• gidilip goruldukten sonra "seeing is believing" mantigimin geri geldigi ulke...

    ozlenilesi seyler...
    *ucakla sahara colunun uzerinden gecerken garip bir huzur hissetmek..tum kumul adalarina her nekadar birbirinin ayni olsa da gozunuzden ayirmadan bakmaya calismak.
    *hernekadar basta sizi korkutsa da,3-4 gun sonrasinda renk ayirdina varamayacaginiz seker mi seker,sakir sakir ingilizce konusan ve canayakin insanlar..
    *bir iki gun nijeryalilarin ingilizce aksanina alismak ve alisirken yaptiginiz salakliklar.
    *pazara gittiginizde sut gibi beyaz olan teniniz* karsisinda size "oibo*" diye bagiran ve her nekadar size canavar muamelesi yapsalar da dokunmak icin ellerindeki butun mallari verebilecek insanlar..
    *heryerde yapılmamasi gereken dudu* & oibo geyikleri.sakalasma malzemesi olur arkadaslar arasinda.
    *musluman kesimin (%40) turkiye deyince sizi bagrina basmasi.radyodan "aaa ezan lan" derken ewt deyip,uzerine atlamalari ve sorgu suale cekmeleri.
    *tatli mi tatli,taze mi taze, salkim salki muzlar ve iki salkimi neredeyse 1 ytl kadar..hele ki omrunuzde okadar muz yememis oldugunuzu dusundugunuzde yuzundeki gulumsemenin haddi hesabi yok.
    *hindistan cevizi,ananas,mango ve bir cok tropikal meyvayi ucuza ve dilediginiz kadar yeme firsati.
    *tum cocuklarin size el sallamasi.okullarindan cikip kosarak sizin aracinizin arkasindan kosmalari.
    *eger ki egitime gittiyseniz okuldan cikarken "bidaha gelelim mi" sorusuna 20 kucuk insandan cikabilecek maximum sesin cikmasi.
    *balta degmemis ormanlari..yesilliklerin icinde -tum yilan vb saldirisi riskine ragmen- kendinizi kaybetmeniz.
    *her nekadar sinir bozucu olsa da bir elektrik yuzunden bir internet baglantisi yuzunden surekli baglantinin kopmasi.sonunda kendinizi internet kafede deliler gibi gulerken bulmaniz..
    *kucuk kasabalara giderken insan elinin degmedigi yollardan gecmek.
    *yine kucuk kasabalarda beton yapıtlarin bulunmamasi..(lagos haric tabii ki)
    *araba durdugunda cama saldiran su satan kucuk kizlar..oyle kizlar ki elinden geldigince seni taciz ederek kesin bir sey aldirmak icin caba harcar ve sonunda galip gelen oldugunda yuzundeki siritis sanki hayatindaki tum gereksizlikleri siler gibi guzel..
    *yollarda kecilerin dolanmasi.
    *duvarlarda kertenkeleler gormek ama bunlarin hicbirinin gelip te sizi bulmayacagini bilmek;tum hayvanlar kendi halinde takiliyor...
    *vucudunuzun her yerine off siktiktan sonra hicbir sivrisinegin yaniniza yanasmamasi ama sizin o kokudan bayilmaniz*.
    *turkiye'ye donseniz dahi hala aranmaya devam eden arkadaslar edinmeniz ve mail trafigine alismaya calismaniz.

    ozlenmesi muhtemel olmayan seyler...
    *iki mevsimin oldugunun sonradan farkina varmak ve gittiginizde hasta olmak.
    soyle ki bir sicak mevsim bir de yagmurlu mevsim yasarlar; sicak mevsim kasim-mart arasinda, yagmurlu mevsim ise mart-kasim arasindadir.yaz yanlisina dusup kalin giysiler goturmemek hatadir.
    *ne zaman yagmur yagacagini anlayamamak ve sonunda sirilsiklam olmak.
    *herkesin hip-hop dinlemesi ve allahin cezasi hicbir televizyon kanalinda hip-hop disinda baska bir tarz calmamasi ve kafayi kirmak uzereyken,nijeryalilarin dans etmeye baslamasi.
    *kizlarin koca kiclari.ama dans ederken deli oluyor bea.
    *salak yerel kanallarinda bizim gibi salak dizilerin olmasi ve gun icinde bazen izlicek bisey olmamasi.
    *insanlarin cogu zaman dilenerek para kazanmaya calistigi sokaklardan siyah cipleri ve gunes gozlukleriyle deli parakiran amcamlarin viiiinnnn diye gecmesi.-aci-
    *yiyecek bulamayan insanlarin bulundugunu bildiginiz sehrimizde play station salonlarinin iki adimda bir konuslanmis olmasi.-aci-
    *hic bir yerin temizliginden emin olmamak.
    *sabahin korunde et ve pirinc yemeleri ve bunlarin hepsini elleriyle yemeleri ki "pirincte mi elle yenir" demekten alamazsiniz kendinizi,suracikta catal kasik durmaktadir.
    *sokagin kenarinda et pisirip satmalari: etler izgaranin uzerinde tum toza ragmen kizartilir,gazete kagidinin icine etler dogranir,uzerine sogan dogranir ve biber bocalanir,gazeteye sarilir ve afiyetle yenir..
    *bazen meyve ve kurabiye ile doymaya calismak.
    *dilencilerin kolunuza yapısmasi ve para vermedikce nereye giderseniz pesinizden gelmesi.
    *"sizin oradaki okullar nasil" diye soran kucuklere ise resmen ahir gibi olan okullarinin karsisinda kendi okullarinizi anlatmaktan kacmaya calismaniz.ne dersin ki,ya da nasil anlatirsin...
    *yavsak oglanlardan kacmak icin bagirarak "erkek arkadasim var" demek..
    *ellerini surekli kirlenmis hissiyle islak mendillerle silmek..
    *havaalaninda hicbir ekranin olmamasi ve ucagin ne zaman kalkacagi,kac saat rotar yaptigiyla ilgili hicbir bilgi alamaman.
    *petrol fiyatinin 75ykr olusu ve turkiye'ye geri dondugunuzde lanet etmeniz.

    ***en onemlisi ise turkiye'yi dusundukce cogu seye sukretmemiz gerektigini gormeniz..
    yollarindan yollarina, suyundan suyuna, temizliginden temizligine, duzenliliginden duzensizligine, gelismisliginden gelismemisligine, insanlarindan insanlarina ve bir cok seyine...
    turkiye'ye 3. dunya ulkesi diyenlere;
    (bkz: seeing is believing)
  • eski başkent lagostan hareketle konuşacak olursak, kaosun ülkesidir nijerya.

    osmanlı imparatorluğu’nun nijerya ile ya da bugünkü nijerya'nın bulunduğu topraklardaki siyasi yapıyla doğrudan bir ilişkisi olmamıştır. fakat kuzey afrika kökenli ticaniyye ve şazeliyye tarikatının bölgenin islamlaşmasında önemli katkıları olduğu ve bu tarikatların kuzey nijerya’ya kadar gitmelerinde sultan ii. abdülhamit’in yönlendirmesi ve isteği olduğu bilinmektedir.

    1891 yılında lagos bölgesi müslümanlarından muhammed shitta’nın cami yaptırmak istemesi üzerine dönemin ingiliz sömürge valisi izin vermemiş ve bu bilgi kısa bir süre sonra sultan ii. abdülhamit han’a ulaşmıştır. bunun üzerine britanya kraliçesi’ne mektup yazan sultan ii. abdülhamit; muhammed shitta’nın kendi tebaasından olduğunu, bu yüzden izin verilmesi gerektiğini belirtmiş ve cami yapımı içinbir miktar para, “beylik” unvanı ve bir kılıç yollayarak muhammed shitta’yı taltif etmiştir.

    1892 yılında inşası tamamlanan shitta-bey camii, harap halde olmasına rağmen günümüzde hala kullanılmaktadır. shitta-bey cami 1997 yılında diyanet vakfı tarafından restore edilmek istenmiş, fizibilite raporu hazırlanıp maliyet çıkarılmış fakat caminin mülküne malik olan muhammed shitta-bey’in torunu senatör sikiru shitta-bey’e karşı oluşan güven sorunu nedeniyle proje askıya alınmıştır.

    923.768 km2 lik bir coğrafi büyüklüğe sahip olan nijerya 1 ekim 1960 yılında bağımsızlığını kazanmış. bu tarihten sonra ülke ekonomi ve asayişi askeri darbelerle sarsılmış. iktidar sahibi diktatörler her darbe sonrası ülke zenginliklerini kendi lehlerine kullanarak sağladıkları serveti yurtdışına taşımışlar. nijerya ekonomisinin en büyük handikaplarından birini bu durum oluşturuyor. ancak, 29 mayıs 1999 tarihinde demokratik bir yapının ülkeye hakim olması ile beraber bu siyasi tablonun değişmeye başladığı söylenebilir.

    nijerya, eyaletlerden müteşekkil bir idari yapıyla yönetiliyor. her eyaletin bir valisi, bir başbakanı ve bir meclisi var. bu eyaletlerin tamamı ülke genelinde merkezi mahiyetteki bir siyasi yapıda birleşiyor. ülkenin kuzeyinde bulunan ve ağırlıklı olarak müslümanların oluşturduğu kano, kaduna, sokoto gibi eyaletler islam hukuku’na göre idare ediliyor. bu bölgelerde de ciddi yönetim sorunlarının olduğu da bilinen bir gerçek.

    ülke genelinde 253 adet kabile ve dolayısıyla 253 adet de yerel dil mevcut. ancak resmi dil ingilizce ve halkın geneli bu dili kullanabiliyor. bunda uzun yıllar boyunca ingiliz sömürgesi altında kalmışlığın çok önemli bir rolü var. ingiliz kültürünün halk üzerindeki çarpık etkisini pek çok alanda müşahede etmek mümkün. halihazırda kullanılan kıblelerinin londra olduğunu söylemek pek abartılı bir ifade olmasa gerek.. ingiltere primer ligi, nijerya’nın yerel liginden daha çok takip ediliyor. her gencin tuttuğu bir ingiliz takımı mutlaka var. ve ülke insanının para kazandığında gitmeyi en çok arzu ettiği ülke yine ingiltere’den başkası değil.

    etnik yapıyı irdeleyecek olursak;

    hausalar: ülke nüfusunun yaklaşık %22’sini oluşturuyorlar. %90’ından fazlası müslüman. ağırlıklı olarak ülkenin kuzey bölgelerinde yaşıyorlar.

    yorubalar: ülkedeki nüfussal ağırlıkları %21 seviyesinde. yarısını müslümanlar ve diğer yarısını hristiyanlar oluşturuyor.

    ibolar: nüfusun %18’lik kısmını oluşturuyorlar. neredeyse tamamı hristiyan.

    fulaniler: nijerya’da %11 ler seviyesinde bir nüfus oranına sahipler. % 90’ına yakın bir kısmı müslüman.

    kanurlar: nüfusun %4’lük kısmını ise kanurlar oluştuyor. tamamı müslüman.

    nüfusun geri kalan küçük kısmını ise oranlamaya girmeyecek nitelikteki kabileler oluşturmaktadır.

    dini yapıya gelince;

    devletin resmi dini yoktur. 50 yıl öncesine kadar %70 ler %80 ler civarında olan müslüman nüfus, son kayıtlara göre toplam nüfusun % 51'ini oluşturmaktadırlar. müslüman nüfusun azalmasında sistemli bir şekilde yürütülen misyonerlik faaliyetleri etkili olmuştur. müslümanlar arasında maliki ve sünni mezhepler yaygındır. müslümanlardan sonra, ikinci sırayı % 33’lük oranla hıristiyanlar alır. beşte dördü protestan kalanı katolik’tir. halkın % 16'sını ise yerel dinlere bağlı animistler oluşturur ve bu nüfus ağırlıklı olarak kırsal kesimde yerleşiktir. çok az sayıda yahudi bulunmaktadır. müslümanlar daha çok kuzeyde, hıristiyanlar ise güneyde yoğundurlar.

    son yıllarda ülke genelinde ve özellikle müslüman nüfusun yoğun olarak yaşadığı kuzey bölgelerinde misyonerlik faaliyetleri hızla yaygınlaşmıştır.

    seyahatimiz süresince en ücra yerlerine kadar girdiğimiz lagos’un hemen her sokağında bir kiliseyle karşılaşmış olmamız durumun vahametine işaret etmektedir. kiliselerde insanların ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar yürütülmektedir. hemen her köşe başında karşınıza çıkan bu mekânlar birer dükkân ve eğlence yeri vazifesini görmektedir. önemli addedilen dini günlerde oldukça etkin faaliyetler icra etmektedirler. gezimiz esnasında birkaç farklı ağızdan duyduğumuz ifade; “en çok kazanan tüccarların papazlar” olduğu yönündedir. kiliseler kanalıyla ülkeye çok ciddi kaynak aktarılmakta ve bu kaynaklar insanların hıristiyanlaştırılması için kullanılmaktadır. bu çalışmalar, genel anlamda gelir seviyesi oldukça düşük olan halk tarafından ve sosyalleşme ihtiyacı had safhaya ulaştığı halde bu ihtiyacını başka alanlarda tatmin imkânı bulamayan gençler tarafından kabul görmektedir. çünkü kilise bir gencin müzik, spor, arkadaşlık ve hatta evlilik gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik faaliyetlerde bulunmaktadır.

    imaja düşkün nijerya insanının görsel imajinel unsurlar ve içsel müzikler eşiğinde noel ve yeni yıl kutlamalarında bulunduklarını ve bunu ne kadar çok önemsediklerini gözlemleme imkanı bulduk.

    müslümanların ise sosyal anlamda faal olmalarının önünde en başta ekonomi olmak üzere birçok engel söz konusudur. nijerya müslümanlarını bekleyen en büyük tehlikelerden birisi evlatlarının gelecekte hıristiyanlaşmasıdır. adı ahmed, süleyman olduğu halde hıristiyanlığı seçmiş çok sayıda gençle karşılaşmamız bunun en bariz göstergesidir.

    kabile kültürünün etkisi altındaki dinlerini yaşamakta olan nijeryalılar arasında zaman zaman çok sayıda insanın ölümüne neden olan çatışmaların yaşandığı bilinen bir gerçektir. bu çatışmaların temeli, daha sonra farklı mecralara ulaşan kabile kavgalarıdır.

    1999, 2001 ve 2004 yıllarında meydana gelen ve yüzlerce kişinin ölümüyle neticelenen olaylar incelendiğinde yukarıda bahettiğimiz kabile tartışmalarının temel etken olduğu görülecektir. bölgede varolan bu hassas yapı özellikle dış güçler tarafından alevlendirilmekte ve maksatlı olarak dışarıya farklı şekilde lanse edilmektedir..

    örneğin 2004 yılında nijerya’da yapılan bir güzellik yarışmasını müteakiben bir gazetede müslümanlar aleyhine ağır ithamlar dolu bir yazı kaleme alınmış.. bu yazıyı yazan gazeteciye tepki olarak müslümanlar gazete binasını basmışlar ve tepkilerini ortaya koymuşlardır. tepki sonrasında dağılmak üzere olan kalabalığa bölgede bulunan bir kiliseden taş atılması neticesinde olaylar büyümüştür.

    bölgedeki etnik ve dini yapının bu denli kışkırtılarak ortaya çıkacak olan tablodan nasiplenmek isteyenler olduğu kesindir. bu çatışmalar uluslararası kamuoyunun önüne din çatışması olarak sunulmaktadır.

    eğer asıl sebep din temelli olmuş olsaydı yorubaların hristiyan olanları ile müslüman olanlarının birbiriyle çatışması beklenirdi doğal olarak. ancak tüm müslüman-hristiyan çatışmaları ibolarla/yorubalarla-hausalar arasında cereyan etmiştir. bizim edindiğimiz intiba, din faktörünün belirleyici olmaktan ziyade, görsellikten öteye geçemediği yönündedir.

    ihh'nın 2007-ocak- kurban organizasyonu dolayısıyla bulunduğumuz lagos eyalet nüfusunun resmi rakamlara göre 15 milyon olduğu ifade ediliyor. ancak bu rakamın gayrı resmi olarak 20 milyon civarında olduğu aldığımız bilgiler arasında. nijerya’nın toplam nüfusunun 150 milyona yaklaştığı düşünüldüğünde, ülke nüfusunun oldukça önemli bir kesiminin bu şehirde yaşadığını görürüz.

    nüfusun çok önemli bir kısmı, gecekondu diye adlandırdığımız derme çatma evlerde yaşıyor. bu evlerin bulunduğu muhitlerin de derme çatma kurgulandığını ifadelendirebiliriz. varoşlarda her evde birkaç aile yaşamak zorunda. ve bu aileler ortalama olarak 9 kişiden müteşekkil.

    lagos nijerya’nın eski başkenti konumunda. ülkenin kuzey ve iç bölgelerinden yoğun göç alması sebebiyle sıkışmış bir kültürel yapıdan söz etmek mümkün. gelenekler ile modern yaşamın cazibeleri arasında kalmışlığın getirdiği bir sosyal sıkıntı söz konusu. bir yanda aşırı zengin bir nüfusun yaşadığı lagos’da, hemen birkaç sokak içerilerde ve kenar mahallelerde bu zengin nüfusun her daim özentisini hisseden ciddi bir nüfusla karşılaşıyoruz.

    lagos’da ekonomik anlamda orta sınıftan neredeyse bahsetmek mümkün değil. lüks yaşamın ve çok sefalet içerisinde bir hayatın arasında kahredici bir git gel yaşanıyor. böylesi bir tablo şehirde suç oranının hayli artmasına sebebiyet vermiş görünüyor. uluslar arası boyutlara dek ulaşan dolandırıcılık, sahtecilik, gasp ve hırsızlıktan söz etmek için ayrıca bir araştırma yapmaya gerek kalmıyor. her şey gözler önünde olup bitiyor. ve işin garibi tüm bu olup bitenler hayatın sıradan ritüellerinden biri halini almış.

    şehirde ciddi bir güvenlik sorunu bulunuyor.

    lagos'un nüfusunun neredeyse yarısı altyapıdan mahrum vaziyette; yol, temiz su, elektrik imkânlarının sınırlı olduğu gecekondularda yaşıyor.

    yaşayan halk ve lagos’un önde gelenleriyle yaptığımız görüşmelerde lagos’un bu koşullarının, yağmurların başladığı dönemlerde daha da kötüleştiğini öğrendik. özellikle kanalizasyonların yetersizliği, sel baskınlarının oldukça kötü sonuçlar doğurmasına ve beraberinde salgın hastalık tehlikesi getirdiğine işaret ediliyor. şehrin fakir bölgelerinde çöp toplama işlemlerinin oldukça yavaş olması nedeniyle de hastalıkların fazlasıyla yükselen bir seyir izlediği bir gerçek. bölgede özellikle malaria (sıtma) ve tifo gibi salgın hastalıklar oldukça yaygın.

    afrika genelinde yapılan araştırmalar, malaria hastalığı sebebiyle her 30 saniyede bir çocuğun öldüğünü ortaya koyuyor. ortalama insan ömrünün 50’li yaşlar civarında seyrettiği nijerya’da 3-5 dolarlık malaria ilaçlarını almaya güç yetiremeyen aileler evlatlarını ölüme terketmek zorunda kalıyorlar.

    şehrin en önemli sorunlarından biri de su. temiz bir suyu kullanmak neredeyse imkansız. evlerin hemen önlerinden geçen ve çoğu kez insanların tuvalet olarak da kullandıkları açık kanalizasyonlar her türlü hastalığın davetçisi. 1 ağustos 2006 tarihinde ajansların geçtiği bir habere göre dünya bankası, nijerya'ya ticari başkenti lagos'ta, özellikle gecekondu bölgesindeki koşulları iyileştirmekte kullanılmak üzere 200 milyon dolar kredi vermeyi kararlaştırmış. kredinin kentin kanalizasyon ve atık sisteminin düzenlenmesinde kullanılması amaçlanıyor. dünya bankası, yedi yılda tamamlanması beklenen projeden doğrudan bir milyon kişinin faydalanabilmesini umuyor. işte bu projeyle lagos'un 44 kenar mahallesinden dokuzunda özellikle çöp ve kanalizasyon idaresine yoğunlaşılması amaçlanıyor. bu sayede yaklaşık bir milyon insanın temiz su erişimi ve yaşadıkları yerlerde, su baskınlarını azaltma yolunda ilerleme kaydedilmesi umuluyor.

    çeşitli uluslar arası sağlık örgütleri ülke genelinde sağlık faaliyetlerinde bulunuyor. bu faaliyetlerin en başında ise malaria hastalığıyla mücadele geliyor.

    halkın ekonomik anlamda alım gücü hayli düşüktür. örneğin ülkede görevyapan bir polis memurunun aylık maaşı yaklaşık olarak 60 amerikan dolarına tekabül etmektedir. kişi başına düşen milli gelirin 260 amerikan doları olduğu ülkede açlık, eğitimsizlik, suç, hastalık adeta kol gezmektedir. oysaki nijerya zengin petrol, maden ve doğalgaz yataklarına sahiptir. opec ülkeleri arasındaoldukça önemli bir konuma sahiptir. afrika ekonomisinin güney afrika ile birlikte başı çeken ülkelerindendir. afrika’nın petrol zengini ülkesi nijerya’da bu zenginliğin yaşamlarına yansımadığını gören yoksul kitleler, zaman zaman boru hatlarından hayatları pahasına petrol çalma girişimlerinde bulunurlar. son olarak aralık 2006 sonunda lagos’da (adule egba bölgesinde) bu sebebten meydana gelen patlamalarda 300’e yakın kişi hayatını kaybetmiştir. yine mayıs 2006’da yaşanan benzer bir olayda 200 kişi hayatını yitirmişti.

    ülkenin başbelası durumundaki yolsuzluklar tüm afrika genelinde olduğu gibi sıradan halkın daha da fakirleşmesine yol açmaktadır.

    geçtiğimiz yılın şubat ayında bir açıklama yapan nijerya cumhurbaşkanı olusegun obasanjo, yolsuzluğun afrika ülkelerine yılda 148 milyar dolara mal olduğunu söylemiştir. kuşkusuz bu yüksek montanlı maliyetten en büyük payı da ekonomik anlamda afrikanın liderliğini yapan nijerya almaktadır. obasanjo, afrika'nın gayrı safi milli hasılası'nın yüzde 25'ine denk düşen bu rakamı, dönem başkanı olarak görev süresinin sona erdiği afrika birliği örgütü'nden aldığını ifadelendirmiştir. madencilik sanayii şeffaflık girişimi'nin nijerya'nın başkenti abuja'da düzenlediği toplantıda konuşan obasanjo, rüşvetin son derece yaygın olduğu ülkesi nijerya'da yolsuzluğa karşı savaş açma vaadinde bulundu. nijerya cumhurbaşkanı, madencilik sektöründen elde edilen gelirin, bu devasa, fakat önlenebilir kayba büyük katkıda bulunduğunu belirtti. 'bolluk içinde yoksulluk' paradoksunun, petrol, gaz ve maden zengini olan birçok afrika ülkesi için her gün karşılaşılan bir deneyim olduğunu söyleyen nijerya cumhurbaşkanı, bu ülke vatandaşlarının büyük çoğunluğunun hala temel sağlık ve eğitim hizmetlerinden yoksun olduğuna dikkat çekti. obasanjo, batı'yı da, afrika kıtasının yağmalanması olarak nitelediği yolsuzluk operasyonlarıyla işbirliği içinde olmakla eleştirdi ve bu yolla elde edilen paraların afrika dışındaki bankalara yatırılmasına izin verildiğini hatırlattı. obasanjo, ülkesindeki petrol sanayiinin ve diğer sektörlerin şeffaflaşmasını sağlayarak, nijerya'daki yolsuzluk sorununun üstesinden geleceğini söyledi.

    görüldüğü gibi bir küçük toplantı esnasında nijerya cumhurbaşkanının dile getirdiği hususlar bolluk içinde yoksulluk çeken nijerya’nın hangi sebeblerden ötürü gelir adaletinin sağlanamadığını gözler önüne sermektedir.

    nijerya yer altı zenginlikleri kadar, tarım ve hayvancılık anlamında da oldukça verimli bir ülkedir. tarım alanında (kakao, kauçuk, yer fıstığı, mısır, darı, şeker kamışı, pirinç, tahıl, pamuk tiftiği, kola cevizi, palmiye tohumu, çeşitli sebze ve tropikal meyve) ve hayvancılıkta gerekli imkanlar sağlandığında üretim seviyesi en üst noktaya çıkabilecektir.

    ancak sömürgeden henüz kurtulmuş olan nijerya’nın, sömürülmesinin modern metodlarla sürdürüldüğünü gördüğümüzde bunun için hayli zamana ihtiyaç duyulduğunu söylemeden geçemeyiz.

    dışa bağımlılıktan yavaş yavaş kurtulmakta olan nijerya nisan 2006’da, yoksul ülkelere kredi sağlayan paris kulübü'ne olan borçlarını kapatan ilk afrika ülkesi olmuştur. kendi iç zenginliklerinden kaynaklanan bir büyümeye geçişin başlıca yollarından birisi ülkedeki yolsuzluk, dolandırıcılık, sahtecilik ve ekonomik kaos ortamının bertaraf edilmesidir. görüldüğü kadarıyla nijerya hükümeti bu konuda kararlı adımlar atmaktadır.

    -ilk kez nijerya'ya gideceklere tavsiyeler-

    havaalanında bagajınız kaybolduysa eğer bagajınızı bulmak için boşa uğraşmayın, nefes tüketmeyin. resmi prosedürü tamamlayın, kayıp bagaj tutanağınızı tutturun, ülkenize döndüğünüzde havayolu firmasından 200 dolarınızı alın. budur...

    mutlaka önceden anlaşacağınız birisi hatta birileri sizi havaalanında karşılamaya gelsin. karşılayan kişinin sizin anlaştığınız kişi olduğundan emin olduktan sonra taksiye ya da onun arabasına binin.

    yemeklerine alışmanızın pek mümkün olduğunu düşünmüyorum. tanıdık bildik markalı fast food restaurantlarda tanıdık bildik şeyler yiyin. mümkünse yanınızda bisküvi, konserve gibi şeyler götürün.

    meyveleri güzeldir ve boldur ve de ucuzdur. bol bol meyve tüketebilirsiniz. özellikle muzları güzeldir.

    suyu mutlaka kapalı olarak tüketin.

    sultan ii. abdülhamit han'ın yadigari shitta bey camisini mutlaka görün.

    aslında nijerya insanı neşeli ve sempatiktir. ilk karşılaştığınızda edindiğiniz güvensizlik ülke insanının kendisini güvende hissetmiyor oluşundan kaynaklanmaktadır. siz onlara güvenilir olduğunuzu ifade edebilir ve başkaca hesaplar içerisinde olmadığınızı hissettirebilirseniz başka bir kapı açılacaktır önünüze.

    yaptığınız alışverişlerde mutlaka pazarlık yapın. eğer mümkünse alışverilerinizi yanınızda bulunan rehberinize yaptırın. bütün ödemelerinizi ona yaptırın, sonra aranızda hesaplaşırsınız.

    ülkede temizlik konusunda ciddi sıkıntılarınız olabilir. bir anda yanınızdaki adam hemen arkasını dönerek sizinle konuşmaya devam ederken işeyebilir mesela. daha medeni olanları tuvaltte bu ihtiyalarını giderebilirler; tuvalete yalın ayak girerlerse şaşırmayın. en zenginlerinin evlerinde bile dibi kapkara fincanlarda sütlü çay ya da kahve ikram edebilirler size.

    beyaz oluşunuz ülke genelinde dikkat çekmenize sebebiyet verebilir. beyazlığınız hoşlanılan bir durum değildir. bunun bir istisnası müslüman oluşunuzdur. müslüman olan beyazlara karşı inanılmaz bir sempati vardır. bu avantajınızı iyi kullanın diyorum ben eğer müslümansanız.

    özel gün ve gecelerde sokaklarda -özellikle geceleri- bulunmayın. mesela yılbaşı gecesinde alkolün dibini bulan nijeryalı gençler, şehrin bir çok noktasında ne yaptıklarını bilemez halde etraftan geçen araçlara saldırmışlardır. özellikle elinde fotoğraf makinası ya da kamera bulunan beyazlar daha çok ilgilerini çekmektedir.

    okyanusu mutlaka görmelisiniz. kumsalları temiz olmasa da gitmelisiniz. okyanusun sesini dinleyerek yorgunluğunuzu br kaç dakikada atabilirsiniz. okyanusun yüzünüze sıçrattığı sulardan kalma tuzu muhfaza ederek dönersiniz geriye. o tuz size uzunca bir zaman okyanusu hatırlatacaktır.

    gençler özellikle, hasan şaş ı tanırlar. hakan şükür ve rüştü rençber sonradan akıllarına gelen isimdir. türkiye den başkaca bir isim bilmez kimse. başınız sıkışırsa bu üç isimden birini telefuz edin hemen bir ortak nokta yakalayın. hele ki bir de bunların yanına okocha ya da amokachi'yi ekler bir kaç da ingiliz liginden futbolcu ismi sıralayabilirseniz yırttınız demektir.

    tüm bu yazdıklarımdan sonra nierya hakkında senkop'un yazdığı (bkz: #9918021) entrynin bir kez daha okunması gerektiğini ısrarla salık veriyorum.
  • biberli çorba içerler;
    biberli tavuk, biberli balık, biberli keçi çorbası...
    çorbanın terbiyesi sanırım hep aynı..
    ama içindeki tavuk, balık, keçi de bazen sonradan ayrıştırılmak üzere aynı kazanda haşlanabiliyor aynı anda...
    daha da enteresanı "vitamini kabuğunda" kavramını pek benimsemiştir nijeryalılar.
    keçiyi kabaca traşladıktan sonra doğrayıp çorba yaparlar.
    ınsanın ağzına traş edilmiş kıllı kösele benzeri parçalar gelir, tabi diş falan da kesmez bunları.
    eğer protokol olan bir sofrada iseniz bir iki çiğneyip çok uzatmadan yutuvermek gerekir.
    zira uzatmak çare değil, çünkü erimez ve parçalanmaz o post, eziyeti kısa kesmek lazım...

    ülke içinde bir yerden bir yere giderken karayolu tercih etmemek lazım, aslında hiç gitmemek lazım da neyse o ayrı konu..

    ama diyelim oradasınız ve otobüsle bir şehirden diğerine gidiyorsunuz.
    otobüs bomboş bir arazide mola verir, buna tuvalet molası derler ama ortada bir tesis falan da yoktur.
    otobüsün tüm perdeleri kapatılır ve insanlar, kadınlar bir tarafa erkekler bir tarafa olacak şekilde otobüsün çevresine dağılıp hacetlerini giderirler.
    tabi perdeler çekili olduğu için içerde kalan yolcular dışarıyı görmez, böylece de tuvalettekileri sadece tuvaletteki hemcinsleri görecek biçimde mola amacına ulaşmış olur...
    bu bahsettiğim otobüs yolculuklarını kırık dökük, tek farı olmayan, camı çatlak, eski, paslı-yamalı otobüslerle yapmak makbul kabul edilir..
    zira sağlam ve yeni otobüs henüz hiçbirşey bilmeyen, toy ve risklere açık bir araçken diğeri görmüş geçirmiş ve başına gelecek kazaları tüketmiş-güvenli bir taşıt olarak addedilir...
  • herkesin kendi çapınca voleci olduğu memleket.
    arkadaşın anısı aşağıdadır efenim.
    bir mühendis ve bir miço şehre gidip bi şeyler almak istemişler. (gemide filminin başlangıç sahnesi gibi)
    yanlarına fazla para almamışlar yankesiciler falan denk gelirse bi şey olmasın deyu.
    işleri bitirip sona hapisanesine benzeyen bi bara girmişler. 2 de hatun bulmuşlar fareli barda. odaya çıkmışlar ve rehin alınmışlar. 100 euro vermezseniz çıkamazsınız denmiş kendilerine.
    paramız yok cevabı üzerine mühendis esir alınmış, miço gemiye yollanmış.
    kaptana anlatılmış durum, polise haber verilmiş.
    polis gelmiş 100 euro verirseniz kurtarırız demiş.
    parayı bardakilere vermişler mühendisi almışlar.
  • ömrümü büyük ölçüde kısalttığına inandığım ülke.
    nijerya ve nijeryalılar'ı hayatımdan çıkartabildiğim gün daha mutlu bir insan olacağıma inancım çok yüksek.
    hem güzel, hem zor, hem de karman çorman bir ülke.
    efficiency kavramının sıfıra yakınsadığı yerdir nijerya. ülkenin gizli mottosu "no hurry"dir. dünyanın en yavaş iş yapan insan topluluğu bu ülkede gözlemlenebilir. hayatını istanbul gibi her şeyin bir telaş yapıldığı yerde geçiren bir insan için nijerya, ince düşünülmüş bir işkence yöntemi gibidir. sinirden gazoz gibi köpürerek tükenebilirsiniz rahatlıkla.
    ülkenin en güzel ve gelişmiş yerleri bile eski püskü ve kirli görünüyor. çünkü ülkede bir maintenance, bir bakım onarım anlayışı yok. bir şeyi yapıyorlar, sonra sonsuza kadar ellemiyorlar, öylece kalacak zannediyorlar. sahra'dan sürekli gelen toz da eklenince aşınma ve eskime süresi de normalin altında oluyor. dolayısıyla her şey eski bir görüntü içerisinde.
    gelir uçurumu elle tutulur gözle görülür bir realite. kuzeyde 4 karısı ve 30 küsür çocuğu olan ve ne iş yaptığı belirsiz birçok zengin ötesi tip varken, aynı zamanda ayda 30 dolar ile geçinmeye çabalayan insanlar da var. zengin petrol kaynakları olan bir ülke olduğunu söylemeseler kimse görüntüsünden anlamaz. çok verimli toprakları olan ülkede tarım bir şekilde ölmüş gitmiş, sanayi üretimi eser miktarda, ticaret ile ayakta durmaya çabalıyor koca ülke. geçen sene petrol gelirleri kayboldu falan, yolsuzluk, hırsızlık ayyuka çıkmış. ülkenin güneyinde scam, hırsızlık, uyuşturucu kaçakçılığı kol geziyor. ülkenin ekonomisinin %2'sini kaçakçılık ve scam gelirleri oluşturuyor diyorlar ama ne kadar doğru bilemiyorum tabii.
    seçimler yaklaşıyor, karşılaştığım herkes şimdiki başkan johnatan goodluck'a lanet yağdırıyor, muhammadu buhari kazanacak gibi bir inanç var ama her şey mümkün. kuzey çoğunlukla müslüman, elbette buhari'yi destekliyor, güneyde goodluck daha güçlü gibi. seçim reklamlarına baktığınızda ise aynı bizdeki rte tarzı hakim. nereye baksanız johnatan goodluck'ı görüyorsunuz. adamın yüzünü o kadar çok gördüm ki, anam babam kadar yakın hissediyorum artık kendimi. goodluck kazanırsa karışıklık çıkması kesin gibi. ben bir ülke bundan daha karışık nasıl olur merak ediyorum aslında. zaten her yer karman çorman. herkes komplo teorisyeni. kimine göre boko haram amerika'nin nijerya üzerinde oynadığı bir oyun, kimine göre boko haram diye bir şey yok, kimine göre boko haram'ı johnatan goodluck yarattı ve destekliyor. o kadar çok komplo teorisi dinledim ki, acaba boko haram'ı ben mi yarattım diye düşünmeye başladım.
    daha anlatacak çok şeyim var, çok doluyum nijerya'ya karşı. ama sıcağı sıcağına da çok bok atmayayım. aslında güzel ülke de çevresi kötü.
  • binbir çeşit insanla telefon ile konuşuyorum.. her birinin ingilizce aksanı farklı. artık çoğuna alıştım. görmediğim tanımadığım insanların memleketini tahmin etmek zor olmuyor. bir çok kişi için anlaşılmaz olan hintli ingilizcesi tercümesi bile yaparım ama bu nijerya halkı konuşunca hiçbir bok anlamıyorum. en kötü aradan kelimeleri seçersin, "ha şunu diyor galiba" dersin ama o bile imkansız!

    - zakk, yo there?
    - yes?
    - +'^/()'^/')^=!')(^!='^('!^23=?
    - i love you uche!
  • ogoniland bolgesi, uluslarasi sermaye, dogal kaynak ve yerel halklar ucgeninde felaket noktasina ulasmis ulke.

    ogoni halkinin yasadigi ogoniland'de dunyanin onemli petrol rezervlerinden birinin bulundugu 1950'lerin ortasinda ortaya cikinca, shell 1958'de petrol cikarma calismalarina basliyor. rezervlerin korkunc duzeyde oldugu, buranin bir nevi nijerya'nin kuveyt'i oldugu anlasilinca da yangindan mal kacirircasina petrol cikarma hizlaniyor. hizlaniyor hizlanmasina da ham petrol akintilari surekli olarak yanginlara ve patlamalara sebeb oluyor islem yangindan mal kacirircasina gerceklestigi icin.

    yangin dediysek oyle itfaiye'yi ara sondursunler tarzi bir yangin degil. 1990'larin ortasinda bolgeyi ziyaret etmis cevreci bir aktivistin anlattiklarina gore cevredeki cocuklar hayatlarinda hic karanlik gece diye bisey bilmemisler, gormemisler. geceler ardi kesilmeyen yanginlar yuzunden apaydinlik, gunluk gulistanlik gecermis. bu arada bolge kirsalinda elektrik olmadigini da belirtelim.

    bolge, buyuk capta petrol patlamalari ve araliksiz suren petrol yanginlari, 13-14 bin derecede yanan alevler ve bunlarin urettigi yillik 35 milyon ton karbondiyoksit ile meshur anlayacaginiz. bu duzeyde isi ve karbondiyoksit uretimi, dunyanin geri kalaninin yilda toplam urettigi karbondiyoksitten fazla.

    (bkz: oha)

    bu minvalde bolgemiz kuresel isinmanin birinci musebbibi olarak bayragi en onde tasiyor.

    (bkz: miras degil)
    (bkz: shell sagolsun)

    su linkte ek bilgi bulunabilir:

    http://www.umich.edu/…04/ogoni/ogoni_case_study.htm

    itiraz sonrasi ekleme: nijerya'daki petrol kuyularinin dunyadaki karbon saliniminin yarisini olusturmasi --anlasilir olarak-- pek inandirici bulunmamis. ben bilgiyi aldigim paragrafi ve makaleyi paylasayim da, bu kafa kasitan bilgiyle ne yapacagimizi dusunelim. bilimsel bir makalede geciyor olmasi, bu bilgiyi daha inanilir kilmadigi gibi, benim inanmami da mesrulastirmaz. lakin kutsal bilgi kaynaginda yaziyorsak, kutsal olmayan bu bilgiyi de paylasmakta yarar var.

    makaleyi yazan amerika'da uc berkeley gibi hatiri sayilir bir cografya bolumunde hocalik yapmakta olan michael watts'dir. nijerya iktisadi siyaseti, siyasi ekolojisi ve ekonomik cografyasi uzerine sozu sayilan bir adem evladidir. bulasmak isteyen icin kontak bilgileri:

    http://geography.berkeley.edu/…detail.php?person=21

    yazdigi makale "contested communities, malignant markets, and gilded governance: justice, resource extraction, and conservation in the tropics" namli olup, su kitabin icindedir:

    http://www.amazon.com/…kcode=qs&keywords=0231108117

    bilginin gectigi paragrafi kitabin 25. sayfasindan kismen kopyaliyorum:

    "if ogoniland failed to see the material benefits from oil, what it did experience was an ecological disaster--what the european parliment has called 'an environmental nightmare'...burning twenty-four hours per day at tempratures of 13-14,000 degrees celsius, nigerian natural gas produces 35 million tons of co2 and 12 millions tons of methane, more than the rest of the world (and rendering nigeria probably the biggest single cause of global warming)." (sf. 25)
  • sözlükten ve bir takım başka yerlerden aldığım bilgiler ışığında iş seyahati için gideceğim bu ülkede açıkçası neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. tırsıyorum sözlük. anlatıldığı kadar berbat bir yer olmamasını ümit ediyorum.

    survival edit : burdan daha berbat bir ülke göreceğimi düşünmüyorum bundan sonra.
  • türk konsolosluğuna ulaşamadığım ülke. dış işleri bakanlığına bunu bildirdiğimde, bizde ulaşamıyoruz, onlar bize ulaşıyor cevabı dumur etmiştir.
  • gelir adaletsizligi konusunda 1980 sonrasi neoliberal politikalardan ciddi bir samar yemis, afrikanin kuveyti, shell'in gozbebegi.

    2003 yili dunya bankasi raporuna gore [*] 1980 yilinda fakirlik siniri altinda yasayanlar nufusun %28'ini olustururken 1996 yilina gelindiginde bu oranin %66'ya ciktigi gorulmekte. 1985'te kisi basina dusen gayrisafi milli hasila 370$ iken bu rakam 2003'te 260$ in altina dusmus durumda.

    uzaktan dunya bankasi raporlari marifetiyle gorebildigimiz kadariyla sadece ciddi bir cevre felaketi yasamakla kalmiyor nijeryalilar (bkz: #11681503), ayni zamanda urettikleri petrol kafalarina kafalarina gelir adaletsizligi olarak da indiriliyor. dunya bankasinin afrikanin geri kalanina ornek gosterdigi bir ulkede yasayanlarin %66'si fakirlik sinirinin altinda yasar mi yahu?

    bisey daha diycem de gotumuze girecek sonra entry...

    * world bank, nigeria: country brief, september 2003
hesabın var mı? giriş yap