• fransız edebiyat ve düşünce hayatının 20. yy daki iki devinin 51 yıllık ilişkisinin perde arkasını anlatan tete-a-tete başbaşa adlı kitapta yayımlanan ve gün ışığın hiç çıkmamış mektupların yazıldığı ikilinin birbirleri dışındaki on dört ilişkisinin de ayrıntılarını ortaya koyan kitabın günümüze yaptığı katkılar ile bilinen ilişkilerden daha fazlasını öğrenmekteyiz.

    jean paul sartre ve simone de beauvoir ilişkisi 1929 yıında her ikisi de felsefe öğrenimi görürken başlamıştı. birlikteliklerinin ilk günlerinde entelektüel anlamda hayat boyu birbirilerine eş olmaya ancak aşk ve cinsellikte özgür olmaya karar vermişlerdir. sadece başkalarına aşık olma serbestisi dışında yaşadıkları ilişkileri birbirlerine en ince ayrıntısıyla anlatmaya da karar vermişlerdi. sartre ilişkide şeffaflık dediği dürüstlüğe büyük önem veriyor beauvoir da ilk başlarda evliliğe soğuk bakmasına rağmen cinsel iştahının sartre den daha fazla olduğu için o da bu anlaşmaya uyuyordu. sartre, orgazmın kendisi için fazla çekici bir tarafı olmadığı asıl zevkin güzel kadınları kovalama ve onları teslim alma zevkinin önemli olduğunu kadınları kıvrak zekası tatlı ve sivri dili ile etkilediğini itiraf ediyordu. birçok kadın ile ilişkisi olan ve bu kadınların hiçbirinin birbirinden haberi olmadığı düşünülünce sartre nin bu konuda ne kadar yetenekli olduğunu göstermektedir. sartre in sekreteri jean cau nun "bu kadar kadını nasıl idare edebildiğini ve bu davranışı nasıl meşrulaştırdığı" sorması üzerine cevap olarak "bazı durumlarda geçici ahlak kuralları edinmen gerekebilir yanıtını vermiştir.

    işin ilginç yanı bir feminist olan beauvoir un bu düşünceye karşı çıkmaması sadece sartre ın genç kızlara gereğinden fazla zenginlik göstererek onların bilinçlenmesini önlediğini söylemekteydi. beauvoir ın ifadesine göre hayatında hiç lezbiyen ilişki yaşamamıştı. ancak kitaba göre birden fazla kadın ile birlikte olduğu yazmaktadır. bunlardan bianca bienenfeld adlı bir öğrenci ile ilişkiye girmiş bunu duyan sartre de aynı öğrenciyle ilişkiye girince bir süre sonra genç kız ruhsal bir çöküntüye girmiş kızın psikiyatrı olan jacgues lacan, beauvoir ve sartre ı suçlayarak genç kızla önce ebeveyn ilişkisi kurup da sonra cinsel ilişkiye sürükleyerek ensest tabusunu yıktıklarını bu yüzden de genç bir kızı bunalıma sürüklediklerini söylemiştir.
  • sosyalist beauvoir'in tek eşli olmamayı kabul etmesi, bir burjuvazi pratiği olan eviliğe karşı tutumuyla uyum içindedir. sahiplenme ve sevilen kişinin bedenini mülk edinme ilke olarak beauvoir'a terstir. feminist kimliğin de kadın bedeninin tahakkümüne karşı oluşu, kadının tek bir erkekle değil birden fazla erkekle olmayı isterse seçebileceği, bir erkeğin "arazisi" gibi muamele görmeyi reddeceği aşikardır. dolayısıyla, sartre ile çok eşlilik üzerine yaptıkları anlaşma ideolojik olarak ikisinin de duruşuyla çelişmemektedir, bilakis muazzam uyum göstermektedir.

    bedenini tapusu alınabilen, üzerinde hak iddia edilebilen bir arazi olarak görmez feminist. erkeğinkini de. bu, insana hakarettir feministe göre.

    feministin karşı durduğu çok eşlilik değil, "erkeğin, kadının pahasına çok eşliliği"dir, erkeğin kadın bedeni üzerinde söz hakkı iddia edebilmesidir.

    sanıyorum ki siz feminizmi çok yanlış anlamışsınız..
  • "sartre’la karşılaştığım zaman, her şeyi
    kazandığıma inanmıştım. onun yanında
    benim kendimi gerçekleştirmem
    başarısızlığa uğrayamazdı. şimdi kendi
    kendime şunu söylüyorum: kurtuluşu
    bir başkasında görmek, yıkılmanın en
    güvenli yoludur.
    “o dönemleri yaşayanlar bilirmiş: o
    zamanların efsanevi çiftiymiş de beauvoir
    ve sartre. varoluşçuluk felsefesinin
    lideri, iki asi insan, bir ilişkiyi paylaşıyor.
    inandıkları, söyledikleri toplumu
    derinden sarsmaya yetecekken, bir de
    aşkları var gündemde. herkesin gözleri
    onların üzerinde. onlarsa caz klüpleri,
    yazı masaları, sokak protestolarındaki ön
    safları arasında modern aşklarını
    sonuna kadar yaşamakla meşguller.
    tanışmaları sorbonne’da felsefe
    okudukları döneme rastlar. mezuniyet
    sınavında sartre birinci olur, de
    beauvoir ikinci. ama okuldaki herkes
    simone’un daha iyi bir filozof olduğunu
    söylemektedir ve 21 yaşında, bu sınavı o
    güne kadar vermeyi başaranların en
    genç kişidir.
    sartre o zamanlar (ve sonraları) tam bir
    don juan’dır. ufacık tefecik fiziğine ve
    patlak gözlerine rağmen kadınları baştan
    çıkartma konusunda son derece ustadır.
    baştan çıkartmanın ve yazmanın aynı
    entelektüel süreçten kaynak bulduğuna
    inanır. daha sonraları şu hayalini dile
    getirir: hayatına girip çıkan, dizi dizi
    kadınlar… her biri kendi anında, onun
    için hayatın tüm anlamı olsa… simone
    bu bahsettiği deneyimi yaşaması
    gerektiği konusunda onunla hem fikir
    olarak jean paul’ü hayrete düşürür.
    böylece “açık ilişki” diye adlandırılan
    ilişkileri başlar.
    sartre, de beauvoir’a şöyle demiş:
    “sahip olduğumuz esaslı bir aşk. ama
    ikimiz için de yedek aşk ilişkileri yaşamak
    iyi bir fikir.” simone bir yazısında bu
    teklife yer verir ve arkasına şu notu
    düşer: “biz birbirnin aynısı iki insandık
    ve aşkımız biz var oldukça sürecekti,
    ama geçici ilişkilerin kazandıracağı
    zenginliklerin de yerini doldurmazdı.”
    işte 1929'da böyle bir paktla başlar
    ömürleri boyunca sürecek ilişkileri.
    1981'de sartre’ın ölümüne kadar sürer.
    de beauvoir da, sartre’dan sonra fazla
    yaşamadı. hiç evlenmediler, hiç aynı evi
    paylaşmadılar ama her gün mutlaka
    görüştüler, hiç çocukları olmadı. simone
    bu pakta gönüllü imza atmıştı, zoraki bir
    razı oluş yoktu. ancak ilişkileri boyunca
    çok kıskançlık acısı çekti. de beauvoir
    açısından bakılırsa kabul edilmiş
    toplumsal normlara cesur bir
    başkaldırıydı bu. sartre erkek atalarının
    milyonlarca yıldır yapageldiklerini
    tekrardan başka bir şey yapmıyordu.
    ilişkilerinde farklı olan, kadının da erkek
    kadar başka ilişkileri girmeye eşit hak
    taşımasıydı. yine de bu ilişkide erkek
    kadından biraz daha eşitti. adam
    ardarda sayısız ilişki yaşarken, kadının
    bir kaç uzun soluklu ilişkisi oldu yalnızca.
    bunu da kadın cinsinin biyolojik
    doğasına bağlayabiliriz. paktın bir kuralı
    da şeffaflıktı. birbirlerine söz
    vermişlerdi, evli çiftler gibi birbirilerine
    yalan söylemeyecek, her şeyi
    paylaşacaklardı; duyguları, işi, projeleri,
    ilişkileri… bu şeffaflığın de beauvoir’ın
    çok açı çekmesine neden olduğu
    zamanlar oldu ama yeniden tanımlanmış
    bir ilişki formuydu onlarınki. aşklarına
    zoraki nedenlerden dolayı riyanın
    bulaşmasına engelleyecek bir düzeni en
    baştan kurdular.
    çoğu zaman dayanılması çok güç olan
    birbirlerine karşı dürüstlük ilkesi,
    ilişkilerinin yaşayan ve değişen
    organizması hem felsefi, hem de
    kurgusal yazılarını şekillendirdi. bu
    yüzdendir ki bu ilişki en azından 20.
    yüzyılın en büyük aşklarından biridir.”
  • bu ilişki, maoist dergiler satmalarına kadar gitmiştir. fransız arşivlerinde birlikte çekildikleri fotoğraflar da mevcuttur bu durumla ilgili.
  • ayrı ayrı hayran -hatta aşık- olduğum iki insanın aşkı. çok etkiliyici olduğu su götürmez. ikisi sornborn da tanışmış ve daha sonra "modern zamanlar" isimli bir gazete kurmuşlar. ama ben simon'a her zaman daha hayran olmuşumdur. her erkek ölümlüdür ve ikinci cins kitapları okunmalıdır.

    ayrıca simon aslında biseksüeldir. kadınlığın doğuştan gelen bir şey değil sonradan öğrenilen bir şey olduğunu savunur. ve evet birbirlerine yazdıkları mektuplar enfestir.
  • simone, sartre'nin bahsettiği serüvenlerden sadece birisi bence. sartre gibi ulvi bir insanın nasıl olup da bu kadına katlandigini ben anlayamadım. bir kitabini okuyayım dedim... leş. sanırım çok iyi sakso çekiyordu. bunun başka açıklaması yok. sartre'nin bir ivich'e ihtiyacı vardı. serüvenlere ihtiyacı vardı. hepsi bu.
  • özgür bir ilişkiydi. jean paul sartre' nin de simone de beauvoir' in de ilişki boyunca farklı insanlarla görüştüğü ve birbirlerine bu insanları yorumladıkları rivayet edilir.
    ancak iki aydının bu ilişkide buluşması da sürpriz değildir.
  • ilişkileri ilgilendirmiyor beni. sadece (bu başlıkta pek görülmüyor ama) bu ilişki hakkında konuşulurken jean-paul sartre'dan "sartre" diye bahsedilirken, simone de beauvoir'dan "simone" şeklinde bahsedilmesine takığım (auv, çok mühim!).

    kadınlık, kadın olmak üzerine onca şey yazıp, sartre'ın sevgilisi simone'ye indirgenmek... jean-paul sartre filozof da, simone de beauvoir popstar mı kardeşim?

    hem "simone" de değil o, simon*.
  • ''birine güvenerek onu sevdiğiniz zaman, benim sizi sevdiğim gibi, o zaman karşınızdakinin her davranışını yumuşak, her sözcüğünü aşağı yukarı doğru ve belirleyici bir unsur gibi alıyorsunuz. oysa karşısındakine tam olarak güvenmeden, onu yarım yamalak bir sevgi ve yapay tatlı sözler ve davranışlarla seven kişiler ancak belirlenmiş nesneler olabilirler. ''

    simone de beauvoir, sartre'a gönderdiği mektuplarından birinde yukardakini yazmıştır.

    tanım tansın tan/ çok sağlam ilişki
  • 1929 başlayan beraberlik sartre'ın ölüm tarihi olan 1980'e kadar devam etti. bbc, sartre ve de beauvoir için "dünyanın ilk modern çifti miydi?" başlığıyla 6 dakikalık bir video yayınlamış. tavsiye ederim. de beauvoir'ın "kitaplarım, ödüllerim ve kadın hareketinde rolüm ne olursa olsun hayattaki en büyük başarım sartre'la beraber olmaktı" dediği söyleniyor. sartre gençliğinde yumurta gibi çocuktu zaten. kim olsa kaçırmazdı. beauvoir kaptı.

    http://www.bbc.com/…-the-worlds-first-modern-couple
hesabın var mı? giriş yap