• ana vatani arjantin olan; doğada yeşil tonlarında bulunan ancak insan eliyle üretilen versiyonlarında sarı, mavi, gri, füme ve hatta albinoyla bile karşılaşılabilen orta boy, çok oyuncu, konuşma becerisi gayet gelişkin bir papağan cinsi.

    yaklaşık 3 aydır sapsarı bir bebekle birlikte yaşıyorum. bana geldiğinde 2 aylıktı, henüz uçamıyor ve yem kıramıyordu. şırınga ve mamayla besledim. sağlıklı, yaramaz, ele avuca sığmaz bir minnoşa dönüştü. hakkında türkçe kaynak bulmak zor, ingilizce pek çok kaynak, makale vs var. onlardan faydalanarak 25-30 yıl ömrü olduğu söylenen bebekle sağlıklı, mutlu bir ömür geçirmek istiyorum.
  • daha çok bilinen adıyla quaker papağanı.

    hakkında ilk defa, birlikteliğimizin üçüncü ayı dolmadan yazmışım. 5 haziran itibarıyla koca bir yılı devirdiğimiz için minnoşla, daha detaylı bilgiler verebilirim artık.

    monk ya da quaker papağanı; arjantin, bolivya ve peru'da sıkça rastlanan bir cins. doğada yeşil ve yeşile dönük mavi renkleri var. orta boy bir papağan, bizde en çok beslenen ve bilinen sultan papağanı boyutlarında, biraz daha tombikçesi. sultan papağanının yetişkini için 90 gram denmiş, benim kızım bugün 110 gram. (evet, düzenli olarak tartıyorum.)

    kafasının üstü, kanatları ve kuyruğu aynı rengin tonu; yanakları, boynu, göbeği ve poposu başka bir rengin tonu oluyor. benim çocuğun versiyonunda üstü ve kuyruğu civciv sarısı; göbüşü, gıdısı, yanakları ve poposu beyaz. mavi ve yeşil olduklarında da, grinin bir tonu gibi görünüyor vücudunun alt tarafı. albino mu?.. ah işte o cennetten düşmüş gibi, dünyanın en güzel şeyi olabilir. bembeyaz ve kırmızı gözlü pamukçuk oluyorlar!

    insan canlısı, çok akıllı, çok oyuncu ve ilgi delisi bir kuş cinsi. yalnız bırakamam, aynı odadaysak onunla ilgilenmemek gibi bir şansım olamaz. ancak canı kişisel bakım yapmak isterse bir başka köşede durur ve kaşınır, haricinde beni terörize etmekle meşguldür. bir şey yemesi tehlikeliyse, izin vermediysem inadından asla vazgeçmez ve bi yolunu bulup o şeye ulaşmaya çalışır sürekli. içinde deterjan olan sular favorisidir. yani denetimsiz bırakmanız, ev ortamında, mümkün değil. köpekler hakkında fikrim yok, ancak kedilerle uzaktan yakından alakası yok.

    her sabah daha gözümü ovuştururken kahvaltısını hazırlıyorum. bunlar genelde mevsim sebzeleri, küçücük bir parça meyve (mümkünse ham, şekerin fazlası zarar), haftada birkaç kez çiğ yemiş (badem, ceviz, fındık vs), kurutulmuş gojiberry gibi şeker oranı yüksek olmayan kuru meyveler; çimlendirilmiş çekirdek, buğday vs, karpuzun kabuğu, katı haşlanmış yumurtadan bir parça (yine haftada birkaç kez), haftada bir kez tuzsuz bir parça peynir ve bir çay kaşığının yarısı yoğurt (bıraksam ayranı bile içiyor, hayvan yoğurt manyağı!) oluyor. bazen çok iyi haşlanmış bakliyat da veriyorum. özellikle nohut, fasulye vb bakliyatlarda bulunan bir madde onlara toksik olduğu için dağılacak kadar çok haşlıyorum. kırmızı ve yeşil mercimek, buğday, maş fasulyesi de haşlayıp verdiklerimden. bazı sebzeleri buharda pişiriyorum, çünkü pişirmezsem asla yemiyor! brokoli, karnabahar, havuç, bezelye gibi.

    evet, her sabah 15-20 dk uğraşıyorum yemeği için. yapmayacaksanız, önüne paketli hazır yemi koyacaksanız papağanın, siz beslemeyin. türkiye'de en çok eziyete maruz kalan petlerin kuşlar olduğunu düşünüyorum, papağanı çekirdekle beslemek çocuğu cipsle beslemekle aynı şey. karaciğer yağlanmasına sebep olup hayvanın ömrünü kısaltıyorlar. ya da aptal bir kafes alıp hayvana eşya muamelesi yapıyorlar. misafir gelince sandalyenin altına iteklenen kafesinde muhabbet kuşu bile duydum. umarım allah belasını verir o insanların!

    ben evdeysem, çocuk da dışarıda. saçımı kurcalıyor, ben onu kaşıdığım için kaşımı, kirpiğimi temizliyor. (sağ olsun!) oynuyoruz, şarkı söylüyor. bir gece bile evde yalnız bırakmadım. sürekli seyahat eden insandım, son 1 yıl içinde onu çok sevdiğini bildiğim ve benim kızın da çok sevdiği birine iki kez emanet etmek haricinde hiç seyahat etmedim. umrumda da değil. çünkü o beni herhangi bir seyahatten, insandan, eşyadan daha çok mutlu ediyor. bir süre daha böyle yaşayabilirim, sonra makul bir yol bulurum.

    harness aldım, bir süredir alıştırmaya çalışıyorum. birlikte dışarı çıksak, omzumdan asla ayrılmaz. ama araba gürültüsü, herhangi bir gürültü ürküp uçmasına neden olur ve sokaktaki kargalar, martılar için bir lokmalık yiyeceğe dönüşür. o yüzden harness ile çıkarıp her gün yaz güneşi almasını, çimlerde yatıp yuvarlanmasını istiyorum.şimdilik nefret ediyor, takabiliyorum ama taktığımda paralize oluyor. asla sırtüstü yatmayan hayvan, harness varken sırtüstü yatırdığımı bile fark etmeyecek hale geliyor.

    daha çok yazarım bana kalsa ama bir şekilde başlığa gelip monka heveslenenler zaten mesaj atıyor, bu da güncelleme olsun.
  • birlikteliğimizin 2. yılını da devirdiğimiz, gözümde dünyanın en güzel canlısı olan papağan çeşidi.

    ben minnoşumu sahiplendiğimde türkiye'de üreten yoktu. benim velet çek cumhuriyeti'nden geldi. cites belgesi ve ayağında bileziği ile... şimdilerde üreten birkaç kişi var. hele biri, manisa'daydı sanırım, tam bir kuş aşığı, cennet gibi bir yer yapmış kendine ve bebeklere; hem özgürler, hem yavruluyorlar sürekli. sevdiğim için kulağa ve göze sevimli geliyor ama tehlikeli aslında. becerip kaçanları doğaya hızlı bir şekilde adapte olup üreyebilir, 10 yıl sonra iskender papağanı ve yeşil papağan popülasyonuna dahil olup şehir hayatındaki minik kuşları tehdit edebilir. bu bilimsel tarafı, pek çok avrupa şehrinde yaşanan versiyonu. ispanya'da sokaklarda fink atıyordu quaker papağanları, hatta bir ara vuralım diye meclise öneri sunuldu! devasa yuvaları ağaçlardan insanlardan kafasına düşer korkusuyla... yuvaları da apayrı hikaye zaten. komün hayatı süren, yeni yuvayı diğer çiftlerin yuvalarına entegre inşa eden tek kuş cinsi quaker. bilimsel olmayan tarafı ise... zaten sokaklardaki kediler izansızca beslendiği için ne güvercin kaldı, ne serçe kaldı. sokak köpekleri ormanlara bırakıldığı için yaban hayatını tehdit ediyor. türkiye'yi papağanlar sarsa kaç yazar diyorum ara sıra.

    2 yıllık deneyimime gelince... bana çok düşkün, yanımdan asla ayrılmayan, sevgi dolu bir tüy yumağı ile yaşıyorum. görüntüsü ne kadar minnoşsa, sesi o kadar korkunç! apartmandaki herkes onu tanıyor, mahalledeki herkes de sesini biliyor. evde biri varsa asla konuşturmuyor, telefonda kesinlikle konuşamıyorum. kıskançlıktan çatlıyor. eve biri geldiğinde önce çok meraklı ve ilgili, kısa süreliğine oynamak ve keşfetmek istiyor. ama uzun kalacağını fark ettiği an gelene de, bana da hayatı dar ediyor. benden başka kimseyi istemiyor evde. aile fertleriyle birlikte yaşayanlara da aynısını yapıyormuş. ev ahalisinden sadece birini benimseyip diğerlerine saldıran monk biliyorum. tipitipin bir gagası var, saldırmaya karar verdiğinde bayağı tehlikeli olabiliyor. 2 yılı aşkın birlikteliğimizde 2 ya da 3 kez yedim o gagayı ve kan çıktı. hormonal dönemlerinde deliriyor, yeterince tanımazken şansımı zorlamıştım. uzun zamandır canımı hiç yakmadı. buraya kadar yazdıklarım standart huyları...

    benim ufaklık çok güzel huylu, canayakın ve sevgi dolu. bütün monklar öyle değil. kimisi sırtüstü yatmayı seviyor, benimkini asla yatıramazsın. damak zevki var bastıbacağın. başka monkların yediğini yemiyor, zorlamak kesinlikle kar etmiyor. aç kalıyor, yine de yemiyor. çığlıklarıyla ortalığı inletmesi de cabası. mavi boncuk dağıtmakta üstüne yok. kuş beslemiş insanları da, kuşlara dair hiçbir fikri olmayanları da cezbediyor. çünkü herkese sevdirir kendini. başka monkları, insanı değilseniz sevemezsiniz, parçalar!

    kocaman bir şatosu var. orta boy bir cins olmasına rağmen ben evde değilken daha az mutsuz olsun diye küçücük evde yaşamama rağmen devasa bir kafes aldım. içi de oyuncak dolu. çok parçalama meraklısı değildir. bazı monklar delinmedik kıyafet bırakmıyor, öyle bir huyu yok. eşyaları parçalıyorlar, öyle bir huyu da yok. fakat kedi gibi. açık gördüğü çekmece, dolap her yere dalıyor. fark etmeyip üstüne kapatma riski bile var. içini kurcalarken kendinden geçiyor çünkü. ben, bebekken korkmasın diye çok çabalamıştım. elektrikli süpürge, bir sürü cisim... hepsine alıştırmıştım. şimdi yanlış mı yaptım diye düşünüyorum. neredeyse hiçbir şeyden korkmuyor çünkü!!! tavuk gibi yerde geziyor gün içinde; ne ezilirim korkusu var, ne de karanlık odaya girerim vs.

    son zamanlarda keşfettim. ona şarkı söyleyince mutlu oluyor, hatta mırıl mırıl eşlik ediyor, kafasıyla ritim tutuyor. o kadar tatlı görünüyor ki... burnumu başına yaslayıp şarkı söylüyorum, o da mırıl mırıl cevap veriyor bana. insan bi tüylüye sevgisinden içine sığamazmış meğer! sayesinde yaşıyorum bu hissi. aşırı talepkar bir de şapşal. şimdi klavyede elimi ittirdi, ittirdi, anladım. kafasının kaşınmasını istiyormuş, ara verip ona hizmet ettim. gagasını ve tırnaklarını zaman zaman törpülememe ve koza içinde çıkan tüyleri için ona yardım etmeme izin verir hep. onu sevdiğimi biliyor, bunu her gün hissediyorum. insanlar bile bu kadar farkındaymış gibi gelmiyor çoğunlukla.

    şuraya böğürtlenlerle savaşından galip çıkmış halini de ekleyeyim. koca sarı civcivim benim!

    görsel
  • 8 aydır besliyorum.birisi 3 aylıkken kaçtı. yokluğunda kızımla gözümüze uyku girmiyordu. eşim izin verince tekrar sahiplendik.
    ilk monkum albino idi. bence dişiydi çok cana yakındı ama kaçtı gitti vicdansız ama konuskanlık hiç yoktu.
    ikinci monkum parlak petrol mavisi gibi. bence erkek çünkü haldur huldur gırtlak çalılmaları yapmaya başladı 5 günde babacık öğrettim sonra aşkım canım bunları çıkardı. bedensel taklit hareketleri öğrettim ama sonra iş yopunlugundan eğitimi kızıma devrettim.
    ilgi isteyen bir kuş ama sürekli ilgi istemiyor. bazen kafeste çok sıkılınca gürültü çıkarıyor.15 dk salıyorum rahatlıyor. tavsiyem kafesi büyük almanız yönünde. yem olarak sultan papağan yemini yiyor. palet yeme alışkın değil o yüzden masrafı az.lpgli araç gibi benimki. çocuklara çok baglı. evde 2 yada 3 kişiyi belliyor bunları sıralamaya koyuyor.ve bu sıralamaya uygun ilgi gösteriyor. gagalama yok ama el besleme ve küçüklükten almak sahiplenmek lazım.
    en ilginç özelliği ise sona bırakıyorum. çok kıskanç bir papağanmış bu monklar. evde sıralamaya giren birisi sıralamaya girmeyen birisini monkun önünde sever öperse bizim monk direk efeleniyor kanatlarını kaldırıyor dayı gibi böyle koşar adım gagalamaya çalışıyor sevdiğini paylaşmsmak için. yani anlıyacagınız evdeki kişi sayısı 3 ten fazla ise tavsiye etmem. yada illa beslenecekse herkes ilgi göstermeli. sultan papağanına göre 1 tık küçük papağan.ötüşü muhabbet kuşu gibi ama bazen karga gibi kafa ütüleyebiliyor. uçuşu yavaş ve çok amatör. gürültücü bir kuşta değil bence.akşam 9 dan sonra kepengi indiriyor. ama o gün hiç dışarı çıkarmamışsanız ilgi görmek isteyebilir. tavsiye ediyorum ama erkek olmalı cinsiyeti.
  • çok güzel ama bu boyutlar için sultan papağanını tercih ederim. biraz büyük için kesinlikle eclectus.
hesabın var mı? giriş yap