• kacirilan sabah uykusunun kazasi..
  • para, ev, araba falan hikaye bence. asil lüks budur. ögle vakti istedigi zaman uykuya yatabilme imkani olan insanlari delicesine kiskaniyorum.
  • seninle birlikte olduğumuzun farkına vardığım ilk günü dün gibi hatırlıyorum. beni seninle birlikte olmam için bir ranzanın alttaki yatağına sokmuşlardı. perdeleri güneşin bizi röntgenlememesi için sımsıkı kapatmışlar seninle birlikte olmamı keyifle seyrediyorlardı. bütün bunlardan nasıl mutlu olduklarını düşünerek ve onlardan birazda nefret ederek onların isteklerini yerine getirme rolünü oynuyordum. onlar beni seninle beraber sanırlarken oysa ki ben yorganın altında ceplerime onlardan gizlice sakladığım ve her zaman kafalarını ısırarak kopardığım küçük plastik askerciklerimle askercilik oynuyordum sende bana küsüyordun. günler böylece geçip gitti.

    10 yaşıma geldiğimde ise artık sana yabancı değildim. artık her gün birlikte oluyorduk minumum yarım saat maksimum üç saat birlikteydik... her gün sen beni bir oyuncak gibi kullanıyor, emellerine alet ediyor bana zorla sahip oluyordun... sonra da bir bakmışım gitmişsin, yoksun ertesi gün gene yanımdasın ama artık seni daha iyi tanıyordum, anlıyordum bana bu kadar bağımlı olmanın nedenlerini senin bana ihtiyacın olmadığı kadar benim sana olan ihtiyacımı...

    ergenliğe ilk adım attığım günlerde, seninle birlikte ananemlerde o sobanın arkasında ki küçük divanda pembe kareli yün battaniye altında yaşadıklarımızı senin ruhunun benim vücudumun karışmasını nefes alışımızın değişmesi ve bir olmamızı nasıl unutabilirim ki? benliğimi yeniden kazandıktan , bedenimdeki işlevselliğini yitirdikten ve her zamanki gibi senin hiç bir şey söylemeden çekip gitmenden sonra ter kokuları içinde e-5 karayoluna bakan balkonda çay içer, sana yağ sürülmüş toz şekerli dilim ekmekler yer, huzur arar arabaları sayardım. bugünlere nazaran daha kolay bulurmuşum huzuru o zaman... o zaman da bütün bunların hiç mi hiç farkında değilmişim aslında ne garip.

    delikanlılık çağlarımda ise bendeki etkin kaybolmaya başlamıştı. zaten sana da ihtiyacım kalmamıştı yeni zevkler vardı artık benim için sadece bir zaman kaybıydın sen... ben seni çağırırsam yanıma geliyordun artık birlikte olmaya ve birlikte olmamızın süresini de ben belirliyordum asiydin ama bana boyun eğmiştin artık benim için bir ihtiyaç olmaktan çıkıp zevk olmuştun oyuncağımdın. üstelik iki kişide değildik artık rakiplerin vardı. onları kıskanıyor ikimizin arasına girmeye çalışıyor her defasında da başarıyordun ya beni ya da kız arkadaşımı çirkin dolaplar çevirerek dize getiriyordun. iyice sıkılmıştım senden ve o gün kurtulmaya karar verdim hani şu son üçümüzün beraber olup benim terden sırılsıklam olup yaz rüzgarından serinlemeye çıkıp yan komşunun kızına çırılçıplak yakalandığım gün. nasılda kızcağız dona kalmıştı ben ise pişkin pişkin sırıtmıştım. gerçi sen onunla da aramıza çok girmeye çalışmıştın ya neyse artık önemli değil diki kurtulmuştum senden. sonsuza dek değildi ama olsun yine de kurtulmuştum mutluydum...

    son günlerde ise seni çok arar oldum içimdeki eksikliğini bir eroinmanın eroine mehmet ali erbil’in sekse olan düşkünlüğü kadar hisseder oldum. hatta geçenlerde hatırlıyor musun bir gün beni görmeye gelmiştin öylesine bir uğramıştın hatırımı sormak için ama ben seni baştan çıkartmış birlikte olmaya zorlamıştım. ama onunda zevkini çıkartamadık ya tam birleşeceğimiz zaman patrona yakalandık hem de en pis yerde... apar topar kaçtın yarı çıplak... gittin bir daha da gelmedin zaten hala bekliyorum seni, sana çok ihtiyacım var . seni çok özledim öğle uykusu lütfen geri dön?
  • bir süredir sabah altıda kalkıp sporumu yapıyor, evimi toparlıyor, öğlen için yemek hazırlıyorum. daha sonra bir saat kadar uyuyorum. dünyanın en tatlı şeyi olabilir, özellikle de hava güzelse. tatlı bi bahar esintisi eşliğinde uykunun muhteşem dünyasına dalmak, o güzel ruh halinin etkisi ile huzurlu rüyalar görmek insanın içini mutlulukla dolduruyor. uyanınca yenilen öğle yemeğinin tadı bile bir başka oluyor.

    bunlardan başka bir de çocukluğumun belki de tek ve en güzel anısını hatırlatıyor bana. bi yaz günü. pencere hafif aralık, pencerenin hemen önündeki kanepede uyuyakalmışım. mutfaktan gelen kokulara ve seslere uyanıyorum. annem gözleme yapıyor, babam evde. sahi niye evde? önemi yok, sesi geliyor huzurlu. hafif bir esinti var, perde kımıldıyor, omzuma değiyor yavaştan. gözlerimi açıyorum, karşımda kardeşim var; gülümsüyor bana. sanırım hayat güzel ve ben alışılmadık bir şekilde mutluyum.

    asla anneminkiler gibi olamaz ama belki bugün ben de gözleme yaparım, kim bilir.

    edit: adam gelmiş bu entry üzerinden oruç tutup tutmadığımı sorguluyor. münafık demiş bir de. hala anlayamadınız değil mi? herkesin münafıklığı kendine, sizi hiç ilgilendirmez. size buradan ekmek çıkmaz. bak ekmek dedim, işte bunlar hep münafıklık.
  • haftayı yedi değil, on dört günmüşçesine dolu dolu ve verimli geçirmenizi sağlar.
  • normal şartlar altında asla aklıma bile gelmeyen, ama her vize, final dönemimde olmazsa olmazlardanım haline gelendir.
  • yapmam gereken cocukluk caglarimda yapmadigim ama universite yillarinda* ne kadar tatli bir sey oldugunu anlayip istisnasiz 5 sene boyunca yaptigim simdi ise delicesine ozledigim eylem.
  • uyurken dünyanın en lezzetli uykusu olan ama uyandıktan sonra ki ilk bir saati bana zehreden bağımlılığım. o nasıl bir baş ağrısıdır, o nasıl bir dayak çeşididir ey siesta!
  • cocukken her allahin gunu 12'den 17'ye kadar basima musallat olmus bir aktivite.

    cok feciydi.
    tam da cok onemli dakikalarda meydana gelir, cileden cikarirdi insani.

    ne biliim mesela, misket olayinda cosmussun, allah yuru ya kulum demis, geleni geceni yutuyorsun.
    haydaa valide bagiriyor, "hadi evladim yataga....."

    mesela, komsu kiz ile evcilik oyununda egitsel dakikalara girmissin, kuku nedir popo nedir inceleme yapiyorsun.
    hoydaaa "hadi evladim oglen uykusu...."

    "ulan bi durun ya!" desen sopa yiyorsun. gitsen bir turlu gitmesen bir turlu.

    iste boyle karabasan gibi boktan bir mevzudur bu oglen uykusu.

    ama saglik acisindan faydasini da gormedik degil hani. hakkini vermek lazim.
  • önceleri bugünkü gibi trafikte deliren bir adam değildim. yaz öğlelerinde sıcak basardı ve öğle uykusu için vaktim olurdu. karasal iklim yazı gün içerisinde birkaç saat havayı gerçekten iyi kavururdu. ev ise her zaman serindi. yüksek rakımlı bir yerde yaz, evin içine hükmedemez. evin yapıldığı malzeme de önemli tabii. yüklükten yastığı alır mindere uzanırdım. perdenin ufak boşluğundan güneş ışığı içeri süzülürdü. kuşlar, arada geçen traktörler, avludaki tavuklar ve uzaktaki bir evden gelen cılız çekiç uğultusu gibi insanı yormayan sesler olurdu. tüm bunlar bana bir yaz masalı gibi gelirdi. yaz öğlesi uyku için ayrılmış bir zamandır. dalar gidersiniz, farkında olmadan. zinde yatar, zinde uyanırsınız. ikindiye yakın tekrar avluya iner kalan işleri tamamlarsınız. o yıllardaki öğle uykularım el değmemiş bir mazi rüyası gibi.

    şimdi mi? şimdi, benim şeridimden üzerime doğru gelen araca yaptığım selektöre tepki gösteren adam var. halbuki kaldırıma çıkıp sana yol vermeliydim, haklısın, sana da eyvallah.
hesabın var mı? giriş yap