• (bkz: öjenik)

    öjeni, kelime anlamıyla, insan popülasyonlarının genetik frekanslarının kontrollü yönlendirmeyle iyileştirilmesi demektir. yani, insan toplumlarının gen dağılımlarına müdahale ederek, bu dağılımların istenen bir yönde değiştirilmesi anlamına gelir. bu müdahale, teknik olarak tamamen bilimsel olan bir müdahaledir: popülasyon içerisinde kimlerin çiftleşip kimlerin çiftleşemeyeceğine bir dış güç tarafından karar verilerek en uygun genetik kombinasyonların yaratılması hedeflenir. bu sayede, "üstün insan ırkı"nın yaratılması amaçlanır. ancak daha tanımından anlaşılabileceği gibi, bu isteğin etik ve ahlak ile çok ciddi sorunları bulunmaktadır. dolayısıyla bilim tarafından çözülmesi zor bir problem olarak karşımıza çıkar.

    öjeniyi ilk defa bilimsel bir tabana oturtup, sistematikleştiren kişi, charles robert darwin'in kuzeni francis galton'dır. galton, fikirlerinin temelini darwin'in evrim kuramı'na dayandırmaktadır. galton, daha zeki insanların, daha az zeki insanlardan daha az çocuk doğurduklarını düşünüyordu. bu sebeple de insan popülasyonları çok yavaş bir şekilde ilerleyebiliyordu. galton'a göre bu doğumlar kontrol altına alınabilirse, sadece zekilerin daha fazla çocuk yapmasına izin verilebilir, böylece de insanlar sürekli daha zeki toplumlara doğru evrimleşebilirdi.

    darwin, ömrü boyunca kuzeninin bu fikirlerini "sapkınlık" olarak değerlendirdi ve çok şiddetli bir şekilde karşı çıktı. darwin'e göre insani değerler de bilim kadar önemliydi ve hiçbiri diğerinin önüne geçmemeliydi. kuzeni galton'ın fikirleri ise açık bir şekilde insani değerlerin ihlaliydi. kimse, bir diğerinin üreme davranışlarına karışmamalı, ailevi yaşantısına müdahale edememeliydi.

    http://www.evrimagaci.org/makale/189
  • tiramisu'nun italyancadan direkt çevirisinin ''beni yukarı çek'' olması ve üzgün insanların modlarını yükseltmek için yemesi
  • vahşi kediler normalde alanlarını dışkı ve idrarlarıyla belirlerler, böylece yabancı hayvanların kendi alanlarına girmelerine engel olurlar. dolayısıyla vahşi doğada güçlü olan bir kedigil (jaguar ya da kaplan gibi) genelde kendi alanı dahilinde dışkısını gömmez ve açıkta bırakır. böylece rakiplerine "ben buradayım." mesajı verir. ancak eğer ki şartlar gereği bir başkasının alanında bulunan ve daha güçsüz bir tür, o alanda dışkılayacak olursa, dışkısını gömerek kendisini gizleyebilir. günümüz evcil kedileri de, soy hattı olarak zayıf ve çelimsiz bir kedi grubu olduklarından (atalarıyla birlikte) genellikle dışkılarını gömmeye eğilimlidirler ve bir içgüdü olarak bu günümüz kedilerine de aktarılmıştır; çünkü bunu yapanlar daha kolay gizlenir ve yabancı bölgedeki güçlü kediler tarafından av olmaz.
  • her 200 insandan biri cengizhan'ın soyundan geliyormuş.
  • neşet ertaş'ın ahirim sensin' türküsünü yazmasının hikayesi;

    neşet ertaş, ankara'da pavyonlarda çalıştığı sırada, yine kendisi gibi pavyonda şarkı söyleyen leyla adında bir kadına aşık olur. neşet ertaş'ın kendisi gibi sanatçı olan babası muharrem ertaş, ankara'ya radyoda bozlak okumaya geldiğinde bu aşktan haberdar olur, neşet ertaş'ın leyla ile evlenme isteğine karşı çıkar ve şu türküyü yazar.

    "temiz ruhlu, saf kalplisin şöhretsin
    hakkın vardır evlenmeye evladım
    mevlam sana yapanları kahretsin
    aslı bozuk alma dedim evladım

    dokunsalar nazif tene kir gelir
    bizden önce ceddimize ar gelir
    köle olmak şanımıza zor gelir
    aslı bozuk alma dedim evladım"

    neşet ertaş, babasının leyla'ya "aslı bozuk" demesine çok üzülür ve o da bir türküyle karşılık verir;

    "ulu arıyorsan analar ulu
    sevmişiz biz onu olmuşuz kulu
    analar insandır biz insanoğlu
    aslı bozuk deme gel şu insana

    aşkı kimden aldın sevgiyi kimden
    aslı bozuk deme gel şu insana
    soracak olursan eğer ki benden
    aslı bozuk deme gel şu insana

    yazımızı felek yazdı mevlâdan değil
    senin dediklerin evladan değil
    her hata suç bende leylâ’dan değil
    aslı bozuk deme gel şu insana"

    babasının gönlü olmamasına rağmen neşet ertaş, leyla ile evlenir ve babasından sitem dolu bir cevap gelir;

    "küsmedim neşedim kahrettim sana
    baban değil miydim sormadın bana
    olan olmuş yavrum ne deyim sana
    sen aklını yitirmişin evladım"

    neşet ertaş babasına darıldığı bu dönemde, iki büyük nimetim var türküsünü yazar. bu türküde anasını ve yarini över.

    "iki büyük nimetim var
    biri anam biri yarim
    ikisine de hörmetim var
    biri anam biri yarim

    ana deyip de geçilmez
    o yar anadan seçilmez
    ikisine de kıymet biçilmez
    biri anam biri yarim

    birisi var etti beni
    birisi yar etti beni
    ikisinin de birdir yari
    biri anam biri yarim"

    neşet ertaş ile leyla 10 yıl evli kalırlar. bu süreçte leyla da şarkılar söyler, ünlenir, kaset yapar ama mutlu olamaz. neşet ertaş askere gider ve döndüğünde boşanırlar. neşet ertaş kesinlikle leyla'ya toz kondurmaz ve bunu türkülerinde dile getirir.

    amanın leyla leyla
    "merhamet eyle yarim eyle yarim eyle
    suçum nedir bilmiyom da amanın leyla...
    ne ise söyle yarim söyle söyle yarim söyle"

    hata benim
    "bilemedim kıymetini kadrini
    hata benim günah benim suç benim
    eliminen içtim derdin zehrini
    hata benim günah benim suç benim

    bir günden bir güne sormadım seni
    körümüş gözlerim görmedim seni
    boşa mecnun eylemişim ben beni
    hata benim günah benim suç benim"

    kendim ettim kendim buldum
    "kendim ettim kendim buldum
    gül gibi sarardım soldum eyvah
    bilmez yar halımdan bilmez akan gözyaşlarım silmez
    bir kere yüzüme gülmez eyvah"

    ve en sonunda o inanılmaz türkü evvelim sen oldun ahirim sensin gelir.

    "cahildim dünyanın rengine kandım
    hayale aldandım boşuna yandım
    seni ilelebet benimsin sandım

    ölürüm sevdiğim zehirim sensin
    evvelim sen oldun ahirim sensin

    sözüm yok şu benden kırıldığına
    gidip başka dala sarıldığıma
    gönülüm inanmıyor ayrıldığına

    gözyaşım sen oldun kahirim sensin
    evvelim sen oldun ahirim sensin

    garibim can yıkıp gönül kırmadım
    senden ayrı ben bir mekan kurmadım
    daha bir gönüle ikrar vermedim

    batınım sen oldun zahirim sensin
    evvelim sen oldun ahirim sensin"

    neşet ertaş şu dizelerle leylasına "mezarıma gelme" dese de leyla ertaş, ustanın mezarını ziyaret etmiş, dua okumuş ve gözyaşı dökmüştür.

    niye çattın kaşlarını
    "niye çattın kaşlarını
    bilmiyom yar suçlarımı
    ben ölürsem saçlarını
    yolma gayrı yolma leyli leyli

    ben yandım aşkın narına
    meyletmem dünya malına
    ölürsem de mezarıma
    gelme gayrı gelme leyli leyli"

    vasiyeti üzerine babasının ayağının ucuna gömülen neşet ertaş'ın mezar taşında şunlar yazar;

    sakın ola ha insanoğlu, incitme canı incitme. her can bir kalp hakka bağlı, incitme canı incitme.
    "saygı, sevgi,hoşgörü..."
    "garip"
    neşet ertaş
    canımız, "insan" babamız
  • türkiye'de çeşme - bandırma arası rüzgar enerjisi potansiyelinin, tüm almanya'nın rüzgar enerjisi potansiyeline denk olması.

    kaynak: rüzgar türbini üzerine uzmanlaşmış bir mühendis arkadaşım. adamın yaptığı iş de çok enteresan. bir avrupa ülkesinin ordusunda mühendis/asker. denizaltında akünün bitmesi durumunda, su yüzeyine bir balonla gönderilen ve aküleri sarj eden rüzgar türbinleri tasarlıyordu.
  • lambaza kelimesinin bir anlamı oluşu.

    babamın random güldüren hakaretlerinden yalnızca biri olan bu kelime, az evvel anlamı olduğunu öğrenmemle önce beni yerlere yatırmış, sonrasında mal mal sırıtarak duvarlara baktırtmıştır. kulağımda yankılanıyor bu anlamlı kelimeyi duyuşlarım:

    -oooğlum ne lambaza adamsınız lan!

    anlamını da iliştireyim...

    anlamı bi şey ifade etmiyor fakat yine de bir anlamı varmış!
  • boz ayılar taze cevizin zarını ayıklarmış , bi de kiraz kadar küçük de olsa yedikleri meyvelerin cekirdeklerini mutlaka yemeden once ayıklarlarmış..
  • bilale anlatır gibi anlatıyorum:
    ter değil o iğrenç kokunun sebebi, bakteriler.
    bakteriler nemli, sıcaklığı belli bir derecenin üstünde olan, oksijen alan ve beslenebilecekleri organik her alanda ürerler.
    bakterilerin üremesini önlemenin yolu şudur: önce ortam var olan bakterilerden mümkün olduğu kadar arındırılır ki üreyip belli bir yoğunluğa ulaşmaları geciktirilsin sonra yapılabilecek farklı yöntemler var, aşağıda sıraladım:
    1) alkol, sirke yada çamaşır suyu gibi ortamın ph dengesini bakterilerin yaşayamayacağı hale getirebilecek maddeler kullanılarak üremeleri önlenir.
    2) sıcaklık bakterilerin yaşayamayacağı seviyelerde tutulur (70 derece selsiyus gibi)
    3) sıcaklık bakterilerin üreyemeyecekleri derecelere indirilir (-10 derece selsiyus yada daha düşük)
    4) bakterileri öldürebilecek ultraviyole gibi ışınlarla koruma yapılır.
    5) bakterilerin üremelerini önlemek için ortam sürekli kuru tutulur.

    böylece bakterilerin üremesi ve koku yaymak, enzimler üretip yaşadıkları organik ortamda değişimlere yol açmak gibi etkileri ortadan kaldırılır. annelerimiz onun için çamaşır suyu manyagıdır, lokantalar onun için yemekleri benmari gibi sürekli yüksek sıcaklığa sahip yerlerde tutar. onun için eskiden beri en iyi gıda saklama yöntemi kurutmadır. onun için dışarda bıraktığında bir gunde bozulan balık dondurucuda aylarca sağlıklı kalır. onun için en fazla bur hafta ömrü olan salatalık sirkeyle bulustugunda aylarca kütür kütür saklanabilir.

    haliyle;

    insan vücudu organik, sıcak ve nemlidir dolayısıyla bakterilerin üremesine en uygun ortama sahiptir. her gün duş alsanız bile bu bakterilerin üremesini önleyecek bir şey yapmıyorsanız kokabilirsiniz. bazen salgıladığınız hormonlar bunu hızlandırır ve duş aldıktan 15 dakika sonra bile bir koku hissedebilirsiniz.

    herkesin koltuk altı terler, hiç çalışmasanız da terler hatta, sonuç olarakta bakterilerin üremesine imkan verir.

    bundan kurtulmanın formülü çok basittir:

    sabah duşunu alırsın, iyice kurulanırsın. özellikle koltuk altlarını iyice kurutursun. arkasından tanesi 10 tl ye satılan roll on lardan sürersin ve temiz kıyafetlerini giyersin.
    bu.
    bu kadar.
    bunun zenginlikle ilgisi yok. tamam, çok nadiren bunu yapamayacak durumda olabilirsin. eve gidememişsindir, roll on bitmiştir falan filan... ama amk her gün milyonlar ter kokmaz ki ya.. her gün lan! aynı adam her gün ter kokuyor. her gün aynı otobüse binen adam ter kokuyor. işe arabasıyla gidip gelen esnaf ter kokuyor. lan niye yalan söylüyorsunuz? bizim millet ter kokmanın kötü bir şey olduğunu kabul etmiyor ki! sizin bu sikik ve riyakar fakir edebiyatınız yüzünden insanlar ter kokmanın iyi bir şey olduğunu düşünüyor. bu milletin kokmasının asıl sebebi bu.

    bu entry yi aslında sabahın yedisinde ter kokan insan modeli başlığına yazmıştım ama gelen mesajlar üzerine buraya taşıyorum.
  • dassler kardeşler kavga etti diye mi o kadar para veriyoruz amk ayakakbılarına ?
    neyse, ben zaten nike giyiyorum.
hesabın var mı? giriş yap