• dün şirketimizin ingilterede çalışan destek ekibinden bir elemana attigim mail de 'i trust you ' yazmaya çalışırken yanlışlıkşla 'i thrust you ' yazmışım

    thrust = sokmak, dürtmek, süngülemek

    karsılıgında bana gülücüklerle dolu bir mail attı....
  • boss'u bas(bus gibi) olarak telafuz etmekten bir türlü vazgecemeyen cinema paradiso kişisi, bir gun telefon eder bir yere ve..
    -ay vant tu tolk vit yor bas? der.
    karşıdaki kadın anlamaz haliyle
    -vat du yu min bay bas?
    uzun süre ne dediginin idrakında olmayan bünye bas bas diye ısrar eder, kadına bak aptal mıdır nedir der içinden.. sonrasında 'ay min yor menicır dayrektır' falan demeye çalısır ama olan olmuştur coktan.

    başka bir anı da anadolu lisesi hazırlık sınıfına başladıgım ilk gun cereyan eder;
    cocukken ingilizceye dair tek pratigim turistlere 'hello donkey' diyip kaçmaktı, 'my name is cinema paradiso' filan demeyi dahi ögrenmemiştim.
    hazırlıgın ilk günü derse girilir, ogretmen gelir..
    -hello children!
    herkes stress olur saniyeler içinde, ne diyor bu kadın, niye turkce konusmuyor diye. o zamanlardan sivri zekalı gecinen 12 yasındaki cinema paradiso da 'ha ben anladım ne dedigini merhaba diyor ogretmen' diye düşünerek tum sınıfın yerine olanca sesiyle bagırarak:
    -hello donkey! der
    -.........
    o sırada kendiyle gurur duymaktan 'kimsenin cevap veremedigi soruya cevap verdim', 'ben kaptım ya ingilizceyi' diye iç gecirmekten de geri kalınmaz
  • aşçıya cooker demek.
  • bir ton evrak ıvır zıvırı olan bir türk aileyi bürokrasiden hariç tutarak kıyak yapmış hollandalı polise el sallayıp;
    - take it easy, demek.

    meğersem kolay gelsin manasında sanıyormuş easy falan... *
  • lise hazırlıkta hoca ingilizce cümleler söylemekte, bunları tahtaya yazmaktadır ve akabinde cümle ile ilgili sorular sormaktadır... bu arada biz de en arkada geyik yapıyoruz ama en azından tahtadakileri 3-5 yazmaya çalışıyoruz.

    hoca: she has a slim body... what is the adjective in this sentence özlem?
    özlem: hmm.. slim mi?
    ben: hocam daha silmesin ya, biz daha yazamadık!
    yanımdaki: hocam çok hızlı gidiyoruz, yetişemiyoruz vallahi.
  • lisedeki ingilizce hocalarımdan birinin* yaptıkları bu başlığı uzaya yollamaya yeter de artar bile.. ben sadece aklımda kalanlardan bir demet sunacağım...

    1. - shut up your chin (çeneni kapa demek istiyor)

    2. nöbetçi masasına yaklaşır, çocuklarla muhabbet etmek ister;
    - what are you doing morning morning? (sabah sabah ne yapıyosunuz)

    3. bir de execute kelimesini "igzisiyuut" diye okuması vardır mesela..
  • yunan satıcı: hede höhö bişeyler
    el desmandado:no no!!,english!!! do you speak english?
    yunan satıcı: i am speaking english
  • ders esnasinda, ogretmen present simple'i anlatirken, dersi illa interaktif formata sokmak icin herkesten seri $ekilde ornek istemektedir, i$in bokunu cikartmaktadir..

    sira eski bir arkada$a gelmektedir, ogretmenin israrli "come on, it's just an example" indan bir kac saniye sonra..

    eski arkada$ tarihe gecer: "i play with your balls" ..

    ogretmen tecrubesinden yararlanarak, i$ik hizinda diger tarafa doner, hemen olayi geci$tirir, "yok canim anla$ilmadi" umidiyle nefes almaya cali$ir hala..

    ama ne fayda, ben bogularak "may i go.. go to .. to the.." i bitiremeden, "sure"i aldim bir kere.

    ne ilginctir ki o canim eski arkada$ ve sinifin cogu bir $eyin farkina varamadilar, optimizm dolu, mutluluk dolu hayatlarina devam ettiler. e ben de bu ba$liga layik gordum onlari, cok gormeyin.
  • yillar evvel calistigim sirkette yurt disi ile telefon konusan elemanin "nasil olur kimse size faks cekmedi mi" demeye calisarak "nobadi faks yu?" demesi sanirim bu kategoride sayilabilinir.

    9 yıl sonra gelen edit: (bkz: aselsan)
  • japon arkadaşın kurduğu şöyle bir cümle vardır ki japonya'da efsane olarak anlatıldığı söylenir:

    "when i play electronic organ, very fun!"
hesabın var mı? giriş yap