• chase karakterini başarılı şekilde canlandıran doğu demirkol'u tebrik ediyorum. daha nice sanatçılarımız böyle başarılı yapımlarda yer alır umarım.
  • önceden olayı okumuş biri olarak, ilk bir kaç bölümü baya iyiydi. ilişki ve sınıf dinamiklerini, cüretkarlıkta ve yüzsüzlükte sınır tanımayan bir insanın bundan nasıl faydalanabileceği gayet güzel göstermişler. bence bu kısımda eksik kalan yerler var, ben özellikle anna'nın paris'te staj yaptığı sırada muhtemelen derginin editörüyle ilişkisi olduğunu ve ilk sıçramasını bu şekilde yaptığını düşünüyorum. hayatının bu evresinden hiç söz edilmemiş. oysa ki new york'a ilk bu sayede geliyor ve orada tanıştığı insanlarla temas kurmakla başlıyor.

    dizi ilerledikçe gittikçe saçmalamışlar, tipik shonda dramaları ve laf kalabalıkları. gazeteci kızın ve avukatın yarattığı gereksiz saplantı çok fazla ve hiç gerçekçi değil. hele anna'yı mağdur göstermeleri, erkek olsa ya da yabancı olmasa bu cezayı almazdıya getirmeleri müthiş bir saçmalık. her bir haltı da feminizme bağlamayın artık. evet beyaz yaka suçlular genelde bu kadar hapis yatmaz çünkü günümüzde büyük finansal yolsuzluklar aşırı komplike, savcı için bile olayı anlayıp iyi bir iddianame oluşturmak zor. hele ki sokaktan topladığın jüriye olayın içeriğini anlatamazsın kolay kolay. ayrıca büyük çalan kılıfına uydurmayı da bilir, en iyi avukatları tutmayı da. uyduramazsa da mesela bernie madoff, martin shkreli gibi hapis yatar. burada ise basit hırsızlık var, hem ispatı hem de jüri tarafından anlaşılması gayet basit bir dava söz konusu. yiyip içip para ödemeden kaçmalar, kendine karşılıksız çek yazıp daha clear etmeden bankadan para çekmeler vs. 3.5 yıl yatıp çıkmış zaten.

    yalnız bu vakada tek anlamadığım nasıl olup da bu insana psikiyatrik olarak bir teşhis konmadığı. çok ciddi bir rahatsızlığı olduğu belli çünkü. gerçek hayatta da baya çapulcu bir tipi var ayrıca. bu kadar insanı kandırmış olması, kredi kartı bile vermeden aylarca otellerde kalması cidden mucize gibi. resmen ye kürküm ye dünyasında yaşıyoruz.
  • anna delveydenilen kevaşenin çemçük ağzına kürekle vurma isteği doğuran dizi. aksanı, tavrı, hareketleri vs. aşırı sinir bozucu. julia garner başarılı.

    anna chlumsky ise idealist gazeteci olmaktan çok, histerik bir kadın olarak ortalarda koşturdu durdu dizi boyunca. mimikleri, overacting'i yorucuydu. anna ısrarındaki motivasyonunu bir türlü anlayamadık.

    daha derli toplu işlense tadından yenmeyecek konuyu gereksiz detaylar ve aşırılıklarla uzatmışlar. karakter derinliği ve gelişimi yok. anna'nın durumunu, yaşadıklarını izledikçe kendi varsayımlarımızla değerlendiriyoruz. belki vivian gözünden, izlediğimiz ve anna'yı onunla beraber çözümlememiz gerektiği için böyledir. ama dediğim gibi vivian'ın da motivasyonunu anlayamadığımız için tüm hikaye havada kalıyor. tinder avcısı süksesi henüz sönmeden yayına giren bir başka hasta karakter dolandırıcılık hikayesi olduğu için ilgi çekebilir ancak. bu haliyle hafta sonu geçirmelik bir yapım.
  • julia garner için izlemeye başladığım dizide shonda rhimes adını görünce, vasat olsa bile çok da kötü olamaz diye düşündüm. kötü değil bence, ama vasatın üstüne cıkabilmek icin anektod anektod ilerlemek yerine bir olay örgüsü, bir karakter çözümlemesi yapsalarmış daha güzel olurmuş. başta bir gizem yaratıldı ama maalesef orada kaldı.
    dizide benim asıl ilgimi arka plandaki mesajlar çekti. yaşlılarla beraber ofisin "en arka" "güneş görmeyen" bölgesine çekilen gazeteci, günlük hayatta hep karşımıza çıkan ayrımcılığın altını çiziyor. ara ara şirketten arkadaşlarla konuşuruz. çevremizde pek 55 yas üstü yok, bu insanlar nereye gidiyorlar. bir sabah puf diye buharlaşıyorlar mı? tabii ki buharlaşmıyorlar ama çarkların hep genç enerji istediği sistemde, onlar gün geliyor sistemin dışına itiliyorlar. inbox'ımızda bir veda mailiyle. daha genç görünme hastalığı göklerden inen bir şey değil, böyle sinsi sinsi sızıyor insana.
    neyse, uzatmayayım. ben dizideki bu itilmiş karakterlerin tekrar enerji kazanmış, hoppidik, gazetecilik yapmaktan keyif alan hallerini çok sevdim. herhalde dizide en çok onların neşesini sevdim diyebilirim.
    bir de şu hoşuma gitti. hani hep işte kadın olduğumuz için "erkek dünyasında" engellendik, vay efendim çalışan anne olarak inim inim inledik, hep dertleşiriz. yalan yok, kolay da değildir. ama bazen dizideki gibi birinin size "sızlanmayı bırak da hayalin her neyse onun peşinden koşmaya başla" demesi gerekiyor. fırsat eşitsizliğinin karşısında olmak başka, bunu tüm başarısızlıkların bahanesi yapmak başka şeyler. bu mesajı da sevdim.
  • gerçek anna sorokin şuradan görülebilir:
    inventing anna: what is fact and what is fiction in netflix’s new hit series?

    meşhûr makâle de şuradan okunabilir:
    maybe she had so much money she just lost track of it - jessica pressler

    salıverildikten sonra abc'ye verdiği röportajından bir kesit:
    fake heiress who scammed ny elite speaks out after prison release

    “eğer sizden çalınan bir şeyi çalsaydınız, yine de suç işlemiş olur muydunuz?”
    7.5/10.
  • tinder swindler'da kadınlara ağız dolusu nefret kusmaktan helak olanlar bu hikayeyi kabul edemiyor uydurma falan diye ağlıyor, çok komik.

    olay kadın erkek değil, zamanın ruhu bu sosyopatların sayılarının artması ve orjinallerinden ayrışmalarının zorlaşmasını getirdi.

    hoş gerçekten parasî olup da anna delvey ya da simon leviev gibi yaşayanlar da aynı bokun laciverdi bana sorarsan...
  • vivien’a almanyada tercümanlık yapan şeker hanımefendinin dizideki adı mira, almanyada yaşayan bir türk :) gerçek adı da deniz, nedense mutlu oldum bunu fark edince.
  • jet fadıl new york manhattan subesi.
  • cok yuksek empatiye sahip bir insan oldugum icin icinde asiri sosyopat karakterler barindiran dizileri izlerken cok fazla rahatsiz ve gergin oluyorum.

    forrest gump'ta jenny'yi gordugumde, tinder avcisinda zengin diye peltek bir armut suratliya para sacan hatunu izledigimde ne hissediyorsam bu anna denen sosyopati izlerken de onu hissediyorum o yuzden bu tarz dizi ve filmleri sevemiyorum bir turlu.

    hele bu dizide ki gibi karakteri baskalarina boburleterek anlatan formatlardan tiksiniyorum.

    dizinin anlattigi kisi bir dahi degil 3-5 tane yarim akilliyi parmaginda oynatan bir sosyopat.

    olan sey kivrak zekayi kullanarak elde edilen basari degil aksine dusuk iq sahibi kisilerin somuru ve iskence ile manipule edilmesi.

    hikayeyi bana bu sekilde anlatman gerekiyor...

    beni manipule etme bari...

    bana anna'nin fake ettigi sasaali yasamini degil o yasama girmek icin yaptigi manipualsyonu anlat ki ben gerceklik algisindan kopmayayim.

    sonuc olarak guzel bir hikayenin yanli anlatimini iceren dizi.

    anna delvey isimli ruh hastasinin hala sagda solda cikip utanmadan konusabilmesinin tek nedeni bu dizideki yanli anlatimdir.
  • uzun koyu renk saclarina ve gozluklerine ragmen, o agiz yapisi ile 'ruth, sen misin?' tepkisini verdigim muhtesem julia garner'i barindiran dizi. ayni fabrikadan cikan botokslulardan olmamasini ve oyunculugunu begeniyorum. zenginlerin zaaflari, unlu olma arzusu ile imaj yaratmak hakkinda surukleyici bir yapim.
    --- spoiler ---
    ucuncu bolumdeyim. bu dunyada asil dolandiricilar bos ve bok gibi sari tabloyu zenginlere yuksek fiyatla kakalayabilenlerdir. zenginin mali, zugurdun cenesi gibi olan bu yorumum uzerine gideyim de bir su iceyim..
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap