• özellikle çocuklu aileler için bu girdiyi buraya iliştireceğim.
    malum havuz sezonu açıldı.

    uluslararası bir çok sağlık örgütü, özellikle tatil konaklama imkanları sunan mekanların havuzlarının, büyük tehlike saçtığına işaret ediyor. bunu zaten biliyorsunuz. ölümlü sonuçları bile olabiliyor.kaynak

    hem çocuklarınız hem de kendiniz için basit bir uygulama ile bu durumun riskine karşı önlem alabilirsiniz. yüzme havuzu için internette yüzme havuzu için test şeritleri satılıyor. (pool test strips diye de aratabilirsiniz) türkiye`de pahalı ama amazon gibi sitelerde 50 adedi 30-40 tl`ye bulabilirsiniz. bir kaç sene idare eder sizi.

    şeridi, havuza kullanmadan önce suya değdirin, bir dakikadan kısa bir sürede ph, sertlik, toplam klor, serbest klor/brom, toplam alkalilik sonuçlarını veriyor.

    birde özellikle bebekli aileler ve yaşça küçük çocuklular, ishal durumunda ne olursa olsun çocuklarınızı havuza sokmayın. başkalarının sağlığını en büyük riske attığınız zamanlar bu zamanlarmış.
  • japon eğitim sisteminin ayırt edici 10 özelliği

    1. bilgiden önce görgü kuralları gelir

    japon okullarındaki öğrenciler 4. sınıfa kadar, yani on yaşına gelene kadar sınava girmezler. sadece ufak testlere girerler. onlara göre okulda geçen ilk 3 yılda çocukların bilgisini değerlendirmek değil, görgü kurallarının aşılanması ve karakter gelişimi hedeflenmelidir. çocuklara eli açık, merhametle ve anlayışlı olmanın yanı sıra, başka insanlara, hayvanlara ve doğaya karşı iyi davranmak da öğretilir. çocuklar ayrıca sebat, öz denetim ve adalet gibi değerleri de kazanırlar.

    2. akademik yıl 1 nisan’da başlar

    dünyanın pek çok yerinde okullar eylül ya da ekim aylarında açılırken japonya’da akademik takvim 1 nisan’da başlar. okulun ilk günü genellikle, büyüleyici bir doğa olayı olan kiraz ağaçlarının çiçeklenmesiyle çakışır. akademik yıl üç döneme ayrılmıştır: 1 nisan – 20 haziran, 1 eylül – 26 aralık, 7 ocak – 25 mart. japon öğrenciler yazın 6 hafta tatil yapar. ayrıca kış ve bahar aylarında ikişer haftalık ara tatilleri bulunur.

    3. japonya’daki okulların çoğunda temizlik görevlisi veya hademe bulunmaz. öğrenciler okullarını kendileri temizler.

    japonya’da öğrenciler sınıfları, kantinleri ve hatta tuvaletleri kendileri temizlemek zorundadır. ufak gruplara ayrılan öğrenciler yıl boyunca dönüşümlü olarak temizlik işlerini üstlenirler. japon eğitim sisteminde, öğrencilerin temizliklerini kendilerinin yapmasının onların birlikte bir ekip olarak çalışabilmelerini ve birbirlerine yardımcı olmayı öğrettiğine inanılır. ayrıca çocuklar etrafı silip süpürürerek hem kendi emeklerine hem de başkalarının emeklerine saygı göstermeyi öğrenirler.

    4. japonya’daki okullarda öğlen yemeği standarttır ve sınıfta yenir.

    japon eğitim sisteminde öğrencilerin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için çaba harcanır. devlet okullarındaki öğle yemekleri yetkin şefler ve profesyonel sağlık görevlileri tarafından geliştirilen standart menüye göre hazırlanır. öğrenciler yemeklerini sınıflarında sınıf arkadaşları ve öğretmenleriyle birlikte yer. bu, olumlu öğretmen-öğrenci ilişkilerinin kurulmasını da destekler.

    5. okul sonrası etütler yaygındır.

    iyi bir ortaokula girebilmek için japonya’da pek çok öğrenci okul sonrası etüdlere veya özel derslere katılır. bu okullarda yapılan etüdler akşam üstü yapılır. japonya’da akşamın geç saatlerinde etüd çalışmasından çıkan bir grup küçük çocuğu görmek sıradan bir durumdur. japonya’da öğrenciler günde 8 saat ders görürler ama bunun dışında haftasonu ve hatta bayramlarda ders çalışırlar. bu ülkede neredeyse kimsenin ilk, ortaokul veya lise tekrarı yapmaması şaşırtıcı değildir.

    6. japon öğrenciler geleneksel derslerin yanı sıra japon şiiri ve kaligrafi dersleri alır.

    mürekkebe batırılan bambu bir fırçayla pirinç kâğıdı üzerine hiyeroglifler çizilerek icra edilen japon kaligrafi sanatı veya diğer ismiyle shodo, japonya’da en az geleneksel resim sanatı kadar yaygındır. öte yandan, bir şiir formu olan haiku, basit ifadelerle okurda derin duygular uyandırır. her iki ders de öğrencilere kendi kültürlerine saygı duymayı ve yüzlerce yıllık geleneklerine sahip çıkmayı öğretir.

    7. öğrenciler okul forması giyer.

    neredeyse bütün ortaokullarda öğrencilerin okul forması giymesi zorunludur. bazı okulların kendine has modelleri olsa da geleneksel japon okul üniforması erkekler için askeri stil takım, kızlar içinse denizci modeli eteklerdir. üniforma ilkesi, öğrenciler arasındaki sosyal bariyerleri kaldırıp onları çalışma ruhuna sokmayı amaçlar. ayrıca okul üniformaları çocuklar arasında bir çeşit topluluk hissinin oluşmasına yardımcı olur.

    8. japonya’da devamlılık oranı yüzde 99.99’dur.

    yüksek ihtimalle hepimiz, hayatımızın bir evresinde mutlaka okulu kırmışızdır. ancak japonya’da öğrenciler dersi asmaz, vaya derse geç kalmaz. dahası, japon öğrencilerin yaklaşık yüzde 91’i, öğretmenleri ne anlatırsa anlatsın dinlememezlik etmediğini belirtiyor. başka kaç ülke bu istatistiklerle övünebilir?

    9. öğrencilerin geleceği tek bir sınavla belirlenir.

    japon öğrenciler, lisenin sonunda, geleceklerini belirleyecek olan çok önemli bir sınava girmek zorundadırlar. öğrenci gitmek istediği bir üniversiteyi seçer ve her okulun belli bir puanı vardır. öğrenci o puanı alamazsa yüksek ihtimalle üniversiteye gidemez. rekabet çok yüksektir ve öğrencilerin yalnızca yüzde 76’sı liseden sonra eğitim hayatlarına devam eder. bu sınavlara hazırlık dönemi ise “sınav cehennemi” diye bilinir.

    10. üniversite yılları insanın hayatındaki en iyi “tatil” yıllarıdır.

    “sınav cehenneminden” geçen öğrenciler üniversitede nefes alırlar. japonya’da üniversite yılları bir insanın hayatındaki en güzel dönem olarak görülür hatta bu döneme “işten önceki tatil” denir.

    kaynak
  • -deniz salyangozları arasında anı nakli-

    bilim insanları bilimsel olarak bir ilki gerçekleştirerek, deniz salyangozları arasında anı nakli yaptıklarını iddia ettiler. bunu yapmak için, eğitilmiş olan bir deniz salyangozundan alınan rna’yı, eğitilmemiş olan bir deniz salyangozuna nakletmişler ve ikinci salyangozdaki eğitim davranışını gözlemlemişler.

    araştırmanın amacı ise bir tür mega zekalı yumuşakça oluşturmak değil, belleğin fiziksel temellerinin anlaşılmasına yardımcı olmakmış. bu gelişme, hem kayıp anıları geri getirmeye, hem de üzüntü çeken insanların travmalarını hafifletmeye yardımcı olabilir.

    abd’nin los angeles şehrindeki california üniversitesinde çalışan biyolog david glanzman’ın önderlik ettiği araştırmacılar, hafıza depolamasının fiziksel izi olan ve engram adı verilen bir şeyi anlamayı umuyorlarmış.

    son zamanlarda yapılan çalışmalarda, hafıza kaybı gerçekleştikten sonra, bir ateşleme bileşeninin yardımı ile uzun dönemli belleğin geri getirilebileceği bulundu. bu ateşleme bileşeninin ne olduğu hâlâ bilinmiyor, ancak görünüşe göre işlem, epigenetik düzenlemeyi kapsıyor; rna bu konuda çok önemli bir rol oynuyor.

    rna ayrıca uzun vadeli anıların oluşum işleminde de rol oynuyor. bunu gören glanzman ve takımı, bu molekül aracılığıyla uzun vadeli belleğin bazı kısımlarının aktarılıp aktarılamayacağını merak etmiş.

    hipotezlerini sınamak için, deniz salyangozlarını eğitmişler. bunu yapmak sanıldığı kadar zor değilmiş; aplysia californica isimli bir deniz salyangozunun kuyruğuna, hafif fakat yine de can sıkıcı olan bir elektrik şoku uygulamışlar.
    araştırmacılar, salyangoz eğitim grubuna her 20 dakikada bir olmak üzere beş elektrik şoku uygulamışlar. aynı işlemi 24 saat sonra tekrarlamışlar.

    araştırmacılar daha sonra salyangozlara hafifçe dokundukları zaman, şok eğitimi gören salyangozlar ortalama 50 saniye boyunca vücutlarını daraltarak savunma durumuna getirmişler; fakat eğitilmeyen salyangozlar sadece bir saniye daralmışlar.

    bir sonraki adımda, hem eğitilen hem de eğitilmeyen salyangozlardan rna alınmış. bu moleküller daha sonra iki grup eğitilmemiş salyangoza enjekte edilmiş.

    bundan sonra inanılmaz bir şey olmuş. eğitilmiş gruptan gelen rna’yı alan eğitilmemiş salyangozlar, sanki onlara da şok verilmiş gibi, araştırmacılar dokundukları zaman tepki vermişler; ortalama 40 saniye boyunca, kendilerini savunur şekilde daralmışlar.

    bu sırada, eğitilmemiş bağışçılardan rna alan eğitilmemiş salyangozlar, savunma tepkilerinde herhangi bir değişiklik sergilememişler.

    “sanki hafıza nakli yapmışız gibiydi” diyor glanzman.

    araştırmacılar deneyin bir sonraki aşaması için, eğitilmemiş salyangozlardan motor nöronları ve duyusal nöronları çıkarmışlar ve bunları ayrı olarak veya her bir tipten bir nöron içeren çiftler halinde petri kaplarına koymuşlar.

    ardından, eğitilmiş ve eğitilmemiş salyangozlardan alınan rna’ları bu kaplara koyup, nöronlar üzerindeki etkileri gözlemlemişler.

    araştırmacıların bulduğuna göre, eğitimli salyangozların rna’sı eklendikten sonra, duyusal nöronların uyarılganlığı artış gösterdi; söz konusu etki, eğitim sırasında salyangozların kuyruğuna elektrik şokları uygulandığı zaman da gözlenmişti.

    ayrıca elbette, eğitilmemiş salyangozların rna’sının duyusal nöronlar üzerinde böyle bir etkisi olmamıştı.
    hafıza depolamasının, sinapslarda gerçekleşen değişimlerle mümkün olduğu, şu an büyük ölçüde kabul ediliyor (sinapslar, nöronlar arasındaki sinyalleri ileten ve beyinde bulunan yapılardır). ancak glanzman, bunların aslında nöronların kendi içlerinde depolandığına inanıyor ve kendisinin yaptığı deney, bu olasılığı gösteriyor.

    “eğer anılar sinapslarda depolansaydı, bizim deneyimiz hiçbir şekilde işe yaramazdı” diyor.

    elbette bu olasılığın onaylanması için daha fazla araştırmanın yapılması gerekecek. ilk olarak a. californica, kendi nöronları bizimkilere benzerlik gösterdiği için nörolojik süreçler üzerinde çalışılırken geniş ölçüde kullanılsa da, hayvan örneklerinde yapılan gözlemlere göre bu örnekler her zaman insanlara uygulanamıyor.

    ayrıca rna’nın anılar dışında diğer süreçleri naklediyor olması da mümkün.

    trinity college dublin üniversitesinde biyokimyacı olan ve araştırmada yer almayan tomas ryan, the guardian‘a şöyle söylüyor: “bu ilginç bir durum ancak ben, anı nakletmiş olduklarını düşünmüyorum”

    “bu çalışma bana şunu söylüyor; belki de hayvandaki en temel davranış tepkileri, bir çeşit anahtar içeriyordur ve glanzman’ın çıkardığı şeylerin içinde, bu anahtara basan bir şey vardır.”

    ancak glanzman haklıysa, kendisinin keşfi, hafızanın yaşamlarını olumsuz yönde etkilediği insanlar için çok önemli olabilir.

    “çok uzak olmayan bir gelecekte, alzheimer hastalığının veya travma sonrası stres bozukluğunun etkilerini düzeltmek amacıyla rna’yı kullanabileceğimizi düşünüyorum” diyor.

    araştırma eneuro bülteninde yayınlandı.

    kaynak
    ingilizce kaynak
    (bkz: popüler science türkiye)
  • ikincil (sekonder) boğulmalardır. çocukların suda boğulmayı atlatmasından saatler sonra gerçekleşebilir. ayrıntılar için (bkz: #77269901).
  • dünyamızın uydusu olan ayın sadece bizim için romantik bir kavram olmadığı gerçeği, bunlardan biridir. yani ay geceleri iki sevgilinin birlikte baktığı romantik bir nesne değildir. ay birdenbire ortadan kaybolsaydı, gezegende yaşam devam eder miydi? ya da ne gibi değişiklikler olurdu? bu soruların detaylarına biraz inelim.

    ay, geceye bakmak için güzel bir yüzden daha fazlasıdır. okyanus akıntıları ve gelgitlerimizi, dünya'nın atmosferinin ve ikliminin hareketini ve hatta gezegenimizin eksen eğimini yönetmeye yardımcı olur.

    peki, uydumuz, dünya'ya ve bize haber verilmeden aniden yok olursa ne olur? hayatta kalır mıyız? cevabı ne yazık ki hayır.

    ilk etki olarak; gece dediğimiz zaman diliminde her şeyin çok daha karanlık olacağını fark ederiz. ay'ın yüzeyi güneşin ışığını yansıttığı için, dolaylı ışıma olmadan, ülke yollarında veya ormanlık kamplarda olduğu gibi, yapay ışığa erişimi olmayan alanlarda gece seyahat etmek aşırı karanlıktan ötürü çok riskli hale gelirdi.

    ayın aniden yokluğu, hayvanların da kafasını karıştırırdı. 2013 yılında yapılan bir incelemede araştırmacılar, dünya ile birincil etkileşim araçları 'görüş' olan hayvanların, hayatta kalmak için aydan yararlandıklarını buldular. bu büyük bir sürpriz değil, ama eldeki soru için ilginç etkileri var. baykuşlar ve aslanlar gibi birçok yırtıcı etkin bir şekilde avlanmak için sadece bir miktar ay ışığı ile karanlığın gizliyeciliğine güvenir. bu yüzden ay olmadan, yiyecek bulmakta zorluk çekecekleri çok açık. öte yandan kemirgenler, ay ışığı kuvvetli iken daha fazla saklanma eğilimindedir. ay olmadan avcıların onları tespit etmesi daha kolaydır ve ay olmadan onlarda bir değişim meydana gelecektir. washington üniversitesi'ndeki bir vahşi yaşam ekoloğu olan laura prugh, bazı türlerin fazlalaşması ve bazı türlerin azalması gibi birtakım değişikliklerin olacağını söylüyor.

    bir sonraki hızlı değişim ise gelgitlerde olacaktı. ay bize çok yakın olduğu için, onun çekimi, gezegenimizi etkiliyor. bu güç, okyanuslarımızı ileri ve geri çekecek kadar güçlü ve biz buna “gelgitler” diyoruz. ay olmadan gelgitler, daha yavaş oranda ileri ve geri hareket eder; yani yaklaşık şu anki dalgalanmaların üçte biri oranında değişim yaşanır. gelgitler, güneşim bazı çekim etkilerinden dolayı tamamen bitmez ancak bunun ayın yaptığı çekim etkisi kadar gerçekleşmesi mümkün olmayacaktı.

    gelgitlerdeki üçte iki oranında azalma, kıyı ekosistemlerini büyük ölçüde değiştirecek, potansiyel olarak birçoğunu tahrip edecek ve enerji, su, mineraller ve diğer kaynakların akışını bozacaktır. okyanuslarda birçok yengeç türü, salyangoz, midyeler, deniz yıldızları, yosunlar ve algler, hayatta kalmak için gelgitlerin gidiş-gelişlerine güvenir. bu ekosistemler, kuşları, ayıları ve ayrıca rakunlar ve geyik gibi kara memelilerini de beslemektedir ve dolayısıyla bunlar da etkilenecektir.

    gelgit hareketleri aynı zamanda doğrudan okyanus akımlarını, dolaylı olarak da genel hava düzenini etkileyecekti. çünkü okyanus akıntıları, sıcak suyu dağıtır ve dünya çapında genel yağış miktarını etki eder. okyanus akıntıları etkilenirse, bölgesel sıcaklıklar çok daha uç noktalarda olurdu ve dramatik hava olayları meydana gelirdi.

    ayın kaybolması, daha geniş vadede olmasına rağmen, daha da yıkıcı değişikliklere neden olabilir. ay olmadan, gezegenimizin eksen eğimi muhtemelen zaman içinde büyük ölçüde değişecektir. dünya, neredeyse hiçbir mevsimi olmayan bir eğimden, yıllar içinde aşırı mevsimsel hava değişikliklerine ve buzul çağlarına sahip olan sert iklimin olduğu bir eğime kadar gidebilir. bir örnek olarak mars'a bakabiliriz. eksen eğiminde büyük bir değişim gösterdiği gibi aşırı iklim değişiklikleri mevcut ve mars'ın bunun önüne geçmesi için büyük, stabilize edici bir ayı maalesef yok.

    diğer yandan hayatta kalmanın yanında biraz daha önemsiz görünse de, insan olarak ay olmadan evrene ilişkin bir ilham kaynağımızı ve çok büyük bir bilimsel kaynağımızı kaybederdik.

    her şeye rağmen, enseyi o kadar da karartmamak gerek. neyse ki, ayın yakın zaman içerisinde yok olacağına dair bir kanıtımız yok*

    kaynak: https://www.popsci.com/…f-moon-suddenly-disappeared (7 mayıs 2018'de yanınlanan makaleden derlenmiştir)
  • osmanlı'da dış borçların ödenebilmesi için kurulan düyun-u umumiye teşkilatının kolluk güçleri teşkilatın aktif olduğu yıllar boyunca 20 bine yakın köylüyü öldürmüştür.
    osmanlı'dan cumhuriyet'in devraldığı borçlar 145 milyon osmanlı altın lirasıydı. o dönemin milli gelirinin yüzde 65'ine tekabül eden bu borçların ödemesi 1954 yılında bitmiştir.
  • su samurları akıntıda birbirinden ayrılmamak için el ele tutuşup uyurlar.
  • youtube'da altyazı, video'nun herhangi bir yerine sürüklenip bırakılabiliyormuş. bu zamana kadar nasıl farketmedim bilmiyorum.
  • filme başlamadan önce izlediğimiz film yapım şirketlerinin introları ve kısa hikayeleri

    1) bad robot productions
    j. j. abrams tarafından kurulan bir yapım şirketidir. televizyon dizileri alias, lost, what about brian, fringe, six degrees ve filmler star trek (2009) ile cloverfield (2008) gibi yapımlardan sorumludur. en sevimli introdur şahsımca .

    2) paramount pictures
    logo 1914 yılında tasarlandı ve başlangıçta şirketle kontrat imzalayan her bir oyuncuya ithafen 24 yıldız vardı. fakat şimdi yanlız 22 yıldız var. nedenini ise kimse bilmiyor.1914'te new york'ta kurulan film yapım ve dağıtım şirketi şu anda sinema endüstrisinin en önemli şirketleri arasında

    3) marvel comics
    marvel comics, abd merkezli çizgi roman yayımcısı şirkettir. yayımlamış olduğu çizgi romanlar arasında fantastik dörtlü, örümcek adam, hulk, demir adam,thor, daredevil, kaptan america, serileri vardır duymayan yok herhalde.

    4) metro goldwyn mayer
    mgm’nin logosunun aslan olmasının fikri reklamcı howard dietz’ten çıktı. howard sıkı bir the lions taraftarıydı (gittiği üniversitenin okul takımı). bu sebeple şirketin logosunu aslan yapmaya (lion=aslan) karar verdi. logoda şu ana kadar toplam beş aslan modellik yaptı. bunlar slats, jackie, tanner, george ve şu anki ‘’yıldız’ leo

    5) walt disney pictures
    2006 yılına kadar almanya’daki neuschwanstein kalesi model alınarak hazırlanan logo kullanıldı. fakat bu tarihten sonra disneyland’deki cindirella kalesi model alınan versiyon kullanılmaya başlandı

    6) tristar pictures
    1982'de kurulan şirket daha sonra sony'nin bünyesine girdi. terminator, jumanji gibi ünlü filmlerde imzası bulunuyor. özellikle 80'ler ve 90'lar filmlerinde sıkça görülen bir logo.

    7) new line cinema
    new line cinema, 1967 yılında kurulmuş olan, saygın bir amerikan film stüdyosu. başlangıçta işe bir bağımsız film stüdyosu olarak başlasa da, şirket 1996 yılında time warner'ın bir yan kuruluşu haline geldi ve tabii ki de biricik aşkımız yüzüklerin efendisi serisinin yapımını ve dağıtımını üstlenmişlerdir. kendilerine buradan şükranlarımızı sunuyoruz.

    8) spyglass entertainment
    altıncı his filminin yapımcısıdır. günümüzde film piyasasında önemli bir yeri olan şirketler arasında.

    9) deramworks pictures
    aslında logonun ilk halinde yetişkin bir adam ayın üzerinde oturuyordu. fakat logoyu tasarlayan sanatçı robert hunt, kendi oğlunu model alarak son anda çocuklu bir versiyonu çizdi. sürpriz şekilde şirket, son aşamada çocuklu logoyu seçti.

    10) columbia pictures
    meşale tutan kadın 1924 yılında şirketin logosu oldu. fakat ilginç şekilde bu logonun yapımında sadece bir kadın model kullanılmadı. bunun yerine birden fazla modelin fotoğrafı birleştirilerek oluşturuldu. bizim şu an gördüğümüz versiyon 1992 yılında tasarlandı ve sıradan bir ev kadını olan jennie joseph model alındı

    11) castle rock entertainment
    şirket adını stephen king’in romanlarında sık sık geçen castle rock kasabasından alıyor. logo ise yine o kasabadaki deniz fenerinin bir yansımasıdır.

    12) pixar: animation studios :)
    logo, 1986 yılında çekilmiş olan, şirketin ilk başarılı kısa filmi luxo jr.’dan ilham alınarak hazırlandı.

    13) scott free
    adamın koşarken kuşa dönüşmesi bireyin özgürlüğünü kazanması anlamına geliyor. eser sahibi ise italyan sanatçı gianluigi toccafondo. ayrıca logodaki her bir hareket aslında ayrı ayrı çekilmiş birer fotoğraf.

    14) warner bros.
    herkes kalkan üzerindeki ‘’wb’’ yazısının şirket kurucularının soy ismi olan warner (bros da kardeşler anlamına geliyor) olduğunu düşünür. aslında bu tam olarak doğru değil çünkü şirketin kurucuları aslında rusya’dan abd’ye göç eden bir ailedir ve gerçek soy isimleri wonskolaser’dir.

    edit : ilgili fotoğraflar eklendi
  • belki yeni öğreneceğiniz bir şey değil, belki öyle ufkunuzu falan da yükseltmeyecek ancak öyle bir konu var ki hepimizin bildiği ve görmezden geldiği, konuşmadığımız çok ilginç...

    konu türk ekonomisi;

    ben bir ekonomist değilim dolayısı ile kurmuş, pariteymiş, faiz artırımıymış, fon, fed, zart zurt bilmem, anlamam. şahsi kanaatim ise bunların hepsinin detay olduğu, detaylar içerisinde boğulup işin bel kemiğini ıskaladığımız. gelin adını koyalım;

    biz türkler tarihin hiçbir döneminde üretmeyi bilen, küresel üretime katkı sağlayan bir toplum olamadık. zaman zaman bazı hamlelerle (cumhuriyet ilk yılları kalkınma hamleleri vs.) en azından kendi kendimize yetebilme yolunda adımlar atsak da bunlar dahi asla ihracat çerçevesinde karşılık bulmadı.

    para kazanmak için elinizde paraya çevirilebilir bir meta olmalı. başka bir deyişle bir şey satmalısınız. bunun iki yöntemi var, ya ticaret yapacaksınız (komisyon alacaksınız), yada herhangi bir ürün üreteceksiniz... isveç'in çeliğini (ve daha bir çok şeyi), isviçre'nin çikolatasını (ve daha bir çok şeyi), almanya'nın mekanik ve mühendisliğini (ve daha bir çok şeyi), japonların problemsizliğini ve kaliteyi (ve daha bir çok şeyi), amerika'nın rüya gibi bir yaşam tarzını (ve daha bir çok şeyi), fransızların sanatı, italya'nın tasarımı pazarladığı gibi bir ürün ortaya koyup satabilmeniz gerekmekte.

    şimdi koca türk tarihini taaaa göktürklerden beri ele alalım... o günden bu güne değin, makro ekonomiye katkı sağlayabilecek, medeniyet inşaasında kilometre taşı olabilecek, para edebilecek ne üretmişiz? tarihin her döneminde genel hikayemiz şu;

    - üretme, çoğal, tüketimi sübvanse etmeye gücün yetmesin, yeni yerler ara, oradaki kaynakları kullan, işgal et sonra kaynaklar tükenince yine tüketimi sübvanse edeme yeni yerler ara...

    böylesi bir kısır döngü içerisinde iken rahat edebildiğimiz dönemler olmamış mı? elbette ki olmuş, anadolu gibi akdeniz gibi ticaret yollarında hakim olduktan sonra buradan gelen komisyon ile bir süre geçinebildiğimiz doğru. ancak şunu göz ardı ediyoruz; bu bölgelere cebren çöktüğümüz ve esasında gerçekten iyi birer tacir olmadığımız için (en önemlisi güvenilmeziz) üretim ve ticaret kanalları bizimle iş birliği yapmaktan kaçındı ve alternatif ticaret yolları arayıp buldular. bizler bugün fatih'in istanbul'u fetih tarihi ile övünürken aynı dönemde yani 15.yy ortalarında onlar sırf bizlerle ticaret yapmamak için yeni yollar arayışına başladılar. neden? elbette fatih ve fetih yüzünden... bizlerle ticaret yapmak istemedikleri, bize komisyon ödemeyi istemedikleri için... velhasıl bu cebren ve askeri gücümüzle elde ettiğimiz imtiyazlı ticaret bir süre bizi geçindirdi ancak;

    gelişen teknolojik imkanlar, farklı sanayi ve hammadde hamleleri ile bireysel (kişiye endeksli savaş yeteneği) olarak askeri gücümüzün hiçbir anlamı kalmaması ile birlikte yeni yerler elde edemedik, elde ettiklerimizi elimizde tutamadık ve ganimete dayalı ekonomimiz de çöktüğü için yıkıldık...

    geçiniz efendim yok padişahlar dünyayı takip edemedi falan gibi zırvaları... osmanlı'nın yıkılışının en temel sebebi bu yukarıda yazdıklarımdır. padişah dediğiniz adamlar dönemin en önemli eğitimcileri, en ileri imkanları ile donatılır ve şimdi politikacı dediğimiz zerzevattan otuz kere daha kalifiye tiplerdi. üstelik toplumumuzun demokratik tercihlerinin de ne kadar boktan olduğunu gördüğümüz şu son 15 yıldan sonra ben sorunun yönetim biçimi ile değil ekonomi modeli ile alakalı olduğunu düşünmekteyim.

    arada büyük bir adam gelmiş tabi, ulu önder atatürk durumu farkedip, yeni bir ekonomik model, üretime dayalı bir sistem ve zamana uygun eğitim sistemi getirmeye çalışmış, bu yönde önemli adımlar atmışsa da bu devrim halk nezdinde hak ettiği ilgiyi asla görmemiştir. arkasından gelen satılmış sağ iktidarlar muhafazakar söylemlerle kamuoyunu kendi tarafına çekmiş ve o dönem denenen bu üretim hamlesi de rafa kalkmıştır. bugün geldiğimiz durum da bu sürecin son evresi olup efsanevi biçimde taçlandırılmak üzeredir...

    velhasıl, kurmuş faiz artırmaymış, para politikasıymış... geçiniz efendim geçiniz türk ekonomisinin batışını, çöküşünü bu işleyişle asla durduramazsınız. üretip satmadan, ihraç etmeden, eğitim kalitenizi artırıp modern dünyanın ihtiyacı olan birşeyi sunmazsanız o kur 10 lira da olur 15 lira da 1.000.000 lira da iktidarların ekonomi hamleleri ancak böyle bir açığın yanında mikro ölçekli eylemlerdir. esas sorun makro düzeydedir ve bu sorunu çözmek iktidarların olduğu kadar sizlerin de sorumluluğundadır.

    el özet; üretmezseniz, yönetilmeye, manipüle edilmeye, esir olmaya mahkumsunuz! hem bunu kırmak için bir bok yapmayıp hem de hürriyet ve hamaset martavalları attıkça günden güne daha komik hale düşüyoruz...
hesabın var mı? giriş yap