• bazen bu his bunyede default olarak yuklu geliyor, yok yani siz ne yapsaniz, agzinizla kus bile tutsaniz hep yetersiz gorup, hep elestirel dusuncelerin esiri edip kendinizi mutemadiyen kotu hissedebilirsiniz. caresini ben bulamadim su yasima dek ama geldiginde de kolay kolay gitmiyor iste.
  • mâlik bin dinar(rahimehullah) şöyle demiştir:

    "kalbinde katılık, bedeninde zayıflık ve rızkında mahrûmiyet görürsen, bil ki seni ilgilendirmeyen şey hakkında konuşmuşsundur."

    [fayzu'l kadir, 1/286]
  • "kötü" bir duygu değildir, bir sıfattır, duyguyu tanımlamak için kullanılamaz. kötü hissediyorsanız düşüncelerinizi ve yarattıkları duyguları tanımlamalısınız. böylece neden kötü olduğunuzu bulabilir ve durumu çözmeye yönelik adımlar atabilirsiniz.

    tanım: sıklıkla duyguları ve onları yaratan düşünceleri tanımlamamaktan kaynaklanan olma durumu, hissetme durumu değil
  • bir fotoğrafta çıkınca şaşıracak kadar varlıkla yokluk arasında kalmanın verdiği his. bir yere ait hissetmemek, değer sahibi olmamak gibi pek çok düşünce tarafından beslenir. çoğu zaman da insanlar kaynaklık eder bunlara. bir fitili ateşleyiverirler ve çocukluğunuzdan beri olmuşmaya devam eden domino birer birer yıkılmaya başlar. bunu azılı bir düşmanınız size yapamaz, onu o sınırlardan içeri almazsınız zira. ama değer verdiğiniz insanlar sizden biri olmuştur. bazen tek bir “nasılsın”ıyla göz yaşları akıtacağınız insanlara verdiğiniz değeri görememek bu konuda bitirici vuruştur belki de iyi hissetmemek için. en kötüsü de, ne zaman ki iyi hissediyorum deseniz, yakın zamanda kendini hatırlatan bir sürece yeniden giriyor olmanız. bu bakımdan bir süre peşinizi bırakmayacak bir düşünceler silsilesi içerisindesiniz. umarım iyileşirsiniz.
  • ulus baker anlatıyor; "bütün duygular üç temel duyguya indirgenebilirler ve onların kombinasyonlarından ibarettirler... varolma ve eyleme gücüm (arzu), bu gücün artışı (sevinç) ve azalışı (keder)."
  • şu anda hissettiğim durum.

    bugün iş yerinde taşınması gereken bazı şeyler vardı, bu nedenle dört kişiyle anlaştık. öğle saatlerinde geldiler ve taşıma işlemine başladılar. taşıdıkları malzemeler çok ağırdı baya zorlandıkları için bir süre sonra çay molası verdiler, o sırada da oturdukları masada açık bisküviler varmış, kendileri için bırakıldığını düşünüp yemişler. bende çok yoğun olduğum için hiç ilgilenemedim normalde muhakkak yiyecek bir şeyler aldırırdım.

    buraya kadar bir sorun yok, akşamüzeri patronun oğlu geldi, önce yukarı çıktı bir sonra yanımıza indi başladı söylenmeye hayır çocukta değil kocaman adam bunu yapan; yok neymiş izinsiz başkasının malına yiyeceğine dokunulur muymuş, yok terbiyesizlikmiş yok bilmem neymiş, kimse neyden bahsettiğini anlamadı ama taşıyan adamlar dahil hepimiz duyuyoruz her şeyi (bu arada babası yoktu, olsa böyle bir şeyi asla yapamazdı çünkü eli de gönlü de açıktır). neyse biz tâbi ne olduğunu anlayamadık çünkü olay üst kattaki mutfakta oluyor ve ne bisküviden ne de adamların yediğinden haberimiz yok aşağıda işimize bakıyoruz. şaşkınlıkla sakin olun x bey ne oldu diye sordum meğerse bisküviler onunmuş bu yaygara da iki tane bisküvi içinmiş.

    bir de bu adam üniversite mezunu, yurtdışı görmüş, bir kaç tane yabancı dil bilen, çocukluktan zengin biri sonradan görme falan değil yani.

    resmen hırsız muamelesi gördü insanlar, yüzlerinde öyle bir ifade vardı ki çok üzüldüm, içlerinden biri yanındakine para verdi git şuradan bisküvi al dedi, bunun üzerine bizimki yok sorun o değil, izinsiz almanız bilmem ne saçmaladı durdu. hayır sorun tam olarak o iki tane bisküviydi salak herif, mutfak masasına açık paket olarak bırakırsan insanlar birine ait olduğunu düşünemeyebilir, bir lokma şey için hırsız muamelesi yapamazsın kimseye afiyet olsun de geç nolmuş yedilerse. yemenin içmenin lafı yapılır mı ya bu nasıl insanlık, onun ne mal olduğunu biz zaten biliyorduk da bu kadarını beklemezdik, hepimizi rezil etti.

    çok kötü oldu çok, başkası adına utanmak, üzülmek, sinirlenmek en kötüsü suçluluk; keşke düşünebilseydim, marketten çayın yanına kurabiye kraker falan aldırsaydım nasıl atladım of içim sıkılıyor böyle şeyler olunca, bütün duygularım karmakarışık oldu şu anda gerçekten kötü hissediyorum.
  • ara ara başıma gelen durum. şu ekşisözlük'te gerçekten doktor ya da tıp okuyan kimseler bana özelden yazınca kendimi kötü hissediyorum. çünkü kendini bu kadar farklı pazarlamaya çalışan, kendini öven, kendini farklı gören, kibirli böyle insanlar başka bir yerde yok ya. vallahi billahi yok. arkadaşlar 50 tane ülke gezdim sayısız insanlarla muhatap oldum. ben bu türkiye'deki doktorlar kadar havalı bir insan daha ömrümde görmedim. keşke en baştan bilsem ona göre tavır alacağım da sohbet ilerleyince meslek konusu açıldığında doktorum dedikleri anda zaten olay tam olarak ortaya çıkıyor ve anında muhabbeti kapatıyorum. güzel kardeşlerim siz kendinizi havalı olarak görüyorsunuz da şunu da biliniz ki siz bir maaş karşılığı çalışan insanlarsınız sizin maaşınızın tamamı vergiden karşılanır. bu ülkeye vergi kazandıran mı daha değerlidir vergi harcayan mı daha değerlidir? lütfen ama biraz saygılı olun. kendinize çeki düzen verin. bizi çok kötü hissettiriyorsunuz. ayıp. yani bu kadarı gerçekten olmaz.
  • tam da “hayat beni neden yoruyorsun” durumu.

    yalnızca bende mi oluyor bilmiyorum -sanki öyle gibi gelir- böyle müthiş geçen günün ardından muhakkak o günü burnumdan getirecek bi şey oluyor. sanki “sen bugün çok mutlu oldun, haddini bil” diyor biri. yine biri tüm tuşlara basıyor gibi.
  • gözlerim doluyor. karnımdan boğazıma doğru garip bir sıkışma... nedenini bilmiyorum. üzülmemi gerektirecek bir şey de yok. ya da vardır belki, bilmiyorum. tek bildiğim, bu çok tanıdık bir his. acayip şekilde ne zaman böyle hissetsem sonrasında gerçekten çok üzücü olaylar yaşadım. dün sabahtan beri yemek yemiyorum. uzun zaman sonra ilk kez dudağım uçukladı yine. sanki bir hayalkırıklığı sıkışıp kalmış bir yerde, çıkıp alt üst edecek beni.

    her neyse olsun ve bitsin.
hesabın var mı? giriş yap