• ülkemizde 18 ekim de son aşk ismi ile gösterime giren sandra nettelbeck yönetmenliğinde, dram komedi türünde bir film. henüz izlemedim daha bismillah nette bir şeyler bakarken michael caine'in filmi olarak görünce dikkatimi çekti. imdb 6.8 diyor. michael caine'i izlemekten keyif alan biri olarak, bir ön göz gezdirme ile filmin de oldukça güzel olduğunu düşünüyorum. bir amerikalı profesörün parisli bir kadınla tanışarak hayatlarının değişimini anlatıyor.
  • sıkılmadan izlediğim güzel bir film. muazzam diyemediğim fakat michael caine ve güzel fransız kızımız sayesinde izlenilebilir kılıp insanı bunaltmayan çokta uzak olmadığımız bir konuya sahiptir. ağladım, gözlerim portladı çok duygusal diyenleri bir kenara iterek, vakit geçirilebilecek güzel bir film diyorum.

    birde bu fransızlar neden bu kadar çekici olmak zorunda arkadaşım.
  • hayatın olağan akışında süregiden, oldukça doğal işlenmiş bir kurguya sahip olan güzel film. kimileri bayıcı, durgun, ağır akan bir film olduğunu düşünebilir, ama boşverin, zaten bu insanlar her filmden aynı haltı bekledikleri için onları gözardı edin.

    son olarak filmin sonu ters köşeye yatırıyor insanı, izlemeye değer bir film.
  • film gerçekten güzel ve bir o kadar da düşündürücü, 3-4 dakika the x files'ten tanığıdımız giilian anderson'u gördüm mest oldum, yıllar geçtikçe daha da güzelleşiyor ablamız.
  • nedense bana smultronställeti hatırlatan filmdir. gerçi arada dünyalar kadar fark var aynı gerçekliğin farklı yorumlaması.

    smultronställetin baş karakteri isak hayat istediklerini alamamış ve teselliyi sadece çalışmakta ve ömrü hayatını inzivada geçirmekte bulmuştur.

    fakat henry hazretleri hayattan istediklerini almış ve bütün yaşama azmini karısına vakfetmiştir ve sonuç hüsrandır. belki de başarının boşluğu belki de bulup kaybetmenin ve beyhude şeylerle kaybettiğini yakalama arsuzuyla dolar taşar film.

    ama işte bir bilgenin dediği gibi insanlar sevilmez hayat sevilir. çünkü insanlar ölür, gider, bir yabancıya dönüşür ve bir insan üzerine kurulan hayat çökecektir.

    paris şehrinde bir kelime fransızca konuşamadan içine kapalı yaşayan bu hazret neyi kaybettiğini bilir ve onu bir daha arama ihtiyacı duymaz. çünkü bulamayacaktır.

    ama kaybettiğini zannettiği şey belki esas kaybettiği şey değildir. hayatı ıskalamış , yaşamı sevmektense adece bir insanı severek kendi ateşinde yanmayı ve yok olmayı seçmiştir.

    zaten seçimlerimiz bizi bir adım daha nihai sona götürmüyor mu?

    yabancı bir şehirde insanları sevmeden insanlığı ise hiç iplemeden yaşayan bu kişi tamamıyle 20. yüzyılda kalmıştır.

    yeni çağ ona bir şey vaad etmez. çünkü bu post modern öküz çağ hem onun duyuşuna hem de düşünüşe terstir. - itiraf edemesek de bir çoğumuzda olduğu gibi - bu anlamsız beyhude çağ da bir hayalet gibi dolaştığını her mimiği her jesti ile belli eder.

    zaten film bir hayalet filmdir. gerek temposu gerekse oyunculukları - olması gibidir hani- bu dibi kınalı post modern dünyanın gayet dışındadır.

    teker teker oyunculukların hakkının verildiği ve rejinin bir kadının elinde olmasına rağmen bir erkek filmidir bu film. yönetmeni sandra nettelbeck feminist şaçmalıkları yerleştirmeyip - ki françoise dorner romanı yazmıştır, ki o da bir kadındır- gayet adam akıllı filmler yapabileceğini bize göstermiştir.

    darısı 5. sınıf boktan filmleri cafcafla duygu sömürüsüyle yerleştirmeye çalışan kolaycılara...

    vel hasıl-ı kelam izleyin izletin esas sinema nasıl olurmuş görün...
  • insanın başına ne gelirse gelsin hayatın devam ettiğini hatırlatan film.
  • merak ettiğim film.
  • gece geç saatte izlendiğinde bazı diyalogları uzun bulup anlamayabilirsiniz.

    --- spoiler ---

    matthew yıllarca arasının olmadığı oğluna en güzel miras olabilecek pauline'i bırakıyor. intiharı kendisine karısının kendine bıraktığı gibi hayaletini pauline'e bırakıyor. buda gösteriyor ki pauline ile matthew'in arasındaki ilişki ölen eşiyle olan ilişkisine benzermiş. (yada bunların hiçbirisi, biraz uyumam lazım.
    --- spoiler ---

    filmin imdb bağlantısı: http://www.imdb.com/title/tt1838603/
  • açılış sahnesi amour'un final sahnesi gibi duran (bana mı öyle geldi?) film.
  • son zamanlarda izledigim iyi filmler arasina rahatlikla koyarim kendisini. michael caine zaten usta ama clemence poesy resmen izleyenleri kendisine asik ettirmistir eminim. hatun filmde dokturdukce yanimda hanimin elini sikmaktan bir hal oldum.
hesabın var mı? giriş yap