• mozart'ın summer hits 2012 albümünü dinlememiş insanlar tarafından acımasızca eleştirilir. yapmayın oğlum böyle cahillikler.
  • 40'ını geçmiş ergendir.

    bu 40 küsur yılını iki dilli bir ailede geçirdiğinden "piece"in anlamını da iyi bildiğine emin olabilirsiniz. "masterpiece"/"masterwork" almanca "meisterstück" lafından ingilizce'ye motamot çeviridir ki, şahsi kanaatim türkçe anlamı olarak "usta işi" "şaheser"den daha doğru bir karşılıktır. "magnum opus", "pièce de résistance" ya da "the great(est) work" gibi tekil bir işi belirten tabirlerin bizim "şaheser"le "başyapıt"la karşılanması daha doğru.

    konu kelime bilgisi değil elbette; kaldı ki, 40'ını geçmiş ergenlerle uğraşmaktansa türkçe sözlük açıp bakmak gayet kolay bir iş. çevrim-içi bile var. açıp bakılabilir "parça"nın anlamlarına.

    klasik müzik bestecilerinin -(para kazanma anlamında) serdar ortaç'tan farksız bir şekilde- parça başı para alan üreticiler olduğundan habersiz, sanat aşkıyla tutuşan insanlar, yaptıklarını da büyük fedakarlıklarla yapmışlar gibi romantik bir fikre sahipsen, zor gelebilir bu "parça" lafı, belki romantizmi baltalayıp gerçeklere dokunduğu için.

    bach'ın kiliseden aldığı maaş karşılığı her hafta pazar ayinine yeni kantata bestelemesi gerektiğini bilmezsen, adam reklam jingle'ı gibi birkaç yüz kısa parça bestelemiş dersin. brandenburg konçertosunu adadığı mektubunda "emrettiğiniz üzere, bestelediğim parçalardan bazılarını gönderiyorum" demesini atlarsın, işine gelmezse.

    mozart'ın ekmek parası için salzburg'da kilise siparişi parçalar yazarken, hem popstar ruhuna uymadığı, hem yeterince para kazanamadığı için canına tak dediğini anlamazsan, neden viyana'ya kaçtığını, neden salieri'nin düşmanlığına rağmen bırakıp gitmediğini, tutunmaya çalıştığını anlamazsın. çocuk yaşta parça başı para aldığını bilmezsen, 16 yaşında yazdığı mektubunda "14 parça bestelemeliyim, trio ve düet aslında dört parça sayılabilir" (47., kızkardeşine) lafını okuyunca neden bestelemek zorunda olduğunu, üstüne neden sayıyla ve neden tam 14 tane parça bestelemek zorunda olduğunu anlayamazsın.

    beethoven'in parçalarını satacağı zaman numaralandırdığını, başta erken dönem parçalarını satamayıp, üne kavuştuktan sonra onları da pazarlamaya başladığını bilmezsen, eski parçalarının yeni parçalarından yüksek (sipar)iş numarası (opus number) almış olması ilginç bir bilgi olarak kalır. mektuplarına bakmazsan, müziğini parça parça sattığından ve parça başı fiyatı için artık kimsenin pazarlık edememesinden, "exclusive" çalışması gerekmemesinden, aynı parçayı 6-7 yayınevine aynı anda satabilmekten nasıl keyiflendiğinden haberin olmaz (14., wegeler'e mektup).

    2 parça pantolonu ütüye vermenle, sibel can'ın serdar ortaç'tan yeni albümü için 2 parça almasıyla, kralın mozart'a 2 parça müzik sipariş etmesinin benzerliği seni üzebilir; nedenini anlamasam da.

    insanın çalışmasının ürünü herhangi bir parçanın eser/yapıt olmadığı bir durum da hayal edemediğimden, o ikisi yerine "parça" sözünün kullanılmasının verdiği rahatsızlığı anlamıyorum.
  • londra filarmoni orkestrası, yöneticileri ve icracıları.

    yazık, sen ekmek paranı klasik müzikten kazan, senfoni, konçerto, sonat nedir bilme, hepsine parça de geç. nedir öyle "en güzel 50 klasik parça" allasen? vay cahiller vay! hele david parry! baget tutmayı öğrenmiş, gelmiş, neymiş kondüktör oldum... ben sana şef olamazsın demedim, adam olmazsın dedim demiş babası... cık cık...
  • bunun şarkı diyeni de vardır ki evlerden ırak.
  • (bkz: eser)
hesabın var mı? giriş yap