• gidip de görülesi görüp de yaşanılası tatil beldesi ya da tatil bişeyi... en güzel yeri paradise beach tir. orayı motosiklet kiralayıp gidip görün derim...
  • plajları ve gece hayatı, tatilden beklenen her şeyi fazlasıyla veren bir şehirdir. üstelik kış aylarında bir gün önce soğuktan donarken, ertesi gün denize girmek paha biçilemez. tabi ki ucuz ve kaliteli masaj.

    kesinlikle tehlikeli bir şehir değildir. erkekler için kadınlar biraz fazla yapışkan olabiliyorlar, yolda yürürken masaj veya bar kapılarında el ile temasta bulunabilirler. barda bir kadın gelip kafanızı göğüslerinin arasına sokabilir. gayet doğal bir olaydır.
    içki ısmarlamanız durumunda her barda kucak dansı yaptırabilirsiniz.

    dikkati çeken en ilginç şey, her konuda insanları size yüksek fiyat verebilirler bunun için kesinlikle pazarlık için şansınızı deneyin. anlaştığınız fiyattan sonra sizi kimse kazıklamaya çalışmaz. türkiye'de bara gittiniz mesela, kapıda giriş ücretini anlaştınız, içki fiyatlarını gördünüz, sizden bistro masa için ücret edebilirler. çerez, meyve tabağı getiriler, ikram sanıp yersin fiyat talep ederler. bitti mi bitmedi hesabın sonunda garsoniye, hatta müzik ücreti yansıtırlar. ancak tayland'da her şey nettir. bir şey istediğinde bile "fiyatı şu kadar kabul ediyor musun" diye sorarlar.

    kısacası bir kere gittiğinde artık aklının bir köşesi orada kalır, tekrar gitmek istesin.
  • üst edit: biraz uzunca bir entry oldu, durumu olmayanlar okumasın. :)

    temmuz 2018 de yalnız başıma gittiğim, tayland’ın turistik adası.

    gitmeden önce;

    nerede kalınır, neler yapılır, internetten kendimce araştırma yaptım. aslında şubat ayında bir arkadaşla gidecektik ama kendisinin beni satması sonucu gözümü karartıp temmuzun ilk haftası gitmeye karar verdim. ancak hava tahmini hep yağışlı gösterdiği için uçak biletini almadım. sözlükten son zamanlarda giden kim var diye baktığımda, @monreve nickli suseri gördüm, sağolsun hem tek başıma seyahate çıkmamda beni cesaretlendirdi, hem de phuket’te bulunduğum zamanda tavsiyelerde bulundu, kendisine tekrar teşekkür ediyorum.

    her şey spontane başladı, öğlen saati “gidiyorum oğlum ben” deyip sırt çantamı hazırlamaya başladım, ne uçak bileti, nede otel rezervasyonu hiç bir şey yok. uçak akşam 9 da kalkıyor, saat 4 te evden çıkıp yollara düştüm, belki yetişemem diye hala uçak biletini almamıştım. otobüs, metro, marmaray, tekrar metro derken akşam 7 ye doğru havaalanına vardığımda bileti aldım.

    gidiş uçak yolculuğu;
    akşam 9 da kalkan tk 0172 sefer sayılı uçak, 10 saat havada kalması süresi ve 4 saat zaman farkı ile yerel saate göre öğlen 11 de phuket havalimanına lastik koydu.

    10 saatlik uçak yolculuğu gerçekten zorlu geçiyor, iki kişilik koltukta (neyse ki yanım boştu) kıvrılıp uyumaya çalıştım, olmadı açtım film seyrettim, zaman zaman kalktım dolaştım. uçak inişe geçtiğinde manzara muhteşemdi, denizin rengi, denizden mantar gibi fışkırmış kaya şeklinde adalar, sanki belgeselin içindeyim gibi hissettim.

    phuket’e giriş;

    tayland, türk vatandaşlarından vize istemiyor. uçakta bir form dağıttılar, formda kalınacak yer soruluyor, @monreve’nin tavsiye ettiği the gig hotel geldi aklıma onu yazdım.

    uçaktan pasaport kontrol bölüme geçtik, orada exchange ofiste 400 usd yi baht’a çevirdim. görevli adam parayı verip güleryüzüyle ellerini yüzüne yakın birleştirip hafifçe eğildi. “(ben böyle şeylere alışkın olmadığımdan) ne oluyoruz len oldum. yok yani ne yaptım da adam bu kadar saygı ifadesinde bulunuyor, bizim burada olsa adam bir halt yedi özür diliyor zaar, kesin bir bit yeniği var, altı üstü para bozdurduk, gibi düşüncelere gark oluruz. acaba buranın insanı hep mi böyle, yoksa adam beni öptü de ben mi uyanamadım, artık yapacak bir şey yok, her şeye katlanacağız.” yolculuğun verdiği mahmurluk ile birlikte bir orta doğu vatandaşı olarak gayri ihtiyari sağ elimi kalbime doğru götürüp, hafifçe başımı eğerek “eyvallah” şeklinde karşılık verdim. adam şaşkın ben şaşkın pasaport kuyruğuna doğru ilerledim.

    pasaport kontrol kuyruğunda sıra bana geldi, verdim polise pasaport ile bilgi kağıdını, adamın ağzında hasta muayene maskesi var, onu sıyırmaya başlayınca eyvah yan bastık herhalde dedim içimden. adam “when back to home” filan dedi, telefona gidiş dönüş biletini kaydettiydim verdim onu, uzun süre inceledi, bir yandan da kafasını sallıyor, ben gerim gerim geriliyorum, pasaporta damgayı basıp verince bir rahatladım ki sormayın.

    hala kendime gelememiş olmalıyım ki, havaalanı içinde dört dönmeye başladım, çıkışı arıyorum bulamıyorum. bir yerden kalabalık insanlar geçiyor ama x-ray cihazı görünce milleti içeri giriyor zannediyorum, dışarı çıkış için neden kontrol olsun ki, artık dayanamadım sordum birine “where is the exit”. adam bir bana bir de çıkışa baktı “görmüyon mu olum mal mısın” bakışı attıktan sonra, eliyle işaret etti. artık 10 saat mi yoksa15 saat mi (hala çözemedim) sonra her neyse, sigara içebilecektim.

    açık havaya çıkar çıkmaz çantamı parçalarcasına sigaramı çıkardım, tam yakacam karşıdan biri elini kolunu sallıyor, yakamadım sigarayı, bir yeri işaret etti, baktım sigara içme alanı yapmışlar ancak orada içebiliyorsun.

    kafam yavaş yavaş yerine gelmeye başlıyordu zannedersem, en azından kafana göre “her yerde sigara içilmiyoru” anlamıştım. küçük bir standın önüne geldim, minibüs resminin altında “patong 180 baht, başka bir yer 200 baht” yazıyordu. patong’a bilet aldım, minibüse doğru ilerledim, elimde sigara paketi hazır bekliyor, minibüsçüye bileti gösterip “smoking” dedim, adam bileti alıp “git orada iç, çağırırım seni” dedi sanırsam, minibüs dolmadan kalkmıyorlar.

    phuket’te ilk gün:

    havaalanından patong yaklaşık bir saat sürüyor. trafik soldan, bizim buranın tersi, duble yollar patong’a yaklaştıkça gidiş gelişli virajlı dağ yollarına dönüşüyor. manzara müthiş, heryer yeşil. yol boyunca ilginç şeyler gördüm, özellikle kral ile ilgili görseller. mesela kocaman ve ışıklandırılmış “long live kingdom” yazan tabela, hani eskiden bizdeki “çok yaşa padişahım” gibisinden. kamu kurumu girişlerinde dev kral portreleri var. müslim school dikkatimi çekti, şaşırdım. engebeli arazilerde çalıştırılan filleri gördüm.

    minibüs yolda bir yere uğradı, içeriye girdik, turistlere tur pazarlamaya çalıştılar. masaların üzerinde broşürler var, biri bana hangi otelde kalacağımı sordu, tabi ki the gig otel, başka neresi olacak, masanın üzerinden otelin broşürünü buldu bana gösterdi, “evet o” deyince beni rahat bıraktı. the gig otel bir kere daha hayatımı kurtardı.

    yarım saat kadar burada takıldıktan sonra yola devam ettik, aslında ben hala bir bilinmeyene doğru gidiyordum. şehir merkezi gibi bir yere girdik, trafik sıkışık, biraz sonra minibüs bir sokağın önünde durdu, sonradan meşhur bangla road olduğunu öğrendiğim sokağın karşısı, şoför eliyle oteli tarif etti, “biraz ilerle sola dön orası”.

    ilk dikkatimi çeken elektrik tellerinin yoğunluğu oldu. sokağın içinde ilerlemeye başladım, hava bunaltıcı, terliyorum. köyden indim şehire imajı verdiğimden esnaf sesleniyor, duymamazlıktan geliyorum. sonunda oteli buldum ama yer yokmuş, the gig otel ile yollarımız buraya kadarmış. karşısında başka bir otele gittim orada da yer yok, keşke yer ayırttırsaydınız diyorlar. hemen onun yanında bir yere girdim, 800 baht dedi ama kahvaltısı olmadığı için işime gelmedi.

    baht tl kıyaslama işini kabaca, 100 baht 15 tl olarak yaptım, bizim para birimi thai bahtı karşısında yedi kat değerli, 1 usd: 4,6-tl ve 33 baht idi. rakamı ona bölüp çıkan rakamın yarısı ile topladım. mesela 800 baht /10 = 80 + (80/2) 40 = 120 tl. 20 bahta kadar metalik, 20 ve üstü kağıt paraları var.şöyle

    otel için 150 lira gibi rakamlar bana gayet makul geldi. etrafı keşfetmeye karar verdim, denizi bulup kendime rota edineyim, önüme çıkan otellere de fiyat sorarım diye düşündüm. bangla road sokağına girdim, sokağın sonunda (deniz tarafında) turkish kebap yazan küçük bir dönerci buldum, daldım içeri.

    +selamunaleykum
    -aleykümselam
    +what is the meat (döneri gösteriyorum)
    -bik bik (gülümseyerek)
    +bik bik ??
    -cow, cow
    +okey, how much
    -150 baht

    yedim bir dürüm fena değildi, 150 baht verdim, 30 geri verdi, selam vermem hoşuna gitti zannedersem. phuket’te kaldığım sürede, bangla road ile ilişkim dönerciyle sınırlı kaldı.

    dönerciden çıktım, yolun karşısı kocaman plaj, patong beach. denize giren yok, çok dalgalı. kuzeye doğru geze geze ilerleyip etrafı inceledim, ilk sokaktan içeri daldım, bir kaç otele daha girdim, kiminde yer yok, biri de pahalı çıktı. artık yoruldum, kendimi atayım bir yere, yeter bu kadar derken, o sokağın da neredeyse sonuna gelmiştim ki patong pearl hotele girdim. kahvaltı dahil 1200 baht, otelde tur masası da var. oda satın almadan önce odaya baktım, beğendim, odaya girmeden dışarıda terlikleri çıkarmaları hoşuma gitti. resepsiyon, odaya kadın atarsan ekstra para alırız gibisinden laf etti. “what are you talking about”

    para peşin kırmızı meşin, 4 gece için 4800 oda,1400 de ertesi günki phi phi turu için toplam 6200 baht bayıldım, odama yerleştim. oda gayet büyük, tuvalet banyo ayrı, büyük tv, buzdolabı, içme suyu, çay, kahve, su ısıtıcısı, para kasası var, wifi gayet hızlı. balkona ingiliz ve rusça “aşağı bir şey atmayın” tabelası asmışlar, ingilizceyi anladımda neden rusça?

    biraz dinlendikten sonra, thai masajı yaptırmak üzere jung ceylon shopping center’a gittim. masaj salonu avm nin en üst katında, 1 saatlik thai masajı 300 baht. masaj olayını da şöyle anlatayım; ödemeyi yapıp beklemeye başladım, orta yaşlarda bir masör elinde küçük bir sepet ve terlik ile çıka geldi, güleryüzüyle ayağımdakini çıkarıp elindeki terliği giydirme teşebbüsünde bulundu. “yapma abi bırak ben kendim giyeyim” hareketinde bulunsam da, “işimiz bu kardeş, rahat ol” bakışı atınca, benim terlikleri sepete koyup elindeki terlikleri giydirdi. ayak yıkanan yere geçtik, sandalyeye oturup ayakları lavabonun içine uzatıyorsun, adam sabunla yıkayıp kuruluyor. oradan odaya geçtik, alt üst giysi verip dışarı çıktı, kendi giydikleri yerel kıyafetler gibi, üst giyeceğin eteklerinin iki kenarından ip gibi kumaş sarkıyor, ne yapacağımı bilemedim. yüzükoyun masaya uzandım, masör bir saat sırtından inmedi diyebilirim, örneğin iki eliyle sırtına basıp amuda kalkıyor olabilir göremedim, masada kalmazsam iyidir diye düşündüm, bir ara uyumuşta olabilirim. çıkışta bitki çayı ikram ediyorlar.

    masaj salonundan çıkıp avm de biraz dolaştım, 7500 km’yi avm dolaşmak için gelmedim ama biraz fiyatlara bakmak fena olmazdı, bilindik markalı giysiler ve cep telefonları türkiye’den daha pahalı.

    dışarı çıkıp etrafı biraz daha keşfettim, çoğu yerde büyüklü küçüklü buda’ya adak adanan yerler var, kaldığım otelde ki şöyle. pet şişe su, meyve filan var önlerinde. aslında biriyle konuşup ritüellerini anlamayı çok isterdim. bizim burada camiye yardım toplayan hacı abiler misali, turuncu kıyafetli kel budist rahipleri dükkan dükkan dolaşıyorlar, tezgah her yerde aynı. patong’un güneyine doğru expat room var, burada daha ucuza kalınabilir. buraya yakın büyük bir alanı da, sabit açık hava yeme içme yerine ayırmışlar. daha da güneyde patong’un çıkışında büyük bir budist tapınağı var. yollarda çok miktardaki sokak satıcısında her şey satılıyor, açıkçası dondurma hariç beni pek cezbeden yiyecek olmadı. cadde boyunca sağlı sollu çok miktarda masaj salonları var, tektip etek bluz giymiş ladyboy yada kadınlar (yakından bakmadan anlaşılamıyor) yakınından geçersen yapışıyorlar. dünyanın her yerinden, her milletten insanlar tatil için buraya gelmişler. adım başı family market, 1,5 litrelik pet su 13 baht.

    phi phi turu, ikinci gün:

    tur biletini zarfın içinde odaya bırakmışlar, 9 a doğru otelden alacaklar. otelin kahvaltısı açık büfe, çeşit çok ama bana hitap eden kısmı; ekmek, tereyağı, reçel, yumurta, domates, salatalık, karpuz, muz, ejder meyvesi. içecekler; çay, kahve, çeşitli meyve suları. tereyağı avustralya malı, ülkede süt ürünü araki bulasın.

    kahvaltıdan sonra phi phi turu için sırt çantamı alıp beklemeye başladım, minibüsler gelip gidilecek yerleri sesleniyorlar, benim ki geldi bileti gösterdim, elindeki listeyle karşılaştırdı, minibüs dediysem dokuz kişilik, şoför kapıyı kendi açıp bindiriyor, diğer otellerden de milleti toplayıp adanın doğusuna phuket city’ye doğru yola koyulduk, adamlar çok güzel organize olmuşlar.

    ko sirey’e geldik, minibüsten inerken bileğime sarı ip bağladılar, yellow grubu olduk. toplanma alanı derme çatma bir yer, bayağı kalabalık. görevli biri megafon ile esprili bir dille bilgilendirme yaptı, milleti kırdı geçirdi. mesela hamilelerin sürat teknesine binmemesi gerektiğini, “dün şöyle yaptıysanız hamile kalmış olabilirsiniz” şeklinde işaretlerle anlattı. 30 kadar kişi kısa bir yürüyüşten sonra tekneye bindik, avustralyalısı, uzak doğulusu, hintlisi, arabı, avrupalısı, her milletten insan var. altı kişi teknenin ön tarafına, açık alana oturduk. benim gibi yalnız biri var, ispanyol, adı pedro. “pedro ikimizde yalnızız birlikte takılalım dedim, olur dediyse de lauğun derdi kızlara yazmakmış.”

    açık alana oturdukta güneşten yanmamak lazım, üzerimde wetsuit var, başıma da havluyu aldım, sadece dizden aşağı açık, o kadar da bir şey olmaz dedim, ama yanılmışım.

    tekne çok kalabalık, şnorkel dağıttılar, süratli bir yolculuktan sonra kayalık bir yerde denize girdik, açıkcası maldivler’den sonra buradaki deniz canlılığı tırt geldi bana (gerçi baraküda gördüm). yarım saat denizde kaldıktan sonra viking mağarasına geldik (vikinglerin buralarda ne işi varsa), sonra maya beach’i uzaktan gösterdiler (ekim 2019 da açılacakmış), ardından saat bir gibi phi phi adasına geldik. bir saat 20 dakika burada kalacağımız söylendi. yemek yenilecek yere geçtik, açık büfe yemekte; makarna, pilav, salata var. çalışanlarla konuştum, adada bin kişinin yaşadığı ve herkesin müslüman olduğunu söyledi. yemekten sonra view pointe çıkayım da manzara bakayım diye düşünüyorum, pedro’ya söyledim, tamam gidelim dedi, tam yola çıktık ki sattı beni. (olm ne yavşak herifmişsin lan, madem gelmiyecen neden tamam diyon, bu yaşıma geldim bu kadar çabuk adam satan herife rastlamadım).

    phi phi adası phuket’in doğusunda kalıyor, yarım ay şeklinde sırt sırta vermiş iki adet koydan ibaret, bir tarafında gemiler için iskelesi var. turkuaz deniz, sarı kumsal, sonrası kayalık tepeler ve orman, her yer yeşil. sahil boyunca buraya has ahşap gezi tekneleri güzel görüntü oluşturuyor. çeşitli yerlere tsunamiden kaçış için yön tabelaları koymuşlar. dolaşırken dondurma satan yaşlı bir teyzeye rastladım, vanilyalı dondurma güzel.

    tekneye binmeye başladık, adamın biri denize masa atmış, üzerinde resimlerimiz olan küçük çerçeveleri gösterip 200 baht diyor (ilk tekneye binerken çekmişlerdi), istemediğimi söyledim, 100 dedi, 50 vereyim dedim, çerçeveyi söküp sade resimi verdi bende almadım.

    yola koyulduk, adını bilmediğim (resimde malacca boğazı yazıyor) güzel bir adacığa geldik, bir saat burada kalacağımız söylendi, ada kalabalık, millet denize giriyor. sigara içilebilir tabelasının yanına çöktüm, ablanın teki elime menü tutuşturdu, karışık meyve suyu söyledim, 200 baht.

    tekrar tekneye bindik, hep ön tarafta açık alanda oturuyorum. lübnanlı olduğunu tahmin ettiğim genç zulada çaktırmadan sigara içti, bu ara tekne hızlanmaya başlıyor, hintli bir kişi de ondan ateşi istedi, çocuk tam sigarayı yaktı ki kaptan durumu farkedip birden hız kesti, el freni çekmiş gibi olduk, tam o sırada tekne görevlisi kız da bizim olduğumuz bölüme geliyordu ki yere kapaklandı, teknede panik oldu. herkes kaptana bakıyor, kaptan hintliyi işaret ederek “smoking” dedi, çocuk panikle yeni yaktığı sigarayı denize attı, bunu gören tekne çalışanı thai kızımız çocuğa çok fena giydirdi. ağlamaklı ses tonuyla “sen kim oluyorsunda benim ülkemi kirletiyorsun, it’s my home, döverim seni vs” uzun uzadığa doğa dersi verdi, bir yandanda bize bakıp söylediklerine onay istedi, tabiki biz “haklısın abla, sensin abla bla bla” yaptık. adamlar ülkelerine doğalarına nasıl değer veriyorlar, bizim burada olsa sadece ayıplar geçeriz.

    hava kararmaya yüz tuttuğu vakit tekne turumuz sona erdi, bizi getiren minibüs bekliyor, otele geri döndük. akşam yemekten sonra tur masasına çöktüm, yarın için tüplü dalış, bir sonraki gün fanta sea show ve sonraki gün de minibüs ile havalimanı transferi istedim. masadan broşür kaynıyor, abla biraz karıştırdıktan sonra tüplü dalış için ko racha yai gösterdi, 2100 baht. show 1800 baht, yemeksiz. havalimanına taksi filan dedi, bin baht vermeye değmez minibüs ile 200 baht, toplam 4100 baht verdim, biletlerimi aldım.

    benim bacaklar güneşten yanmış, çok acı çekmesemde gideyim eczaneden bir merhem alayım dedim. eczacıya gösterdim, bir merhem verdi, 240 baht. yine para verme, para üstü alma seremonisi yaşadık. gerçekten çok saygılılar.

    ko racha yai, üçüncü gün:

    sabah kahvaltıdan sonra minibüse binip adanın güneyine doğru yola koyulduk. ko racha yai, phuket’in güneyinde kalıyor. buradaki başlangıç yeri ofis gibi kapalı alandı, ben hariç herkes çin vatandaşı, herkese can yeleyi dağıttılar, kiminde çanta bavul filan var, meğerse racha adasında otelde kalacaklarda varmış, transfer için gelmişler. görevliler çince bilgilendirme yapıyorlar, arada bir de bana ingilizce “yağmur yağarsa tur iptal, adada tuvalet paralı 20 baht” gibi, hani herkese söylediklerini bana “kandıralı sende” dercesine anlatıyorlar. ortam dünkü tura göre daha elit geldi bana, tekneye bindik, teknede daha iyi, hava biraz kapalı, her an yağmur yağabilir. yola çıktık, big buddha heykeli gözüküyor uzaktan, yarım saat yolculuktan sonra adaya vardık, karaya çıktık. bir saat serbest zaman dediler, iki çinli aile ile ben kaldık, diğerleri otele gittiler.
    kumsal çok güzel, sahilde her yeri camdan bir yere masaj salonu yapmışlar, lokantası marketi var. çalışanlar iki yanağına kare şeklinde çamur sürmüşler. biraz içerilere doğru yürüdüm, birden bir yapının yanından ejder çıktı, ağır ağır ilerliyor, dilini çıkarıyor, gözlerime inanamadım. koca koca ağaçlar vs, ortam çok sakin, insan huzur buluyor. tekrar tekneye binip biraz açıldık, şnorkel ile denizde yarım saat kadar takılıp yine aynı yere döndük.

    öğlen yemeği için iki adet yuvarlak masa ayarlamışlar, birinde bana yer gösterdiler. yanımda annem yaşında kadın oturuyor, diğerleri çocukları, torunları, damat yada gelini hepsi aynı aileden kişiler, onlar ingilizce ben çince bilmediğim için anlaşamıyoruz. kendi aralarında konuşup gülüşüyorlar (acaba benim hakkımda mı konuşuyorlar), ben sap gibi kaldım, masada çok çeşitli yemeklerden benim yiyebileceğim sadece pilav var, diğerlerinin ne olduğunu bilmiyorum. tabağıma pilav alma teşebbüsünde bulundum, annem yaşımdaki kadın “ben koyarım yavrıııııım” dercesine adeta bana annelik yapmaya başladı, tabağıma pilav koydu, daha bişeyler diyor anlamıyorum, ben kızarmaya başladım, diğerleri konuşup gülüşüyorlar hala. tur görevlisi abla geldi, bana hitaben “no pig, no bişey, no bilmem ne, hepsinden yiyebilirsin” deyince biraz rahatladım, (türk olduğunu bilenler domuz eti yemediğimizi biliyor da kadın başka şeylerde saydı, biz başka neleri yemiyorduk). önümde türlü yemeğine benzer bir tabak vardı, patates domates vs, üzeri soslanmış, biraz tabağıma aldım güzeldi (midemiz yeni yiyeceklere alışkın olmadığından, sanırım yemeğin sosu sonradan bozdu beni). bir yandan da yemek yememek saygısızlık gibi olurdu, yemeğimi bitirip ayağa kalktım, hepsi bana bakıyor, “biz türkiye’de afiyet olsun deriz” dedim, gene gülüşüyorlar.

    tur görevlisi abla beni dalışa göndermek için bir motorluyu çevirdi, bir şeyler konuştu, bana “senin limuzin geldi” deyip motora binmemi istedi. limuzin dediği; sacdan kasa yapıp tekerlek takmışlar, üzerine kalastan otuma yeri koyup motora monte etmişler. bindim limuzine ormanın içine doğru gittik, burada bile family market varmış, eleman indirdi beni burada kendisi geri döndü. biraz bekledim, gelen giden yok, ne yapacağım bilmiyorum, markete girdim “dive, diving filan diyorum” anlaşamadık. biraz daha bekledikten sonra diğer yönden başka bir limuzin gelip beni aldı. biraz daha yolculuktan sonra ormanın içinde dalış malzemelerinin olduğu baraka gibi bir yere geldik. burada korsana benzer dört kişi var, biri ağzında sigara motorsiklet tamiri ile uğraşıyor, bana bakarak diğerine “ bu adam ne ayak” bakışı attı, kendi aralarında konuşuyorlar. ormanın içindeyiz, “adamlar beni burada kesse kimsenin ruhu duymaz” şeklinde bir korku aldı beni, hani öyle tipte herifler. biri çatpat ingilizcesi ile sert şekilde dalış lisansımı istedi, baktı baktı bir şey anlamadı, “çok dalış yaptın mı” diye sordu, çantamı içeriye bırakmamı istedi. çantayı içeriye bırakayım da; para, pasaport her şeyim çantada ama adamlar ne derse yapacağız artık, başa gelen çekilir. limuzine bc, palet, maske filan attık, yolda başka bir barakadan da alüminyum tüp aldık, orman içinde ilerliyoruz, yol filan yok, bazen çamurun içerine girip batacak gibi oluyoruz, bazende eğimden devrilecek gibi. üst baş çamur oldu. sonunda sahile geldik, ilk defa karadan denize gireceğim. badimin adı kai, gömlek giyer gibi giydi ekipmanlarını, baktı ben acemi gibi giyiniyorum, zaten dalış elbisesi de yok, zar zor giyindim, paletleri ellerime alıp astronot gibi denize girmeye başladık, belimize kadar denize girince paletleri giymemiz gerekiyor, ne yapsam giyemedim, sağolsun kai kendi giydirdi, biraz daha ilerledik, bu sefer de yedi kilo ağırlık ile zannedersen alüminyum tüpten dolayı batamadım, acemilik diz boyu, kai çekti beni aşağı. hayatımın en güzel dalışı oldu, deniz canlılığı muhteşem, çok garip balıklar gördüm, dana kafasına benzer balık mı olur, kai de fırlatma koca balığın arkasından geçerken balığın kuyruğuna vuruyor balık vınlıyor filan, 25 metre aşağıda tekne batığının içine girdik, çok güzeldi. havam yüz bara gelince badime söyledim, kai oralı değil, elliye gelince anlamıyor mu acaba diye gösterdim, o da kendininkini gösterdi yüzotuz. ben yüzelli bar tüketmişim adam sadece yetmiş bar tüketmiş, normalde elli bar kala çıkmış olmamız gerekiyor, kai “rahat ol, hava paylaşırız” işareti yaptı, iyi dedim demek ki buralarda böyle bu işler. neyse ki havam bitmeden kurallara uyarak çıkışımızı yaptık. dalış yaptığım yeri görmek isterseniz, youtube’tan şöyle beş dakikalık bir video buldum. dalıştan o kadar memnun kaldım ki, ağzım kulaklarıma varıyor engelleyemiyorum, dalıştan sonra canını emanet ettiğin kişiyle aranda bir bağ oluşuyor, kai ile türk usulü tokalaşma yapmaya çalıştım olmadı, neyse ki “high five” deyince onu yaptık. aynı zorlu yoldan dönüşümüzü yaptık, üst baş yine çamur oldu, duştan sonra kai fotoğraf çekilmek istedi, benim hala otuziki dişim gözüküyor, kapatamıyorum. kai ile vedalaştık, limuzin yok artık, bir motorsikletin arkasına binip ilk yere bıraktılar beni.

    racha adasından ayrılıp ao chalong’a döndük, burada firmanın sahilde ofisi var, diğer müşterileri gönderip benim minibüs henüz gelmediği için beni ofise davet ettiler. çay alıp benim tur görevlileriyle oturdum, televizyonda canlı yayında mağarada mahsur kalan futbolcu çocukların kurtarılma çalışmaları var, tüm dünya merakla gelişmeleri takip ediyor, ofistekiler hiç oralı değil işlerini yapıyorlar, sonra televizyonda magazin haberi çıktı, oranın meşhur birisi sanırsam, kadın yüzük takıyor adam kurdelasını kesiyor filan, herkes işi gücü bıraktı, magazin haberine dikkat kesilip yorum yapmaya başladılar, dünyanın takip ettiği çocukların kurtarılması hikayesinden ziyade magazin olayına dikkat kesilmeleri garip geldi bana, gerçi bizde de aynı hikaye oluyor.

    transfer aracımın geldiğini söylediler, araç çalışır vaziyette ama şoförü yok, park alanında başka bir aracın çıkmasını engellemiş şekilde duruyor, diğer araç çıkamıyor. bizim burada olsa ne yaparız, araç çalışır vaziyette olduğundan az ileri kaydırıp diğer araca yol veririz değil mi, yok burada öğle değil, adam yana döne yirmi dakika bekledi de diğer araca ellemedi, bizim şoför gelince iyi bir kavga olur diye düşündüm, o da olmadı.

    fanta sea show, dördüncü gün:

    fanta sea show için akşam otelden alacaklar, son günümde akşama kadar bir aktivitem yok, üç gündür güzel olan hava bugün sağanak yağışlı, öğlen camiye gideyim, sonra jung ceylon shopping center’da takılayım, ayak masajı yaptırıp otele dönerim planlaması yaptım.

    kahvaltıda uzun takıldım, otelin karşısında ilkokul var, ban sai nam yen school. sabah insanların işe, okula gelişlerini seyrettim. yağış altında veliler motorsiklet ile çocuklarını getirip okula bırakıyorlar, başörtülü öğretmenler de var.

    nurul islam camii patog’un kuzey tarafında, öğlen namazından önce gidip yasin ve fetih surelerini okudum. kuran okurken arka taraftan kadın ağlaması sesi gelmeye başladı, kadın uzun süre ağladı, acaba ne oldu da böyle ağlıyor derken kadın caminin ön tarafına doğru geldi, müslüman izlenimi vermeyen batılı birisi, acaba kilise bulamadım cami ile idare edeyim mi yaptı bilemiyorum. öğlen namazını cemaatle kılıp camiden ayrıldım, yoğun yağmur altında ayak masajı için shopping center’a gittim. ayak masajı yarım saat sürüyor 200 baht. yukarıda yazdığım gibi ritüellerden sonra yarı yatar vaziyette koltuğa oturuyorsun, masör ne yaptığını görmeyesin diye başına havlu örtüyor, diz kapağından aşağısına masaj yapıyor ve sonuna doğru ayak tabanına sert bir cisimle can yakıcı bir baskı yaparak bitiriyor.

    buradan otele döndüm, saat beş gibi odanın telefonu çaldı, arayan resepsiyon uzun bir cümle kurdu ama anlayabildim, beni fanta sea show’a götürecek araç gelmiş. anlayabildim derken, ingilizce konuşurken kelimenin sonlarını uzatıyorlar ve sesleri tiz tonda çıkıyor. alelacele odadan fırladım, oda anahtarını resepsiyona bırakırken kısa süreli bakıştık. “-tren mi kaçtı, bu acelen ne. +yok adamı bekletmeyim diye şeettim.” bunu şunun için yazdım; aynı gün sabah kahvaltıda rastladım, minibüs geldi müşterisini arıyor, resepsiyona söyledi, şoför tam kırkbeş dakika bekledi ve o arada aracını stop etmedi, adamlar rahat rahat geldi, şoförde hiç tepki yok, bizim burada olsa kavga çıkar.

    minibüs şoförü ilk beni almış, “şu fakiri alayım önce de diğerlerini fazla dolaştırmayım dedi zaar”, mütemadiyen benimkinden çok daha pahalı otellerden milleti toplayıp yola koyulduk. show alanına geldiğimizde ben hariç diğerlerini karşıladılar, bana da gişeyi gösterdiler. bileti gişeye verdim, hangi ülkeden olduğumu sordu, 300 baht karşılığı helal gıda açık büfe yemek istermisiniz dedi, almadım.

    sıkı bir güvenlikten geçip girilen alan; alışveriş, yeme içime, eğlence mekanları ile dolu. ilk girişte sağda kapalı bir yer var, burada beyaz kaplan, papağan gibi hayvanlar var. mücevherat satan yerden kızıma 450 bahta inci küpe aldım, satıcı fişini kendi ellerinle cüzdanıma koydu, zannedersem ülkeden çıkışta bu tür eşyaların belgesini sorabiliyorlar. gösteri binasının önünde büyük bir meydan var, meşale tarzı ateş yakmışlar, güzel bir ambiyans yapmışlar, burada 1500 baht karşılığı fil ile tur attırıyorlar, 200 bahta filleri besleyebiliyorsunuz. gösteri saat 9’da başlıyor, girişte telefonları topluyorlar, teslim almak için renkli bir numara veriyorlar.

    salona bilette yazan numaraya göre kapıdan girip kolayca yerini buluyorsun, yerimi buldum, arka sırada alamancı bir çocuklu aile bazen türkçe bazen almanca konuşuyorlar, çocuklarını susturamıyorlar, bu olmasa her şey güzel gidiyordu. gösteri başladı, yüzlerce insan oynuyor, tayland’ın kadim geçmişini anlatıyorlar, fil gösterileri ve sihirbaz gösteri var, bir saat dolu dolu geçiyor, doğrusu aldıkları parayı hakediyorlar. çıkışta binlerce insana telefonları nasıl teslim edecekler derken şaşılacak kadar kısa sürede telefonları alıp çıktık, çok güzel organize olmuşlar.

    park alanında benim minibüsü zar zor buldum, plakasını kaydettiydim, bayağı sonra bizimkiler geldi, meğerse çıkışta şoför bizimkileri topluyormuş, kimse kalmayınca gelmişler, adam beni görünce derin bir oh çekti.

    patong’a döndük, otele girmeden son bir tur attım, bir yerden buzdolabı magneti alıyordum, çin vatandaşı birinin seçtiğini aldım. hani bunu da neden yazdın derseniz, adamın kafası mı iyidi neydi, onu alma bunu al dedi, adamın dediğini aldım.

    dönüş, beşinci gün:

    uçak yerel saat ile 12 de kalkacak, kahvaltımı yapıp hazırlandım, otel çalışanları ile vedalaştım, saat sekiz gibi minibüs geldi, bugün hava yine bozuk, patong’ta biraz dolaştıktan sonra başka bir minibüse geçtik, önümde iki çinli genç var, ellerinde telefon mesaj yazıyorlar, merak ettim çince de bir sürü sembol var, nasıl yazıyorlar diye, o kadar seri tuşlara basıyorlar ki anlayamadım bile. havalimanına geldik, ilk girişte kontrol var, içeri girince thy standını aradım bulamadım, meğerse iç hatlara girmişim. dış hatlara geçtim, girişinde kontrol yok, biniş kartımı aldım bekliyorum, elemanın biri yanındaki kıza “memleketi özledim, memleketim, memleketim” diyor, oğlum tamam dönüyon işte.

    uçak vaktinde kalktı, hava şartları kötü olduğundan hint okyanusunu aşana kadar üç saat boyunca kemerleri çözmemizi istediler, bu sefer uçağın arka tarafında ortada üçlü koltuk bana aitti, rahat seyahat ettim, istanbul’a akşam 6 da indik.

    end of phuket adventure
  • eğer amacınız sadece güzel renkli su ve büyük sahiller görmekse phuket güzel bir tercih ama aşırı kalabalıklığından ve rus & çin nüfusundan bir antalya havası estiriyor. eğer biraz olsun su altı dünyası göreyim çıplak gözle balık görülebilecek berraklıkta suda yüzeyim diyorsanız phi phi adasında mutlaka konaklamanızı öneririm. şubat ayında gittiğim phuket'i epey pahalı buldum, herhangi bir avrupa şehrinden farklı yok daha bile pahalı. gezi yazım için
  • yüzmek istiyorsanız sezonunda yani kasım-mart arasında phuket e gidebilirsiniz. beyaz kum, turkuaz deniz, etrafta palmiyelerle cennet görüntüsünde. sezonunda gitmezseniz bulanık sudan başka bir şey göremezsiniz. 2 büyük turu var, kendi plajlarını gördüyseniz james bond adası ve phi phi adaları turlarına katılabilirsiniz. ben james bond island turuna katıldım. james bond adası görüntüsü güzel, cennet gibi başka bir adada yüzme imkanı da veriyorlar 1 saat kadar, müslümanların adası da egzotik. onun dışında 2 ayrı durağı da var, birinde kanoyla gezdiriyorlar ki gereksiz, diğerinde de mağaradan geçiriyorlar, sonunda doğal ortamında maymun görmeseydik ona da gereksiz derdim. diğer tura katılmadığım için bilemiyorum nasıldır, en önemli plajı kapalıydı, salladık biz de.

    bu turlara phuket in kendi plajlarını görmeden gitmeyin ama. patong beach en ünlüsüyse de, tüm günü orada yemeyin, hatta gün yemeyin hiç, freedom beach e geçin. paradise beach de güzel. cafe del mar da tesisli plaj, aya yorgi kafasındaysanız, beyaz kum olmasa da olur diyorsanız, buraya gidin.

    cluplarsa ortalama, hatta altı, illision isimli bir mekan var, orası iyi. canlı müzik yapılan new york cafe bayağı iyi, gece klübünden daha güzel eğlendiriyor. fantasea show çok kötü, sıkıcı, sakın para vermeyin; ayrıca filleri dans ettirmek falan çok cahil ve canice. bilseydim gitmezdim. lady boy ların showu simone cabaret görülmeli ama ona lafım yok. fil görmek istiyorsanız yallah barınaklara. biz öyle yaptık.

    patong un çarşısı genel olarak gece hayatının merkezi. 2 adımda bir pin pon show una gitmeniz için ısrar ediyorlar. kadının amından jilet çıktığını görmek istemiyorum dediğinizde de ama erkekler de var diyorlar. peki neden erkeklerin şeyiyle pin pon oynamasını görmek istiyim güzel çekik kardeşim. tövbe ya..

    bu arada herkes seks yapıyor. avrupalı nın da en kötü kombinasyonu olan fakir ve eğlence severi geldiği için sürekli bir salça olma durumu var. avrupalı dan tiksindim ilk defa bir yerde, yer kavgası falan yapıyorlar sizinle. lan fransızlığa sığıyor mu davar!! yaşlı ve sığır avrupalı amcalar buralarda lady boy ayarlıyor kendine ayrıca.

    yalnız lady boylar harbiden taş gibi kaya gibi. çok güzeller. sebebi de çok soya filizi yemeleriymiş, soya filizi östrojen salgıladığı için erkekler kadınlaşıyor, selülitsiz sütun bacaklar, bebek yüzler falan. vel hasılı boşuna dememişler dünyanın en güzel kadınları tay erkekleridir diye.
  • balayı için önerilmeyen mekan. denizi pis öncelikle. 1.5 saat ötedeki james bond adasında bile kıyıda denizin dibi balçık gibi çamur.
    ikincisi insanlar paranızı almak için her türlü yolu deniyor. 1800 bahta phi phi island turu aldık. herşey dahil dediler alırken. sabah bir baktık şnorkeller bedavayken bi anda şnorkel ağızlığı istiyorsanız 200 baht yoksa dünkü kullanılanları kullanırsınız oldu. yerde deniz kestaneleri var o yüzden palet kiralamalısınız oldu bi 200 de ona gitti. herşey dahil dedikleri 1800 oldu sana 2200. çok koymuyo parası ama salak yerine konmak koyuyo. ama (bkz: bali) öyle mi ?
    crowne plaza panwa kalmak için önerilir.
  • tayland’ın overrated tatil beldesi. hele balayı için falan gidip dünyanın parasını harcamak büyük kerizlik. denizi çoğu yerde pis ve bulanık. fiyat performans açısından dünyada çok daha iyi tatil seçenekleri var.
  • abartılmış balon olduğunu düşündüğüm cennetimsi ada. benim tatil amacım neyseki deniz değil kültür olduğundan dolayı çok enteresan deneyimlerim oldu..
    phukete gelirsek...
    kartpostal olarak görüntü çok iyi ama içerik o kadar yola değmez.
    eğer buraya deniz, kum, güneş için gidecekseniz çok yanlış bir seçim olur. hele ki balayı için gidenleri hiç anlamıyorum.
    deniz girilecek gibi değil, çoğu yerlerde bulanık, içerisinde sürekli bişeyler ısırıyor, plajda güneşleneyim diyorsunuz orada da bişeyler ısırıyor. mütemediyen kaşınıyorsunuz. deniz sığ ama birden ansızın dalgayla saçma sapan şekilde derinleşiyor.
    serin bir deniz seviyorsanız üzgünüm burası baya imamın abdest suyu formunda..
  • öncelikle deniz tatili amaçlı düşünüyorsanız, türkiye 3 kere içinden geçer

    deniz suyu aşırı sıcak ve bulanık, havası çok sıcak, sinek vb zararlılar en azından bizi rahatsız edici seviyede

    adalar ise aşırı uzak olduğundan yığınla insanın doluştuğu sürat tekneleri ile ayağa bile kalkılamayacak hızda gidiliyor, kısa süreli duraklamalarla 3-5 yerde durulup dize kadar olan yerlerde denize girebiliyorsunuz, ege ve akdeniz bölgelerinde yapabildiğiniz tekne turlarının yanında anlamsız turlar

    yerleşim olarak fena değil, kesinlikle motosiklet kiralamalısınız, motosikletlere ve özellikle de turistlere öncelik var, yolda kamyon otobüs bile size yol veriyor, günlüğü 50 lira civarına geliyor, airbnb ile çok iyi havuzlu villalar var, plajlar güvenli hırsızlık riski çok düşük
  • ıngilizler’in, avrupa seyahatlari ile ilgili bir tabiri vardir. abc trip diye, acilimi another bloody church trip’tir. pek de haksiz sayilmazlar, zira avrupanin bir cok kentinde yapacaginiz aktiviteler, gideceginiz yerler, yiyeceginiz yemekler uc asagi bes yukari bellidir. elbette tarihte onemli bir yere sahip kiliseler, muzeler, meydanlar, ve cok uzun sureye dayanan geleneksel festivaller,olaylar da cabasi. simdi tek tek su soyle bu boyle demeye gerek yok. belki bir cennet vatan izlanda’yi bir cok seyden muaf tutabiliriz, ancak, diger hemen her yer, sizi bir sure sonra “bu ne lan, bir onceki sehrin aynisi” gibi dusuncelere gark edebilir. hem biraz anilarla bezenmis, hem de biraz eglenceli, ogretici , yine ufak ufak bilgiler iceren bir uzakdogu yazisi sizi bekliyor gibi, bakalim neler cikacak.

    oncelikle, ben bu seyahate bir “bayii toplantisi” tadinda gittim. yani calistigim sirketin hedeflerini tutturmasiyla, sirkette tum turkiyede satis alaninda calisan yoneticilerden olusan bir ekip dusunun diyecem ama siz yine de pek dusunmeyin , zira full testosteron iceren ve kabaca belirli sayilara bolunmus bir gruptan bahsediyorum. neyse, ben son grupla bir aralik ayinda gittim. hazir zamandan bahsetmisken belirtmeliyim ki en uygun donem , bir cok arkadasin da belirttigi uzere, aralik-ocak-subat aylari. cunku phuket , tropikal muson iklimine sahip bir yer, yani kabaca uc fazdan olusuyor; kuru-sicak (iste bahsettigim donem) , yagisli-sicak (mart-temmuz/agustos arasi) ve cok yagisli-sicak (agustos-kasim arasi) . butun yil boyunca sicaklik ortalama 28 derece civariydi diye okumustum. o yuzden bahsettigim donemi secmenizi oneririm.

    neyse, biz, singapur havayollari ile singapur aktarmali gittik. hepsini topladiginizda yol kabaca 12-13 saat suruyor. zira singapur’dan sonrasi da iki saat falan. ayrica singapur havalimani (changi)’da cok guzel bir havalimani, komple hali falan kapliydi. cok degisik , enteresan ama kaliteli hediyelik seyler vs bulabilirsiniz.

    tabii, hep deriz, iste avrupa’da havalimanlarinda turklere soyle davraniyorlar, iste “what’s your purpose of visit?” yok kalacaginiz yer nere vb. acikcasi, tayland harici defalarca (bazilari birden fazla olmak uzere) pasaport polisleriyle muhattap olmus biri olarak, orada bize davranilan muameleyi hayatim boyunca unutamam. sebebi de agustos 2015’de , bangkok’da bir bombalama eylemi gerceklestirilmis, bombacilardan birinin ustunden de , turk pasaportu cikmis. lan 15 dk’da bitecek islem icin bizi, nereden baksan iki saat beklettiler orada. zaten , 13 saat yol cekmisiz, herkes olmus tursu, bir de dogal olarak , aralik ayininda turkiye’den gelmisiz. ust bas ister istemez kalin. adamlar resmen izdirap cavus. benim de pis bir huyum vardir, yol degil 12 saat, 22 saat olsun uyuyamam. gozler kan canagi gibi . ziplayip o bankodan , “seni de, vuracagin kaseyi de” diye ucacam adama. neyse, oradan oraya, suradan suraya, got kadar havalimanindan , biz gumushane pestili gibi olduktan sonra, bir sekilde ciktik. havalimani icinde az bir doviz bozdurabilirsiniz. oranlari iyiydi, gitmeden zaten arastirin. bu arada bir tavsiye, dunyanin hic bir yerinde, “saaak”diye doviz bozdurmayin. elinizle, telefonunuzla , gosterin, sorun. bununla ilgili polonya’da aci bir tecrubem vardir. aman diyim.

    havalimanindan sehir merkezi, bir bucuk saat kadar suruyor. bizi tur otobusu almisti, fiyata dair bir bilgi veremeyecegim ama otel vb ayarlarken, bir cok otel sanirim “airport pick-up” falan da yapiyo, mutlaka o sekil ayarlayin. yok , ben macerayi severim diyorsaniz, binmeden mutlaka pazarlik yapin.

    gelelim deniz,kum,gunes,eglence,yeme-icme, gorulecek yerler.

    entry’lerin bir coguna katiliyorum. deniz hususunda turkiye phuket’in uc-bes kez icinden gecer. biz patong beach’te kaldik. yani , acikcasi deniz bok gibi, plaj guzel, kumsal falan sahane ama, yuzeceginiz yer andaman denizi. berrak, temiz falan bir sey beklemeyin kesinlikle. hos, biz daha sonra karon’u da gorduk. orasi daha iyi, arasi 3-5 km ama neden oyle bilmiyorum.

    temiz, berrak deniz derseniz, asagi yukari iki saat mesafede, meshur phi phi adasi var. simdi bu ada, su, her yerde gordugunuz meshur ahsap botlarin oldugu, masmavi bir plaj vardir, hah iste orasi. plajin adi ,maya plaji , adanin adi ko phi phi, o uzun ahsap teknelerin adi da hang yao. ama oraya da bir kez gidebilirsiniz , zira her gun yuzecem diye dort saat tekne.. bilemiyorum altan. ayrica o ada, phuket’e degil krabi’ye bagli. eger, doguda bir yere gidecekseniz, tum tekneler vs phuket marina’dan kalkiyor. patong’dan da buraya ulasim 40-45 dk falandi yanlis hatirlamiyorsam. marinada hemen binis iskelesinin bekleme salonunun onunde , telefonlar icin su gecirmez kilif satiyorlar. 150-200 thb. tavsiyem bir tane edinmeniz, zira , tayland’da su,yagmur vb islak islere cok maruz kaliyorsunuz.

    bir diger mevzu james bond adasi (khao phing kan) ; 1973 yapimi altin tabancali adam filminin bir sahnesinin gectigi bu adada bir bok yok. yani, hemen kiyiya otuz-kirk metre mesafede uzunca bir kaya var. dikdortgen gibi, adi da koh ta pu. asil mevzu o, ama , yine bir arkadas belirtmis, ustune para versen hic bir turk orada denize girmez. bak, net oglu net girmez. zaten oyle bir iddasi da yok adanin. o , kayanin hizasinda bir tabela var iste, welcome to james bond island gibisinden, onunde fotograf cektirebilirsiniz. sahsen pek bana gore isler degildi. bir de plaj gibi bir sey var, iste orada hediyelik esya satan yerler var, oradan 150-200 baht’a , magnet kil-tuy falan alabilrsiniz. ama suna dikkat edin (bize de rehber soylemisti) simdi bu tur tekneleri, bu ve benzer adalarda belirli bir sure kaliyor. simdi siz tam para veremediniz diyelim, bu cakallar, bozuk yok iki dk bekleyin esim-kardesim-kizim bozdursun diye parayi veriyorlar yanindakilere (onlar da bir kayboluyormus gozden, yok eve gitti, yok suraya gitti vb) , siz de bekliyorsunuz , e tabii teknenin saati gelmesine yakin uzamaniz lazim, o para da oyle gidiyormus. uyanik olun yani.

    bu james bond adasina gittigimiz gun, bizi cok ilginc bir yere goturduler. o gun zaten bu iki yer ile gecti. koh pan yee diye bir musluman adasi. benim icin ilginc olan, musluman ada olmasindan ziyade , bir aralar meshur bir reklam vardi. bir tayland bankasi olan tmb, bu adada futbol yeteneklerini gelistirip ustuste defalarca eyalet , sanirim sonra da ulke veya ona benzer bir sey sampiyonu olan amator cocuklari kullanarak bir reklam cekmisti, suradan izleyebilirsiniz. o sahayi (ki dort tarafi su) o okullari falan gorunce cok hosuma gitmisti. cok ozel iki an vardi , biri buydu benim icin. ayrica bu ada tamamiyle su ustunde, yani hic bir kara baglantisi ve/veya tas toprak falan yok, koca bir adacik gibi bir seye sirtini vermis. ılginc bir tecrubeydi tavsiye ederim.

    bu arada bu bahsettigim iki adadan donerken (zaten tum bir hafta boyunca da, sadece bir kez denk geldik) bir musona tutulduk ki, of of of. boyle bir sey yok. yok londraymis, yok rizeymis , yok suraymis, ben oyle bir sey gormedim. bir de acik denizde denk gelmek sevimsiz (yurumeden yuzmeyi ogrenmis biri olarak yaziyorum, sevimsiz bir sey, sacma sapan bir hava yani)

    biraz karaya gecelim.

    entry’nin basinda karon plajindan bahsetmistim. burada, bir tepe uzerinde, bir panoromik teras var. yani, bence bir esprisi yok. adanin kuzey tarafini tepeden goruyorsunuz. yalniz, bu tepeden, bir buddha heykeli gozukuyor, acikcasi oraya gitmek istiyordum ama turdan ayrilamadim. ılginc bir deneyim olabilir.

    bu terasa, yarim saat mesafede, wat chalong diye bir tapinak var. bu tapinak phuket’te yer alan en onemli ve bir nevi en turistik budist tapinagi. bu tapinagin icinde bir suru irili ufakli buda heykeli var. ayrica bahcesinde kucuk pagodalarda surekli havaifisek ve tutsu yakiyorlar. garip bir rituel. rahipler, bu catapatlar bitince, yenisini yakiyorlar, surekli bir tutsu kokusu ve ciyuv fiyuv sesleri hakim. bu ve butun budist tapinaklarina girerken, ayakkabilarinizi cikarmaniz gerekiyor. ayrica, “ayak” , budizmde, hos karsilanmayan bir organ (en kutsal bas , o nedenle cocuklarin basini sakin sevmeyin) bu nedenle, tapinaklarda bagdas kurarak oturmaniz gerekiyor. bu tapinagin bahcesindeki kafede (ve phuket’in genelinde) hindistan cevizi satiliyor tepesini kesip bir pipetle veriyorlar size, soguk iciniz, sukela.

    phuket shooting range diye bir yer var. buradaki ana mevzu atis poligonu, ancak, yine ayni kompleks icinde(arasinda mesafe var tabii) bir de fil safari alani var. isterseniz atis yapabiliyorsunuz, isterseniz ok atabiliyorsunuz, isterseniz de fil safari yapabiliyor, filleri besleyebiliyorsunuz. acikcasi hayvanat bahcesi ve sirklere karsi biriyimdir ama, bu nispeten daha masumane geldi bana, cok genis bir alanda, nispeten iyi kosullarda fillerle gezebiliyorsunuz, hediyelik olarak da, safari esnasinda bir kac pozunuzu cekiyorlar. sanirim 500-600 thb civarindaydi. guzel şık bir cercevede veriyorlar hos bir aniydi, hala evimde durur. atis da 10 mermi 900-1000 thb falandi yanlis hatirlamiyorsam

    son olarak tiger kingdom isimli, kismen uyusturulmus kaplanlarin oldugu bir park var.burada farkli boylarda, yavru, kucuk, orta ve buyuk kaplanlar var. hangi boyuttaki kaplanla ayni kafeste olmak istiyorsaniz, ona gore para odeyip seviyorsunuz, fotograf cekiliyorsunuz vs. bundle alirsaniz , yani her boydaki kaplani gorecem diyorsaniz fiyat artiyor. o da guzel bir ani , yani kac kez bir kaplanla ayni ortamda bulunabilirsinizki!o da ortalama 1000 thb civariydi.

    gelelim gece hayatina.

    gece hayatinin kalbinin attigi yer, bangla road. bu sokak, patong plaji ile merkez arasinda yer aliyor, bu sokagin saginda solunda barlar, gece klupleri var. bunlarin en meshuru tiger. (kimlerine gore de illuzion, zaten yanyana ama tiger cok garip bir yer)

    tiger; iki katli bir gece klubu, ve belki de gorup gorebileceginiz en garip gece kluplerinden biri. simdi,giris kati nispeten soft, 8-10 adet kare-dikdortgen formlardan olusan barlar var, bu barin ustunde kizlar butun gece dans ediyor. etrafta da bir cok kiz var yine, siz bir seyler icerken falan, yaniniza gelip oturuyorlar. connect4 falan oynuyorlar sizle, neden onu oynuyoruz, amac ne? sonrasinda ne oluyor bilmiyorum. ben bir iki kere oynadim, kizlar kopek gibi oynuyor zaten.

    burada asil mevzu ust kat. biz ilk gun 10 gibi gittik, dediler gece gelin. “daha ne kadar gece gelelim ibis” demedik tabii. ıste o iki saat asagida takildik, sonrasinda ust kata ciktik. simdi bu ust katin ortasinda ringe benzer bir pist var. ne kadar suslenip puslenip gelen kiz varsa orda. etrafinda da vip masalar var. bu masalarda oturmak icin sise actirmaniz lazim. bazi masalar buyuk, bazilari bistro tarzi iki uc kisilik. biz genelde iki – uc kisi takildik. benim gittigimde bir sise absolut 2500 thb’ydi, o zaman fena degildi, ama simdi tl’nin erimesini gorunce , kura baktim ki neredeyse 500 tl’ye tekabul ediyor. bu ve benzer barlarda adam gibi hizmet almak istiyorsaniz (hemen akliniza baska seyler gelmesin) giristeki erketeye, barmen’e falan bir 100’er baht sıkıştırın. ınanin faydasini gorursunuz. gerek burda gerek illuzion’da vip masalar var demistik, bu masalari zaten, turk,arap vb turistler aliyor, sonra da phuket’te kizlar teklif ediyormus falan filan.

    ancak size su kadar soyliyim, phukete seks,kadin,fantezi pesinde kosmaya gitmeyin. yani nasil anlatayim, ilk basta eglenceli, guzel falan gelebilir, ama cidden (uzulerek soylemeliyim ki) resmen insan pazari gibi yer. rahatsizlik verebilir (ciddi soyluyorum) ha orada takilin, goy goyunuzu yapin, icki ismarlayin, kakarakikirinizi yapin ama o toplara girmeyin. zaten ( ki , tay kadinlari guzel bir irk da degil) bu islerin pesinde kosacaksaniz , eminim farkli alternatifler vardir, gerek turkiye’de gerek dunyada.

    madem girdik bu islere, bir iki sey daha yazip kapatalim. phuket’te bir de masaj olayi var. bu masaj olayi da ikiye ayriliyor. biri normal, gercekten baska hic bir yerde bulamayacaginiz masaj. o salonlar zaten belli. biz ilk gittigimiz gun, sehri tanimak icin gezerken, let’s relax diye bir yer gormus girmistik, cok da memnun kaldik, daha sonra 2-3 kez daha gittik, yasli kadinlar yapiyor masaji. bir saat kadar masaj ( sure , ve masaj yapilan bolge gibi degiskenlere bagli olarak) 500-600 thb civari. bu masaji aromatic yaglarla da deneyebilirsiniz, veya omuz,kulunc, kol gibi yerlere yagsiz, bacak, asil tendon gibi yerler icin yag kullandirtabilirsiniz. yine 100 thb bahsis vermeyi unutmayin. zaten bir sure sonra utaniyorsunuz. yani 600 thb , 100 tl para ediyor. (benim gittigim zaman 40-50 tl idi) her gun masaj yaptirin. siddetle tavsiye.
    bir diger ziyaret ettigimiz salon ise , 5 star massage saloon. burada da fiyatlar benzer. let’s relax’de bornoz benzeri bir sey giyiyorsunuz, burada ise ameliyata girerken doktorlarin giydigi bir kiyafet gibi bir sey vardir, onun geleneksel ve mavi olanindan. guzel otantik bir seydi.

    yeme icme ; bu mevzuda size net bir fiyat veremeyebilirim ama,bir kac aksam, bangla road ile jungceylon avm arasinda bir ara sokakta, kucuk bir carsi gibi bir sey vardi, ustu acik, hatta bir tane de sahne vardi ortasinda, onun cevresindeki tezgahlardan, karides bira yapin. 200-250 thb civariydi. karideslerin buyuklugunden bahsetmeye gerek yok sanirim.

    bu, jungceylon kocaman bir avm, hemen bangla road’in bitiminde. bunun icinde bir apple store var, hemen giriste solda, fiyatlari gayet iyiydi o donem. %30 civari fark ediyordu. ayrica bu avm’de yine kucuk , genelde ayak masaji uzerine uzamnlasmis masaj salonlari ve hediyelik esyacilar var, ben bir kendime bir de anneme tiger balm kremi mi ne oyle bir sey almistim. psikolojik mi, placebo etkisi mi, iyi gelmisti hafif agrilara.

    yine , jungceylon’un onundeki caddenin guney istikametinde yururseniz, aksam uzerleri, soguk bir tepsi uzerinde dondurma yapan bir yer var, 100-150 civariydi. (ebata gore degisiyor) mutlaka bir gun deneyin.

    bu avm arkasinda (ya da buranin devami seklinde) bir alan var, icinde havuzun oldugu , sanirim avm'nin devami, orada unlu markalar ve guzel restaurantlar var, ben yine bir gun burada pad thai yemis ve tom yum goon (yanlis yazmis olabilirim) corbasi icmsitim, guzeldi.

    bol bol hindistancevizi alin , suyunu icin

    hooters diye bir fastfood-café var, ilginc bir yerdir. (utangac emoji) dusit otelinin altinda bir gun gidin.

    oranin yaninda hard rock var, cok pahali, gitmeyin.

    tuktuk’a binin, binmeden pazarlik edin.

    kata beach’te kataturk diye bir restaurant varmis, gitmedik, yani goturmediler, cok iyi degilmis ama denenebilir.

    ben yine bir gun (ulan amma ayri takilmisim ha) watsuwan khiri wong isimli bir tapinaga gittim, ara sokaklarini falan dolasarak, girisinin merdivenlerinde iki tane buyuk ejderha figuru olan bir yer. ın cin top oynuyor, basima bir sey gelse, uc gun sonra bulurlar. aynen filmlerdeki gibi ciktim ben merdivenlerden, iki uc tane pagoda var, baktim hepsi kapi duvar. gorece buyukce bir tapinak acik sadece. ıceri girdim, bir rahip meditasyon yapiyor, vantilator var falan, garip mistik bir ortam (vantilatorden degil) oturdum yarim saat adami izledim. adamin kili kipirdamadi. sinek falan konuyor, sicak yani, sinek, sinekler falan. yok abi kipirdamadi adam, neyse ciktim ben, disarida , kedi kopeklerda.garip bir ortamdi, biraz oturdum bahcesinde, cok ozel bir andi benim icin. sonra, kendimi adayabilir miyim boyle bir seye diye diye de yurudum (bu tapinagin yolu uzerinde de bir tane cami var, sanirim tek cami de burasi)

    ıki tane starbucks vardi o zaman. biri jungceylon icinde, digeri de patong sahiline paralel bir cadde var ordaydi. sutleri berbat, sutlu bir sey iciyorsaniz, isiniz zor.

    fastfood var ama girmeyin, yani oralara kadar gittiyseniz yerel seyler yiyin. pad thai cok guzel bir yemek, ayrica deniz urunleri de guzel. karidese abanin

    bangla road’da aussie bar die bir yer vardi, guzel ortami var, (adindan da anlasilabilecegi gibi) avusturalyalilar agirlikta, guzel ambians, bir iki carlton yuvarlayabilirsiniz, geceye akmadan.

    seven eleven hayat kurtarir. gider gitmez bir hat alin, gayet ucuzdu, bir hafta gecerli konusma-internet 300 thb’ye almistik yanlis hatirlamiyorsam (konusma uluslararasi degildi ama)

    redbull , sudan ucuz (ciddiyim) ama kucuk surup gibi seylerde satiliyordu, ya da en cok o sekli aklimda kalmis. 50-70 thb’den basliyordu. cok degisik sekilleri var.

    epey oldu gideli ama aklimda kalanlar bunlar.

    yaksamlar.
hesabın var mı? giriş yap