• belindeki silahını çıkarıp masanın üzerine koydu. özenle söktü ve parçaları teker teker elden geçirip yağladı. zamanı gelince tutukluk yapmasını istemiyordu.

    aylardır iz peşinde dedektif gibi çalışmış ve sonunda hedefine ulaşmıştı.

    zibidinin biri, onun çok sevgili kızını, gözünün nurunu ne yapıp edip kandırmış ve çanakkale'ye kaçırmıştı. aylar sonra öğrendi ki, bir ev tutup beraber yaşamaya başlamışlar; hatta soruşturma esnasında imam nikahı kıydırdıklarını bile öğrenmişti.

    bütün bu olaylar onu çok yıpratmış ve çevresine karşı itibarı iki paralık olmuştu halbuki o memleketinin ileri gelen, tanınmış bir ailesine mensuptu ve kızını yine aynı ilden tanınmış bir işadamının oğlu ile evlendirecekti. nereden çıktıysa bu lanet zibidi gelmiş ve bütün planlarını altüst etmişti. şimdi intikam zamanıydı. zibidinin bedel ödemesi gerekiyordu elbet.

    telefonunu çıkardı, pizzacıyı aradı ve kalmakta olduğu pansiyonun adresini verip pizza sipariş etti. silahını topladı, şarjörü takıp, mermiyi namluya sürdü. soğukkanlılıkla beklemeye başladı.

    20 dakika sonra kapı çaldı ve "pizza" diye bir ses duydu. işte sonunda aylardır kavuşmak için yanıp tutuştuğu an, gelip çatmıştı. pizzacıda çalıştığı duyumunu aldığı zibidi kapısında belirmişti.

    kızının bilgisayarından zibidinin resmini görmüş ve iyice beynine kazımıştı. kapıyı açtı, dikkatle pizzacı çocuğu inceledi. evet karşısındaki zibidinin ta kendisiydi. silahını doğrulttu ve tetiğe bastı. koridor silah patlaması ile yankılandı. başından vurulan çocuk külçe gibi yere yığıldı ve zemin kıpkırmızı kana boyandı...
  • geleceğimiz için direnmeye başlamamızın üzerinden 44 gün geçti, fakat karşı taraftan henüz empati kurulduğuna dair bir ize rastlanılamadı. bir kaç defa empati kurduklarını sandık fakat onun empati değil alçak bir strateji olduğu sonradan anlaşıldı. insani duyguların dışavurumunun en temellerinden olan empati olgusu son zamanlarda insanları zombilerden ayırt edebilmek için elimizde kalan tespit biçimi.

    her geçen gün zombilerin içinde kalan son insani izlerin de giderek kaybolduğuna tanık oluyoruz. görülen o ki bir türlü kendimizi onlara anlatamıyoruz, bir iletişim kanalı kuramıyoruz. olaylar başladığından beri konuşarak zombileri düşünmeye teşvik etme yoluyla iyileştirmeye çalıştık. çalışmalarımız henüz olumlu bir sonuç vermedi. sanırım aralarında tek tük özgür irade yetilerini yeniden kazananlar oluyormuş, fakat onların da bize ulaşamadan vijdani nedenlerden ya da dışlanmadan dolayı kendi canlarına kıydıkları yönünde duyumlar alıyoruz.

    şu ana kadar tespit ettiğimiz zombi türleri:

    çevik zombiler:
    organize olmalarından dolayı çevik diye adlandırdığımız bu tür bizimle en çok yüz yüze gelen zombilerin başında geliyorlar. onlarla karşılaşmamız genelde topluluklar halindeyken oluyor ve tespit edildiğimiz yerde vahşice avlanıyoruz. kendi içlerinde ezici bir hiyerarşileri var. bireysel olarak yakalarsanız pasifler fakat toplandıkları zaman en tehlikeli zombi türü haline geliyorlar.

    koyun zombiler:
    bu türün düşünce yetisini tümden kaybettiği yönünde ciddi şüphelerimiz bulunuyor. davranış biçimleri ilkel düzeylerdedir. sürüler halinde dolaştıklarında kendilerini ifade biçimlerinin kontrolünü tamamen kaybettikleri görülüyor. hüloğca diye adlandırdığımız bir dili kullanıyorlar. her ne kadar ilkel bir dil gibi görünse de çözmesi de bir o kadar zor. bu dil üzerinde çalışan bilim adamlarımızdan biri maalesef aklını kaybetti. bkz:görüntü

    vandal zombiler:
    bu türe son zamanlarda sokaklarda sıkça rastlanmaktadır. efendi zombilerin, koyun zombileri kışkırtılmaları sonucu koyun zombiler evrilerek vandal zombiye dönüşürler. çevik zombinin aksine organize değillerdir ve herhangi bir akıl emaresi göstermeden, özellikle kendini ifade eden insanları hedef alarak hemen saldırıya geçer. akıl yetilerini tamamen kaybeden bu türden görüldüğü yerde kaçılmalıdır.

    efendi zombiler:
    öteki zombileri yönettiği anlaşılan ve daha az saldırgan fakat daha tehlikeli olan efendi zombilerin ise pek gün yüzüne çıkmadıkları gözlemlenmiştir. koyun, çevik ve vandal zombiler direktiflerini efendi zombilerden alıyorlar.
    efendi zombilerin en büyük özelliği; zombi sayısını arttırmak için insanların içinde vahşet, korku ve saldırganlık duygularını tetiklemektir. bu yolla vandal zombilerin çoğalmasını amaçladıkları anlaşılmaktadır. bu zombilerin süper egoları çok ileri seviyelerdedir ve normal insan gibi düşünmeleri bir daha mümkün gözükmemektedir.

    zombilerin içinde herhangi bir duygu uyandırıp bir iletişim kanalı oluşturabilmek için son çare olarak onların içine sızmayı, onlar gibi düşünmeye çalışarak onları anlamaya çalışacağız. aramızdan bazı doslarımızı kaybetmiş olsak da, canımızı tehlikeye atma pahasına tehlikeli bir yola giriyoruz. yaşça büyük insanların çoğunu kaybettik fakat kalan gençlerin gözleri gençlik ateşiyle parıldıyor.

    bugün direnişin 45. günü; kurtuluşa uzun bir yol var fakat bu daha başlangıç mücadeleye devam. `
  • bir tanesi de şöyledir:

    pers sultanı iki adama ölüm cezası vermişti. ölüme giden adamlardan biri eğer hayatını bağışlarsa 1 yıl içerisinde sultanın atına uçmayı öğretebileceğini vaat etti. kendisini dünyada tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etti. diğer adam ise inanmayan gözlerle baktı. ''bunu yapamayacağını biliyorsun. niye böyle bir söz verdin? yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun.'' adam cevap verdi; ''kendime dört özgürlük şansı veriyorum.''

    i.) sultan ölebilir.
    ii.) ben ölebilirim.
    iii.) at ölebilir.
    iv.) at uçabilir.
  • bir örnek:

    genç ölmek

    küçücüktü. evet, hatta ufacık. bir kadının kolunu ısırdığını, birilerinin kendisini kovaladığını hatırlıyor. sonrası sadece soğuk hava ve çirkin yüzler.
    kaç yaşında olduğunu bilmiyor, çünkü kimse söylemedi. sadece çevresindekilerin onu yakıştırdıkları kadardı. bıyıkları terlememişti henüz, ama ekmek bulmak için başka yerlerinden ter akıyordu.
    önce sokak çocuğu oldu, biraz daha büyüdü sokak adamı. en sonunda da sokakların adamı...
    her an birileri ona zarar verecekmiş gibi yaşadı. her an birileri zarar veriyordu da zaten. korkuyordu ancak korkusuz görünmek zorundaydı.
    arkadaşları oldu mu bilmiyor, ama bir süre sonra adamları oldu. ne derse onu yapıyorlardı.
    bir kızı sevdi az daha sonra, ne kendine anlatabildi sevgisini ne de kıza. tartıştılar bir gün, karşı çıkması sinirlendirdi alışık olmadığı için ve çaktı tokadı. bir daha da onu görmedi.
    sonra en yakın adamlarından biri vurdu onu, öldü.
    iyi ki de öldü. yaşasa başkalarına zararı çok olurdu.
  • yapmak zorunda olduğum bir iş varsa, ondan çok güzel uzaklaşmamı sağlayan kısa düz yazılardır.

    tembelliğimin yazın dünyasındaki yansımalardır bir nevi. yoksa bence bir insanın meyveli yoğurt hakkında hikaye yazması pek de mantıklı değil. sürekli bir şeyler atıştıran kızın hazin sonu hakkında yazmak da pek iç açıcı sayılmaz. hepsi vizeler ve bu sancılı süreçte yediklerimin dışa vurumuydu.

    kısaca yemeyi seven bir tembelin en güzel oyalanma aracıdır kısa hikaye (yazmak).
  • adam onu ilk gördüğü yerde buldu kendini. kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı. belki de onu yeniden görebilecekti. onu görmeye gerçekten ihtiyacı vardı. birden etrafındaki her şey yıkılmaya, toza dönüşüp yok olmaya başladı. koştu. kaçıyordu bu anlam veremediği yok oluştan. kaçarken bir şey dikkatini çekti. onunla yaşadıkları her şey, anıları etrafındaydı. hepsi birer birer yok oluyordu. sonra onu gördü ilerde. yavaş yavaş uzaklaşıyordu yine en son onu uğurladığı gibi. seslendi. duymadı. ama gittikçe yaklaşıyordu. belki ona ulaşırsa bu yok oluş sona erecekti. öyle hissediyordu. bir kez daha seslendi ve sonunda sesini duyurabildi. kadın dönüp baktı. kadının dönüp bakmasıyla ondan vazgeçmesi bir olmuştu. çünkü kadın adama boş gözlerle, bir yabancıya bakar gibi bakıyordu. adam hayal kırıklığı içinde kadının gözlerinin içine bakarken yavaşça toz haline gelip yok oldu. kadın oturduğu yerde aniden irkildi. dalmış olmalıydı. içinde bir boşluk hissetti ama ne olduğunu anlayamadı...
  • gönlüme bir ateş düştü yanar ha yanar yanar
    ümit gönlümün ekmeği umar ha umar umar
    elleri ak yumuk yumuk , ojeli tırnakları
    nerelere gizlesin şu avucum nasırları

    otomobili tamire geldi dün bizim tamirhaneye
    görür görmez vurularak başladım ben sevmeye
    ayağında uzun etek dalga dalga saçları
    ustam seslendi uzaktan oğlum al takımları

    bi romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
    cildi parlak kağıt kaplı, pahalı bir kitaptı
    ne olmuş nasıl olmuşsa aşık olmuştu genç kız
    yine böyle bir durumda tamirci çırağına

    ustama dedim ki bugün giymeyim tulumları
    arkası kuşlu aynamda taradım saçlarımı
    gelecekti bugün geri arabayı almaya
    o romandaki hayali belki gerçek yapmaya

    durdu zaman durdu dünya girdi içeri kapıdan
    öylece bakakaldım gözümü ayırmadan
    arabanın kapısını açtım , açtım girsin içeri
    kalktı hilal kaşları sordu kim bu serseri

    çekti gitti arabayla egzozuna boğuldum
    gözümde tomurcuk yaşlar ağır ağır doğruldum
    ustam geldi sırtıma vurdu unut dedi romanları
    işçisin sen işçi kal giy dedi tulumları*

    * alternatif son: işçisin sen işçi kal giy deri tulumları
  • doğan yarıcı’nın gece kelebeklerı hikâye kitabındaki bir hikâyenin adını ve tek kelimelik metnini paylaştığım entry’dir:

    “keçiboynuzu ağacının dalındaki kuzgun”

    uçtu.
  • adamın birinin üç oğlu ve 11 devesi varmış. ölüm döşeğinde vasiyetini şöyle yapmış ; büyük oğluna malının 1/2 sini, ortanca oğluna 1/4 ünü, en küçüğüne ise 1/6 sını bırakmış. çocuklar babaları ölünce paylaşmak istemişler ama bir türlü paylaşamamışlar. sonra bir kadıya gitmişler durumu anlatmışlar. kadı düşünmüş ve demiş ki benim bir devem var onu da alın öyle paylaşın eğer allah isterse o deve bana geri gelir demiş. deveyi almışlar toplam 12 deve olmuş. büyüğe yarısını vermişler 6, ortancaya 3, küçüğe de 2 tane düşmüş ve toplamda 11 deve paylaşılmış. geriye kalan deveyi de geri kadıya vermişler.
  • kalbime inen hiçbir şeyi affetmedim. zerre pişman olmadığım gibi tek mahcubiyetim kendi ruhuma karşı. her türlü olasılığın üstesinden gelirdim diye sonu selamet olmayan sabırlara da katlanmak akıl karı değildi.
    yanlış mı geliyor bu düşünceler onlara? doğrusunun ağzını kediler öpsün madem.
    eğrisi doğrusu düzü şaşmış yola da kinim öfkem yok. hepsi benim yanlışım. ben izin vermeseydim, ben istemeseydim yanımdan yöremden geçemezdi kimse. aldım, sandım, yanıldım ve bitti.

    o kadar güvenmeyin kırıp döktüğünüz sevgilere. insan herkessiz yaşar. eskisi gibi değil eskisinden daha güçlü daha gözü kara daha net yaşar hem de.
    şimdi "beni sadece rahat bırakın, ben sizin ne istediğini bilmeyen yanınızla savaşamam."
hesabın var mı? giriş yap