• yillar once 1993'te hbb'de gosterildiginde, hbb'ye tek prime-time sampiyonlugunu getirmisti. ben de ufak bir bolumunu o zaman seyretmissem de, tamamini ancak gecen gun seyredebildim. oliver stone'un kitabi uyarlarken, muhtemelen filmin dramatik etkisini arttirmak icin yaptigi eklemeler, cikarmalari, turkleri canlandiran aktorlerin "mukemmel" (!) aksanlarini, kronolojik hatalari, bugun amerikalilarin vs. kafasindaki "turk" stereotipine buyuk katkida bulunmus tamamiyla oryantalist (bazi sahnelerde irkci) bakisini bir kenara birakabilirsek (kolay degil), oldukca iyi bir hapishane filmi.
    muziklerine de dikkat cekmek lazim. giorgio moroder'in synth score'u zaten guzel. ama bir de bazi sahnelerde calan turkce muzikler var ki, o donemde cekilmis turk filmlerinde bile boylesi iyi muzikler pek duyulmuyor. havaalanindaki check in sirasinda fonda duyulan biricik'e ait seven gozlerim, william hayes sivil polisle gittigi kahvede iken calan huri sapan'in bir sans daha ver'i, hapishanede calan umit tokcan yorumlu zuhtu, birkac orta anadolu bozlagi*(biri neset ertas'a aitti), 70'lerin konusmali* halk muzigi plaklarindan bir kac enstantane.. bir garip huzunlendiriyor insani.
  • hapisten kaçmak anlamına gelir.
  • milletimizi paranoyak yapmış bir filmdir. ne zaman türklerle ilgili bir film çekilecek olsa yurdum basını derhal "allah, midnight express 2 çekiliyor!" diye galeyana gelir.

    filmin son derece ırkçı bir tutum sergilediği açıktır. filmdeki her türk karakter(ki filmde hiç türk oyuncu yoktur) son derece çirkindir. ortam bir arap ülkesini andırır. insanlar feslerle dolaşır. hatta filmin bir yerinde karakterlerden biri "yemekler iğrenç, otelden dışarı çıkamıyorum, sadece patates kızartması yiyebiliyorum." diyerek yemeklerimize bile bok atıyordu.

    oliver stone her zamanki abartılı üslubuyla olayları çarpıtıp ve türk halkını delirttikten sonra stone parker ikilisi bizim türklere karşı bir tavrımız yok isterseniz ülkenizi tanıtan ve imajını düzelten bir film daha çekebiliriz dedilerse de yetkililer "siz pek yaklaşmayın isterseniz bu memlekete, sizi de sikiveririz sequel yaparsınız sonra midnight express'e" benzeri bir yanıtla bu teklifi geri çevirmişlerdir*
  • 1978 malta yapimi, iki oscarli bu filmin senaristinin izleyicilere vermek istedigi esas du$unce aslinda billy'nin ikinci kez mahkemeye ciktigi ve hakim ile savciya yaptigi konu$mada yatiyor. peki ne dedi burda billy?

    once allah'a yakararak: "god, please forgive the bastard"

    daha sonra da hakime donerek: "i hate you, i hate your nation, i hate your people, fuck your sons and daughters because they are pigs, you are pig. you are all pigs."

    sinema tarihinin belki de en mukemmel sahnelerinden biri de bu filmde cekilmi$tir. yillarca kadin yuzu goremeyen bir adamin, kendi sevgilisini gorup de ona dokunamamasi ancak bu kadar etkileyici bir $ekilde yansitilabilirdi sanirim.

    i$in kotusu bu kadar i$kence ve vah$etin yaninda bir de hayvan du$mani damgasi yiyoruz kedinin asilmasiyla. oyle hayvan mayvan deyipte gecmeyin sakin, amerika'da hayvanlara verilen deger nerdeyse insanlarla ayni.

    hapishanenin caycisi rifki'nin $u atasozunu (!) ise hic unutmayacagim: "sikilmeden sikeceksin."

    william billy hayes yillar sonra verdigi bir roportajda, filmin gercekten kendi ba$ina gelen olaylari abartmi$ oldugunu kabul etmi$tir, lakin olan bizim imajimiza olmu$tur.. sictiktan sonra sifonu cekmek bizi rezil imajimizdan arindiramami$tir.. yabancilarla kulturen bir sohbete girildiginde ilk acilan ya da onlarin ilk aklina gelen $eylerden biri maalesef bu filmdir.. seyretmeyeni bile duymu$tur, artik etkisinin ne bicim oldugunu siz du$unun..
  • ayrica ikinci bir midnight express olayi icin (bkz: ararat)
  • 1970lerde hayatta olmadığım için filmin ideolojik hedelojisini, esin kaynağını ve gerçeklik payını dilediğim gibi sütten çıkmış ak bir kaşığın göbeğinden irdeleyemeden; sadece naçizane yapısal tespitimi aktarmak isterim:
    yerme stratejisi gayet kötü olan film, şöyle ki... filmdeki batılı karakterler mütemadiyen türkler şöyle domuz, böyle allah belanızı versin, yiğrençsiniz, hepiniz orospu çocuğusunuz, örk börk şeklinde nefretlerini dile getiriyorlar. yani aslında vurgulanan şey türkiye'nin iğrençliği değil (o da gösterilmeye çalışılmış tabii ama, dediğim gibi, arka planda kalmış), daha ziyade, sürekli türkiye'ye bela okuyan amerikalılar. ikna ediciliğinin tek temeli, "batılılar söylüyorsa inanırım" oluyor bu durumda.
    kısaca "show, don't tell" demek isterdim yönetmene/senariste. olivercığım yapamadığın iş değil biliyoruz yani hadi canım ya.
  • her ne olursa olsun, bu filmin yalnızca türklere küfretmek için yapılmış olduğuna inanıyorum. bu filmin sayesinde, uluslarası imajımızın iyileşmesi için çok fazla çabalamamız gerekmeyecek, çünkü ağzımızla kuş da tutsak batılıların gözünde zalim, cahil, eşcinsel eğilimleri olan, şekilsiz, ucube gibi insanlarız. bu film yalnızca rum ve ermeni lobilerinin işine geliyor, istedikleri zaman yaygarayı koparıp suyu bulandırıyorlar. bu nedenle filmin yönetmeni alan parker'ı protesto ediyorum.
  • alan parker ve oliver stone'un heralde analarını bir türk sikmişti diye düşündürten film.*filmin tek çekilme amacı ne sistem eleştirisi, ne başka bir şey. sadece türk düşmanlığı. bunu anlamamak imkansız. filmin ortalarında haynes'in türkler hakkında söyledikleri sanki yapımcıların düşünceleriymiş gibi geldi. "siz türkler domuz yemezsiniz ama hepiniz domuszunuz. sizin tüm oğlanlarınızı ve kızlarını sikeyim" gibi replikler sinema sanatını kullanarak ruhsal masturbasyon yapmaktan başka bir şey değil. bu adamlar oturup 2 saat boyunca türklere sektirse, hiç böyle konuydu falan uğraşmasalar ortaya daha samimi bir eser çıkardı.
    filmde oynayan türkler özellikle yargıcın söylediklerini anlamak imkansızdır.
    sonuç olarak bir komedi filmi olarak ele alındığında çok da başarılı olmuştur.
  • politikanın en büyük unsurlarından bir tanesi "psikolojik savaştır". psikolojik savaş dediğimizde uçaklardan savaş alanının içlerine ve ya sivil bölgelere atılan bildirgeler kadar basit bir konu aklımıza gelmemelidir.. televizyonun neredeyse her eve giriği, bilgisayarın kendisine müthiş derecede isimlendirilecek kullanıcı bulduğu günümüzde bir devlet politikası"devlet nasıl isterse" öyle gösterilebiliyor.. psikolojik savaş'ın en büyük enstrümanlarıda medya(gazete,tv, dergi,radyo vs.) ve sinemadır. bu yüzden de sinemaya politikanın karışması neredeyse kaçınılmazdır. elinde parası olan lobisi kuvvetli olan senaryoları yazdırıp tarih diye insanlara izlettiriyorlar. "gece yarısı ekspresi" bunların başında geliyor. "belene kampı" bir türk filmi de bulgarlar aleyhine propoganda yapıyordu. yahudilerin soykrımı üzerine, 2. dünya savaşından daha çok film çekilmiştir heralde. bu konuda; "yahudilere soykırım yapılmadığını savunan tarihçilerin sesleri pek cılız kalmıştır.. çoğu yahudi sermayesi olan dünya sermayesinin bu sesleri kısmak için ve bunun aksini iddia eder şekilde haberler, filmler yaynlayacak yeterli parası olması kendileri açısından bu sorunu çözer nitelik taşır.." bunlar psikolojik savaştır ve insan varolduğu sürece psikoloji olacak, psikolojiden faydalanmak isteyenler olduğu sürecede politika sinemaya girecektir. ama nedense çoğu konuda kaldığımız gibi bu konuda da pek güdük kalıyoruz.. gerçi ülkede normal film piyasası can çekişirken, pisikolojik savaş "anatema"'lı filmler görmemek pek de anormal karşılanıyor değil..
  • sultanahmet civarlarında gördüğüm, turistlere hizmet vermeyi amaçlayan bir otelin adı. hangi akla hizmet otelinin adını böyle koyarsın ve sonra da turistlerin gelmesini beklersin bilmiyorum.
hesabın var mı? giriş yap