• james cook yeni zelanda seferinde seyir defterine koordinatlarını girdiği noktanın üstünde binlerce kuşun döndüğünü, hatta bazılarının yorgunluktan öldüğünü yazar. iki binli yıllarda bir bilim adamı aynı noktaya benzer bir tarihte gider ve yine kuşların deli gibi o bölgede dönerek uçtuğunu görür. çok sonra ortaya çıkar ki
    depremde yok olan bir ada vardır o noktada ve göçmen kuşlar, hala o ada üzerinde batmadan önce bulunan tatlı su kaynağını aramaktadır.

    bu kuşlar binlerce yıl önce kaybolan bu adayı nerden bilmektedirler ? sanırım kılavuzların birbirine aktardığı gizil ve süreğen bir bilgidir bu. bana kollektif bilinçdışını çağrıştırır.
  • jung biz yaşayanlar için bu konuda şu öğüdü verir; “yalnız olduğunuzu ve canınız ne isterse yapabileceğinizi düşündüğünüzde bile gölgenizi yadsırsanız daima var olan zihinden, içinizdeki bir milyon yıllık insandan bir tepki gelecektir. asla yalnız değilsiniz çünkü yüzyılların gözleri sizi izler… canınızın istediği şeyi yapamazsın… yoksa milyonlarca yıllık geçmişi olan bir farkındalığı incitirsiniz.
    bknz: carl gustav jung, rüya analizleri, çev. adem beyaz, pinhan yayınları, istanbul, eylül 2021, 745sf., alıntı 107. sayfadan.
  • çok ilginç biçimde aslında birçok felsefeyi çöpe atacak bir şey bence bu. yeni yüzyılın paradigması belki de bu olur. bir de morfik rezonans falan vardı buna benzer. aynı hikaye işte.
    şimdi özetle demek istediğim şu: bilim denilen akım ya da paradigma ya da büyük anlatı adı her neyse, bazı açmazlara sahip. bu açmazlar metodolojik olmaktan ziyade kavramsal. şimdi genetik kodlar iyice ayyuka çıktığında belki de ağacın dalları ve neyle ilişkili oldukları daha çok açığa çıkacak. böylelikle bu karmaşık nörolojik yapının geçmişini bulabilecek insanlık. emergence denilen şey var ya hani, işte onun çözümü bir nevi. bu şekilde bir çok davranış belki önceden kestirilebilir hale gelecek. özgür iradeye büyük bir darbe olur tabi bu. şimdi itiraz edilebilir tabi, o kadar parametre varken nasıl kestirilecek diye. bekleyin görün dicem ama sizin ömrünüz yetmez. yüz yıllar sonra birisi bunu okursa eğer adıma anıt falan diktiriversin artık. morfik rezonans olayının çözümü için ise 500 yıl veriyorum. o biraz fizikle alakalı, zor yane.
  • insanların uzun dönemler boyunca karşılaştığı benzer olaylar bir süre sonra belli tecrübe edilmiş davranış kalıplarını oluşturmuş ve bu kalıplar kuşaklar boyunca aktarılmaya başlanmıştır. işte bu olaya denir.
  • kollektif bilinçdışı bilimsel midir? jung koyu protestan bir ailede buyudu. belki de bunun etkisiyle freud'a paranormal ve metafizik deneyimlerinden bahsetti ve bunlara dair makaleler yazdi. danisanlariyla (sabina spielrien & otani wolff) ilişkiye girdi. mesleki etik ilkeleri ihlal ettigi ve bilimsel paradigmanin disina ciktigi su goturmez. fakat baslik altinda da bahsedilmis "dusme fenomeni" mesela. ruyalarimizda ekseriyetle (prevelansi %73.8) kendimizi uzayin derinliklerine birakircasina, bungee jumping yaparcisina deneyimler yasariz. evrimsel biyologlar, yuksek bir yerden dusme seklindeki bu ruyalarimizi; avci toplayici donemde, yirticilardan korunmak icin agaclarda uyumamiza bagliyorlar. homosapiensler agaclarda, hayatta kalma refleksiyle, dusmemek icin surekli bir alesta halinde uyudu ve belki de yasanan onca agactan dusme olayi ile birlikte bir sekilde genlerimizde kalici bir yer edindi (hypnic jerk'in diger bir aciklamasi .
    yilan korkusu* ve orumcek korkusu*: bebeklere orumcek ve yilan fotograflari gosterildiginde goz bebeklerinin buyudugu, agac ve mantar fotograflari gosterildiginde ise tepki vermedikleri arastirmacilar tarafindan ifade ediliyor. evrimsel aciklamasi, orumcek istilasi yasanan avci-toplayici doneme ait deneyimlerin bir kalitsal mirasi oldugunu soyluyor. buyuk kedilerden ve diger yirticilardan kendimizi koruyup, yilan tarafindan gafil avlanmamizin aci deneyimlerinin kalitsal izlerini de turumuz surdurmeye devam etti.

    jung, dna'nin kesfini hayatinin son donemlerinde gormesine ragmen; transandantal bir sekilde kavramlari ele aldi, bilimsel bir temellendirme yapmadi. jung'un arketiplerinin karsiligi fantastik edebiyattan firlamis gibi gorunse de, ornegin hacer ul esved tasinin anne arketipi ile iliskilendirmememiz icin hicbir sebep gorunmuyor.

    sonuc niyetine; folklorik sembollerin, mitolojinin, sozlu gelenegin kollektif bilincdısı ile aciklanmasi kullanisli bir arac olmakla beraber, laboratuvarin soguk odalarinda test edilemeyecek soyut olgular olmasi, geriye sadece mantiksal enstrumanlar, olgunun tarihteki yeri- kronolojisi bir de evrimsel biyoloji ucgeninde degerlendirilmesine imkan taniyor.
  • hugo'da küfreden çocuk, bizim nesil yıldız tozu olduğunda yeni nesiller için kollektif bilinçdışına örnek teşkil edecektir.
  • insan ve insan öncesi türlerin kalıtsal deneyimlerini içeren psişenin en derin seviyesi.
  • jung'a ait bir terim.
    bilinçdışı zihnin tamamen kişisel deneyimlerden oluşmadığını, bir bölümünün türe ait (genetik olarak aktarılan) kolektif deneyimleri kapsadığını savunuyor. yani bilinçdışı yalnızca sizin yaşadıklarınızla değil, aynı zamanda sizden önce yaşamış insanların yaşadıklarını ve edindikleri temel tecrübeleri de barındırıyor
  • tarihte farklı kültürlerde benzer örüntülere sıkça rastlanmaktadır. örneğin, iran-pers mitolojisinde bulunan şahmeran ile yunan mitolojisinde bulunan medusa birçok açıdan benzerlik göstermektedir. en büyük benzerlikleri ise bu iki mitolojik unsurun da belden aşağısı yılan, üstü ise insan olmasıdır. bu örneğe ek olarak, iskandinav mitolojisi ile islamiyet dini arasındaki benzerliktir. iskandinav mitolojisine göre ragnarok yani kıyamet vakti geldiği zaman köprü bekçisi olan heimdall, gjallarhorn isimli borusunu öttürerek kıyameti haber verecektir. aynı hikâye islamiyet dinine göre de gerçekleşecektir. kıyamet vakti geldiği zaman israfil meleği, sur isimli borusunu üfleyerek kıyametin haberini verecektir. dolayısıyla kültürler arası iletişim ve etkileşimin çok sınırlı olduğu bu zamanlarda böylesine bir tesadüf mümkün müdür? nesnel ve bilimsel bakış açısında olasılıklara yer olmasına rağmen tesadüflere yer yoktur. carl gustav jung, bu ve bunun gibi farklı kültürlerde var olan aynı motifleri açıklamak için kolektif bilinçdışı kavramını geliştirmiştir. motiflerden kasıt kültürlerin içinde bulunan gelenekler, mitler, destanlar, masallar gibi sözlü ve yazılı olarak bir sonraki nesle aktarılan kaynaklardır. jung’un kolektif bilinçdışı kavramı, freud’un kişisel bilinçdışı kavramından daha geneldir. kişisel bilinçdışı daha önce bilinç alanında olan ancak daha sonra unutulan bilgileri ve bilincin dikkatinin üzerinden çekildiği içerikleri bulundurur. kolektif bilinçdışı ise sadece bastırılmış malzemeleri değil aynı zamanda psişe için önemli olmayan ve bilinçten çıkmış materyali de içerir. psişe, jung’un analitik yaklaşımının en önemli parçasıdır. psişe, bilinç ve bilinçdışının bir toplamıdır. tüm bilinçli olan ve olmayan psikolojik süreçlerin bir bütünüdür. kolektif bilinçdışı ve psişe birbirine bağlıdır. jung’a göre, bireyin psişesinin bütünlüğü bozulursa psikolojik bozukluklar meydana gelebilir. psişe buna ek olarak bireyin kişiliğindeki bilince kabul edilmemiş ve gelişmemiş bölümleri de kapsar. kişisel bilinçdışı, kolektif bilinçdışına göre daha yüzeye yani bilince daha yakındır. kolektif bilinçdışının içeriği arketiplerden oluşur. arketipler bilinçten önce var olan ve dünyayı kavramsallaştırmamızı sağlayan ögelerdir. kolektif bilinçdışında var olan örüntülerdir. bireyin gerçekliğini düzenler. kolektif bilinçdışından bilince doğru uzanan köprülerdir. jung, hayatta ne kadar obje ve olay varsa o kadar çok arketip olduğunu belirtmiştir. ayrıca arketiplerin var olması için insanın o arketipleri deneyimlemesi gerekmez. yani arketipler insanların geçmiş hayatının bir ürünü değildir.

    kaynak
hesabın var mı? giriş yap