• özellikle 80'lerin sonlarına doğru doğan insanlarda görülen durumdur. düşün; çocukken bambaşka bir ülkede doğuyorsun, akabinde seninle birlikte ülkenin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısı da değişiyor. önceden hürmet gösterip elini öptüğünü insanların aslında bu ülkeyi mahveden insanlar olduğunun farkına varıyorsun. sana okulda bu ülkenin kurucusunu anlatıyorlar, ona minnet duyuyorsun; ancak aynı ülkede yaşayan insanların o kişiden nefret ettiğini görüyorsun. ailenden görgü ve terbiye kuralları alıyorsun ve öz saygını korumak için bunları mütemadiyen uyguluyorsun; ancak aynı şeyleri diğer insanlardan göremiyorsun. şimdi soruyorum size, kendinizi bu topluma ait hissediyor musunuz gerçekten?
  • yabancılaşma duygusu arttıkça
    - yeni insan tanımayı bırakıyorsunuz,
    - aynı ortamda yıllar geçirdiğiniz insanlara selam vermiyorsunuz, içinizden gelmiyor.
    - zira insanlardan uzaklaştıkça havadan sudan konuşma yetinizi kaybediyorsunuz.
    - öyle ki flört etmeyi dahi bırakıyorsunuz.
    - "o niye yalnız oturuyor?" diye arkanızdan soruyorlar.

    bi seferinde herifin biri masaya oturmasın diye yakın bir arkadaşıma telefon ettim. adam telefonla konuşuyor olmama rağmen gelip oturmaya yeltendi. elimle telefonu göstermek zorunda kaldım. sonra gitti biraz uzak bir masaya oturdu. kazara arkamı döndüğümde göz göze geldik, herif beni kesiyordu. yanlış anlaşılmasın kadın değilim.

    hayatta en çok kendi kendine eğlenemeyen insanlardan sıkılıyor onlardan korkuyorum.
  • sağlıklı olan hiçbir insan kendini topluma ait hissetmez. toplum hastalıktır, biattır, yaratıcılığın ve özgürlüğün ölümüdür.
  • ortadoğu’da yaşamak zorunda kalan her kadının hissedebileceği bir durumdur.
  • yengeç suda yaşar ama yüzemez. evrensel düşünüp ortadoğuya hapsolmak adlı çalışmamız.
  • konuşmalar genellikle daha yüzeyselleşir.
    erkekseniz o boktan am sik yarıştırma muhabbetine girmemekte direttikçe boş adam olarak bile hakkınızda konuşulur.
    yine konuşurken ufak bir eşik hissediyorum ben. eşiği de karşıdakinin istediği tarzda cevap alamadığında gösterdiği ifadelerden anlıyorum çoğu zaman. yakalayamadığım bir muhabbet oluyor mesela. bu muhabbeti kaçırmak isteye isteye uzaklaşıyorsunuz.
    kadınlar hakkında konuşmalara ise şaşarsınız. öyle donanımlı insanlar biraz muhabbet ilerleyince karşı cins hakkında öyle şeyler söylüyor ki yuh diyorsunuz. dul kadın muhabbetine dayanamayıp yere tükürüp basıp gitmişliğim var.

    kadınlar ise apayrı konu. çaktırmıyor çoğu ancak inanılmaz ön yargıları var onların da. hem hemcinsleri hem erkekler hakkında.
    hemcinslerini içtenlikle eleştiren ablalarımıza olur da denk gelirseniz hatırlayın bu dediğimi. itin götüne sokuyorlar ağzınız açık kalır.

    kadın erkek ayırmadan da aşırı saygısız olduk. 100 lira için çoğu insanın yapmayacağı şey yok. gerçekten böyle. bu kadar basit aslında. saygısızız zira kendimize karşı da saygımız yok. ayrıca çok ama çok bencil herkes. hani gerçekten bencil. inanılmaz bir bencillik.

    hayatını yalan üzerine kuran insanlar elbette var ama yalanını yüzüne vurmanıza, kanıt göstermenize rağmen sizi yalancı konumuna düşürecek insanlar bile var. bir kadın basit bir konuda saatlerce diretmişti mesela, her şeyi kanıtlamama rağmen üstüme bulaştırdığı boku uzun zaman temizleyemedim. bunda bu insanlara dış görünüşüne veya o zamana kadar o insanların oluşturduğu imaja tapan yoksun insanlar da bir etmen tabi.

    kitap okursun taşşak geçerler, müzik aleti çalarsın küçümser taşşak geçerler, yeteneğin olsun olmasın resim yapmaya yeltenirsin boş iş derler, koşarsın kadınsan orospu derler, erkeksen pilates yapana ılık, yoga yapana ibne derler, herkesin her konuda fikri var, yeter dersin yetmez.

    daha çok yazarım. gündemden, sokakta yanımızdan geçen sapık ve katillerin yoğunluğundan, kötü politikacılar ve hastalık gibi yayılan siyasetten, tarikatlardan, etrafa virüs gibi yayılmış cemaatlerden filan bahsetmiyorum bile.

    ben ait hissetmiyorum bu topluma kendimi. nasıl hissedeyim söyleyin? şehir değiştirmek de çözüm değil. aynı bokun bir başka rengi sokaklar, insanlar. gülümseyip günaydın diyen insanları garipsiyorum mesela. oysa yurt dışında yaşayan arkadaşımın anlattığı gibi bu normal bir şey olamaz mıydı? olamazdı, öyle bir güven sokaklarda yaşanmayacak gibi. bu ve bu gibi birçok sebep var aidiyeti çoktan kaybetmiş olmak için.

    saldım artık. saf ayağı çekiyorum hem kişisel hayatımda hem iş hayatımda, insanları daha çabuk tanıyorum zira hemen sikmeye çalışanları şıp diye ayırabiliyorsun. siz de salın koyverin sonu yok.
  • yengeç suda yaşar; ama yüzme bilmez, suyun içinde yürür. - dünyaya ayak uyduramamış benlikle özdeşleştirilerek.

    (bkz: oruc aruoba)
  • ortadoğu’da yaşayıp dünyanın başka yerlerini görmüş normal biri için normal bir duygudur.

    açlık içinde yaşayıp dünyanın en refah ülkesinde yaşıyormuşçasına başka ülkeleri kötüleyen insanların şu anki yaşam standartımızı belirliyor olması da cabası.
  • kendimi bildim bileli hissettiğimdir. bunun aksine kendini belirli 1 kültüre, dine, ülkeye görüşe ya da birisine ait hisseden insanlar çok garip geliyor. düşünsene seneler önce birileri orası senin, yok burası benim muhabbeti yapıyor ve senin şansına da ora’lı ya da bura’lı olmak kalıyor.
    bu kanser düşünce herkese nüfuz etmiş/ etmek üzere durumda üstelik. türk 1 vatandaş 1 ödül kazanınca, herkes ‘gururumuzsun, as bayrakları, işte türk’ün gücü’ falan yazıyor. lan salak kendin hiçbir şey yapmamışsın, şans eseri aynı sınır içerisinde doğduğun kişi bir şeyler başarmış, hepsi bu. neden ben özellikle türkiye’deki 1 vatandaşın başarısı ile övünmem gerektiğini bilmiyorum.

    ps- yanlış anlaşılmasın, tüm insanlığın spora, sanata ve bilime yaptığı katkılara saygım ve sevgim var. sadece neden özellikle sadece aynı ülke vatandaşı olduğum birisinin başarısı benim için daha önemli olsun ki.
  • ben ait hissetmiyorum aga. hiçbir topluma ait hissetmiyorum hem de. çocukluğumdan beri 'sen kızsın o olmaz, şu olmaz, böyle olmaz' dene dene kendime yabancılaştım. ulan diyorum ben mi farklıyım, çok mu yanlış bir insanım? yok hayır bende bir sorun yok. bir hayvana işkence edildiğinde, bir bebeğin canı yakıldığında, bir çocuk annesiz bırakıldığında, bir kızcağız canından olduğunda daha da yabancılaşıyorum, daha çok içime kapanıyorum. insanları sarsıp bunları anlatmak istiyorum. "kız olduğum için iş görüşmemde sözlü taciz edildim siz uyuyorsunuz" diye bağırmak istiyorum.
    insanlar uyuyor. kadınlar uyuyor. uyumayın herkes düşman diye bağırmak istiyorum. başımıza gelenlerden biz sorumluyuz diye çığlık atmak istiyorum. hepimiz sorumluyuz, kitlecek, toplumcak. bugün kim bilir kaç hayvana işkence edildi. bir şey yapmadık suçluyuz, kaç kız çocuğu sümüklü bir adamla zorla evlendirilip tecavüze uğradı acaba, kaç çocuk babasından dayak yedi, kaç kadın eşinden dayak yedi, kaç erkek eşinden dayak yedi? yok dememek lazım, eşitlik gelmedikçe, insanlar cinsiyet yerine kişiye bakmayı öğrenmedikçe iki cins de işkence çekecek. bunları düşündükçe kendimi kaybedecek gibi oluyorum.
    hep avrupa avrupa diyoruz. o çok sevdiğimiz avrupa kadınları işyerinden uzak tutmak için yıllarca doğum izni veriyor. domestik kadına ihtiyaçları varmışmış. bugün hala beyinsiz vicdansız hain insan müsveddesinin biri kadın ölümlerini nafakaya ve kadının 'göya' sahip oldukları toplumsal görevlere bağlayabiliyor.
    bugün hala şerefi vicdanı olmayan biri 'aile' değerleri diye kadınların yüzyıllardır gördükleri işkenceleri savunabiliyor.
    herkese, her şeye el uzatmak istiyorum. ama ellerim o kadar kısa ki kendimi bile bu bataklıktan çekemiyorum.
    bir gün kız çocuğu olduğum için misafir benden çay istedi, erkek kardeşimin elindeyken çaydanlık hem de. bir de babamla dalga geçtiler 'kızın oğlan çocuğu gibi araba kullanıyor oğlun çay dolduruyor' diye. kastettiği de araba lastiği değiştirirken görmeleri beni. babam da 'kızım oğlan çocuklarından daha becerikli' diye gerindi. o ortamda babamdan bile tiksindim o an. çünkü birini becerikli yapan x kromozomunun bir parçasının yedeksiz olması olmadığını anlatmak istedim. annem baktı sinirden kızarıyorum kaşgöz yapıp susturdu beni. o zaman anladım içinde bulunduğum toplumun değerlerini hiçbir zaman benimseyemeyeceğimi. o gün öğrendim hiçbir zaman iflah olmayacağız, ve ben bu kokuşmuş toplumda ömrüm tükenene kadar içten içe çürüyüp gideceğim.
hesabın var mı? giriş yap