• aslında denebilecek şeylerin çoğu hatta fazlası söylenmiş . ben filmden önce kitap okunmalı fikrine katılmıyorum . bunu kitabı yıllar önce okumuş filmi hemen peşinden izlemiş , şimdi yıllar sonra filmi bir kez daha izlemiş biri olarak söylüyorum . bence hem kitap hem film kendi kategorilerinde başarılı işler.kitabı okumak filmi seyrederken bildiğimiz ama göremediğimiz eksiklikleri tamamlamamıza yardımcı . ona keza kitabı okumamış birinin filmi anlamaması gibi bir şey de söz konusu değil .
  • görsel açıdan mükemmel bir film. hikayesiyle ve oyuncularıyla da bu görsellik zirveye çıkmış. uzakdoğu'ya olan merakı artırsa da iyi ki orada doğmamışım dedirtiyor insana. geishaların aldığı eğitim mi ıstırap mı belli değil. özellikle uyurken hareketsiz bir şekilde yatmak zorunda olmaları rahatsız edici.

    film ne kadar doğruları yansıtıyor bilemeyiz tabii ki lakin oyuncular verilmek istenen duyguyu iyi yansıtmışlar.

    bu arada ; film bittiğinde ayakta alkışladık başkan reyizi. helal olsun !
  • --- spoiler ---

    iki kız kardeş evden ayrılırken, annelerinin kendileri için yaptığı benzetmeden bahsediliyor. biri tahtaya biri ise suya benzetiliyor. suya benzetilen ve filmimizin başrol oyuncusu chiyo (zyang ziyi) bu benzetmeyi şöyle açıklıyor; su karşısına çıkan her engeli aşabilir, karşılaştığı engellere göre şekil ve yol değiştirebilir, sonuçta suyu gideceği yoldan hiçbir şey alıkoyamaz. (tam olarak böyle olmayabilir) çok etkilendim. bunu asla unutmamalıyım diye düşündüm. ken watanabe ise her zamanki gibi çok yakışıklı ve bence de ilk görüşte aşık olunacak ve asla unutulmayacak bir adam. hem tipi hem de davranışı ile.

    --- spoiler ---
  • japon kültüründeki geyşa olgusunun sanıldığı gibi olmadığını anlatan kitap/film.

    "sanıldığı" gibi değil diyorum çünkü kendi adıma geyşaları, müşterilerinin sadece cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için yetiştirilmiş özel kadınlar olduklarını sanıyordum. esasen durum tam tersiymiş. öyle ki geyşalar arasında, müşteriyle geçirdikleri sürede cinsel bir birliktelik yaşanması onursuzluk olarak görülüyormuş. devlet erkanının ya da büyük iş adamlarının katıldığı çay törenlerinde dans eder, şarkı söylerler ancak tüm bunların haricinde ortama ayak uydurabilmeleri için ciddi bir eğitimden geçerlermiş. zarafet ve saflığın temel alındığı ve kendilerince "sanat" olarak adlandırdıkları bu kavram ikinci dünya savaşı sırasında fahişeler tarafından içinin boşaltılması sonucu bu zamana kadar yüzlerce insan tarafından yanlış anlaşılır olmuş.

    az evvel filmini izledim. evet, ilk kez izledim. gayet güzeldi. sahne açıları, müzikler, kostümler, atmosfer, karakter çözümlemeleri oldukça hoşuma gitti.

    ancak sayuri'nin lensleri berbattı. japon kültürünü anlatan filmde ken watanabe'den başka japon oyuncu görememek pek ironikti doğrusu, bildiğin çin'in yeşilçam'ını toplamış adamlar. ha bir de keşke orjinal dili japonca olsaydı. japonca bildiğimden değil, atmosferi yakalamak açısından pek daha hoş hissederdim kendi adıma.
  • guzel bir filmdir kendisi .
  • arthur golden'in yazmış olduğu muhteşem kitap. öyle akıcı, öyle naif bir anlatım ki, okunmaya başladığında bitene kadar elinizden bırakamıyorsunuz. zaten japon kültürüne meraklı olan ben, annem kitabı bana verdiğinde çok sevinmiştim (sonra filmini de izledik).

    kitap güzelliğinin yanında gerçek anlamda bir belgesel gibi, aylarca nhk world'te gion belgeselleri izleseniz geyşalar hakkında bu kadar şey öğrenirsiniz - ama tabii ki yine de her şeyi öğrenemiyoruz. geyşa'ların yaşamı çok kapalı efendim.

    kurgu olmasına rağmen, golden'in görüştüğü geyşalardan birisi olan mineko iwasaki'nin adı teşekkür kısmında geçmekte, hatta hikayedeki olay gidişatının da mineko'nun yaşamıyla bir paralel çizdiği görülmektedir. golden ile görüşürken tek şartı ifşa edilmemek olan emekli geyşamız, geyşa sırlarını açığa çıkarttığı gerekçesi ile ölüm tehditleri bile almıştır. buna bir örnek mizuage'nin kitapta anlatılması ve bu ritüeli fahişelik gibi yansıtmış olmasıdır.

    gerçi daha sonra kendisi de "geisha of gion" kitabını yazmıştır ya, neyse.

    velhasıl filmi, kitabından sonra biraz hayal kırıklığı oluşturmuştur. mesela mameha'nın kitaptaki o süslü, güzel havası verilememiş pek sade işlenmiştir, nobu o kadar çirkin değildir, hatsumomo'nun kötülüklerinin yarısını bile görememişizdir. yine de güzel filmdir, mekanlar kimonolar derken sonunda gelir. ha bir de o dans sahnesi çok saçmadır, içine aşırı hollywood hedesi kaçmıştır.

    edit: imla
  • biraz önce sanırım 4. kez tekrar izledim bu filmi. tam sayısını hatırlayamadım. çok garip bir duygu veriyor bu film bana. sanki baştan sona tuvalin üstüne yapılmış bir resim. duru ve kusursuz. bunda en büyük etki görüntülerin ve müziklerin olağanüstü olması sanırım. beni en çok etkileyen soundtrack albümlerinden biri bu filme ait. onca düşsel figür bir araya gelince bir müddet sonra tekrar görmek, tekrar işitmek istiyorum.

    kitabını okumadım, filme eleştirel yaklaşabilirdim belki bilmiyorum ama beni bambaşka bir ruh haline soktuğu için apayrı bir konumda. defalarca izlediğim nadir filmlerden biri.

    bir de john williams imzalı o şahane müzikler mutlaka dinlenmeli. ne zaman zihnimi arındırmak istesem açıp dinliyorum.

    dinlemek isteyenlere...
  • athur golden'in muhteşem kitabı. gerçekten çok akıcı bir kitap. okudukça zamanın nasıl geçtiğini, hangi ara bu kadar sayfa okuduğunu unutuyor insan. bir kaç günlüğüne de olsa insanın hiç tanımadığı, onun için farklı olan bir dünyada kaybolması muhteşemdi. filminiyse sonradan izledim. tabi ki, kitaptaki bir çok konuya değinilmemişti hatta bazı şeyler açıklanmamıştı amma ben filmini de beğendim. kostümler, mekanlar o kadar iyi dizayn edilmiş ki, tam o havayı hissediyorsunuz.

    --- spoilerimsi ---

    özellikle çiyo'nun bir bakışıyla kargaşa yaratdığı sahne muhteşemdi okurken hayal etdiyim gibi.

    --- spoilerimsi ---

    oyuncu seçiminde özellikle mameha için olanı sevdim, çünki michelle yeoh tam da beynimde kurguladığım mamehaya çok benziyor ve tabiki başkan ken watanabe'den başkası olamazdı. sanırım biraz daha yaşlı olmalıydı ama olsun. bir tek şu çiyo'nun gözleri beni rahatsız etdi. kitaptaki gibi değilden ziyade filmde çok göze batan olmuş yani ben sahteyim diye bağırıyor adeta. bazı insanlar niye japon rolüne japon oynatmamışlar demişler ama o zaman her milletin rolüne o milletten olanı mı oynatsınlar kardeşim. sonuç olarak kesinlikle okunulası kitap ve izlenesi film.
  • mavi lens olayı başka boyuta getirmiş. film daha güzel bir hal almış. adamlar geyşalarına bile sanat gözüyle bakıyorlar. uzun olmasına rağmen güzel bir film, üstelik ikinci dünya savaşına girmeleri ayrı bir şey olmuş.
  • japonlara bir gıdım ilgisi bulunan herkesin okuması gereken bir kitap.
    kitaptan ve yazardan oldukça bahsedilmiş bense biraz daha dramatik yaklaşayım kitaba.

    chiyo adlı küçük, zıpır kızımız küçük balıkçı kasabasından kaçırılarak/satın alınarak bir geyşa evine -okiyaya- getirilir. ismi değiştirilip sayuri yapılır. artık chiyo ölmüş, çırak geyşa sayuri doğmuştur. henüz 9-10 yaşlarında olan sayuri sert bir eğitim almaya başlar. resmen nasıl köle olunabileceği öğretilir. zarif, nazik ve güzel bir köle. bir geyşa. hata yaptığında sopayla dövülür, saygısızlığa tahammül yoktur. okiya bir hapishane gibidir. bir okiyadan kaçmak okiyanın adına leke sürmektir. bu yüzden ilk kaçma girişiminde başarısız olan sayuri geyşa eğitimi alma hakkını kaybeder.
    sonrasında aydınlanma geçirip güçlü olmaya karar veren sayuri geyşa olmak için var gücüyle çalışmaya başlar. iyi bir üne, güce sahip olabilmek için, kimseye muhtaç olmamak ve hayatının aşkına kavuşmak için.

    ikinci dünya savaşında daha zor bi duruma düşen ve hem hayatı hemde kariyeri için savaşmak zorunda kalan sayuri kendi içinde çok daha zor olan savaşlara girer.

    kitabı okurken gözyaşlarına boğulduğum, sinirden sayfaları yırtmak istediğim o kadar çok sahne vardı ki. bir süre japonlardan ölesiye nefret ettim zaten. fakat acı olan gerçek bunun ataerkil sistemin bir uzantısı olduğu ve her kültürde, her millette kadının yerden yere vurulduğu bu tarz geleneklere rastlandığı idi.
    yine de sayurinin güçlü, kendinden emin adımları, pes etmemesi ve yaşadığı acılardan ders alması kesinlikle çok önemli dersler veriyor bizlere. biz, kadınlara. hiç bir gerçek altında eğilmemeliyiz, belimizi bükmemeliyiz ki asla tekmelemeyesinler.
hesabın var mı? giriş yap