• bugün bir dayımın daha* bu illet yüzünden ameliyatı olacak. doktorlar iyimser, ancak geçmiş zamandan bu yana yaşadığımız yerdeki ölümleri ve ailemdeki vakaları göz önüne alınca insan yine de ister istemez tırsıyor be sözlük.. kendimden tırsmıyorum, bir sevdiğimi daha bu hastalık yüzünden kaybetmekten tırsıyorum..

    bugün yüzüne bakıp en neşeli muhabbetleri ettiğiniz, canınızdan kanınızdan bir insanı bile ertesi güne size bırakmayabiliyor.

    bizim yöredeki* kanser ölümleri özellikle çernobil vakasından sonra ciddi derecede arttı. bu kazanın en yıkıcı etkisi ne yazık ki yağmurların da etkisiyle* bizim memleketi vurdu ve ne yazık ki zamanın insanları cahillikten bunun önüne bile geçemediler. halk kendi kendine çözümler üretmeye başladı. kazadan sonraki ilk sezon hiç kimse çay tarlalarına girmedi. peki ya sonra? radyasyonla dalga geçtiler resmen, bölgenin doğal olarak en önemli ekonomik kaynağı çay iken tarlaya girmeden olmazdı ve ertesi yıl hiç bir şey olmamış gibi o radyasonlu yağmurlarla beslenen tarlalara girdi herkes *

    şu zamana kadar yaptırdığım testlerde rabbime şükür bir şey yok ama hayat bu... nerden ne zaman vuracağı hiç belli olmaz...
  • saçlarım ne zaman çok dökülse "tamam heh işte şimdi kesin kanser oldum" gibi abuk bir fikre kapılıyordum. sonradan farkettim ki kemo ile saçlar dökülüyor.. biraz geç oldu tabi, ama güç olmasın değil mi?
  • insana kaybettiği insanın acısını yaşattırmıyor. süreç hepsinde aynı.. hasta öyle muhtaç duruma düşüyor ki sadece kurtulsun artık acı çekmesin yeter diye dua ediyorsun ve elinde olmadan o artık gittiğinde onun için üzülmek yerine huzur buluyorsun.
  • henüz 20'li yaşlarımın başlarındayken ameliyatım öncesinde yapılan tahlillerin sonuçlarından dolayı pençesine düşme ihtimalim olduğu düşünülen hastalık. neyseki şimdilik yırttım. ananem ve dayımı bu hastalıktan kaybettim. babam hala tedavi görüyor. bir gün ölüm sebebim olacağını düşündüğüm hastalık.
  • okuduğum bir makalede "aile hastalığı" olarak tanımlanan, insanlara hastalıktan öte varoluş kaygısı yaşatan illet. bu yüzden destek gruplarında anlam terapisinden bahsedilir. yaşanan kriz , olgunlaşma sürecine dönüşebilir. (bkz: travma sonrası büyüme)
  • vücudu çökertmeye yönelik bir virüs bir hastalıktır.
    günümüzde yavaşlatıcı tedavileri mevcuttur.
    bazı konularda cümle içinde "içinden çıkılmayan yol" anlıma gelecek şekilde kullanılır.
  • 27 yaşındayım. vedalaşma anları dışında bir kere bile sarılmadım anneme. niye böyle bilmiyorum. odunum biraz. yapamadığım her şey için o kadar kızıyorum ki kendime, sırf bu yüzden donup kalıyorum bazen. yaşadığın her şey senin oluyor zannediyorsun ama yaşamadığın ne varsa o sana sahip oluyor aslında. bir gün en büyük derdin galatasaray'ın manchester'ı yenmesi iken, en yakın arkadaşından annenin kanser olduğunu öğreniyorsun. kabullenemiyorsun, iyi düşünüyorsun, umut ediyorsun. hepsi boşa çıkıyor. o lanet süreç başlıyor. ameliyat, kemoterapi, raporlar, ecdadını siktiğimin yan etkileri, moralli olma zorunluluğu... hayatımda hiç söylemediğim kadar yalan söyledim anneme. "iyileşeceksin" ve biz yine kavga edeceğiz anne... ne büyük yalan. benim gücüm kalmadı, senin de. 3 ay köpek gibi dakika saydım dakika! 3 ayın sonunda kontroller yapılacaktı, küçülecekti orospu çocuğu. büyük bir umut beklerken yine bir başka hastanedeki arkadaşımdan aldım raporları. yorum yapmadı ilk kez. mailime gönderdi. anlar olduk artık. akciğer, karaciğer, pankreas, kalp zarı.. her yere yayılmış. kemoterapinin dozu değişecekmiş, kürü değişecekmiş. bir umut verseydin, 1 gün de olsa sevinseydik olmaz mıydı? 2 saat önce konuştum. "bugün çok iyiyim oğlum, 3 ay daha sabredelim sonra hepsi bitecek, zaten iyiye gitmiyor mu?" dedi. alıştık yalanlara, ailecek.

    vedalaşıyoruz, kaybettik.

    tanım: sonu "keşkelerle" dolu.
  • yakayi bir kaptirinca bir daha kurtarilamayan illet hastalik.

    bizim tanisikligimiz yakin zamanda oldu. babamin once ayaklari sisti. doktora gitti, teshis koyamadilar once, iltihapli romatizmal bir sey aradilar durdular. antibiyotik tedavisi verdiler, kullandi kullandi inmedi ayaklar. tanidik bir doktor bulup gosterdiler, ciger filminden sonra gayet net konustu. akciger kanseri. ne yapacagiz dedik? alacagiz cigerin bir kismini dedi. ne kadarini dedik. acinca belli olur dedi. 4 cm'den buyuk degil tumor, dolayisiyla erken teshis sayilabilir, opere ediliyorsa erken teshis dedi. orada fikir sahibi olmaya yeni yeni bilgiler ogrenmeye basladik. keske ogrenmemizi gerektirecek hicbirsey olmasaydi. aldik babayi istanbul'un yolunu tuttuk. komple vucut taramalari, doktor muayeneleri derken ilk teshisin konulmasinin ardindan 10 gun gectikten sonra ameliyat masasina yatirttik pederi. basarili bir ameliyat ile tumoru aldirdik, tumorle birlikte koltukaltindan da bir kitle aldirdik. metastaz olmamakla birlikte lenfoma imis. cigerden yirtti diye sevindik. kemoterapiye basladik. 8 defa kemoterapi aldi, iyice zayifladi, saclar kaslar sakallar dokuldu. iyiden iyiye yordu ihtiyari, ihtiyar dedigim de 65 yas ha, emeklilik yasi sktigimin dunyasinda. merdiven cikamaz, tuvalete gidip gelince bile soluk soluga kalir oldu. kemoterapi uygulayan doktoru cok olumlu konusuyordu, kurtaracagiz seni bundan diyordu.

    ilk teshisin uzerinden 6 ay, ameliyatin uzerinden 6 aydan 10 gun eksik, kemoterapiye baslamanin uzerinden 4-5 ay gecmisti ki bir sabah 0440'ta telefon aci aci caldi, agabeyim ariyordu, actim telefonu, agabeyimin esi, baba pek iyi degil diyebildi sadece. hazirlandim yola ciktim ki tekrar telefon 20 dakika sonra, bu sefer agabeyim, geliyor musun? diye sordu, babamin durumu fena diyebildi, yoldayim dedim. 230 km yolu birbucuk saatte gittim, cogunlukla sehirici yollardan.

    yaklasirken tekrar aradim, yoldan arayamadim, elim varmadi. agabeyimin evdeyim cevabindan sonra basimdan bir kaynar su dokuldu, bu kadar zamanda hastaneye gidip geri donmezlerdi, durum vahimse hemen birakmazlardi.

    sokaga girdim ki, ne goreyim? agabeyim, amcam ve babamin amca oglu binanin disinda. kapi girisinde pederin ayakkabilar, bir bos sandalye ve uzerinde bir havlu. o an gozlerimden yas bosaldi, nefeslerim duzensizlesmeye basladi. arabayi park edebilmek icin ust sokaga ciktim, geri donunce sarildik agabeyimle, soze gerek yoktu artik, soz soyleyebilecek hal de yoktu hicbirimizde.

    ciktim yukari. annemin gozleri yasli. olmaz mi? hayat arkadasi gocmus gitmis. kurtaramadik dedi. iyi olacakti dedi. kurtaramadik dedi. bir diger tarafta babaannemi gordum, o da agliyor, ne cabuk gitti diyor. 3 ay once de dedemi kaybetmistik. 3 ay arayla once esini sonra evladini kaybediyor. kahpe felek.

    sabah 0430'da tuvalete kalkmis merhum, fenalasmis o esnada, anneme bagirabilmis, annem yetisene kadar tuvaletin esigine yigilip kalmis. kalbi dayanmamis tedaviye, gucsuz dusen vucut ve kalp durmus artik. agabeyimi cagirmis annem hemen. ambulans gelene kadar kalp masaji ve suni solunum yapmis ama nafile. saglik ekibi kalp masajina devam etmis ama dondurememisler. beni ilk aradiklarinda kalp masaji yapiyormus abim, ikinci aradiklarinda ebediyete intikal etmis.

    ben bu dunyada babasiyla en iyi gecinen evlat degildim. kizdigim ve bana haksizlik yaptigini dusundugum zamanlar oldu, o'nun da bana kizdigi zamanlar oldu. ne olursa olsun, ben o telefonlari aldigimda, sokaga girip bekleyenleri gordugumde, yukari cikip annemi ve babaannemi gordugumde, odaya girip carsafi kaldirip cansiz bedenini gordugumde bogazima oturan o koca yumruk nefesimi nasil kesti anlatamam.

    yapacak bir sey yoktu artik. hayat pamuk ipligine bagli. gittik yikadik. ardindan evin onune getirdik, hoca efendi dua okudu. camiye goturduk. cenaze namazi kilindi. kabristana gittik hep birlikte. indim mezarin icine, yerlestirdik dedemin mezarinin yanibasina guzelce, tahtalari kapadik, topragi el birligi ile attik. defnettik.

    hayat got arkadas. boyle hain bir bahaneyle apansiz gonderiveriyor bu diyarlardan.
  • çağımızın en korkunç salgını. salgın diyorum, bebeklerden tut da genç yaşlı demeden hepimizin içini yemekte... ve yapacak hiç bir şey yok buna karşı... bazılarımız şanslıyken bazılarımız şanssızız bu konuda. hepiniz güllük gülistanlık hayat dolu oynaşıp coşarken, kanserle olağanüstü savaş veriliyor ve kimsenin ruhu duymuyor... başa gelmeden anlaşılmıyor da aslında. başa geldiğinde de...

    bazen teknolojiden nefret ediyor ve tüm herşeyi inkar etmek istiyorum. neden spesifik seçilir gibi... nokta atışı yapılıyor adeta ve "genetik" denen bahane uyduruluyor...

    hepimizin eli kolu bağlı. bazılarımızın eli kolu erken yaşta bağlanıyor. bazılarımızın ki uzun bir ömrün sonunda... işte o zaman herkes birbirini anlayabilecek hale geliyor. geç olsa da o zaman eriyip tükenmeye karşı koyamamanın o acizliğini tadıyor.

    sevdiklerimizi ve sevmediklerimizi kırıp, boş hayaller peşinde koşuyoruz... ömür tükeniyor böyle... hepimiz toprağa karışacağız. hiç bir şey ifade etmeksizin yok olacağız...

    galiba hüzünlü bir şekilde çok yorgunum. bünyenin kaldırmayacağı durumlar olabiliyor çoğu kez... ve şu an sevdiğim insanların yanında olmak isterdim... elimde olsa keşke...
  • kabaca bir tarifle; hücrelerin hücre bilincini kaybedip, kontrolsüzce bölünüp, çoğalarak sebep olduğu, hepimizin "evlerden ırak olsun" diyerek lanetledği bir illet, hastalık. ne yazık ki babamı bu hastalık sebebiyle kaybettim. ama burada anlatmak istediğim şey bu değil. daha ilham verici, daha iç açıcı.
    yaklaşık on yıl önce gittiğim bir terzi vardı. evime yakın çarşıda olan, ufak tefek tadilat işlerini yaptırdığım. e gide gele bir ahbaplık oluşuyor haliyle. en son gördüğümde hasta olduğunu, tedavi olması gerektiğini ve dükkanı kapatacağını söyledi. hastalığı göğüs kanseri idi. çok üzülmüştüm. sonra dükkanı kapadı. bu on yıl içinde ara ara gördüm uzaktan. hep uzaktan oldu sahiden de. ya arabadaydım, ya o karşı kaldırımın en ucundaydı, ya da acelem vardı. ama her gördüğümde değişimlerini de takip edebildim. kemoterapi süreci, zayıflama, saçların dökülmesi, kilo alma, sararma, solma, tekrar gelen bir iyilik hali...
    uzun zamandır görmüyordum, hatta geçen gün aklıma geldi, merak ettim, ama ulaşabileceğim bir iletişim bilgisi yok elimde, sadece merak etmekle kaldım.
    sonra...sonra bugün rastladım! inanılmaz sağlıklı ve güzel görünüyordu. çok sevindim ve nasıl olduğunu sordum, ne kadar iyi göründüğünü ekleyerek. iyi olduğunu, hastalığı atlattığını, yendiğini söyledi. çok sevindiğimi söyledim ve sırrını sordum; "yenilmemeye karar verdim ve iyi olacağıma inandım, bu inancım kemoterapi günlerinde acıdan yerlerde kıvranırken bile sarsılmadı.' dedi.
    herkes böyle sarsılmaz inançla dolu olabilir mi, herkes bu kadar metanetli olabilir mi bilemem...
    ama varsa çevrenizde bu dertle boğuşan bir hastanız, belki bu kadının zaferini duymak iyi gelebilir. bir kişiye bile umut verse şu yazım benden mutlusu olamaz. sağlıkla kalın.
hesabın var mı? giriş yap