• yıllardır beklenen kitap aslında. gürle'nin köşe yazılarını takip eden pek çok kişi, yazıların kitaplaşacağı, kaçırılan yazıların daha derli toplu bir kompozisyon içinde okunacağı günü bekliyordu. hatta meltem gürle'nin önsöz'de anlattığı gibi daha önce bir öğrencisi elle yazılmış bir seçki oluşturup hediye etmiş. yaşarken gözden kaçırdığımız, hayatın tekdüze sesi içinde, alttan akan o asıl sesleri duyuyoruz yazılarda. bu kısa yazılar metroda, otobüste, kafede, hayatın içinde, ara vererek, yavaş yavaş, akla estikçe okunabilir.
  • uygar tanrıkulu'nun yönettiği 2018 yapımı kısa film. cinsel kimlik sorgulaması yaşayan bir üniversite öğrencisini konu ediniyor.

    özellikle son sahnesini beğendim, ekranın kararması ve mert'in hangi kapıyı açtığını görmemiz yerinde olmuş. bence daha uzun olabilirdi ama dramatize edilmeden bitirilmiş olması da güzel bir etki bırakıyor.
  • çok güzel bir kısa film.

    künye ve afiş;
    görsel

    bkz

    --- spoiler ---

    mert, cinsel kimliğini gizlice yaşayan bir üniversite öğrencisidir. kadın kıyafetleri giyerek cansu’ya dönüştüğü tek yer kendi evidir. bir gece cesaret edip cansu olarak tek başına dışarı çıkar ve sokaklarda bir süre dolaşıp bir bara girer.
    --- spoiler ---
  • meltem gürle'nin 2009-2016 yılları arasında birgün gazetesinde yazdığı yazılarının, kendi kelimeleriyle "güncel meselelerle ilgili olanları değil de, daha geniş bir zamana yayılacağını umdukları" kısmını topladığı kitabının adı.

    gürle'nin yazılarının sürekli takipçisi değildim. internetten düzenli yazı takip etme huyum olamadı hiç. ama okuduğum kadarıyla bayılıyordum köşe yazılarına. bu kitabı da çıkar çıkmaz alamasam da kitap satın almak konusunda kendimi frenlediğim bir dönemde aldım. aldığım günden beri ise çantamdan ayıramıyorum. sabah bir, otobüste bir, öğlen ofiste daraldığımda bir, akşam eve dönerken bir, gece yatmadan bir deneme okuyarak devam ediyorum yaşama tutunmaya.

    yazdıklarında bazen bazı kitaplar için, yanında taşınmaktan, okunmaktan yıprandıklarını söylüyor ya hani, benim için de bu kitap öyle olacak sanırım.

    "her şeye hazırlıklı olduğumuzu zannederiz. ama bir gün bir şey olur. kırılırız.

    incelikler yüzünden."
  • meltem gürle'nin denemelerden oluşan kitabı.
  • "tecrübe garip bir şey. benimki size görünmez. sizinki de bana. onun için ortak bir geçmişten gelsek de, kendi tecrübemizin içinde yapayalnız oturuyor olabiliriz.”

    bazen zor anlarda "ama insanın kalbine dokunmayı bilen meltem gürle gibi insanlar da var." diyip insan mutlu oluyor işte. a bir de iyi ki böyle bir insanı fassbinder hayranı selami ince gibi bir insan tanıyor da onun sayesinde daha da çok dokunabiliyor hayatlarımıza diyorum. o zaman iyi ki ikisi de var.
  • üniversiteden hocamdı meltem gürle. derste okuttuğu metinler, her dersi kendi tarzıyla anlatışı ve tüm doğallığıyla beni büyülerdi. yazdığı her deneme de en az dersleri kadar büyülüyor beni. beni gerçekten etkileyen nadir kitaplar arasında. okudukça bitmesin istiyorum. her okuduğum denemeyi yeniden okumak hatta anlatmak istiyorum.
  • --- spoiler ---

    italyan edebiyatının büyük yazarlarından italo calvino, ‘klasikleri niçin okumalıyız?’ başlıklı yazısında bu soruya, on dört maddeden oluşan bir liste ile yanıt verir.
    ilk madde, bir nedenden çok bir tespittir aslında; hatta belki de bir tanımdır: calvino’ya göre klasikler, genellikle insanların “okuyorum” demek yerine “yeniden okuyorum” dedikleri kitaplardır, çünkü kimse dünya klasiği sayılan bir eseri ilk kez okuyor olduğunu itiraf etmeyi kendine yediremez.
    calvino, böyle eğlenceli bir saptamayla başladığı yazısına, klasiklerin niçin okunması gerektiğine dair daha birçok neden göstererek devam eder. mesela, gençken okuduğumuz romanlar o yaşlara özgü bir tutkuyla beslenirken, olgunluk çağındaki okumalarımızda ise daha önce fark etmediğimiz pek çok ayrıntının farkına varabilir, metnin derinliklerine inebiliriz. ama calvino’nun klasiklere dair söylediği en önemli şey, bu eserleri “bir görev ya da saygıdan ötürü” değil “yalnızca aşkla” okumamız gerektiğidir. hangi yazarı niçin sevdiğini anlattığı zaman anlarız ki, bunu kendisi zaten yapmaktadır.
    “öncelikle stendhal’i severim, çünkü yalnızca onda bireysel ahlaki gerilim, tarihsel gerilim, yaşam atılımı bir bütün oluşturur: romanın çizgisel gerilimidir bu. puşkin’i severim, çünkü berraklık, ironi ve ciddilik demektir. hemingway’i severim, çünkü yalınlık, abartısızlık, mutluluk arzusu, hüzün demektir. stevenson’ı severim, çünkü sanki uçar. çehov’u severim, çünkü gittiğinden daha öteye gitmez. conrad’ı severim, çünkü derin sularda seyreder ve batmaz. tolstoy’u severim, çünkü kimi zaman “hah, şimdi anlıyorum nasıl yaptığını” duygusuna kapılırım, oysa bir şey anladığım yoktur.”
    bu liste böyle devam eder gider. o kendi sevdiği yazarları anlatırken, biz de calvino’yu niçin sevdiğimizi anlamış oluruz.
    calvino’nun bu yazısına dair düşünürken, bir zamanlar öğrencim olan (şimdi kocaman bir adam oldu) yusuf’un, ergenlere özgü bir ukalalıkla karşıma dikilip “niye kitap okuyayım ki? ne işime yarayacak?” diye soruşunu hatırladım. o vakitler çiçeği burnunda bir öğretmen olduğum için, bu soruya bayağı alınmış ve klasikleri okumanın iyi bir şey olması gerektiği yolunda küskün küskün bir şeyler gevelemiştim.
    oysa, 13 yaşındaki bir oğlan çocuğuna söylenecek şey değildi bu. ona göre, bütün bu yazarlar “edebiyat yapıyordu” ve anlaşılan, bu öldüresiye sıkıcı bir şeydi. şimdiki aklım olsa ona derdim ki, klasikler yalnızca “hikâye” değildir. onlardan hayatta kalmamızı sağlayacak bir sürü şey de öğreniriz.
    okuduğu romanlardan bu tür şeyler de öğrendiği anlaşılan bir tanıdığım, geçenlerde şakayla karışık, bir grup genç insanı bir tiyatro faaliyeti etrafında organize edebilmek için dostoyevski’nin ‘cinler’de sözünü ettiği örgütlenme modelini kullandığını anlattı. ben de ona bir dahaki sefere steinbeck’i denemesini öğütledim. çünkü, bu örgütçülük işlerinde kimse steinbeck’in eline su dökemez. “grev nedir, nasıl yapılır?” gibi soruların yanıtı olabilecek ‘bitmeyen kavga’ bu konuda bir rehber kitap ayarındadır. mesela, bir grev örgütlemeye niyetliyseniz, sigara içmiyorsanız bile bir an evvel başlamanız gerektiğini bu kitaptan öğrenirsiniz; çünkü yazarın dediğine göre, işçilerle ilişki kurmanın yolu "ateş almaktan" geçer. tabii, bununla da kalmaz daha bir sürü pratik bilgi edinirsiniz: dikkatli bir okuyucu, genç bir kadına ahırda doğum yaptırması gerekirse araba farlarının ışığından yararlanabileceğini ya da çocuk doğduktan sonra bebek bezi ihtiyacı hasıl olduğunda bu sorunu işçilerden paçavra toplayarak çözebileceğini bir kenara yazar. bu iş için toplanan bezlerin gereğinden fazla olduğunu fark eden grev liderinin bunları geri dağıtmayı reddetmesi de ayrı bir derstir aslında. bu davranış, bize dayanışmanın kimi zaman ihtiyaçlardan daha önemli olabileceğini öğretir. bez veren herkes, bebek için bir şeyler yaptığını düşünecek, bu katılımından dolayı mutluluk duyacak ve davayı sahiplenecektir.
    steinbeck’in romanı örneklerden yalnızca biri. aslında, bütün klasikler, okuyucuya verdikleri edebi zevkin yanısıra, hayata dair ıvır zıvır bir sürü bilgiyle doludur. hepsinden umulmadık bir sürü şey öğrenirsiniz.
    hemingway’den, eğer ‘ihtiyar bir adam’sanız balığa çıkarken mutlaka yanınıza yedek bir zıpkın almanız gerektiğini; flaubert’den, çok pahalı kumaşlar almamayı ama yanılıp da aldıysanız o zaman kumaşçınıza olan borcunuzu vaktinde ödemenizin hayati bir önem taşıyabileceğini; dostoyevski’den, diş ağrısından haz alınabileceğini; gogol’den, kışın st. petersburg’da asla paltosuz dolaşmamak gerektiğini; mann’dan, şezlongda yatarken battaniyenizi nasıl yerleştirirseniz üşümeden uzun süre uzanabileceğinizi; çehov’dan, eğer kırk yaşından sonra âşık olmak istemiyorsanız küçük köpekli kadınlardan sakınmanızın yerinde bir davranış olacağını; woolf’tan, bir parti düzenliyorsanız nelere dikkat etmek lazım geldiğini; joyce’dan, eski yunan’da yapılmış heykellerin kıç deliğinin olmadığını; faulkner’dan da, eğer yalnızca bir çift pabucunuz varsa onu kâğıda sarıp taşımak ve ancak şehre geldiğinizde giymek gerektiğini öğrenirsiniz.
    calvino’nun söylediklerine ek olarak, klasikleri işte bütün bunlar için de okumalıyız.

    --- spoiler ---
  • meltem gürle'nin okuyup bitirdikten sonra ortalıktan kaldırılmayıp ara sıra fal bakar gibi bir sayfası açılıp okunabilen ve "işte bu konuyu düşüneyim biraz açılırım" denilebilen kitabı.
hesabın var mı? giriş yap