• her şeyden evvel türk tipi akademisyendir. oda kapısına, haftada 3 gün geldiği günlerden birine bir saat öğrenci görüşme saati yer alan kağıt yapıştırır. binlerce öğrencisinin haftada bir saatte kendisiyle hangi sorununu konuşabileceğini düşünmez. aslında o da bilir, bu sayede kimsenin ona gelmeyeceğini...

    öğrencileri tarafından rahatsız edilmek istemez. hafta 2-3 gün gelir okula, onda da odasında rahat edebilmelidir.

    varlık sebebi olan öğrenciden, ders dışında ne kadar uzak kalırsa o kadar iyidir. kalan zamanında da emin olun bilim üretir. kendi için bir şey istiyorsa namerttir. her şey aslında öğrencileri ve ülkesi içindir.

    bir soru sormak için odasına gelen öğrencisine, "görüşme saatinde gel" diye geri çevirecek kadar müşfiktir. bir hafta sonra sıranız gelirse bir iki kelime edebilirsiniz belki....

    ne kadar da anormal öğrenci-hoca ilişkisi benim ülkemde... ders dışında hocasını görebilme imkanı yine hocası tarafından kısıtlanır...halbuki, öğrencisinden yarın birgün iyi bir yerlere geldiğinde halkla içiçe olmasını bekler. kendisinin nasıl da elitmiş gibi öğrencisinden kendini soyutladığını bilmezmiş gibi...

    biz de biliyoruz, hocaların sık sık rahatsız edilmemeleri gerektiklerini; ama artık onlar da bilmeliler, bizim de bürokrat tavırlı insanların bizlere kendileri üst sınıf insanmış gibi muamele etmelerinden bıktığımızı...

    hepimiz insanız şunun şurasında... bugün siz oturuyorsunuz, yarın biz oturacağız o koltuklarda. kaldırın aramızdan bu uçurumu...

    not: sözümüz, öğrencisini hakir görüp daha az muhatap olmak isteyen akademisyenleredir.

    edit: başlığın başında (türkiye'de) sözü varmış gibi okuyun.

    zaruri edit: sözümüz bu özellikleri taşıyan akademisyenleredir. işinin hakkını veren değerli hocalarımız müstesnadır. onlara saygımız sonsuzdur.
  • (bkz: office hour)
  • bunu, yüksek lisans öğrencilerine odasında ders verdiği için zırt pırt kapının çalmasını önlemek için yapan modelleri de vardır.
  • görüşme saatinin amacını bilmeyen, kapıda asılı olan yazıyı okumak aklına gelmeyen, kafasına estiği anda odaya dalan öğrencisine "görüşme saatinde gel" diyen akademisyendir. akademisyendir ama insan değildir, o yüzden ders aralarında tuvalete dahi gitmeyecek, odasında oturup öğrenci bekleyecektir. aslında bilsin ki o görüşme saatlerini boşuna koymuştur. çünkü o saatte bir öğrenci bile gelmez.
  • ofisinde oturup öğrenci beklemekten başka sınav sorusu hazırlamak, sınav ve ödevlere not vermek, tez danışmanlığı yapmak, yayın hazırlamak ve benzeri işleri olan; dolayısıyla görüşme saati belirlemek zorunda olan akademisyen. ayrıca büyük ihtimalle sinir bir insan değilse ofis saati dışında görüşmek isteyen öğrencilere randevu vermekte ve teknoloji özürlü değilse email yoluyla ulaşılabilmektedir.
  • türk tipi vatandaş sanıyor ki bu akademisyen denen hede, bir nevi öğretmen, öyle derse girip çıkıyor, araştırma* falan yapmıyor. e haliyle böyle düşününce bu adamın bütün gün odasında sınav sonuçlarına itiraz etmeye gelen öğrencileri beklemekten başka ne işi olabilir ki diye merağa kapılıyor. sinirleniyor falan bir süre sonra. arkadaşıyla bile buluşmak için en azından bir yarım saat önce arayan türk tipi öğrenci, ofis saatlerine randevu almalara falan şişiyor. zor işler tabii, hep türk tipilikten kaynaklı sanırsam.

    (ara: türk tipi)
  • ahaha turk tipi akademisyenmis. bu uygulama amerika'da da var, ismi de "office hour" gencler. her hoca icin haftada maksimum 3 saat. ve evet office hour harici hocayi bulamazsiniz, bulsaniz da sizinle gorusmemeyi tercih edebilir. cunku hocanin tek isi "hocam odevimi gec verebilir miyim ananem hasta" diyecek ogrenciyi dinlemek degil. isinin ortasindayken odaya damlayan her ogrenciyi 10 dakika dinlese, bu sefer de sinavlarinizi okumasi gecikecek, yine kabak ona patlayacak, yahut "turk tipi akademisyen yayin yapmiyor bik bik" diyenler cikacak.
    eger mesru bir derdiniz varsa, ofis saatinde gider anlatirsiniz zaten. eger hic gorusme saati yapmiyorsa, ogrencileri de kabul etmiyorsa, ancak o zaman hakli olursunuz.
  • kapısına gelen öğrenciyi 'şu an meşgulum' gibi sonnnn derece klişe sebeplerle geri çevirse bile hakkında pek kötü şey söylenmez bunun. ama görüşme saati nedir lan?

    zaten şu siktiğimin akademi anlayışını algılayamayan ya da kabullenemeyen bi tek biz ve bizim gibiler varken bi de böyle salakça şeylerle karşıma çıkıp delirtmesene beni?

    hani allahtan güzel bi bölümüm var he. yoksa delirmek işten deyil.
  • türkiye için konuşucam, geneli artistlik olsun diye koyar. geneli diyorum, çünkü türkiye'deki akademiklerin çoğu -işi kütüphane/laboratuvar/klinik filan gibi yerlerde de olsa- odalarında oturmayı tercih ederler. yani öğrenciye de ayıracakları bir sigaralık vakitleri de muhakkak vardır ama çok meşgul adam algısı yaratmak için bu yolu seçerler. küçük bir grup akademik de para kazanma derdine düşmüşlerden oluşmuştur ve para kazanım anında asla fakültede bulunmazlar. dolayısıyla öğrenci takımına vakit ayırabilmek için de bir görüşme saati koyar. bu da gayet anlaşılır bir şeydir.

    ha bak, işi kütüphane/laboratuvar/klinik filan gibi yerlerde olanların eli mahkumdur bu saati koymaya. asistanını bulmak isteyen hoca her şekilde bulur onu nasılsa. hoca işini görür yani ama hocayı bulmak isteyen asistan da olsa öğrenci de olsa o saate uyacak. rispekt diyecek. türkiye'de çalışan akademisyen bulmuşsa "görüşme saati virmiş bi de hibina" demeyecek.

    türk tipi, paragöz, tembel bilmem ne... adam en azından karşısındakini adam yerine koyup görüşme saatini bildiriyor sana. sen git bakalım bi muasır medeniyet üniversitesine... çok beklersin görüşme saatini sen... gidersin paşa gibi o hocanın sekreterine, randevu istersin. sekreter de sana bir görüşme ayarlar. yok yani öyle görüşme saati filan. derdin neyse 5 dakikada anlatıp, derdini çözüp çıkman gerek. adamın derdine derman olası varsa olur, yoksa elin sikinde bir hafta sonrayı bekleyeceksin. sanki başka birinin işi için harcadığı süre yüzünden maaşından kesiyolar pezevengin.

    ayrıca öğrencinin de sağı solu belli olmaz, 12.30da dersten çıkar sen açlıktan ölürken o sana soru sormaya gelir, ne geri çevirebilirsin ne 2 dakika kendini toplama süresi bulabilirsin.
    gerçi sanırım son yazdığıma hiçbir öğrenci hak vermez, veremez, normaldir. sikimde de değildir eheh.
  • türk işi falan değildir. tam da amerikan işidir. öğrenciyken insan hocanın kapısından çevrildiğinde bunu bir artistik emaresi ya da bir tür yavşaklık olarak görüyor. öyle olmadığını roller değişince anlıyorsunuz. gerçekten de iş yapan, zamanı kıymetli bir hocanın öğrencilerine sırf danışmanlık ya da akıl fikir vermek için bir haftada birkaç saatten fazla zamanı olmuyor. o da önceden belirlenmiş bir gün ve saatte mümkün olabiliyor. sizinle saatlerce muhabbet eden, her girdiğinizde bir şekilde size vakit ayıran hocanın gerçekten de yapacak işi yoktur, tam bir taşra akademisyenidir. ayrıca öğretim üyesinin birinci vazifesi pedagojik işlev değildir, bilimsel üretimdir. öğrenciyle hoca arasında kurulacak olan ilişkide öğrenciye hoca nimet gibi görünmelidir. ancak bu durum onun iyi hocalık yapmasını engelleyecek bir durum değildir. tabi söz konusu türk öğrenci olunca hoca öğretmene dönüşür, karşısında her daim hazır ve nazır bir öğretmen bekler.

    edit: bu arada kendini tutamayıp tüm akademisyenleri bir kefede toplayıp küfreden zihniyeti odama almak şöyle dursun insan yerine koymam. böylelerini de azıcık zeki bir hoca bir anda hisseder. öncelikle: gerizekalı, sikine sürecek beynin yok, bu insanların sen gerzeklik yaparken yıllarca öyle ya da böyle iyisiyle kötüsüyle bir sürü bedel ödeyerek dirsek çürüttüğünü unutuyor gibisin. ayrıca doğru düzgün işler yapan insanlar da var bu kinin niye. bir kuyruk acın mı var. bu klasik bir loser psikolojisi. bu kadar saldırganlık bunu gösteriyor. ha hocaların umrundamısın? bir hayata sahip olanların zerre kadar değilsin. önce bir hayatın olsun ki böyle saldırmayasın.

    edit son: bir de ya, bu ülkede genel bir eğilim olarak kimsenin birbirine saygısı yok (istisnalar itinayla tenzih edilir). sen birilerine saygı duyacaksın ki onlar adama benzesin. bir hoca olarak en mal öğrenciye bile sanki ondan çok şey bekleniyormuş edasıyla yaklaşıyorum (göstermelik de olsa saygı işte). sırf o kendisine öyle bir ayna oluştursun diye. ne zaman bu ülkede sıradan, gerzek adam saygı duyması gereken, en çok alternatif ünvanını layık gördüğü insanlara saygı duymayı ve onların da kendisine saygı duymasını ve doğru düzgün işler yapmasını sağlarsa o zaman bu ülke adam olur. yoksa cık.
hesabın var mı? giriş yap