• oldum olası doğa ve/veya tanrı kavramlarını bu denli sade ve zarif anlatabilen insanlara saygı duydum.ıtri bunu başarabilmiş insanlardan kesinlikle.fazıl say'ı da etkilemiştir bu bağlamda. aşık veysel ve dede efendi de bu insanlardan hatta.
  • bir çeşit süsleme motifidir. berk i ıtri de denilir.
  • 1000'den fazla bestesi olduğu biliniyor. ama bunların sadece 42 tanesinin bestesi kayda, notaya geçmiş ve elimizde. bunlardan biri ise, bir cümlelik, her bayramda ve bayram namazında söylenen teşrik tekbiridir. yani ıtri'den beri onun bestesi ile okunmaktadır.

    ıtri'nin şarkı ve türkü eserleri de vardır ama onların bestesi bugün elimizde değildir.

    bu bilgiler, bugün trt 2'de, arşivden siyah beyaz programdan. bilgileri veren uzman, cumhuriyet dönemi tarihçilerinden yılmaz öztuna.

    öztuna'nın sözleriyle, mutlak en büyük türk bestecisi ıtri'dir.

    bana ilginç, hatta acayip gelen şu oldu ki, sadece 42 beste ile, o kocaman türk musikisi tarihinde 1. sırada gelen bir besteci ıtri. düşünsenize, ya 1000 bestesinin tamamı bugün elimizde olsaydı? 42 eseri ile zirvede olan bir kalitenin diğer eserleri acaba nasıl bir hazine olacaktı? mesela bu şuna benzer, john lennon var elimizde, ama daha bunun 25 katı bestesi var ve kayıp. vay, vay, vay.
  • üstad yahya kemal'in büyük bestekâr buhûrîzâde mustafa ıtrî efendi'ye atfettiği hüzünlü şiirdir.

    ıtrî

    büyük ıtrî'ye eskiler derler,
    bizim öz mûsıkîmizin pîri;
    o kadar halkı sevkedip yer yer,
    o şafak vaktinin cihangîri,
    nice bayramların sabâh erken,
    göğü, top sesleriyle gürlerken,
    söylemiş saltanatlı tekbîr'i.

    tâ budin'den ırâk'a, mısr'a kadar,
    fethedilmiş uzak diyarlardan,
    vatan üstünde hür esen rüzgâr,
    ses götürmüş bütün baharlardan.
    o dehâ öyle toplamış ki bizi,
    yedi yüz yıl süren hikâyemizi
    dinlemiş ihtiyar çınarlardan.

    mûsıkîsinde bir taraftan dîn,
    bir taraftan bütün hayât akmış;
    her taraftan, boğaz, o şehrâyîn,
    mâvi tunca'yla gür fırât akmış.
    nice seslerle, gök ve yerlerimiz,
    hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz,
    bize benzer o kâinât akmış.

    çok zaman dinledim nevâ-kâr'ı,
    bir terennüm ki hem geniş, hem şûh:
    dağılırken "nevâ"nın esrârı,
    başlıyor şark ufuklarında vuzûh;
    mest olup sözlerinde her heceden,
    yola düşmüş, birer birer, geceden
    yürüyor fecre elli milyon rûh.

    kıskanıp gizlemiş kazâ ve kader
    belki binden ziyâde bestesini,
    bize mîrâsı kaldı yirmi eser.
    "nât"ıdır en mehîbi, en derini.
    vâkıâ ney, kudüm gelince dile,
    hızlanan mevlevî semâıyle
    yedi kat arşa çıkmış "âyîn"i.

    o ki bir ihtişamlı dünyâya
    ses ve tel kudretiyle hâkimdi;
    âdetâ benziyor muammâya;
    ulemâmız da bilmiyor kimdi?
    o eserler bugün defîne midir?
    ebediyyette bir hazîne midir?
    bir bilen var mı? nerdeler şimdi?

    öyle bir mûsıkîyi örten ölüm,
    bir tesellî bırakmaz insanda.
    muhtemel görmüyor henüz gönlüm;
    çok saatler geçince hicranda,
    düşülür bir hayâle, zevk alınır:
    belki hâlâ o besteler çalınır,
    gemiler geçmiyen bir ummanda.

    yahya kemal beyatlı
  • büyük ıtrî'ye eskiler derler,
    bizim öz mûsıkîmizin pîri;
    o kadar halkı sevkedip yer yer,
    o şafak vaktinin cihangîri,
    nice bayramların sabâh erken,
    göğü, top sesleriyle gürlerken,
    söylemiş saltanatlı tekbîr'i.

    yahya kemal beyatlı
  • bestekar buhurizade mustafa efendi'nin çiçekçilikle uğraştığı için aldığı söylenen, kokulu anlamındaki mahlası.
hesabın var mı? giriş yap