• benim ilkokul öğretmenim babamdı.

    1.sınıftayken tahtaya kaldırıp bir şey sordu bilemedim.

    sopayı parmaklarıma dokundurdu. herkese öyle yapardı. acıtmadan “bak sana ders olsun” derdi.

    başladım ağlamaya, acıdığından değil “babam bana nasıl böyle yapar” diye.

    “seni anneme sölicem” diye bağıra bağıra çıktım sınıftan.

    devam eki: annem destek çıkmadı “bilememişsin soruyu, gel çalışalım” dedi:)
  • okulda dayağın normal olduğu karanlık dönemden, öğretmene dayağın normal olduğu daha karanlık döneme. karanlık giderek koyulaşiyor.
  • ele cetvel vurma veya kafaya seri tokatları falan hepsini geçiyorum; en kötüsü saçın favorilerden çekilmesiydi. aklıma geldikçe gözümden yaş akar. ne vicdansızlıktır bu arkadaş? nasıl aklınıza gelmiş bu fantezi?
  • daha düzgün nesillerin yetiştiği dönemdi. sevgi dolu, ilimli, feyzli dayaklardı. nice genç o şamarlarla doğru yolu buldu, kendine çeki düzen verdi.
  • asla dayağı haklı bulmuyorum.
    dayak ile bir gencin terbiye edilmesinden yana değilim.

    ancak;

    -öğrenci 8 saat boyunca ders görüyor. kalan zaman dilimini ailesiyle, çevresiyle birlikte geçiriyor.

    bizim toplum yapısı hep şiddet kurarak iletişim kuruyor. yolda yürürken durduk yere "-ne bakıyorsun lan?" sebebiyle kavganın içine girer. eve gelir, ya annesi ya babası bir şeye çok sinirlenip, direk dayak atmaya yönelir. arkadaşlarıyla, günlük kavga organizasyonlarına katılır. vs... vs....

    bu genç, okulda öğretmenden ne görürse görsün, oradan çıktığı andan itibaren hayatın kendisini görüp, buna göre ayarlıyor kendini.

    artık durum şuna evriliyor;

    -dersi sabote et. öğretmen uyarı çeker geçer. derste diğer öğrencileri meşgul et. öğretmen bağırır geçer. ödevini yapma, öğretmen aman deyip geçer. kafa artık tek bir şeye odaklanmış. öğretmen ne zaman dişini gösterir, o korkuyu verir, o anda susma pozisyonuna geçer, yapmaması gereken şeyi yapmamaya veya yapması gereken şeyi yapmaya başlar.

    işin bir diğer tarafı da, dayağa alışan iki noktaya doğru ilerler, ya gence eylem etki etmez ya da daha şiddetli şekilde o genç tarafından karşılık görür o öğretmen.

    çok enteresan ve zor bir dönemdeyiz. gençlerin eğitimi ve gelişiminde hepimizin üzerine düşen görevler var. öğretmen öğrenciye tohumu eker. ama o tohumu bu toplum öldürdükten sonra öğretmen bir noktaya kadar götürür her şeyi...

    yani bu şartlarda, bu vaziyette bir genci bile yetiştirmek çok güç, çok zor...

    okula çocuğu gönder, öğrensin gelsin. öyle olmuyor işte.

    böyle bir vaziyette öğretmenlerin de eli kolu bağlanıyor.

    öğrencilik dönemi boyunca bende çok dayak yedim öğretmenlerden. ve o öğretmenlere hem kızgınım, hem değilim.

    sorun sadece öğretmenler değil çünkü, bütün bir topluluk bence bu dengesiz ve absürt duruma neden oluyor...

    gelinen sonuç da ben şuna varıyorum.

    şiddetin bir anlamı yok. parmağa tahta ile vurma, kulağını çekme gibi... çok çok ağır şeyleri hayatın içinde sürekli yaşıyor, görüyor. sosyal medya da bunlara devamlı şahit oluyor.

    o karanlık dönemde her ebeveyn gerekli desteği vermekle yükümlü kısaca. umarım ters bir cümlem olmamıştır.
  • okulda dayağı ilk olarak anaokulunda yedim. sağ ve sol öğretilirken, sol diye sağ kolumu kaldırdığım için tokat yemiştim. özellikle altına işeyen falan olduğu zaman hocanın tokatlaya tokatlaya çocuğun altını değiştirmesi hala dün gibi aklımda. kaşar tevhide seni bulursam o takadı iade edeceğim. bi kere de ilkokulda hocanın ayağına bastığım için tokat yemiştim.
  • başlığı okuyunca elimi mum gibi yaptırıp cetveli dikine vuran ilkokul öğretmenim geldi. tabi şimdiki dönemde de öğretmenlerin bi caydırıcılığı kalmadı.
  • yerini, parası olanın özel okulda prems/premses, olmayanın devlet okulunda kabadayı değilse mağdur olduğu disiplinsizlik ve eğitimsizliğin bataklık dönemi alıyor olabilir.

    yediğim bütün dayakları hakkımla yedim. yaramazdım ne yapalım. bir zararını görmedim, herkes yiyordu çünkü. tom sawyer'le büyümüş çocuklardık.

    edit: imla. imla eksik kalmış eğitimimde, bu da bir gerçek.

    edit 2: dayağı elbette onaylamıyorum da her devrin kendi tarzı var. dayağı çalışkanlar, adam olacaklar değil benim gibi haylazlar yiyordu zaten.
  • despot ilkokul öğretmenimizin ayrımcılık yapmadan sınıftaki 60 kişiyi tahtaya dizip "çalışkanlar kümesi" (evet, bizler eğitim sisteminde birer küçükbaş olarak yetiştirildik) üyelerinden başlayarak sırayla cetvellemesi yoluyla "eğitildiğimiz" dönemdir.
hesabın var mı? giriş yap