• süper bir film. mekan mekan gezerken, ruh ruh, insan insan da gezen hikayeleri pek severim. mesela tamamen alakasız bir tür olmasına rağmen the ninth gate de bana bu filmden aldığıma benzer bir keyif vermişti.
  • nasıl kötü bir film. kitaba zaten tahammül edememiş yarıda bırakmıştım ama, film bir senaryo felaketi. yani senaryo yazarlığı dersinde kötü örnek diye izletsen izletirsin. içi boş tesadüfler, motivasyonsuz karakterler, hele o bitiş, "ben hazır değilim".

    --- spoiler ---
    bu arada estefanio ile amadeu'nun yaptığı şey devrime, mücadeleye, yoldaşlarına ihanet etmektir, aşk değil. ateş hattındaki yoldaşlarını bırakıp, üstelik faşist bir katilin yardımıyla ülkeden kaçmanın, daha sonra düzene yerleşip yazar, profesör üç kuruşluk aydın olmanın romantize edilecek bir tarafı yok. bildiğin alçaklık.

    böyle tipler sevemezler de zaten. duygusallıklarının altında sinsi bir bencillik saklanır; köşeye sıkıştıklarında bütün duygusallıklarını atar dünyanın en soğukkanlı, korumacı tipine dönüşür, önce kendilerini kurtarmaya bakarlar.
    --- spoiler ---

    iyi bir senaryo ve gerçek yoldaşlık sevgisi görmek isteyenler l'armee du crime'i izleyebilirler.
  • etkileyici bir film. kitabını okuma ve o kitabın sırrını da bulma hissi yaratıyor.

    --- spoiler ---

    amedeu'nun "tüm ülkedeki en disiplinli okuldu. üçüncü gün anladım ki altında ezilmemek için günleri saymam gerekiyor." dediği okulundaki mezuniyet konuşması:

    katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim.
    askeri üniformanın kirli renkleri karşısında bana onların güzelliği ve de ihtişamı lazım. incil'in güçlü kelimelerini seviyorum. onun şiirsel kuvvetine ihtiyacım var. dilin yozlaşması ve değersiz sloganlar karşısında, ona ihtiyacım var.

    ama içinde yaşamak istemediğim bir dünya daha var.

    bağımsız düşüncenin kötülendiği ve tecrübe edebileceğimiz en güzel şeylerin günah ilan edildiği bir dünya. sevgimizin tiranlar, zalimler ve katiller tarafından talep edildiği bir dünya. ve en garibi, insanlara vaiz kürsüsünden bu yaratıkları affetmeleri, hatta sevmeleri öğütleniyor.

    bu sebeptendir ki, incil'i sadece kenara koymak yetmez. onu tamamen hayatımızdan çıkarmalıyız. çünkü o sadece tepeden bakan, kibirli bir tanrıdan bahseder. o her yerdedir, tanrı gece gündüz bizi gözler. yaptıklarımızı ve düşüncelerimizi not alır.
    ama sırları olmayan bir adam nedir ki?
    sadece ama sadece kendine ait düşünceleri, dilekleri olmayan...
    yüce tanrı, o dizginlenemez merakıyla ruhumuzu çaldığını düşünemiyor mu?
    ölümsüz olması gereken ruhumuzu...
    ama bu kadar ciddiyet içinde ölümsüz olmayı kim ister ki?
    bugün, bu ay, bu yıl ne olduğunun önemi olmadığını bilmek, ne sıkıcı bir şeydir.
    hiçbir şeyin önemi yok. buradaki hiç kimse, sonsuza dek yaşamanın nasıl olduğunu bilmiyor.
    ve ne mutlu bize ki, asla da bilmeyeceğiz. size bir şeyi garanti edebilirim. bu sonsuz ölümsüzlük cenneti, bir cehennem olurdu.
    her anımıza güzellik ve dehşet veren sadece ve sadece ölümdür. zaman yalnız ölüm sayesinde yaşayan bir şeydir.
    tanrı bunu neden bilmiyor? neden bizi, dayanılmaz bir şekilde kasvetli olabilecek sonsuzlukla tehdit eder?
    katedralleri olmayan bir dünyada yaşamak istemezdim.
    pencerelerindeki ışıltıya, o güzel dinginliğine, buyurgan sessizliğine ihtiyacım var.
    kelimelerin kutsallığına, şiirin ihtişamına ihtiyacım var.
    ama bir o kadar da, özgürlüğe ve bu dünyada acımasız ne varsa ona isyan etmeye ihtiyacım var.
    çünkü biri olmadan diğerinin hiçbir anlamı olamaz.
    ve kimse, beni seçim yapmaya zorlayamaz.
    --- spoiler ---
  • "bir yeri terk ettiğimizde orada bizden bir şeyler kalır. gitmiş olsak da orada kalırız. ve içimizde öyle şeyler vardır ki sadece oraya dönerek bulabiliriz. çok kısa bir süreliğine de olsa hayatımıza sahnelik eden bir yere gittiğimizde ruhumuza yolculuk ederiz. ama kendimize ettiğimiz bu yolculukta, kendi yalnızlığımızla yüzleşmemiz gerekir. ve yaptığımız herşey yalnızlık korkusundan yapılmıyor mu zaten? hayatımız son bulurken pişman olacağımız onca şeyden vazgeçme sebebimiz de bu değil mi?"

    pascal mercier
  • lisbon'a zamanında giden bünyemi mutlu eden filmdir.

    bugün izlediğim güzel ve nadide filmdir. ayrıca an itibari ile imdb puanı sadece 6.8'dir. hayır, bu kadar az değildir bu güzelim filmin puanı.. ama zaten imdb nedir ki? bir güzel sanatsal filmin değerlendirilmesi, bir amerikan sitesi'ne mi kalmıştır yani ? elbette hayır !

    amadeu'nun aşkı bir yana (derin anlatılmamıştır filmde sanki), devrim kokan lisbon sokakları içime oturmuştur, filmi izlerken.
    ah demişimdir, ah; "2010'da o sokaklarda dolaşırken bütün bunlardan habersizdim ben"... üzüntü sebebidir bu da zaten.

    ---- spo güzellemesi ---

    oyunculuklar göz doldurmaktadır. irons, huston ve diehl çok çok iyidir..

    en başta, raimund'un yalnızlık kokan hali insanın içine hüzün çöktürür misal. satranç oynamaktadır gecenin bir yarısı tek başına.. sonra uyumadan okula ders vermeye gitmektedir. köprüde bir kadınla karşılaşır ve onu intihar etmekten kurtarır.. kadının neden böyle yaptığını ise çok daha sonra anlayacaktır.

    kadını okuluna getirir, derse sokar. ceketini asar ve ders anlatmaya başladığı anda, kadın sınıftan çıkar.. o ise peşinden koşar, elinde kadının ceketi ile. ve o ceketin cebinde eline bir kitap geçer..

    ardından olaylar lisbon'a gitmeye kadar varır..

    amadeu karakterinin faşist, lisbon kasabını tedavi etmesi ve sonrasında bundan dolayı ona bağıran, kızan halka ise, "ben bir doktorum" demesi insanı etkileyen bir diğer sahnedir kanımca. evet o bir doktordur ve eğer ben onun yerinde olsa idim, aynısını yapardım kesinlikle..

    kitaplar...
    ah o kitaplar.. bir kitap, insanın hayatını ne kadar da çok değiştirebilmektedir, değil mi?
  • kitaptan uyarlama cok hos film. jack huston’a aslinda amadeu’ya hayran olmamak elde degil.. bununla birlikte cok guzel replikleri barindiran, yormayan, sikmayan, keyifli bir film.

    “hayatin gercek yonetmeni tesaduftur. zalimlik, sefkat ve buyuleyici cazibeyle dolu bir yonetmen”

    “hayatin yonunu sonsuza dek degistiren onemli anlar her zaman bagira cagira gelmesiyle anlasilmaz. gercekte, hayatin yonunu belirleyen deneyim anlari cogu zaman, inanilmaz derecede gosterissiz olurlar.”

    “her animiza guzellik ve dehset veren sadece ve sadece olumdur.”
  • siir gibi bir film.
  • geçmiş, hayat yolculuğunda içinde bulunduğumuz bugünümüzü anlamlı kılan hikâyemizdir. film, günü anlamlı kılan geçmişe yapılan bir yolculuk ise baş rol oyuncusu da, ki kendisi jeremy irons, başkasının geçmişine yaptığı yolculukla hayatını anlamlandırmış, sıkıcı bir insan olmaktan azade olmuştur.

    --- spoiler ---

    "ortada bir diktatör varsa devrim bir vazifedir." cümlesi dikkat çeken birçok cümleden sadece biri. kadından en sonda gelen "neden burada kalmıyorsun?" sorusu, yalnız bir adama bir kadın tarafından sorulacak en güzel ve en tehlikeli sorulardan biri olarak buruk bir gülümsemeyle gecemi sonlandırdı.
    filmi izlemenizi tavsiye ederim.
    --- spoiler ---
  • tutunamayanlar'da turgut'un intihar eden selim'in geride bıraktığı notlardan yola çıkarak selim'i araması, onu ilmek ilmek çözmesi, tanıması gibiydi raimund'un amadeu'nun kitabından yola çıkarak yaptığı yolculuk. ne yaşanmışlıklar var şu dünyada dedirtti, gizli kalmış, yok olup gitmiş ne anılar.
  • lizbon'a gece treni isimli, başyapıt niteliğindeki kitabın beyaz perdedeki ismi. 7 mart itibariyle almanya'da gösterime girecek filmin yönetmeni bille august.

    http://www.imdb.com/title/tt1654523/
    http://www.youtube.com/watch?v=nkij0f-ixlm
hesabın var mı? giriş yap