• müzik ve görsel şölen ile koku hissini verebilen film.
    http://www.kalemsuare.com/…ry-of-murderer-2006.html
  • gayet sürükleyici ve akıcı bir film.

    özgün konu.

    - son sahne: organize olalım beyler!
  • mükemmel yada muhteşem değil ama çok güzel bir film. mükemmeliyeti, yüzeysel geçilen bölümler ve bir takım klişelerle ıskalamış filmdir.

    paris'in varoşlarında doğan, mısır efsanelerine uzanan tanrı vergisi bir yetenek. buyurun spoilere...

    --- spoiler ---

    filmin başındaki final sahnesi ile (idam sahnesi) sonundaki final sahnesi farklıdır. çok açık olmamakla birlikte, tamamen şahsi yorumumu katarak diyebilirim ki ; anlatıcının dilinden dökülenleri izlediğimiz bir filmdi. bu da aklıma dilden dile dolaşan hikayelerin efsaneleşmesi konusunu getirdi. tıpkı baldini'nin mısır efsanesinden bahsetmesi, olayın ne kadar ütopik olduğunu anlatması gibi. anlatıcının (john hurt) olayı anı anına biz izlerken efsaneleştirmesine bağladım final farklılığını.

    grasse'a yolculuğu esnasında bulduğu mağarada kendisini dinleme sahnesi vardı. burada büyük bir uyanışa tanık olduk. kendi kokusunun olmadığını farkettiği bir sahne idi bu. burada bir flashback yaşamamız gerekiyor; baldini ile grenouille'nin diyaloğu. ruh ölünce kokuda yok olur minvalinde bir cümle. işte mağarada o meyve satan kızı öldürdüğünde kendi ruhunu da öldürdüğünü farketmesi sahnesi. flasback yaşadığında kızın arkasını döndüğünde jean-baptiste'i farketmemesi filmi mükemmeliyete doğru götürdü.

    antoine richis, kızı laure'nın odasının kapısını açtığında hayatta olmasını çok istedim. ekran başında bildiğin sesli yalvardım. ölmemesi, sadece saçlarının kazınmış halde bulunması çok çok daha vurucu olacaktı. bu fırsatı kaçırmışlar ve film mükemmeliyeti ıskalamış. ayrıca laure'nın neden tepki vermediğine, ölümü kabullenişine bir açıklama getiremiyorum maalesef. çok önemli aslında... kaçırdığım bir sahne mi var ? varsa bilen biri mesaj atabilir mi ?

    koku yaymayan, köpeklerin bile dikkatini çekmeyen, kilometrelerce öteden koku alabilen birinin cinayetleri kolaylıkla işlemesi mazur görülebilir kanısındayım.

    bir süre sonra film amacın değil aracın hikayesini anlatan bir filme dönüştü. ilk aşkına, yanlışlıkla öldürdüğü o kıza bir daha sahip olamayacağını anlaması için 13. kokuya ulaşmasına gerek yoktu. (mükemmeli ıskalamak)

    orgy sahnesi film tarihi adına çok büyük bir başarıdır. var mı böyle bir sahne başka bir filmde ? var aslında. 1970'lerde çevrilen caligula'da var ama o iğrençlik sınırlarını zorluyor. düşününce çıkıyor valla. bir de matrix revolutionsta var. o da soft ve daha çok parti temalı.

    dünya düzenini temelinden sarsabilecek bir buluştan bahsedildi filmin sonunda. bu buluşa, son derece sıradan, sadece ''güzel'' parantezi altında toplanan hatunlar üzerinden ulaşılabilmesi... işte bunlar hep klişe.

    ve final... final sahnesinde, ''seni öyle çok seviyorum ki alıp içime sokasım geliyor'' deyişinin bir tasvirini izledik sanırım. filmin mükemmeliyete giden grafik eğrisinin aşağıya gidişini düzeltemedi bu sahne. ayrıca o 13. koku şişesinden damlayan son damlanın hiçbir anlamı yok. neden onu izlettiniz bize ? etkisi sonsuz olmayan bir şeyin devamını seyircinin beklemesi çok anlamsız.

    --- spoiler ---

    eyyorlamam bu kadar.

    not : kitabını okumadım.
  • akılda kalıcılığı akılda kalıcılığın temelinden beslenerek sağlamış film.

    yıllar önce izlemiştim dün yine izledim. koku neymiş ne kadar önemliymiş onu öğrendim. hele de şu sıra burnum full tıkalı olduğundan yediğimden içtiğimden bi zevk almıyorken, çoraplarımın kirli mi temiz mi olduğunu ayırt edemiyorken, yeni aldığım ev kokusunun evimi neye çevirdiğinden haberim yokken, yanımda beraber yemek yediğim arkadaşıma anlatsan şimdi bu yemeğin tadı nasıl diye yalvarıyorken süper gitti bu film. anladım ki koklamadan olmuyor arkadaş.
  • --- spoiler ---

    bu film benim aklıma şunu getirdi hacılar; yıllar önce, daha üniversitede okuyor iken, doğu yücel hikaye yazardı. yazdığı hikayeleri henüz hayalet kitap' ta toplamamıştı. ben onun hikayelerini şiire çevirir, yazıldığım kızlara götürürdüm ben yazdım bu şiirleri diye. süper iş yapmıştım bu şekilde.

    neden bunu anlattım;

    sen o kadar uğraş, didin, götünü yırt, senin eserin ile herkes sevişsin, sen bak öyle hökös gibi. ah be hacı dayı. çalıştın çabaladın ama ekmeğini yiyemedin be.

    --- spoiler ---
  • filmi izlemeye başladığım da burnuma kötü kokular gelmeye başladı. dvd olarak izlemiş olsaydım diyecektim ki yapımcı firma sanırım dvd kapağına kötü bir koku koymuş. 'neden kötü koysun ki?' ama filmi dvd den değil torrentten indirdiğim 720plik mis görüntü ile izlediğimi anımsadım. bunları düşünürken burnuma gelen ağır koku beni telaşlandırdı derken yediğim makarnaya sosu fazla koymuş olduğumu anladım. makarna bitti film bitmedi bir tabak daha koydum bi de ice tea söyledim. yemeli içmeli izledim o görüntüleri. sağlam midem vardır ben de sözlük. ikinci tabak bitince evvelden hazırladığım pudingi aldım sevişmeli görüntüler eşliğinde hımm hımmss iniltileriyle muzlu pudingimi jenerikle birlikte bitirdim. sonra filmi geri sardım kızıl hatunun olduğu sahnelere baktım. bir kase puding daha bitirdim. bu film çok kilo aldırıyor insana sözlük.
  • müzikler için çekilmiş bir film olsa gerek ya da değilse bile öyle de olsa sırıtmazdı.
  • buram buram edebiyat kokan meydan sahnesiyle beni benden almayı başarmış, film boyunca sezdirmeye çalıştığı mesajı son sahnede bir anda ağzından kaçıran başarılı kitap uyarlaması.

    "he still had enough perfume left to inslave the whole world if he so chose.
    he possesed the power stronger than the money or terror or death.
    there was only one thing the perfume could not do. it could not turn him to person who could love and be loved like everyone else.
    so to hell with the world, with the perfume, with himself."
  • kitaba sadık kalınarak çekilmiş çok güzel bir film. kitaptan uyarlama filmlerin vasatlığını pek çok defa görüp cinnet geçiren bana ilaç gibi gelmiştir.
hesabın var mı? giriş yap