• bertrand blier'in yönetmenliğini yaptığı, gerard depardiyo ile ismini bilmediğim bi diğerinin (patrick dewaere imiş kendisi, pinocchio saolsun) başrollerini paylaştığı acaip ve acaip eğlenceli bir seks komedisi. tarz olarak, en azından kurgudaki keskin espriler açısından wes anderson'ı anımsatır, ama oldukça kendine has bir filmdir. en bir genç haliyle isabelle huppert'i de görürüz sonlara doğru.
  • gérard depardieu, patrick dewaere ve miou-miou'nun başrollerinde oynadığı; muhteşem jeanne moreau'nun kısa bir süreliğine de olsa klasını konuşturduğu ve filmi bambaşka bir havaya soktuğu; daha önce la pianiste izlemiş olan hiç kimsenin kolay kolay unutamayacağı, kaç yıl geçerse geçsin aklından çıkarmakta zorlanacağı isabelle huppert'in 19 yaşına tanıklık edilebilecek; bertrand blier'in kendi yazdığı romandan uyarladığı 1974 yapımı absürd bir yol filmi.

    kara mizahı elden hiç bırakmadan yapılan bir burjuvazi eleştirisi ve hatta abartıp, otoriteyi hiçe sayan anarşist bir başkaldırı bile denilebilir. ya da yalnızca gençliğe özgü bir vurdumduymazlık...
  • gérard depardieu sen neymişsin be abi!

    politically correct mode on: taciz sahneleri hiç komik değildi.
  • az evvel izledim baya sevimli, eğlenceli film. burdan gerisi spoiler.
    gerard abimizin çok güzel bi gülüşü varmış (ve o omuzlar oyh), geçenki saray müzisyeni kılığında o perukla biraz ifrit olmuştum. jean abla kendini pıtığından vurunca şampuan kızın koynunda ağlayan bu iki dangalağı hiç unutamicam en sevdiğim sahnenin biri buydu. jean demişken küskün dudaklı bu karının ilk defa bi filmde böyle içten güldüğünü gördüm. görsel ama yapacağını yaptı gene dramını kattı adet kanaması konuşmasını en iyi menopozlar bilir ve aybaşı alınganlıkları en iyi ben bu sahneye çok kalp, kırdı.
    öteki sevdiğim bi sahne de sarıkız domalmış hadi tamam domalıp durma sktik işte dediği ahahaha. sonra arkadaşını yıkadığı bi sahne var ayağını mayağını sabunluyor o sahne çok samimiydi güldüm baya ve ve kız başkasına çığlıklar atarken bi kulak kesildikleri sahne vardı o da çok eğlenceliydi nan. fişek nasıl patlar göstereyim diyip şu düştükleri hal ahdhagfj görsel
    bence o üçü sinema tarihinin en iyi üçlüsü karakterlerdi çocuklar nolur skin beni diyen o sevimli kız sana çok kalp lan. bu ülkeden nefret ediyorum nere gitsen skiyolar dediği gibi. güzel film bak gece gece neşelendim. gerard’ın lila ispanyol paçasından bulursam da kesin alcam ajgşgi.
  • sıra dışı, uçuk kaçık, bolca müstehcen bir “aylaklığa övgü” filmi les valseuses. bertnart blier’in kendi romanından uyarladığı film, hayatlarında cinsel haz ve aylaklıktan başka hedefleri olmayan ve çaldıkları arabalarla amaçsızca oradan oraya savrulan, işledikleri küçük çaplı suçlardan edindikleri paralarla gününü gün eden iki aylak adamı alıyor odağına. otoriteye karşı çıkışı, burjuva eleştirisini ve cinsel özgürlüğü kahramanlarının anarşist başkaldırışıyla ele alan les valseuses, gérard depardieu’nun muhteşem performansı ve seyirciyi kısa ama öz bir sahnede ısabella huppert’in 19 yaşındaki haliyle tanıştırması bakımından da özel bir film. zaman zaman absürde kaçan ayrıntılarına ve kahramanları kadar savruk anlatısına rağmen burjuva toplumuna ayak uyduramayan iki anarşist serserinin dibe vuran aylaklık hikâyesini etkileyici bir dille aktarıyor seyircisine. öte yandan les valseuses, düz bir hikâyesi varmış gibi görünse de çok katmanlı alt yapısıyla cinsellik üzerine; özellikle eril cinsel anlayışa ve kadın cinselliğinin özgürleşmesi üzerine tabuları umursamayan kara mizah anlayışıyla ciddi şeyler söylüyor.
  • jean claude’un kankisi rolündeki pierrot genç yaşında intihar etmiş. yine rol arkadaşları marie- ange yani sarışeker’den iki de çocuğu varmış, evlilermiş. profilime bu ikisini koyarken böyle bi hikayeden haberim yoktu üzüldüm tabi. zaten marie-ange’nin çok hüzünlü bakışları vardı yıkıldım aq.
hesabın var mı? giriş yap