• " üç gün önce kaybettiğimiz meral okay'ın vasiyeti yakılmaktı... küllerinin denize savrulmasını, böylece toprağa değil suya karışmayı istiyordu.
    üstelik araştırmıştı, hem bir yasal engeli yoktu bunun, hem de iktidarda dini özgürlükler adına mücadele ettiğini söyleyen bir parti vardı....
    ama olmadı...
    meral okay'ın vasiyeti yok sayıldı.
    neden biliyor musunuz?
    bu ülkede aydının ölüsü değil, dirisi yakılır da ondan...
    tıpkı sivasta olduğu gibi..."

    mustafa mutlu
    gazete vatan
  • öldükten sonra yakılmak istediğini söylemiş. ama vasiyetine bu ülkede saygı gösterecek ahali olsun sanmam ki gene bu ülkede yakılmak için ölü değil canlı olman, yaşıyor olman lazım.
  • inanamadım hayatını kaybettiğine... daha üretilecek çok şey, yazılacak çok şarkı ve senaryo; atılacak çok kahkaha varken göçtü gitti bu değerli insan da; kıymetlisine kavuştu. meğer onun da acelesi varmış. daha geçen gün şu yazdıklarını paylaşmıştım ben de kıymetlimle:

    "bir gün evi düzenlerken fark ettim. bir de baktım ki, benden çok yaman''ın eşyaları var... küçük küçük poşetlerle sızmıştı. aşk bir sızma halidir... yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. bir o kadar da yiğitti. ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! meğer acelesi varmış...

    herşeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. ben köşeleri çok olan bir insandım. yaman beni eğitti... aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...insan egosu denetlenmesi en güç şeydir. bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz...

    biz birbirimize karşı çok saygılıydık... eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik... döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi... aşk bazen de bir kıyamama halidir... şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı... o kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın...

    o, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. onun yanında kirli kalamazdınız. böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana... bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın...

    yaman’la her günümüz sevgililer günüydü... eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır... biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık. bugün eksik olan ne? bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır... birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep...yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz."

    yazının tamamı için tıklayınız

    "su gördükçe beni anımsarlar. tamamdır. zaten gerçek adres bence insanların kalbidir"...
  • 5 - 6 yıl evvel bir talkshow programına katılmıştı. orada çocukluk anılarından bahsederken 3 yaşına kadar konuşmadığını ve ilk sarf ettiği sözleri şöyle anlatmıştı:

    çocukken en sevdiğim şeylerden biri sobanın altındaki soğumuş közleri alıp, koltukların üzerine teker teker dağıttıktan sonra üzerilerine su dökmekmiş. biz maaile büyük bir evde yaşıyormuşuz o zamanlar. bir bahar temizliğinde sobayı da kaldırmak içim borularını sökmüşler, sobanın kapağı falan da açılmasın diye ince bir telle bağlamışlar. yemek vakti herkes sofrada iken ben yine en sevdiğim aktivite için sobaya yönelmişim. tabi alttaki kapak açılmıyor. deniyorum deniyorum yok. sonra teli fark etmişim. 3 yaşına kadar konuşmayan ben masaya dönüm "kim bağladı bu sobayı?" diye sormuşum. ananem dualar okumaya başlamış. herkes şaşkın. annem babamı dürterek "cevap versene bey" demiş. "ben bağladım kızım" demiş babam. benden cevap "iyi halt ettin" olmuş... o günden sonrada susmamışım zaten...

    ruhu şad olası, keşke sen yine konuşsaydın, hiç susmasaydın, koltukların üstünde közlere razıydık biz...
  • sanatı, filmleri, dizileri, şarkı sözleri, dünya görüşü, barışçıl karakteri, emekçiliği, solculuğu ve insanlığıyla hatırlanacak çok değerli bir isim. tabii bir de eşi öldükten sonra bile, 20 sene sadık kaldığı aşkıyla.

    fakat öyle kötü bir zamanda yaşıyoruz ki, meral okay'ın zamanında söylediği gibi bir şeyler oldu bu ülkeye. insanlar birbirlerini sevmeyi unuttu.

    hz muhammed mekke'yi fethettiğinde orada yaşayan mekkeli putperestlere kimse telaşa kapılmasın, korkmasın, canınız da, inancınız da benim güvencem altındadır demiş. kimseyi din değiştirmeye zorlamayın demiş. yine başka bir olayda peygamberimiz hz muhammed yanlarından geçen bir kervanda cenaze olduğunu görünce, ayağa kalkar, yanındakiler uyarır, "efendimiz bu bir yahudi cenazesidir, müslüman değildir" peygamberimiz cevap verir, "müslüman değilse, insan da mı değildir?" işte bu verdiğim 2 küçük örnekte olduğu gibi, barış, hoşgörü ve sevgiyi emreden bir dinin mensubuyuz fakat sözlükte ve diğer internet platformlarında okuduğum kadarıyla çağımızdaki bazı yobazlar (ki onlar hiç yok olmadılar, her zaman her yerde vardılar) insanları dinden soğuturcasına, kadının daha öldüğü gün, ağızlarından tükürük saça saça küfürler etmeye, tiksinç, mide bulandırıcı nefretlerini kusmaya başladılar. bu çok, çok üzücü. ama coğrafyamızda tarih boyunca hiç değişmeyen gerçeklerden biri. bizim gibi düşünmeyen, bizle aynı fikri paylaşmayan bir insana nefret duymayı ve bu nefreti içimizde deli gibi büyütmeyi o kadar iyi beceriyoruz ki. oysa sevgi, nefretten daha kolay bir duygu. sevmek, nefret etmekten daha kolay. bir türlü beceremiyoruz işte, empatiyi, anlayışlı olmayı, tolore etmeyi.

    --- spoiler ---

    kadın yakılmak istiyormuş. bu isteği bile mümkün olmadı. tabii, türkiye'de yakılmak için "yaşıyor" olmak gerekir değil mi sivastakiler gibi?

    --- spoiler ---
  • üzerinde hakkı varmışcasına hakkını helal etmeyen densiz, sözüm ona müslüman sözlük yazarlarını gün yüzüne çıkarmış değer.
    insanları taşlayarak öldürmeyi reva gören dinin müritlerinden bu kadar olur tabi..

    z.ö.g.e: sevginin, anlayışın, hoşgörünün müritlerine selam ederim.

    (bkz: zamanının ötesinde olması gurur veren entry'ler)
  • kendi kaleminden;

    --- spoiler ---
    bir gün evi düzenlerken fark ettim. bir de baktım ki, benden çok yaman''ın eşyaları var...küçük küçük poşetlerle sızmıştı. aşk bir sızma halidir... yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. bir o kadar da yiğitti. ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! meğer acelesi varmış...herşeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. ben köşeleri çok ol...an bir insandım. yaman beni eğitti... aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...insan egosu denetlenmesi en güç şeydir. bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz... biz birbirimize karşı çok saygılıydık... eee bazen de sıkılırdık, hele üç beş aydır bir aradaysak birbirimizin gözüne bakardık, önce kim gidecek diye, böyle nefes molaları da verirdik... döndüğümüzde yepyeni bir enerji ve hasret bekliyor olurdu bizi... aşk bazen de bir kıyamama halidir... şunu çok açık yüreklilikle söyleyebilirim, o benden daha iyi bir insandı...o kadar bebek, o kadar adam, o kadar temiz, onun kadar beklentisiz, onun kadar temiz yaşamayı öğrenmeye çalıştım. buradan bir öğretmen öğrenci ilişkisi anlaşılmasın...o, o kadar ahlaklı ve temizdi ki, yaşam biçimi ve duruşu karşısında başka türlü olamazdınız. onun yanında kirli kalamazdınız. böyle bir şölen gibi, bir lunapark gibi sevdalık yaşayınca bu görkemi taşımayan her şey bir çadır tiyatrosu gibi geliyor insana...bu ateşle yanma hali o kadar derinden, için için yanıyor ki, dönüp bir başka ölümlüyü yakmaya içi elvermiyor insanın...yaman’la her günümüz sevgililer günüydü...eşine bu kadar çok çiçek getiren bir adamı daha analar doğurmamıştır...biz birçok defa sabah uyanıp birlikte gün doğumunu seyreder, ne bileyim çingene vapuruna binip sabah erken boğaz’ı turlardık.bugün eksik olan ne? bu topraklarda eksik aşk ve mutluluk kutsanmaz, ayrılık ve acı kutsanmıştır... birlikteliklerdeki tutku kutsanmaz da, ayrılıklardaki tutku kutsanır hep...yaralarıyla mutlu olmaya daha yatkın bir kültüre sahibiz biz..
    --- spoiler ---

    eminim ki tanrım aşk ile kutsayacak seni,
    eminim ki yaman, çiçeklerle karşılayacak seni
    ve yine eminim ki biz çok özleyeceğiz seni....
  • "ölüyorum tanrım
    bu da oldu işte.

    her ölüm erken ölümdür
    biliyorum tanrım.

    ama, ayrıca, aldığın şu hayat
    fena değildir...

    üstü kalsın..." cemal süreya

    çok sevdiğim biri çalınmış gibi benden, üzüldüm.
  • hayata gözleri gibi guzel bakan, duruşuyla, yaşama savurduğu ince sözlerle, o entelektüel kişiliğiyle, nükteleriyle, tanımlarıyla, yaman sevdasıyla hiç unutulmayacak bir insan.

    '' senaryonun son bölümünde kadın, sevdiği adama kavuşuyordu... ''
  • insanı bir an çok yakın bir komşusunu - hani çocukken kapıyı çalmadan girdiğimiz evlerdeki komşulardan - kaybetmiş hissiyatına gark eden ölüm haberi ile üzüntüye boğan senarist, oyuncu, şarkı sözü yazarı, reklamcı ve evet, her zaman yaman okayın karısı.
hesabın var mı? giriş yap