• andy weirın romanı. aynı zamanda ridley scott filmini çekmekte. fragmanını da izlemiştim. kitabı da bugün bitirdim.

    laaannn bi kitap bu kadar mı datlı olur. laaann watney denen adam, bi insan marsta bu kadar mı tatlı yalnız kalır. tüm arkadaşlarıma tavsiye ettim. tavsiye derken, "bu kitabı okumayanın cinselliği bitsin çükü düşsün" gibi tehditler de olabilir... ama hakkım yani. okuyun olm. marsa düşsem biliyorum şu an ne yapacağımı. bi astronot kadar eğitimliyim şu an.
    ayrıca bak bak memelere bak --> (.)(.)
  • ayşe hatun'un zirve şarkısıdır bence. sözleri ayrı, söylenişi ayrı takdir gerektirmekte.
  • beklentilerimi kat kat karşılayan filmdir. romanını okumuş, etkilenmiş ve çok beğenmiştim. filminden de aynı hazzı aldığımı itiraf etmeliyim. bir insanı kurtarmak için gerçekten bu kadar çabaya girilir mi diye geliyor insanın aklına. romanın sonunda yazar andy weir bunu kahramanı marc'ın ağzından şöyle anlatıyordu.
    ----- alıntı -----

    sırf benim zavallı canımı kurtarmak için bir araya gelen insanların sayısını bir düşünüyordum da aklım ermiyor. mürettebatım benim için hayatlarının bir senesinden vazgeçti. nasa’da çalışan sayısız insan yüzey aracı ve mta’nın modifikasyonlarını ortaya koyabilmek için gecelerini gündüzlerine kattı. jpl’nin tamamı, kalkışta yok olan bir roketi yapmak için varlarını yoklarını ortaya koydu. ardından, pes etmek yerine, hermes’e ikmal yapabilmek için başka bir roket yaptılar.
    çin ulusal uzay idaresi üzerinde yıllarca çalıştıkları bir projeyi sadece bir motor sağlamak için iptal etti.
    benim hayatımın kurtarmalarının maliyeti yüz milyonlarca dolar olmalı. hepsi tek bir şapşal botanisti kurtarmak için. niye bu kadar uğraşsınlar ki?
    peki, tamam. bunun cevabını biliyorum ben. bunun bir kısmı benim de temsil ettiğim şeyler: ilerlemek, bilim ve asırlardır hayalini kurduğumuz gezegenler ötesi bir gelecek. ama gerçekte, bunu yapmalarının sebebi her insan evladının diğer insanlara yardım etmek
    için temel bir içgüdülerinin olmasıdır. bazen bu böyleymiş gibi görünmeyebilir ama bu doğru.

    ---- alıntı -----
  • bugün izlediğim ve izlenebilir düzeyde olduğunu düşündüğüm bir film.

    --- spoiler ---

    öncelikle film bir blockbuster olmaktan ziyade bir nevi nasa'nın teknoloji demosu kıvamında ilerliyor çünkü son yıllarda mars'ta koloni kurmak üzerinde epeyce yol kat ettiler ve filmde yer alan bazı araç gereçlerin bire bir halleri amerika'da engebeli çöl arazisinde test ediliyor.

    filmde mantık hatası aramaya gelecek olursak onlarca bulabiliriz fakat filmin ağızda bıraktığı tat bir gün bunlar başka şekillerde de olsa yaşanıyor olacak, düşünsenize! fikrini empoze etmek ki bu konuda gayet başarılı.

    amerika'da yaygın bir geyik olan duct tape'in her boka yaraması olayını kullanmaları aslında espri amaçlı diye düşünüyorum. çünkü filmi izleyen ortalama redneck vatandaş aha duct tape yapıştırdı eheuhuehehehe diye yarılmıştır salonda.

    mars toprağına ve bokun fertilizer olarak kullanılmasına gelecek olursak, sürekli uv ışınlarına maruz kalan ve mikron düzeyinde inceliğe sahip tozlardan ibaret olan mars'ın yüzey kayası aşırı derecede radyoaktiftir ve onun içinde hadi oldu da yetişen patatesi yiyen adamın 6 ay içinde kanserden ölmemesi bir mucize olurdu. belki mars'ın toprağında tarım yapılabilir ancak bu ya yüzeydeki toprağın radyoaktif etkilerden arıtılmasıyla ya da toprağın birkaç metre kazılmasıyla güneşle temas etmemiş toprakla daha mümkün görünüyor.

    ekim yapılan odanın patlaması ve brandayla kapatılması tamamen hayalgücü tabii ki ama gülmedim değil. içeride oluşan basınç farkı dehşet bir vakum oluşturarak 20 cm kalınlığındaki çeliği bile kese kağıdı gibi bükebilir. bu yüzden kapı yekpare ve semsert bir materyalden olmazsa anında paramparça olurdu. hatta sert dahi olsa yüksek basınçla içeriye kaçmaya çalışan mars havasının açtığı minicik bir delik direk kapının yarılmasına yol açardı.

    roketle üstü açık biçimde yörüngeye fırlatma olayı ise, uzay elbiseniz ne kadar dayanıklı olursa olsun muazzam bir g-force'a maruz kalmanıza, filmde olduğu gibi kaburgalarızın kırılması bir yana kalbinizin ve iç organlarınızın bu yüke dayanamayarak içerde ezilip patlamasına yol açardı. filmdeki gibi bir sahnede izole edilmemiş ortamda o şekilde ortaya çıkabilecek g-force 100g'den epey fazla olmalıdır. normal bir insan 4-5 g de bayılır, deneyimli pilotlar ıkınarak kısa bir süre için 9-10 g yiyebilirler. hatta ve hatta daha evvel 20 g ve 45 g ye dayanmış bir pilot vardır ama bu düzeyde kuvvete kontrollü ortamda ancak 0.5 saniye ve 1 saniye dayanabilmiştir. matt damon'ın uçuşunun 12 dakika sürdüğünü düşünürsek o elbisenin içinde insan kompostosuna dönmüş olması gerekirdi.
    --- spoiler ---

    evet gençler eyyorlamam bu kadar. güzel filmdi sıkılmadım.
  • filmden hemen sonra gece 12de patates aratıp buldurmuş, haşlatıp yedirmiştir.
  • hani nerde benim tahtim, çabbuk bulup getirsinler, olmasın sakin süleymanınki eskimiştir bence onunki diyerek beni benden almış şarkıdır. dinleyin, dinletin.
  • elestiri olarak mi yoksa itiraf olarak mi yazildigina karar veremedigim guldururken dusunduren ayse hatun onal sarkisi.
  • aynı filmi bizim çektiğimizi düşündüğümde, herhalde bütçe yetmez deyip adamı ölüme terkederdik.
  • ayşe hatun önal'ın sustuysam isimli albümünün eğlenceli şarkısı. masalımsı tadıyla insanı kendine bağlıyor. ayşe hatun önal'ın ses tonu bu kadar şirin miydi sorularını da sormadan edemiyor insan kendi kendine.

    sözlerini de yazayım, tam olsun.

    "bir uzaylı çıksa da kurtarsa beni bu olmam gereken bana zorunlu yüklenen hallerden
    ay bıktım bu dünyalı zihniyetinden; sürekli bir şeyler istemelerinden, memnuniyetsizliklerinden.
    aman, bana da geçti galiba bunların bu halleri.
    ay keşke bir dağ başında doğsaydım da duymasaydım, görmeseydim bunları.
    gördükçe iştahım kabarıyor,
    isteğim istediğim an olmayınca; sinirlerim ayaklanıyor.
    new york, londra, paris.. artik görmek istemiyorum!
    şu sıralar mars'a taktım. acilen gitmem lazım.
    hani bir düğmeyle iki dakikada dünyanın bir ucuna gidemezsem diğer tarafa gözlerim açık gidecek galiba.

    düzenli çalışmak beni kasıyor.
    çalışmayınca da boşluk içime doluyor.
    evlensem, kaynanam olmasa.
    çocuk yapsam, sesi çıkmasa.
    az çalışsam, çok maaşım olsa.
    ömrüm boyunca tatil olsa.
    olsa da olsa, olsa da olsa, her şey benim olsa!
    diyorum ki; şöyle bir uçan halım olsa, ev içinde yürümekten kurtulsam.
    her gün yemek yemek yorucu geliyor bana.
    bir hap atsam da karnım doysa.
    kimseyle tartışmadan fikirlerimin hepsi kabul olsa.
    gözümü açtığım günden beri tatmin edemedim ben beni.
    her defasında yeter sandım.
    sahip oldukça fazlasına taktıım.

    hani? nerde benim tahtım?
    çabbuk bulup getirsinler.
    olmasın sakın süleymanınki.
    eskimiştir bence onunki."

    (bkz: copy paste degil alin teri)
  • böyle marslı bi şarkı ancak boyla marslı soylenebilrdi...kesinlikle muhtesem olmus denilen şarkıdır kendisi,yok bir de hakketen çaktırmadan çok guzel seyler söylemektedir...ama o nasıl bir soyleyiştir öyle :olsa da olsaaa olsa herşey senin olsaaaaa deyip saygıyla eiliyoruz bu hatun kızımızın önünde.
hesabın var mı? giriş yap