• new world order, yani seclorum, yani seküler. ama din işlerini devlet işlerinden ayırma geyiği değil. din de islam değil. bu mantıkla sanırım dünya üzerindeki tüm büyük savaşlar 3 semavi dine karşı güdülmüştür. dinden kasıt da sanırım namaz kılmak, günah çıkartmak veya ağlama duvarında ağlamak değil, 3 semavi dinin de ikinci bir dünyadan bahsetmesi, ahiret inancı tasarlamasına karşı bir tutumdan sanırım bahsedebiliriz. new world order, yeni dünya düzeni veya yeni dünyevi düzen. carpe diem gibi. öbür taraf yok. bu tarafı yaşa. satın al ve mutlu ol. bu an içindesin. ne istersen yap, tadında olduğunu düşünüyorum ve beni destekleyen de sanırım bu ibarenin doların üzerinde olması. yani dini veya uhrevi alametleri bertaraf edip sadece dünyevi / materyalist bir yaklaşım savunmak. sanırım başarılı da oluyorlar.
  • bazı yerlerde novos olarak geçen, . o piramidin sembolize ettiği ekonomik güçtür, bitmemiş olması amerikan refahının devamlı artacağını sembolize eder,
    (bkz: gözü doymayan amerikalılar)
    nereden olduğunu bilmediğim ama biryerlden tapınak şövalyeleri ve bush ile bağlantısı olduğunu duyduğum hadise.
  • isin asli super esitlikci bir yeni dunya ozlemine gonderme yapan bu soz, amerikan dolarinin uzeinde yerini aldigi gunden beridir, kapitalist mottosu olmus, esseklik dusturu kabul edilmistir. ayrica george bush senyor un favori sozlerindendir.
  • yeni dunya duzeni
  • dünyanın yeni düzeni biziz, gerisini düzülenler düşünsün anlamındadır.
  • bir siyonizm projesidir. siyonizm deyince, insanların yahudileri veya yahudiliğin gizli emellerini filan anlaması çok yanlıştır. siyonizm, günümüzde seküler bir kozmopolis kurma projesine dönüşmüştür. novus ordu seclorum da, bu kozmopolis hedefinin mimarlarının ağzındaki bakladır.

    bilindiği üzere, tüm semavî dinler, lineer ve progressive bir tarih anlayışını reddederler. tüm geleneksel fikirlerde olduğu gibi, dinler de ''tarih ilerledikçe insanların daha iyi bir durumda olmayacağını, bilakis durumun daha kötüye gideceğini, zira hakikatin perdeler arkasına itileceğini'' söylerler. nitekim yahudiler hazreti musa iki dakika bir yere gittikten sonra kendilerine altından bir buzağı bir yapıp tapmaya başlamışlar, hazreti isa çarmıha gerildikten sonra canlı olarak göğe kaldırılınca pavlus adındaki yahudi ''isa bana göründü, şöyle şöyle yap dedi'' diyerek ortalığı velveye vermiş, hıristiyan olmuş ve birkaç senede isevîliğin içini boşaltıp paganik motiflerle yeniden süslemiştir. çünkü yahudilikte yer alan oruç, namaz gibi ibadetlerden paganların hoşlanmayacağını biliyor ve hıristiyanlığı evrensel kılmak istiyor, bu sebeple ''yük'' olarak gördüğü bu ibadetleri dinin dışına atmaya çalışıyordu. buna muvaffak da olmuştur. islâmiyet'te ise hazreti peygamberin vefatının ardından ortaya çıkan ibn sebe, meymun el keddah gibi kabalacı yahudiler, islâmiyet'i değiştirmek istediler ve batınîlik şebekesini kurdular. aynı pavlus gibi, onlara göre de namaz, oruç gibi kavramlar aslında ibadet değildi, metaforik şeylerdi. bunların hakikî manasını bilen kişilere bunlara uymak lazım gelmezdi. bunların inançları, suriye'de bir krallık kuran haçlılar vasıtasıyla avrupa'ya, ''tapınakçılar'' adındaki tarikatla taşındı. tüm bu tarikatlar, tüm dinlerde bir parça hakikat payı olduğuna, fakat hepsinin tümden doğru olmadığına inanıyor; bu hakikati bulabilmek için de antik bir felsefî metodla tüm dinleri birleştirmek lazım olduğuna inanıyorlardı.

    lakin, tüm dinlerde bir kozmopolis inancı vardır. nedir bu? tüm dinler evrensel hakikat olmaya çalışırlar, tüm dünyadaki insanlar, onların mümini olmalıdır. yahudiler dışındaki müslümanlar ve hıristiyanlar bu yolda yüzyıllarca birbirlerinin kanlarını döktüler. fakat avrupa, kendi içinde düştüğü bir mezhep kavgası sonrası bundan vazgeçti. zaten hıristiyanlık, esasen kilise ile dünyanın çatıştığı bir düalite içerir. ünlü hıristiyan azizi augustine, bunu aşabilmek için şöyle bir mantık geliştirdi: ilahî şehir ve dünyevî şehir. dünyevî şehir, mevcut kusurlu toplumu ifade ediyorken ilahî şehir, tarihin sonunda mehdi eliyle kurulacak, tanrı'nın hükümran olduğu faziletli ve erdemli günleri tasvir ediyordu. bu da ''şimdi ve gelecek'' ayrımında tecessüm eden bir din anlayışı getirdi; tanrı'nın krallığı bugün değil, ancak gelecekte, mehdi eliyle kurulabilirdi. dolayısıyla dine bağlı insanların bu uğurda çalışması manasızdı, en doğrusu, dünyadan elini ayağını çekmek ve mütevazı yaşamaktı, gerisini tanrı'ya bırakmalıydı. işte bu anlayış, protestanlığın ortaya çıkmasına yarayan, seküler bir hıristiyanlık vizyonunun doğmasına sebebiyet verdi. çünkü insanlar, var olan kötülükleri binlerce sene sonra yok edecek mehdiyi beklemeyi reddettiler. bu anlayışla avrupa'nın solunu oluşturan protestanizm mezhebi ortaya çıktı; bunlar geleneksel katoliklerle bir iç savaşa tutuştular. bu savaşın dehşeti, insanların canını sıktı. nihayetinde gelen westphalia anlaşması, ''whose region, whose religion'' (kimin bölgesi, onun dini) ilkesini getirdi; artık din uğruna kan akıtılmayacaktı, peki kan akıtılmayacaksa, hıristiyanlık nasıl evrensel bir kozmopolis kuracaktı?

    işte tam burada, avrupa zihinsel bir dönüşüm geçirdi. hıristiyanlığı medeniyet kavramıyla ikâme etti: ''batı medeniyeti''. kendi kimliğini nötral, seküler ve sivil bir yumuşak güç unsuruna dönüştürdü: ''medeniyet!''. ne güzel laf, öyle değil mi...

    sekülerleşen batılı anlayış, hıristiyanlığın mesiyanik vizyonunu da değiştirdi ve sekülerleştirdi. bildiğiniz gibi, tüm dinlerde mehdi ve mesih gibi kavramlar vardır. dünya kıyamete yaklaştığı vakitlerde, kimse kimseden emin değilken, bir kaos zamanında mehdi veya mesih adındaki kutlu şahsiyetler, nebîler ortaya çıkacak; bu kaosları sona erdirecek, insanları irşâd edecek ve tanrı'nın krallığı (kozmopolis) altında hepsini toplayacaklardır. fakat, avrupa'nın artık bunu beklemeye tahammülü kalmamıştı. dolayısıyla o da, tarihi askıya alarak mesihi beklemek yerine, tarihi hızlandırarak ona ulaşmayı kendisine maksad edindi. nihâî gayesi, modernizm vasıtasıyla hızlandırılmış tarih ile mesihi adeta dünyaya çağırmaktı. bu nedenle kendi içinden yarı kutsal ve mesiyanik insanlar çıkardı. meselâ napoleon, ilerlemeci tarih filozofu hegel'in gözünde ''yeni bir düzen getiren mesih'' idi. bunu bizzat kendisi yazmıştır, fransız devrimi onun gözünde ''yeryüzünde cenneti getirecek bir tür yarı mitolojik vak'a'' idi. bugünkü çoğu araştırma, lukacs gibi pek çok marksist kuramcının aslında hıristiyan teolojisinin takipçisi olduğunu ve marksizmin seküler bir din olduğunu iddia etmektedir. dinlerin zayıflaması, seküler olanlarını ortaya çıkardı. dünya ideolojiler yardımıyla yeniden kurulmaya çalışıldı.

    en nihayetinde, bugünlere kadar geldik. komünizm yenildi. batı, tarihi hızlandırmaya, ''yeryüzünde cenneti getirecek mesihi çağırmaya'' son sür'at devam ediyor. işte siyonizm, bu hedefin ismidir. dünyada yeryüzündeki cenneti kuracak proje bu ''novus ordo seclorum''dur, bu proje, tüm insanlığı kapitalist bir tek dünya devleti (tanrı'nın krallığı) altında toplama gayesine matuftur. zira tek bir dünya devleti oluştururken yapılacak olan işler, bir dünya savaşı çıkaracak, bu kaosta hızlandırılmış tarih vasıtasıyla (eğer varsa) mehdi gelecek, insanlara hakikî tanrı'yı gösterecek, böylece tüm siyasî sınırlar kalkacak, tüm insanlar da bu tek dinin altında birleşeceklerdir. lakin yoksa, o zaman insanlık evrimin bir üst basamağına (transhumanizm) geçmek için teknolojiyi kullanacak, yeni bir din veya maneviyat sistemi inşa edilecek, insanlığın en tepesindeki bir grup adam belki de bu teknolojiler vasıtasıyla yüzlerce yıl yaşayacak, insanlara da bugün olduğu gibi sus payları verilerek, sömürülecektir. yani bir anlamda kaynağını hıristiyan eskatolojisinden alan fakat seküler ve bir anlamda yarı şeytanî bir proje bu.

    novus ordo seclorum denen şey, başlangıçta dinî bir şeydi. bugün dinî hüviyetinden ne kadar şey kaldı, orası meçhuldür. zira bugün başlangıçta bahsettiğim ''her dinde bir parça hakikatin bulunduğuna inanan'' topluluk, dinlerarası diyalog gibi projelerle tüm dinleri evvelâ ilgâ etmeyi, ardından birleştirmeyi istiyorlar. böylece yüzyıllardır saklanan ''hakikat'' ortaya çıkacak, insanlık aydınlanacak, bu sûretle (artık her neyse) insanlık evrim basamağında üste mi çıkacak, başka bir boyut mu açacak, uzaya mı gidecek; bilmiyorum ama o olacakmış.
  • "yeni laik düzen" ve "tanrı'ya inanıyoruz" ibarelerinin birlikte yer alması ilginç bir çelişki yaratmaktadır. insanı ister istemez şifreler, gizli örgütler, gizli tarikatlar gibi şeylere ilgi duymasına sebep olabiliyor. üçgen içindeki göz ilüstrasyonuyla birlikte.
  • bu kelime öbeği zamanında kongre sekreteri olan charles thomson'ın the great seal of usa için önerdiği üç mottodan biridir. virgil'in bir eserinden esinlenerek seçmiştir ki kendisi de latince tutkunudur. thomson bu söz için "the words under it* signify the beginnings of the new american era, which commences from that date" demiştir.

    masonluk ve illuminati ile ilişkisine gelirsek bu sözün geçtiği mührün tasarımında mason olduğu bilinen benjamin franklin ve bir-iki kişi daha yer aldı. yine bu mührün bir dolarlık banknota geçirilmesinde 32. dereceden mason olduğu söylenen roosevelt'in parmağı vardır. son olarak ısrarla (bkz: illuminati)

    yeni dünya düzeni mi yoksa yeni çağların düzeni mi sorunsalına bakarsak: seclorum, saeculum/seculum'un çoğuludur. saeculum da çağ, yüzyıl, kuşak anlamlarına gelir. ama yıllar yılı yeni dünya düzeni olarak sanılıp, kullandığından öyle yer etmiştir.
  • (bkz: illuminati)
  • yeni dunya duzeni degil, yeni caglarin duzeni demektir.
hesabın var mı? giriş yap