• lewis carrol; alice in wonderland

    "twas brillig, and the slithy toves
    did gyre and gimble in the wabe;
    all mimsy were the borogroves,
    and the mome raths outgrabe.

    "beware the jabberwock, my son!
    the jaws that bite, the claws that catch!
    beware the jubjub bird, and shun
    the frumious bandersnatch!"

    he took his vorpal sword in hand:
    long time the manxsome foe he sought -
    so rested he by the tumtum tree
    and stood awhile in thought.

    and as in uffish thought he stood
    the jabberwock, with eyes of flame,
    came whiffling through the tulgey wood
    and burbled as it came!

    one, two! one, two! and through and through
    the vorpal blade went snicker-snack!
    he left it dead, and with its head
    he went galumphing back.

    "and hast thou slain the jabberwock?
    come to my arms my beamish boy!
    o frabjous day! callooh! callay!"
    he chortled in his joy.

    'twas brillig and the slithy toves
    did gyre and gimbole in the wabe
    all mimsy were the borogroves
    and the mome raths outgrabe.
  • nonsense literature'ın en nadide eseridir. bir dönem bütün ingiliz çocukları bu şiiri ezberlemişlerdir. incelendiğinde, çok anlamsız ama çok ilginç bir şiir olduğu ortaya çıkar. kullanılan kelimelerin çoğu ingilizce'de bir anlam ifade etmese de (ki lewis carroll bu yüzden şiirle beraber kelimelerin anlamlarını da yazmıştır) ilk okunuşta ne olup bittiği hakkında genel bir kanıya varılabilir. alice de zaten "birisi birisini öldürdü ama ne oldu tam çıkaramadım, güzel kelimeler sanki kafamın üstünden uçup gitti" tadında bir laf etmiştir. neler olup bittiğini az çok çıkarabilmemizin sebebi ise lewis carroll'ın gerçek olmayan bu kelimeleri sanki gerçekmişçesine, ingilizce'nin kurallarına uygun olarak, sentaks'a önem vererek kullanmasıdır. uffish ne demek bilmesek bile onun bir sıfat olduğunu anlarız, brillig'in isim soylu bir sözcük olduğunu da, gyre ve gimble'ın birer fiil olduğunu da. şiir olarak incelendiğindeyse ritm, alliterasyon, kafiye gibi çeşitli sanatları kullanmıştır lewis carroll, ve anlamsız da olsa bunu gerçekten de şiir haline getirmiştir. bunların yanısıra ingilizce'ye çeşitli kelimeler de kazandırmıştır. örneğin chortle kelimesi jabberwocky'den evvel varolmayan bir kelimedir. portmanteau kelimelerin özü buradan çıkmıştır.
  • 3 tıp öğrencisinin 2013'te kurduğu fransız grup.
  • güzel entrileri var. takip ediniz.
  • muppet show'da parodisi yapılmış eserlerden biri.

    "he burbled as it came" dizesinde, jabberwock denen yaratığın bir "börbılbörbılbörbılbörbıl" deyişi vardı ki gülmekten koltuktan düşüyordum..
  • "bir şiir filme uyarlanabilir mi?" sorusunun yanitini terry gilliam veriyor.
    1977 yilinda jabberwocky i cekiyor.basrole michael palin i koyuyor.ve ortaya mascara nin cok sevdigi bir film cikiyor.
    karanlik caglarda yasayan dennis adli sakar bakirci ciragi,babasi oldukten sonra buyuk sehire adim atmak uzre harekete gecer.platonik olarak tutuldugu sisman sevgilisi griselda yida arkasinda birakir(nitekim dennis in yasadigi koyde kimse icin bir degeri yoktur).
    bu siralarda etrafta,piyasayi yakip yikan,halk arasinda buyuk bir korku salan jabberwock adli bir yaratik gezmektedir.
    bunak kral yaratiktan kurtulmak icin bir sovalye yarismasi acar.kazanan yaratikla karsilasmaya gidecek,galip geldigi takdirde prensesi ve kralligin yarisini alacaktir.(bkz: olaylar gelisir)
    super komik,super fantazi..
    gereken degeri gorememis,az bilinen bir terry gilliam yapiti.
  • terry gilliam iki üç animasyon yapar, çok şahane yaptığı için gider monty python'a katılır, dizi arkasından monty python and the holy grail'i yönetir gibi bi şey, bu sırada michael palin adlı bütün kızların vermesi gereken bir şahane insanla muhabbeti ilerletir. (gilliam biraz ürkütüyo, ona vermeseler de olur) sonra bu yönetmenlik olayına devam edesi gelir, ya da bu tarz bi olay gerçekleşir. fakat kendisini eskiden deli siktiği için gider, basit bir senaryoyla uğraşmak yerine jabberwocky'yi çeker.
    jabberwocky aslında 71 senesinde, yaklaşık olarak aynı soydan gelen bir başka deli tarafından sikilmiş olan, sürrealizmin çek prensi jan svankmajer tarafından da kısa bir deneyim olarak sinemaya aktarılmıştır, fakat söz konusu filmi sadece okuduklarımdan bildiğim, kendisini izleyemediğim için onun hakkında konuşamıyorum. ve maalesef jabberwocky'yi de orijinalinden okuyup anlayamadığım için lewis caroll'un bu uzaktan çok hoş görünen şiiri hakkında da konuşamıyorum. fakat gilliam'ın çekip tatlı palin'in dennis cooper rolünde arz-ı endam eylediği bu tatlı şeker ve sahneleri birbirine pek de uyumlu bağlanamamış film hakkında bir şeyler yazayım istedim,

    şiirden pek haberim olamadığı için belki de saçmalayabilirim fakat, siz bizim dennisoğlanı bir nevi keloğlan gibi düşünebilirsiniz. bu dennis, ortanın sağına tekabül eden karanlık çağlarda bir fıçıcının oğludur, kasabasından topluca bir kıza vurgundur. dennis'in babası oğlunun kendi gibi bir zanaatkar olamadığına yanar, oğlunu pek sevmez. hatta ölümünden saniyeler önce oğluna hareketi çeker, evlatlıktan reddeder, miras falan bırakmaz. dennis de şehre gidip yeni bir hayat kurmak ister, fakat şehrin dışında karanlık ormanda jabberwock adlı gagalı bir ejderha terör estirmekte, ahalinin tüylerini dökmektedir. filmin bu fantastik öğeleri, fazla vurgulanmadan tüccarların işine geliverir. adeta bakkal dükkanının tüple patladığı şaban filmi gibi diyeceğim fakat diyemiyorum çünkü bu tüccarlar ali şen gibi sivrizekalık yapmayı bırak, sadece iki sahnede görünüp gidiyolar, o yüzden biz sadece onların canavardan hoşnut olduklarını bilsek yeter. işte böyle bir zamanda dennis bir yolunu bulup saraya girer ve birbirine bağlanamayan sahneler başlar. aslında sahneler birbirine bağlanabilmektedir, fakat o sahnelerde ne olduğu pek anlaşılamamaktadır. özellikle şövalyeler saklambaç oynarken nasıl oluyor da dennis'in arkadaşı kazanıyor bir türlü anlayamazsınız, filmin büyük gizemlerinden biridir. bir şekilde birbirinden komik ve fantastik sahneler birbirini kovalar, hatta arada prenses memesi görürüz. en sonunda dennis, gagasıyla tarkan viking kanı'ndaki yaratıkla kapışacak sapıklıkta olan ejderhayı kündeye getirir, şehirde kahraman gibi karşılanır, toparlak sevgilisine kavuşamadan prensese yar olur, öyle biter film.

    terry gilliam'ın beyninin çalışma şekline dair pek bir detay göremiyoruz, brazil değil bu, sevimli ve bok kokan bir orta çağ masalı. ama monty python'dan kalma alışkanlıklarına devam ettiği için o tanıdık, ağız dolusu kahkahalar attıran skeçlerdeki tadı bu filmde de pek tabi alabiliyoruz. yani açıp izlesek severiz aslında.
    ve yazımıza ağaç türleriyle devam etmiyoruz tabi ki.
  • şöyle bir remix'e imza atmışlardır. gel de dinleme işte:

    http://www.youtube.com/watch?v=qfijwglpz0o
  • çevirmen fatoş atay tarafindan 2016 yılında türkçe çevirisi yapılmıştır
    (alice aynanın ıçinde - emma chichester clark / lewis carroll'un klasik masalından esinlenilmiştir) (binbir çicek kitaplar)

    gıllıgış

    pişindiydi kayrak tirsukeleler
    dönenip delgilendiler otgelde;
    mızlıydılar tarazlı gubibikler,
    donguzlarsa nezgilendi.

    "sen sen ol sakın kendini gıllıgış'tan!
    o keskin dişlerden cart pençelerden!
    sen sen ol hemen kaç cupguk kuşundan,
    bır de cenkçi cengaverden!"

    oğul kaptı delgeçer kılıcını
    amansız adunun düştü peşine.
    görünce ulu tamtam ağacını
    durguldu daldı işine.

    o düşünsün derdine yana yana,
    gıllıgış, gözleri nasıl da kor kor
    kaskavura daldı kırkı ormana,
    köpür köpür, fokur fokur,

    bir-ki! bir-ki! delgeç kılıcı çalıp
    sapladı oğlan şakşuk ta derin
    hakladı onu ve kelleyi alıp
    beş nala döndü geriye.

    "yiğit oğlum hakladın mı gıllıgış'ı?
    koş parıldağım, bak ana kucağı!
    ne kutmutlu gündü bu! yayaya şaşaşa!"
    sevinç aldı yavrucağı.

    pişindiydi, kayrak tirsukeleler
    dönenip delgelendiler otgelde;
    mızlıydılar tarazlı gubibikler,
    donguzlarsa nezgilendi.
hesabın var mı? giriş yap