• dokuzuncu nesil çaylak.
  • kayseri'de üretim yapan un ve un mamülleri üretici firmasıdır.

    aynı zamanda ürettikleri yaş pastalarının içeriside çıkan yumurta kabuklarıyla ünlüdürler.
  • türkiye'nin lider tarihine pek güzel aynalık eden bir fıkraya göre;
    devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır...

    ilgili fıkra:

    ingiliz gazeteci, sina dagında karşılaştığı bir bedevi'ye sorar:
    "sence lider kimdir?.."
    bedevi;
    "bir tanım yapmak yerine, bir öykü ile sorunuza cevap verebilir miyim" der gazeteci; "elbette, anlat öykünü" diye yanıtlar.
    bedevi anlatır;
    "benim gibi bir bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, sina çölü'nde yol almaktadır. birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde nadiren tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın aksi istikametine doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. deneyimli bedevi; bu alametlerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar.
    devesini çökertir, üstünden iner. heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup,
    içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler.

    son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağnağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplandığı deve, dile gelir:
    'efendi, canım çok acıyor. hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin' der. dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'pekii, başını çadıra sokabilirsin' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır.

    durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. deve, sahibine tekrar yalvarır; 'efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. izin ver, boynumu da çadıra sokayım.' biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'pekii' der bedevi.

    fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. bu duruma, bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...'

    'lider kimdir?' demiştiniz; bu hikayeyi mesnet alarak cevap vereyim;
    lider; devenin başını dahi, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır... "

    atatürk'ten sonraki lider ismet inönü; köy enstitüleri'ni kapatarak, cumhuriyet devrimlerinin kırsala uzanan kollarını kopardı.

    sonraki lider menderes, dini politik bir enstrüman olarak kullanma geleneğini başlattı. dini; hurafelerden, siyasi spekülasyonlardan arınmış bir şekilde halka öğretecek aydın din adamları yetiştirmek üzere kurulan
    imam hatip liselerinin misyonunu ters çevirdi.

    sonraki lider demirel; menderes'ten de baskın çıktı. tarikatlar üzerinden siyasi ikbal aramaktan çekinmedi.

    arada gelen ve çoğumuz tarafından, cumhuriyet devrimlerinin, laisizmin ve demokrasinin seçkin temsilcisi olarak gördüğümüz bir başka lider, fethullah gülen ile muhabbetli olmaktan sonuç bekledi.

    sonraki lider sayın özal; zaten muhibban-ı tarikat olduğunu, gizlemeye gerek bile duymadı.
    sonraki lider erbakan döneminde, tarikat şeyhleri, başbakanlık protokolünün liste başındaydılar.

    modern türk kadını imajını güçlü bir rüzgar gibi arkasına ve oy portföyüne alıp, başbakan olan çiller, nabzını tarikatlara tutturdu.

    ecevit, bahçeli, yılmaz'lı hükümet, tarikatların ve dipten gelen dalganın sırtını sıvazlamaya devam etti.

    sonuc olarak;
    atatürk'ten sonra gelen bütün liderler; devenin çadıra girmesine izin verdiler. izin vermenin ötesinde, teşvik ettiler.

    özetle;
    biz de bedevi'nin öyküsünü mesnet alırsak; ortaya şu sonuçlar çıkıyor:

    1). türkiye; '10 kasım 1938'den beri, varlık nedeni olan cumhuriyeti, gerçek anlamda savunan bir liderden
    yoksun olarak, 69 yıl geçirmiştir.

    2) bu dönemde gelen istisnasız tüm liderler, kendi siyasi pazarlamalarını, cumhuriyete ve cumhuriyet
    devrimlerine 'vurmak' üstüne kurulmuş stratejilerle yapmışlardır.

    3) yaklaşık üç kuşağa tekabül eden bu zaman zarfında, türkiye'nin milli eğitim politikası
    'teokratikleştirilmiştir' ve 'teokratikleştirilmekte'dir.

    4) 29 ekim 1923'te gerçekleştirilen 'devrim', bila fasıla tam 84 yıl süren bir 'karşı devrim' ile tasfiyenin son
    aşamasına gelmiştir.

    son söz: "başını rica ile çadıra sokan deve, artık sahibini dışarı davet etmektedir..."
  • sistemi, sistemin amaçları doğrultusunda çalıştıran kişidir. sistemi kendi amaçları doğrultusunda çalıştıran kişiye ise hortumcu denir.
  • philip morris tarafından türkiye'de üretilen* sigara markası. tarih itibarıyla fiyatı 2.50 ytl'dir. zararlı madde oranları ise şu şekildedir:

    zifir : 8 mg
    nikotin : 0,6 mg
    karbonmonoksit : 9 mg

    ekleme : şu dakika itibarıyla test edilip onaylanmıştır ki; lezzeti yosundan hallicedir.
  • "meydan okuyan" ya da "reis" olarak da adlandırılan, enneagram teorisinde 8 numaralı tip.
    güçlü ve saldırgan tiptir. sekizler kendilerine güvenen, güçlü ve dayatmacıdırlar.korumacı, içsel kaynakları zengin, dobra ve kararlıdırlar, aynı zamanda ego-merkezli ve yöneten olabilirler. sekizler çevreyi kontrol etmeleri gerektiğini hissederler, zaman zaman çatışma ve korkutma ile özellikle de insanları. öfkeleriyle ve kendilerini zayıf hissetmek konusunda sorun yaşayabilirler.en süper özellikleri kendilerini çok iyi anlar, kendi güçlerini başkalarının yaşamlarını geliştirmek için kullanırlar, alicenap, kahraman ve ilham kaynağı olurlar.
  • efenim geçenlerde necatibey caddesinde yürüyorum, çok işlek olduğu vakitlerden birisi. karşıya geçmem icab etti. trafik ışıklarının olduğu yere doğru yöneldim, ama trafik ışıkları çalışmıyordu ve yoldan oluk oluk araçlar akıyordu.. bendeniz de diğer tüm zavallı insanlar gibi pasifize olmuş, içine kapanmış şekilde yol kenarında beklemeye koyulmuştum. o sırada arkadan bir kadın geldi, ışıkların çalışmadığını gördü, bir saniye bile düşünemeden "ee bu çalışmıyo ki!" diyerek yoldan geçen araçlara elini kaldırdı. minibüsün birisi zınk diyerek durdu, sonra diğer araçlar. kadın hızlı adımlarla yola atladı, bizler de "onun açmış olduğu yoldan" ilerledik ve karşıya geçtik.
    "işte" dedim, "doğal lider dedikleri bu olmalı!".. hızlı karar verme ve bu kararları cesaretle hayata geçirme, büyük kitleleri peşinden sürükleme, hepsi vardı..
    gene de gel lider ol deseler olmam, içimde yok ne yapayım, hatta: (bkz: liderlik/@tduirlaan)
  • büyük liderler, diğer büyük liderlerin yaptıklarından esinlenirler.
  • ne yazık ki ve genellikle, vermiş olduğu yanlış kararların faturalarını ödeyecek bir kitleye sahp olan kişilere verilen isim. sözgelimi bir işletme müdürü yanlış kararlar aldığında, çalışan işçiler fazla mesai yapar, maaşları düzgün ödenmeyeceği için ceremesini yine aynı işçiler çeker. hatta bu işçilerin bir kısmı işlerinden bile olabilir.

    bir işletmenin kar ya da zarar etmesi, bir ülkenin refaha çıkması ya da başka ükelerin buyruğu altına girmesi, en basitinden bir futbol takımının bile başarısı, bu takımın başına yani liderine bağlıdır*.
  • kitlelere karşı hem canavar hem de palyaço ruhu taşıması gereken kişi.
hesabın var mı? giriş yap