• işten anlamayan insanlara iş anlatmaktır. sabahlara kadar maliyet hesabı çıkarıp teklif dosyası hazırlarsın ve sunum yapmaya gittiğinde dosyanın yere atılmış olduğunu görürsün.
  • kadın veya erkek, ceket giymek zorunda kaldığınız sürece olmaz olsun öyle iş hayatı.
  • annemin babamın her sabah iç çekişlerini, yakarışlarını artık anlayabilmemi sağlamıştır.
  • fotokopi çekerken ya da tarama yaparken, kağıtlarınızı zımbalamak için arkanızı döndüğünüz anda, makineyi kullanmak için pusuda bekleyen insanları barındıran bir hayattır. halbuki işiniz devam etmektedir, bitmemiştir. artık iş hayatı mı bu insanları böyle yapmıştır yoksa fıtratları mı böyledir bilemiyorum ama, bu kişiler; "işim acil araya girebilir miyim" ya da "işin bitti ise makineyi ben kullanabilir miyim" gibi nezaket içeren davranışlarda bulunmazlar maalesef direkt dalarlar, bakakalırsınız. *
  • açık ofise girdiğinizde * *günaydın dediğinizde sallanmadığınız ya da içlerinden birinin yüzünüze boş boş bakıp cevap vermediği insanların bulunduğu bir hayat olabilir iş hayatınız. içlerinden birisi hapşurduğunda çok yaşa dediğinizde geri cevap alamadığınız bir hayat ile de karşı karşıya kalabilirsiniz. ya da saçınızı kestirdiğinizde hiç birinin bir laf etmediği çalışma arkadaşlarınız olabilir. ama siz vazgeçmeyin günaydın, iyi akşamlar, görüşürüz demekten. hepimiz insanız neticede; siz yılmadıkça yavaş yavaş bu ortamı kırabilirsiniz. böyle bir ortam can sıkıcı olsa, bazen çalışma şevkinizi kırsa da ara verdiğinizde diğer departmanlardan ya da diğer katlardan daha yakın olduğunuz arkadaşlarınızla vakit geçirerek kafanızı dağıtabilirsiniz. *
  • "9:00'da başlayan işe aynı servisle 8:40 civarı geldiğiniz, köşedeki bakkal amcadan aldığınız beyaz peynir-kepek ekmeği ikilisini yemenize fırsat vermeyen, sizden bir ( rakamla 1) yaş büyük yöneticinizin "günaydın" demeden "şu şu şu raporları hazırla!" diye emrettiği, kendisinin ise haftalık satışların incelendiği pazartesi sabahı saat 10:00 toplantısına genel müdür 9:45 gibi geldiğinden bir sokak ötedeki kuaförde fön-oje ikilisi ile "pazartesi sendromu da neymiş şekerim?!" edası kazandığı hayat. ha o kuaförde sandviçini yiyip çayını içiyor, ofise gelip toplantıya girmeden kahvesini alıyor ve ben bu arada anca raporu bitirmiş oluyorum. pardon, ben de insandım ve iş başlamadan önceki 15 dakikamda guruldayan midemi bastıracaktım. yok yok, ben sabah duşumu alıp saçımı tarıyorum, fönsüz de düzgün görünüyor saçım...ama bir peynir-ekmek ya :((

    artık raporlarımı şirketin sistemi sebebiyle hazırlayabileceğim en erken saat olan pazar akşamı 10:00'dan sonra evde, kendi bilgisayarımda yapıyorum.

    ha bu arada benim yöneticim(!) ailemde vefat gibi istisnai bir durumda bile beni şirkette bırakır 19:30 itibariyle ve 22:40 itibariyle işlevini yitiren aklım da vücuduma uyar ve ev yolunu tutar. bu durum performans görüşmemde "ama sen 21:30 itibariyle bir üstün olan yöneticinden yardım istedin. 22:40'ta çıkmış olmanın anlamı yok." şeklinde bana geri döner,ertesi gün cenazeye gideceğimden o anda bitirdiğim iş dolayısıyla. bu durumu bir üst yöneticiye aksettiririm ve "senden hiç bir şikayetimiz yok, daha da çalış!" denir. salak bünyem terfi + maaşa zam sözü aldığından devam eder vaadedilen zamandan da sonrasına kadar. vaatler yerine getirilmeyince de sorulur:"ha kurban,n'oldu bizim konuştuklarımız?" denir ki "sen iyisin hoşsun ama ekonomi kötü vs., sen böyle devam et." diye cevap alınır. ölücem lan, sabah 8:45 akşam 11:00,eve git, duş al, bir kap yemek ye ve yine rapor yap. yat gece 2'de. hipotiroidin beter olsun, 8 kg. al. anamı ağlattınız. "

    bunlar yaşadıklarım. üzerinize afiyet dayanamayıp istifa ettim. hep plaza insanı olup deli gibi çalışmayı düşünen ben kazın ayağının öyle olmadığını gördüm, kendimi o sisteme ait hissedemedim. ha bu arada bu bahsettiğim şirket türkiye'nin belli başlı hatırı sayılır holdinglerinden biri. bankaları, perakende sektörü, vs. ile meşhur bir holding. ama gel gör ki ben beceremedim. kamu sektöründe çalışıyorum şimdi. evet, maaşım düşük ama insan olduğumu hissediyorum. eskiden aldığım maaş da bir şeye benzemiyordu ve başıma daha da açılacak sağlık problemlerine yetmezdi zaten heralde.
  • ey okuyucu bunu ben kendim icin soyluyorum, sen de istersen kendine pay cikar:
    aslina bakilirsa bircok insan* bulundugu is hayatindan sikayetcidir. cok ama cok az kisi yaptigi isten zevk almaktadir.
    bu haliyle bakildiginda buyuk bir cogunluk kendisini tuketmekte. varligiyla celismekte, ben bu isi severek yapmiyorum demekte. aslinda bu insanin kendisine duydugu ofkenin disa vurum sekillerinden birisidir.
    bir zamanlar guzel memleketimde* geceleri saat 11'e kadar calisirdim ve cogunlukla sikayet ederdim bu durumdan. simdilerde ise bulundugum cografya itibariyle gunde 6 saat calisiyorum. aksam saat 16.30'da evime gelip 15 dk icinde sortumu giyip plaja inebiliyorum. evet eskisine gore cook cok farkli bir sekilde calisiyorum ama yine sikayetciyim ve bugunlerde memleketime donup orada calismanin hayalini kurmaktayim.
  • normal yani sivil hayatınızda tahammül edemeyeceğiniz,bırakın arkadaşlığı yanında yöresinde bile bulunmayacağınız insanlarla ömrünüzün büyük bir kısmını geçirmek zorunda olmak ve yapmacık sahte ifadeler takınarak bir palyaço edasıyla sabahın köründe ofise girebilmektir iş hayatı.
  • doğru insanlara rastladığınızda yaşama sevincinizi ve hayattan aldığınız zevki katlayan bir ortama dönüşebilir. özellikle aynı dönemde birlikte işe başladığınız yani bir nevi tertibiniz olan insanlar, iş dünyasının çıkarcılıkla beslenen motivasyon güdüsüne gendilerini kaptırmazlarsa çalışmaktan zevk alacağınız bir ortama sahip olabilirsiniz.
  • gerekli olan terimler kingo disco'da açıklanmıştır.

    http://www.youtube.com/watch?v=t46py7qwngm
hesabın var mı? giriş yap