• kanarya adalarının ikinci en küçük olanı. bu ufak adanın doğası çok enteresandır, bir plajında keyifli bir sıcakta güneşlenip denize girebilir, ardından araba ile 15-20 dakikalık mesafedeki garajonay milli parkına gidip gayet serin bir havada sisli ve mistik bir yürüyüş yapabilirsiniz. hiking yapmak isteyen için farklı uzunluklarda pek çok rotası mevcuttur. bazı rotalar sizi çorak, sisli, açık havalı, yeşil, renkli topraklı gibi farklı karakterdeki bölgelere ulaştıracaktır. pek çok rota da adanın köylerini, ormanlarını, diğer kanarya adalarını gören manzaralı nefis noktalara sahiptir. genelde kurak bir coğrafyası olmasına rağmen yüksek bölümleri yemyeşildir, sürekli sis olduğu için liken ve farklı yosunlarla kaplı defne ormanları resmen korku filmlerinden çıkmış gibidir. adada tehlikeli pek bir canlı yaşamıyor, büyük memeliler, akrep, yılan vs. yok, doğada belki birkaç tavşana rastlayabilirsiniz. bu da doğa yürüyüşlerini kolaylaştırıyor. kuşlar, farklı böcekler, mavi ve kırmızı yusufçuklar, endemik pek çok bitki mevcut. isterseniz fenerinizi alıp alto de garajonay, yani ormanın doruk noktasına döşenmiş bir patikadan fenerle çıkabilirsiniz. birkaç yarasanın çarpması dışında endişe edecek bir şey yok. gökyüzünü izlemek için müthiş bir noktadır. adanın hemen dışında dolaşan pek çok memeli var, şanslıysanız adanın açıklarında gezerken balinalara rastlayabilirsiniz, son derece arkadaş canlısı yunuslar da adanın etrafında sürüler halinde sıklıkla dolaşıyorlar. restoranlarda taze güzel balıklar oluyor. turistik bölgelerden uzak durup (san sebastian ve valle gran rey) daha ufak yerleşim yerlerini gezmenizi öneririm. adanın küçük olması sizi şaşırtmasın, çok virajlı dar ama asfalt kalitesi gayet iyi yolları kimi zaman uzun sürebiliyor, araba çok avantajlı. yaya olarak bir yerden bir yere hızlı bir şekilde gitmek mümkün değil. bütün adayı sırt çantanızla köyden köye giderek de uzunca bir sürede gezebilirsiniz.
  • el silbo denilen ve ıslık yoluyla anlaşmayı sağlayan bir çeşit yerel dile de sahip olan kanarya adalarından biri.
  • kanaryalarin kucuk, daha az turistik olan, buyuk ada tenerifeden feribotla 50 dakikada ulasilan egzotik adasi.

    cografyasi daha daglik oldugu icin belki de, buyuk oteller girmemis buraya, ne de guzel olmus. surf, hiking ve doga tutkunu turistler disinda kitle turizmi icin gelenleri ceken bir tarafi yok, bu yuzden hayli sakin. bazen kilometrelerce yuruyup kimseye denk gelmezsiniz. dogayla basbasa olma deneyimini dibine kadar yasayabileceginiz bir yer dolayisiyla.

    toplu tasima ne alemde bilmiyorum, tavsiyeleri dinleyip adaya varir varmaz araba kiraladik. baska sirketler de vardi limanda ama biz de herkes gibi cicar'dan kiraladik, gunlugu 30 euroya geliyor sanirim. sansimiza bir baktik, ustu acilan arabalardan vermisler bu tur bi istekte bulunmadigimiz halde. o heyecanla hemen atlayip hermigua koyunde kiraladigimiz eve geldik. siz bizim gibi yapmayin ve feribotla varinca san sebastianda once guzelce bir alisveris yapin, ozellikle de kiralik evde kalacaksaniz tabi. airbnb ve booking.com irili ufakli, muthis manzaraya sahip teraslari olan cok uygun fiyata kiralayabileceginiz evlerle dolu. biz son dakika buldugumuz iki yatak odali eve geceligine 65 euro gibi bir ucret odedik, dagin yamaclarinda ve gordugum en guzel bahceye sahip tatli bir ev. kahvaltimizi bahcedeki papaya agacindan kopardigimiz meyvelerle yaparak gune yerel bir baslangic yapmis olduk.

    yalniz yollari hayli heyecan verici, bunu ekleyeyim. guvenli ve deneyimli bir sofor degilseniz burada araba surmenizi tavsiye etmem. ozellikle daglik koylerinde araba surmek ve park etmek cok cetrefilli.

    restoranlarinda fiyatlar gayet uygun. ılk aksam kaldigimiz koyun en $ik restoraninda yemek yedik (pazar gunu oldugu icin tek orasi acikti), ton baligi tabagi 13.5 euro gibi bir seydi yanlis hatirlamiyorsam. hayatimda ilk defa konserve olmayan ton baligini burda yemis oldum, ki bu bi porsiyonu 2 kisiyi doyurur buyuklukteydi 1 kilo balik koymuslardi mubarek.

    hiking rotalari- ozellikle daglik koylerde yuruyecekseniz- deneyim, iyi hiking ayakkabilari ve saglam diz gerektiriyor. yuksek acili egimlerle yukselmis daglarin yamaclarini muthis bir emekle hep taracalandirmislar, ve bu taracalar bazen inip cikmasi imkansiz gibi gorunen rotalarla birbirine baglanmis. bir yanda okyanus ve guclu dalgalari, ote yanda dagin yamaci ve sasirtici bitki ortusu ile la gomera'da hikingin ayri bir zevki var. bir tavsiye, mutlaka yaninizda su ve atistirmalik bir seyler bulunsun. evden ciktigimizda yol ustundeki ilk supermarketi unutunca gectigimiz koylerdeki cafelerden birinde icecek bir sey buluruz dedik ama 3 saat boyunca yururken denk geldigimiz 2-3 kafe anlamadigimiz bir sekilde hep kapaliydi. google maps'teki acilis kapanis saatleri dogru degildi hic, o yuzden buna guvenmeyip hazirlikli yurumek en mantiklisi.

    rota ustunde tanistigimiz alman bir cift almanyadan ispanyaya karayoluyla ordan da feribotla la gomeraya karavanlariyla gelmisler. anlattiklarina gore la gomera karavanla tatil yapmak icin pek uygun bir yer degilmis, karavanin artik sularini bosaltip teniz suyla doldurabilecekleri dogru duzgun tesis ya da dusu wcsi olan kamp alani pek yokmus burada. lanzarote'de de kalmislar ve orda hic boyle degilmis; olur da buraya karavanla gelmeyi dusunenler varsa bu notu da ekleyeyim.
  • kuzeyindeki daglik koylerindeki ilk izlenimlerden sonra en bilindik kiyi koyu olan, adeta game of thrones'dan firlamis ismiyle daha varmadan cok cool bir yer olduguna dair umutlarimizi arttiran valle gran reye gecip orada bir gun kaldiktan sonra vedamizi ettigimiz tatlis kanarya adasi.

    kuzeyden guney batiya gecebilmek icin ortadaki garajonay platosunu da gecmek gerekiyor, bir gunumuzu de garajonayin cesitli noktalarinda durup gozlerimizin gordugu muhtesemligi icimize sindirmeye calisarak gecirdik. yol ustunde okudugumuz bilgilendirme panolarinin birinde adanin cografyasinin muhtesem bir tanimini yapmislar: en tepeye cikinca fark ediyorsunuz ki bu ada adeta bir portakal sikacagina benziyor. yuksek dag sirtlari adanin ortasindaki duzlukte birlesip kiyilara dogru keskin bir sekilde iniyor. bu sirtlarin en tepeleri daha nemli ve sik, gorece daha buyuk yaprakli ormanlarla dolu. adaya has bir memeli turu yok. ben cok fazla kus da gormedim. bol bol ufak kertenkelelerden var. yilan yok. ıcinizi rahat tutarak gezebilirsiniz butun gun. bu yuksekler cok daha serin, mutlaka yaninizda uzun kollu bir sweatshirt vs bulundurun.

    en tepeden asagilara indikce- dolayisiyla nem ve gunesin etkisi de arttikca bitki ortusu degismeye basliyor. bati avrupanin dogasini andiran ormanlar bitiyor, dev kaktusler, aloe veralar ve palmiye agaclari basliyor. egzotik bir adada oldugunuzu hatirliyorsunuz.

    done done indikce okyanusa kavusuyorsunuz ve bu dev daglarin sikistirdigi daracik sahil seridine kurulmus sandigimizdan hayli kucuk cikan valle gren rey'e. daglik koylerdeki yerel ortam degisiyor burda; hemen hemen herkes alman ama bir degisik alman. almanya'da goreceginiz ciddi alman degil burdakiler (belki berlin'de neukolln civarlarinda goreceginiz almanlar.) uzun sacli, kavruk tenli, dokuntu kiyafetli. adeta hippi alman koyu olmus burasi, gecici turist gibi durmuyor cogu. belli ki orda yasiyorlar uzun sureli. butun kafelerde aciklamalar ispanyolca ve almanca. 6 restoranli koyde alman pastanesi vardi yahu daha ne olsun.

    3 gunluk gezimiz biterken daha uzun planlamadigimiza pisman kaldigimizi konusuyorduk. eger evden/uzaktan calisma imkaniniz varsa mesela, daglik koylerinde tatli terasli bir ev kiralayip, erken kalkip calisip gunun kalanini yuruyerek, yazarak, muz, papaya ve avokado bahcelerini gezip bu meyvelerle her sabah gune baslayacaginiz tatli bir ay gecirebilirsiniz bence. kendi kendini eglendirebilen, dogadan ve hikingden hoslanan ve mutlu olmak icin uyarana maruz kalmaya ihtiyac duymayan bir tip olmaniz lazim ama, yoksa dehset sikilirsiniz.
  • özellikle yönetim konusunda iyi eleştirilen alan corneliu porumboiu filmi.
  • 28 şubat 2020'de gösterime girecek olan gerilim, suç filmi. filmin senaryosu ve yönetmen imzası corneliu porumboiu'ya ait.

    fragman
  • metacritic notları anlamsız şekilde yüksek olan film. noir'in n'si geçse sinema yazarları için kafadan 5 üstünden 3 alıyor filmler, komik.

    motivasyonları hiçbir şekilde ikna edici olmayan birçok karakterin esas oğlanımızın keyfe keder gittiği mekanlarda yani: ana karakterimizin zaman ve mekan çemberine girdiği anlarda hikayeye dahil olup hebele hübele yolculuğa dahil olduğu bir akış içerisinde gidiyor film. bunlar yetmezmiş gibi flash forward'lar ve flash back'lerle hikaye sözde derinleştirilmeye çalışılınırken iyice karman çorman bir hal alıyor. seyirci bağ kursun diye psycho referansları, western film referansları, klasik noir film referansları falan var bir de öfff...

    (bkz: zaman kaybı)
  • yönetmenlik koltuğunda corneliu porumboiu'nun oturduğu 2019 yapımı film.

    film dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nde yapmıştı.

    film, "ocean's" serisi usulü kovalamacalar, silahlı çatışmalar, psycho göndermesi ve femme fatale'i ile soygun filmi türüne yeni bir soluk ve romanya usulü bir kara film tadı taşıyor. filmin kahramanı, buraya özgü ıslık dilini öğrenmek için kanarya adaları'ndaki la gomera'ya giden romanyalı üçkağıtçı polis cristi; amacıysa çalınan
    30 milyon avronun yerini öğrenmek için mafya babası zsolt'u hapisten kaçırmak. filmlerinde alışılmadık mizah duygusunu hiç esirgemeyen corneliu porumboiu'nun yönettiği, yapımcılığını toni erdmann'ın yönetmeni maren ade'nin üstlendiği film, romanya'nın oscar adayı ilan edildi.

    filmin afişi
  • doğu avrupa sinemasının en iyi çıkış yapan yönetmenlerinden sayılan corneliu porumboiu’nun son filmi la gomera, ilk çeyreğinde kahramanlar arası ilişkiler konusunda kafa karıştıran, neden-sonuç bağlantılarını kurmayı zorlaştıran kurgusu ile seyirciyi zorlasa da süre ilerleyip taşlar yerine oturduğunda sıra dışı ve özgün suç filmi kimliğini ortaya koyuyor ve seyircisini geç de olsa içine çekmeyi başarıyor. uyuşturucu kaçakçılığı sonucu elde edilmiş 30 milyon avroluk bir paranın peşine düşen polis teşkilatı ile suç örgütünün çok katmanlı ve girift ilişkilerle örülü hikâyesini anlatan film; italyan veya mesksikalı suç şebekelerinin içinde olduğu bol aksiyonlu hollywood yapımı bir suç filmi değil her şeyden önce. zira film girişte de belirttiğim gibi kurgusunu, kimin ne olduğunu, olaylardaki neden-sonuç ilişkilerini öyle ilk elden seyircinin önüne döken bir anlatıya sahip değil. tam aksine hikâyesini, ustaca kurgulanmış bölümler arası geçişler ve zamanda atlamalarla aktaran, bunu yaparken de bildik polisiye/suç filmi klişelerini kullanmayan film; kulak pası silen klasik müzikleri, ustalara saygı niteliğindeki sahneleri, yarattığı anti kahraman kahramanı ve “femme fatale” karakteri ile türe yeni bir soluk getiren başarılı bir neo noir örneği.
hesabın var mı? giriş yap