• 2003 oscarları arasında en iyi balgesel dalında adaylığı olan film
  • oldukca guzel doga manzaralari ve kuslarin yasamlarindan kesitler sunmasina ragmen yolunu ve amacini sasirmis bi belgesel.. degisik bolgelerde yuzlerce cekim yapilmis, ardindan ne olup bittigiyle fazla ugrasmadan - sanki bu super goruntuler olduktan sonra baska hicbiseye ihtiyacimiz yok der gibi - birlestirilip onumuze atilmis.. bir butunlukten sozetmek mumkun degil, gocen kuslar belgeseli yerine gocen kuslar goruntulerinden secmeler gibi bi yakistirma daha uygun olabilir; ancak iste ilkbahar sonbahar kronolojik gidiyo ya daha ne istiyosun diyecek olan da cekinmesin tabi.. bazi kuslarin hikayesi ise tamamiyla goz boyamak icin atilmis gibi ortama.. ornegin kartal; altyazida diyor orta amerikadan alaskaya goc eder, biz ise 15 saniye boyunca grand canyon'da kartali goruyoruz, o kadar.. ne anladim ben bundan?

    ayrica soundtracki de saglam olmasina ragmen film icinde tum potansiyeli kullanilamamis, basliyor parcalar ve yarisina gelmeden kesiliyor.. oysa traileri (apple.com'daki en azindan) ne kadar muhtesemdi, hem goruntu hem muzik olarak.. filmi beklerken gecen haftalarda en az 10 kere izledim, hala da estimi izlenir.. ayni ozeni filmin kendisinde gormek zor..

    ancak elemanlar aylarca ugrasmislar, muhtesem goruntuler yakalamislar, hakkini vermek lazim.. karli sahneler, senkronize sekilde suya dalma sahneleri, kuslarin duzensiz tuylerini tek tek secebildigimiz gokyuzundeki yakin cekimler vs. guzel anlardi..
  • kuşlar kanatlı uygarlık, travelling birds gibi çeviri isimleri olan belgesel niteliğinde film. filmin çekim sürecini anlatan 1-1,5 saatlik bir sahne arkası mevcuttur. bu çekimler orijinal çekimlerin dublaja girmeyen yani makaslanan kısımları ve ekibin uğraşlarını, başlarına gelenleri anlatır. yanlış hatırlamıyorsam cnbce'de gösterilmişti ve film hakkında bütün 'abi nasıl çekmişler yaa?'larımın cevabını vermiş, ağzımı da bir karış açık bırakmıştı. aklımda kalan birkaç şeyi anlatayım...

    filmde gördüğümüz kuşların bir kısmı çekim ekibindeki insanlara, çekim ekipmanına alışık olan kuşlar. diğer kısmı ise doğadaki tamamen yabanıl kuşlar. ki bu yabanıl olanlarla yapılan çekimler toplam film süresinin oldukça az bir kısmını oluşturmakta. insana alışkın(ya da eğitimli diyelim) olanların alışma süreci yumurtadan başlatılmış. adamlar çekim ekibinin eline kuluçkadaki yumurtaları veriyorlar ve hepsi aslen biyolog zoolog olan bu insanlar yumurtayla konuşmak suretiyle yumurtanın içinde işitme duyusu daha yeni gelişmeye başlamış kuşları kendi seslerine alıştırıyorlar. bu süreçte ise yumurtaya zarar vermemek ya da kuşun gelişim sürecini etkilememek amacıyla yaptıkları titiz çalışma ve ultra hijyen laboratuar ortamı ise cabasi. ki bu sayede en az kayıpla yavru elde etmeyi başarıyorlar. yavru yumurtadan çıktıktan sonra ise aktif alıştırma periyoduna geçiliyor. hayvanın daha tüyleri çıkmadan kamerayı burnunun dibine sokuyor, yürümeye başladıktan sonra ise hayvanı kameraların önündeki yuvalarında barındırıyorlar. çok dikkatimi çeken bir başka nokta ise kuşların yemlenmeleri. çekimler planörle yapıldığından hayvanları planör motorunun gürültüsüne de alıştırmak gerekiyor ve kuşların yürümeye başlamasının hemen akabinde beslenmeleri planörün yanında motor çalışırken yapılıyor. bu süreden sonra ilk uçuşları da planörün eşliğinde yapılıyor, ki bu çekimler sırasında kuşların yanlarında uçan planörün motor gürültüsünden ürkmemeleri sağlanıyor. bütün bu ve benzeri çalışmalar kuşlarla dakikalarca beraber yapılan uçuş çekimlerinin zahmetli ve insanüstü sabır isteyen ön çalışma süreci hakkında bir fikir veriyordur umarım bir parça.

    tabi bir de yabani kuşlarla yapılan klasik belgesel çekimleri var ki adamlar bu sahnelerde de yaratıcılıklarını konuşturmuşlar. mesela deniz kıyısındaki uçurumdan aşağı son hızla inen kameranın önünden uçurumdaki yuvalarından kaçarak havalanan kuşların olduğu sahne, uçurumun kıyısına halata bağlı kameralı asansörün uçurumdan aşağı hızla salınması suretiyle çekilmiş. zira asansörün gürültüsünden ürken yüzlerce kuşun havalanmasıyla muhteşem bir görüntü elde edilmiş.

    danseden allı turnalar, yuvasından ilk defa uçmak için atlayan kuş yavrusu, kuzey kutbundan güney kutbuna göçen ve böylelikle yılın bir iki ayı dışında tüm yılını göç ile geçiren küçük kuş, beyaz başlı şahin hatırımda kalan kuşlardır bu filmden. müzikleriyle, çekim kalitesiyle, herşeyiyle mükemmel bir yapım, önünde ceket iliklenesi şapka çıkarılası bir uğraşın eseri.
  • izlenilen şeyin zevk vermesi için, hayal gücü, süper efektler vs vs gerektirmediğini kanıtlayan, doğanın ve bu uçabilen varlıkların en güzel halini bize en sadece şekilde yansıtan süper eser. süper süper..
  • kuşların fırtına esnasında güvertesine kondukları geminin adı loire'dir*.
  • her izleyiste daha once gozden kacan ayrintilar yakalandiginda tadindan yenmez hale gelen, cok buyuk emekle cekildigi her saniyesinden belli olan muhtesem film/belgesel.
  • izlerken mutlaka omuzlarim agrimaya basladigi icin asla sonunu goremedigim eser.
  • müzikleriyle, görüntüleriyle, bünyesinde barındırdığı basit ama anlamlı mesajı ve hikayesiyle; aslında "kuş" diyerek geçtiğimiz, basite indirgediğimiz varlıkların ne kadar eşsiz ve özgür olduklarını sizi adeta hipnotize ederek anlatan film. sanki bir arınma seansına girmişçesine ne olduğunu anlayamadan geçirdiğiniz 1 buçuk saat ve ardından şok olmanıza, hayretle filmin en can alıcı sahnelerini aklınızda canlandırmanıza sebep olan yapım, hem de müzikleriyle yarmış bir yapım. zaten soundtrack'lerin arkasındaki ismi gördüğümüzde pek de şaşırmıyoruz müziğin doğa ve kuşlarla oluşturduğu muhteşem uyuma.

    --- spoiler ---
    ayrıca zaman zaman, sizi büyüleyen güzelliklerin tam ortasında, sizi oturduğunuz yerde havalandırdıktan sonra bir anda yere düşmenize vesile olan insanoğlunun acımasızlığının(avlanma sahneleri, bir fabrikanın atıklarının arasında çakılı kalan kaz, daha filmin en başında film boyunca en güzel ayrıntı olarak göze çarpan, bacağı ağa takılan kaz, amazon ormanlarında kafeslenmiş papağanlar) irdelendiği didaktik sahneler tam da istediği mesajı veriyor. sırf prodüksiyon adına değil, insanlık adına, doğa adına da çok güzel şeyler yapmış bu ekip bana sorarsanız
    --- spoiler ---

    ısrarla belgesel demiyorum çünkü bu bir belgesel değil, kuşları bize anlatan bir film(aslında film demeye de dilim varmıyor, başlı başına bir sanat eseri). ornitolojist jean dorst'a adanmıştır ayrıca.

    sonuç olarak 10 üzerinden 10'luk, doğayı seven herkesin kesinlikle izlemesi gereken, bence selefi microcosmos'u solda sıfır bırakmış bir yapım. genesis'i daha izlemedim ama 2. denemelerinde böyle büyük işler başaran galatee ekibinin daha neler yapacağını düşünmek bile beni heyecanlandırıyor.

    son olarak bu entarimi the shawshank redemption'dan bir alıntı ile bitirmek istiyorum:

    "i have to remind myself that some birds aren't meant to be caged. their feathers are just too bright. and when they fly away, the part of you that knows it was a sin to lock them up does rejoice. still, the place you live in is that much more drab and empty that they're gone." - red
  • bastan sona dolu gozlerle "ben de ucacam, ben de kacacam" replikleriyle izledigim, cekim tekniklerine hayran kaldigim, "biz de kendimizi bi bok saniyoruz, bu kuslar senden benden bilge; gormedikleri, gitmedikleri yer yok azizim" dedigim amma ve lakin evcillestirilmis ve egitilmis kuslarin kullanildigini gordukten sonra hayal kirikligina ugradigim film. microcosmos'un tersine cekimler sirasinda dogaya mudahale var ve sonra ne oldu bu kuscaazlara sorusu var zihinlerde kosusturan.
  • yolda yürüyen kuş görüntüsünün acikliliğini gözümüze sokan muhteşem film.
hesabın var mı? giriş yap