ormanların gümbürtüsü
-
ahmet güntan şiiri.
ormanların gümbürtüsü
artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi
kayıtsızım
yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm
amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de
hala amaçsız sayılırım
ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım
ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların
suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya
ile karşılaştım
dünyaya karşı da kayıtsızım
"anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hala okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir
mektuba koyarak...
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum
konuşma haline gelmeyen şeyleri
susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli:
"kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer
bembeyazdı"
biz de mutluyduk
kimimizin sevgilisi vardı
sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu
taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu
ses ölmüştü çünkü nedenini aramadan
sevgilim sensiz olabilmek için sokaklarda
yürüyorum
sevgilim pencereden bakıyor ve yanıma şemsiye almaya
karar veriyorum
sevgilim sensiz olabilmek için durmadan "yağmur
yağıyordu" diye bir cümle tekrarlıyorum
sevgilim sokağa çıkarken şemsiyemi almayı unutuyorum
sevgilim son vapuru kaçırıyorum ve iskelenin aynasında
seni ve yağmuru görüyorum
hava soğuk sevgilim, bütün gün sobayla sevişiyorum
iskelenin aynası ve aynadakilerin işaret ettiği
anlamların adı olan dünya
ki ona bakarken hayatımıza bakardık
ya da şöyle söyleyeyim:
hayatımıza bakarken sanki ona bakardık
yansıttığı görüntü bakırı altın yapmıyor artık
daha neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım
aşk filimleri seyredip sonra aşksız bir dünyada
yürümek istemediğim için aşk filimlerine gitmedim
kırmızı bir fular taktım bileğime şeytan kovmak için
arabamı bütün barların önünde park edilmiş görebilirdin
barda peşimden gelen o adama, şeytan kovmak için senden
ve hemingway'den söz ettim:
"çehov da bir amerikalıdır aslında"
neler yapmadım seni unutmak için, neler yapmadım
üstünde dünya haritası olan bir uyku tulumunda uyudum
iyi şeyler gördüm rüyalarımda
sonra bir gecenin sonunda
seni öldürdüğüm için kayıtsızca
ve artık vazgeçtiğim için omuzlarımı tutan o ellerden
uzun süre yaşayıp uzun süre öldüğüm
ve mezar taşıma "ernest ve scott" yazdırdığım için
kremalı çorbalar, et yemekleri ve şaraptan bıktığım
ve durulamalık konyak da çevirmediği için sessizliği
altına
"yağmur kayıtsızca yağıyordu" cümlesinin yerini
"yağmur yağıyordu" cümlesi aldı
sesi yaralı bir kaplan gibi bağırırken bıraktım
"yağmur yağıyor" dedikçe "kış henüz gelmişti, kar tertemiz
ve her yer bembeyazdı" diyen hemingway
ki boks yaparken yazardı
ya da şöyle söyleyeyim:
yazarken boks yapardı
durmadan sesleniyor şimdi bana:
dünya güzel mi?
sen soylu musun?
sevgilin var mı? mutlu musun?
eve dönünce kahve, yemekten sonra konyak içiyor musun?
yoksa hepten mi unuttun şarabın simyasını?
yağmur hiç yağmadı ben dünyaya baktığım sürece
bakır altına dönüşünceye dek hiç de yağmayacak zaten
kayıtsızım,korkarak ormanların başıma vuran gürültüsünden -
(bkz: karadır kaşların)
-
okurken beynimin arka fonda cure'den a forest'ı çalmasına mani olamadığım şiir.
-
yazı çiziye hayranlıkta son noktaya taşır, ifade biçimi ve samimiyetiyle döneminin tüm şiirlerinden ayrılır, baş tacı olur. okumanın her seferinde tuhaf bir kalp çarpıntısı yapar, dişler sıkılır, damarlar yüzeye yakındır. alıntı yapılmaya kalkışılsa tek satırı seçilemez, tatmin etmez, akıl hep bir önceki satırda kalır. öyle güzel anlatır ki unutmak istemeyi ve unutamamayı, oğuz atay'ı da çağırır. bu durumda, size de bize de müsaade istemek kalır.
-
şiirin bazı durumlarda bir uyuşturucuya ya da uyarıcıya dönüşebileceğinin en baba kanıtlarından biri. kafa yapıyor.
diğer kafa yapanlar için,
(bkz: cem gibi)
(bkz: bir gece seninle sınırı aştık) -
an itibarıyla kaçış planı'nda haşmet babaoğlu tarafından okunmakta, saksafonun şemsiyesi altında.
-
metin altıok da aynı isimli bir şiir yazmıştır.
*****
bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden.
bir yüzük yaptım belli belirsiz,
eski bir gramafon sesinden.
bir yüzük serçe parmağın için,
bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden.
bir yüzük yaptım terli bir yüzük,
avucumdan geçen ince hayat çizgisinden.
yanmasını bilen bakır bir yüzük,
evime akım taşıyan elektrik telinden.
bir yüzük yaptım, bir yüzük ki;
yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.
*****
zuhâl olcay da, bir şarkı olarak şöyle güzel seslendirmiştir...
tüketiniz. -
fazıl say'ından zülfü livaneli'ye, oradan demet sağıroğlu'na birçok değerli sanatçıya uzanan metin altıok şiirlerinden şarkılar albümünün bir parçası. metin altıok'un aynı isimli şiirinin bestelenmesi ve şık sesiyle zuhal olcay tarafından okunmasıyla oluşan bir şarkı. yine de çok daha iyi birşey çıkabilirmiş zuhal olcay ve metin altıok ikilisinin kaynaşmasından. albümün en iyileri içinse:
(bkz: bu kekre dünyada)
(bkz: havı dökülmüş sevincin) -
nedense bu çok sevdiğim şiiri, zihnimde hep, dizelerin yerlerini değiştirerek, aşağıdaki şekliyle okuyorum.
ahmetciğim güntan’ın affına sığınarak:
"anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hala okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir
mektuba koyarak...
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık
hiçbir şeye karşı değilmiş gibi
kayıtsızım -
"nasıl anlatsam anlarlar?
bilemedim kaç yolu var ama var!"
az evvel (aslında tam olarak saat de verebilirim ama hafif belirsizlik bana hep havlı gelmiştir) eve dönerken duydum bir arabanın camından bu sözleri. bazen, araba camından duyulan müzikler rahatsız edici olmayabiliyormuş. bu, pek dinlemediğiniz bir müziği icra eden hiphop sanatçısına ait olsa bile.
işte bu şarkının sözlerine uyup, bundan sonra kendimi en azından anlatmaya çabalamak için çıktım evin merdivenlerini ama anahtarı kilide soktuğumda aklıma, dönüp dolaşıp, kendimi bir dizesinde bulduğum ormanların gümbürtüsü geldi. bunun, hububat fiyatlarındaki artışla bir ilgisi yoktu. zaten, artık hububat fiyatları ile ilgilenen de pek yoktu.
eve girdim:
"...
"anlamıyorum seni" diyen birine kendimi anlatmak
üzere uzattığım kitap hala okunmadığı için,
bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış
gönderilmemek üzere yazılmış bir
mektuba koyarak...
mantıklı olan her şeyin nedenini aradım
nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü
ve aşkı seviyorum
konuşma haline gelmeyen şeyleri
susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli
..."
yine koltuğun sol köşesindeyim. herhangi bir cümleyi tekrarlamıyorum. son vapuru kaçırmamak için koştuğum zamanın üzerinden tam yüz elli üç gün, dört saat, on üç dakika geçmiş. belirginlik, gereksiz de olsa bir anlam katıyor sanırım dünyaya.
oysa kayıtsızca yağan yağmurlarda her şey daha net görünüyordu.
bugün yağmur yok:
"dünya güzel mi?
sen soylu musun?
sevgilin var mı? mutlu musun?
eve dönünce kahve, yemekten sonra konyak içiyor musun?
yoksa hepten mi unuttun şarabın simyasını?"
fonda chopin çalarken kaplan kendi kendine söyleniyor:
yağmur yağmadığı günlerde, bazı sorulara cevap vermek biraz zor oluyor.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap