabii ki okumak. bilmeyenler için lingoes diye bir sözlük uygulaması var. bunun sayesinde pdf veya web sitesinden metin okurken, imleçle seçtiğiniz sözcüğün size ingilizce ve sözlüğü yüklediyseniz türkçe anlamlarını veriyor. böylelikle metinden kopmadan o anda bağlam içinde kalarak hızlı bir şekilde sözcüğün anlamına bakıyorsunuz ve aklınızda kalma ihtimali artıyor.

    http://www.lingoes.net/en/translator/manual.htm
  • yeni doğan çocuklar nasıl türkçe konuşmaya başlıyorsa aynı şekilde ingilizce de konulabilmeli artık.
  • merhaba arkadaşlar. ben size bugün dilden bahsedeceğim ve şu anda en popüler dil ingilizce olduğu için bunu ingilizce üzerinden yapacağım. öncelikle şu soruyu sorarak başlayalım: dil nedir? dil pek çok şekilde tanımlanabilir ama kısa ve öz olarak anlatırsak iletişim aracıdır, iletişim yöntemidir. yani dilin kullanım amacı alıcıya ileti göndermek, vericiden de ileti almaktır. takdir edersiniz ki iletişim budur. peki bundan ne anlamamız gerekiyor? bundan anlamamız gereken de şu: dilden, dili kullanımınızdan azami verimi alabilmek için, dil kullanırken en iyi sonuçları elde edebilmek için iletinizi, yani mesajınızı karşı tarafın en iyi anlayacağı şekilde aktarmanız gerekir. dili kullanmanın amacı anlaşmak olduğu için en anlaşılır konuşan kişi en iyi konuşan kişidir. işte telaffuzun önemi de burada ortaya çıkmaktadır. elbette telaffuzu da değerlendirirkenki kriterimiz nedir? anlaşılırlıktır. dolayısıyla bir dilde mesajınızı seslendirirken de önemli olan, o dildeki sözleri, o dilin ortaya çıktığı ve yaygın olarak kullanıldığı kültürde yaşayan insanların yaptığı gibi seslendirip seslendiremediğiniz değil, konuşmanızın o dili konuşan diğer insanlarca anlaşılıp anlaşılmadığıdır. telaffuzun önemi bu kadardır.

    telaffuzun iyiliği/kötülüğü de bu bilgi ışığında tespit edilir. örneğin yunan'ın, italyan'ın ingilizceyi telaffuzuna bakıp da "ne kadar kötü" derkenki kriteriniz amerikan'ın konuşmasına ne kadar benzeyip benzemediği değil, konuşurken ne kadar anlaşılıp ne kadar anlaşılmadığı olmalıdır (özel bir amacınız olmadığını varsayarsak). yani önemli olan bir yunan'ın ingilizceyi yunancanın sesletim özelliklerini belli edecek biçimde konuşması değildir, önemli olan ingilizceyi konuşanların yunan'ın dediğini anlayıp anlamamasıdır. bu da elbette yunan'a özel değildir, herkes için ve her dil için geçerlidir. dolayısıyla kendinize hareket noktası olarak almanız gereken de o kötü konuşan veya bu iyi konuşan değil anlaşılırlıktır. anlaşıldığınız sürece de aksanlı konuşup konuşmamanızın zerre kadar önemi yoktur.

    yani aslında bakın hiç farklı bir şey söylemiyorum, çoğu kişinin sık sık söylediği bir şeyi söylüyorum. sadece bunun neden ve nasıl doğru olduğu konusunda ufak bir açıklama getirdim. netice itibarıyla derdini anlatabiliyor musun? anlatıyorsan bitti. anlatamıyorsan da ağzını büze büze amerikan gibi ingiliz gibi konuşmaya çalışmanın alemi yok, kendin gibi konuş, anlaşılır konuş, durduk yerde kimsenin gözünde iticileşme derim.
  • lütfen şu dili konuşurken 50 defa "you know" demeyin. her sıkıştığınızda araya sokuşturmayın.
  • benim gibi okuyan, dinleyen, yazan ama konuşamayanlar için yazıyorum bu entryi.
    okulda çok iyi bir ingilizce eğitimi aldığımı söyleyemem ama açığı kapatmak için kurslara gittim. her şeyi ingilizce okuyorum, ingilizce araştırıyorum ama ne yazık ki sık sık ingilizce konuştuğum bir işim ve sosyal çevrem yok.
    konuşabilsem öyle bir çevrem olacak ama iş görüşmesinde 'ehe yazarım, okurum ama konuşma için pratik lazım' diyemiyorsun.
    neyse kursla mursla hallolmayınca ben cambly'e kaydoldum. ilk dersi günlerce erteledim, çünkü çekiniyorum.
    artık hakkımı kaybedecek noktaya geldiğimde 'sohbet açma yetenekleri ve neşeli oluşlarına' güvenle california'lı bir hocayla eşleştim.
    kısaca derdimi söyledim, çok kelime biliyorum ama bir araya getiremiyorum. derdim bu.
    biraz konuştuk, sonra dedi ki 'artık kameraya bak, çok gerginsin, kimse senle konuşmak istemez'
    beni bir konuşturdu yarım saat. ertesi gün başka bir hoca, aynı derdi anlattım ama daha rahattım. bu ikinci hocayla dün akşam bir görüşme daha yaptık 'inanılmaz rahatsın artık, gerginliğinden eser kalmadı' dedi. hakikaten de öyle oldu ve daha 3 ders diyorum size.
    tanımadığım biri, üstelik hoca, yanlışın varsa düzeltiyor ama gözünde ufacık bir yargılama görmüyorsun, telaffuza -çok da- takılmıyor.
    ben kıza gezi davasını anlatıyorum o bana bernie sanders'ın seçimlerde nasıl favori olduğunu.. ve sonra dedi ki 'sevdiğin konuları bularak başlayabilirsin, o zaman keelimeleri bir araya getirmek çok daha kolay oldu senin için'

    bu zamana kadar çok ayak diredim ama iyi ki kaydolmuşum. özel derse, kursa falan tahammülüm yok artık. nereye kadar grammer öğrenicez? bu arada paketim haftada 2 gün 30 dk. sevgililer günü indirimiyle beraber ayda 170 gibi bir tutara denk geliyor ki gayet makul benim için.
    benim durumumda olanlar için tavsiye ederim, hiç bilmeyenler için dersler de varmış ama onun veriminden emin değilim.
  • nasıl öğrenilir'e gelmeden önce genel bir perspektiften bahsetmek isterim, bu açıdan birkaç entry yazabilirim vaktim oldukça.

    örneğin x şehrindeki okuma yazma bilmeyen bir insan da türkçe konuşuyor, atıyorum ödüllü bir yazar da türkçe konuşuyor.
    dinleyen olarak bu iki kişinin konuşmalarından onlar hakkında, daha doğrusu kabaca aldıkları eğitim, yaşam standartları konusunda "genel" bir intiba edinebilirsiniz. dikkat ettiyseniz genel dedim, hatta tırnak içine aldım, zira istisnalar her zaman vardır. köylü diye dalga geçtiğiniz kişi(ler) sizden daha düzgün türkçe konuşuyor/yazıyor olabilir.

    bununla birlikte türkçedeki bu "eğitimli"lik konusu ingilizcedeki kadar ayırıcı bir öğe değildir.
    çünkü türkiye'deki üniversiteli bir çocuk bile berbat bir türkçeyle konuşurken ingilizcede (britanya'dan bahsediyorum bu arada, abd'den değil), daha "a" dediğinizde aksanınızdan hakkınızda bir intibaya ulaşılır.

    çünkü kimi aksanlar işçi sınıfıyla özdeşleşmiştir, kimileri ingiltere'nin coğrafi koşullarıyla (iskoç, midlands, vs.) şekillenmiştir, kimileri başka ülkelerden taşınanların "doğal" aksanıdır, kimilerininki okulda törpülenmiştir. ancak ingilizcede daha kullandığınız kelimelerin
    özelliğine bakılmadan kelimeleri telaffuz edişiniz bile bazı görünür/görünmez sınıfsal sınırları aşmanızı zorlaştırabilir. bu, ingiltere özelinde bana çok ilginç gelen bir konudur, sözlükte çok detaya girecek değilim.

    ingilizcedeki aksan dışında kullanılan kelimeler de nereden (hangi sınıftan, vs.) geldiğinizi belirler. çünkü zaten tarih boyunca sosyal sınıfların oldukça güçlü olduğu ve hala etkilerinin (hayır krallıktan bahsetmiyorum) sürdüğü bir ülke.

    neyse, türkiye'deki sınıflar arasındaki uçurum kendini gündelik dilde çok fazla göstermez, bunu diyorum. yani nuri bilge ceylan'ın kış uykusu filmindeki gibi "ağır" konuşmaları/sorgulamaları bırakın sıradan insanların yapmasını, bu tür bir dil kullanımıyla dalga geçilir.

    ve fakat çok ilginçtir ki, zeki müren gibi aslında türkçeyi abartılı konuşan birinin de türkçesi göklere çıkarılabilir. zeki müren'in konuşurken her harfi net duyurmaya çalışması, türkçede sadece bir (1) kişinin* konuştuğu bir "aksan" yaratmıştır.
    (received pronunciation'ı tamamen yanlış anlamak özelinde değerlendirilebilir.)

    ingilizcede ise received pronounciation'la konuşan insanları sokakta görmezsiniz. sayıları da nüfusun küçük ama önemli bir gelire hükmeden bir bölümünü oluşturur. kraliyet'ten ya da bbc spikerlerinden bahsetmiyorum. argo kelime bilmeyen, londra'da yaşamasına rağmen "halk"a karışmamış ve izole yaşayan insanlardan bahsediyorum.

    öte yandan sert aksanını "posh" aksanlara dönüştürme sevdası yüzünden ağzını yaya yaya konuşan nice ingiliz gencinin de telef olduğu, olmaya devam ettiği ve olacağı dönemleri de yaşıyoruz.

    ingilizcede kelimelerin telaffuzunun, aksanın da bir nevi kimlik olduğunu gördük.
    bu açıdan "aksanını nereden aldın?" diye bir soruyla karşılaştığınızda, bunu övgü olarak alıp kendinizi şevkle açıklamadan önce bir düşünün: neden ingilizler sarkazmda bir numara diye. hem müstehzi bir şekilde size soru sorup bir de ciddi ciddi cevap vermenizi dinleyip üstüne bir de bunu başkalarına anlatıp gülebildikleri için.

    türkçe aksanınız varsa bırakın dağınık kalsın. tek önerim de şu olur: "ki turklerin bence genel olarak r ve t harflerini asiri vurgulu soylemeleri ve th ile schwa sesini duzgun cikaramamalari disinda genel bir telaffuz sorunu yok."
    (bkz: #91452659)
hesabın var mı? giriş yap