• müthiş balsız takım.

    seçmedikleri efsaneler bir yana, seçtiklerinin ya patates çıkması ya da potansiyellerini gösteremeden kariyerlerinin bitmesi rip city için müthiş talihsiz.

    1978 draftında ilk sıradan gidip mychal thompson’ı (klay thompson’ın babası) seçmişler, larry bird 6. sıradan lige girmiş.

    bundan 6 sene sonra zaten tarihin en büyük salaklığı ile michael jordan 3. sıradan lige girerken bunlar 2. sıradan sam bowie’yi (kariyer ortalaması 10 sayı) seçmişler.

    ondan sonrasında 2007 yılına geldiğimizde portland trail blazers ilk sıradan kevin durant yerine greg oden’ı seçerek muhteşemliğine muhteşemlik katmış.

    bu dönemde (2006-2007) draft ile takıma kattıkları lamarcus alridge, greg oden ve brandon roy üçlüsünün beraber yalnızca 62 maç oynayabilmesi ve işin daha acısı bunların 52sini kazanmaları…

    yazık lan.
  • maclarini rose garden isimli muhtesem salonda oynayan ve portland'ta yasadigim 1 sene boyunca dogru dürüst mac kazanamayan nba takimi.almanya'nin osnabrück sehrine tasinmamla beraber portland trail blazers takimi galibiyet üstüne galibiyet alirken,gecen sene 2.bundesliga'ya yükselen vfl osnabrück futbol takimi bu sene ligde kalma mücadelesi vermektedir.ne ayak varmis bende be...
  • (bkz: oha)

    bu takımın bu sene yaşadığı şeyleri hiç nba takip etmeyen birisine söyleseniz oha! derdi muhtemelen. koca takımda sağlam kalan 2 pozisyondan birisi olan 1 numarada oynayan steve blake zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırılmış şimdide. hani şaka gibi takım diyorduk, eşek şakasına döndü iş.
  • 19 sene aradan sonra konferans finali gören takım, beklentilerimi paramparça eden takım.

    jennifer'ın heykelini dikseler yeridir artık. kadın bir tweet'le koca franchise'ın makus talihini değiştirdi.
  • logosuna baktiginiz andan itibaren zihninizde hemen en huzunlu turk sanat muzigi parcalari ile mutevazi bir raki sofrasi canlandiran takim.

    malum, herkesinde dilinde olan draftlarda sectiklerinin sakatliklari ile pas gectiklerinin kariyerileri ust uste gelince ortaya hayiflanmasi ve sartli gecmis zamani bol bir hikaye cikiyor. ayrica hikayelerinde sadece draft secimleri yok tabi.

    portland'da benche hapsolup gittigi yerde cosanlar:

    (bkz: drazen petrovic)
    (bkz: jermaine o'neal)

    sezon ve kariyer bitiren sakatliklar:

    (bkz: bill walton)

    zaten caylak sezonundan itibaren injury prone olan walton yarim yamalak saglikli oldugu tek sezonda da portland'a tarihinin ilk sampiyonlugunu getirmis. takip eden sezonda yine sakatlanana kadar lig lideri olan portland walton sakatlandiktan sonra formunu korusa da bati finalinde seattle'a elenip olasi bir dynasty olmanin esiginden donmus. zira walton ertesi sene de yasadigi sakatliktan donememis, ertesi yil o zamanki adi ile san diego clippers'ta 14 mac oynayip sonraki iki sezonda tekrar hicbir maca cikmamistir.

    (bkz: sam bowie)

    simdi sam bowie'e karsi cok buyuk bir onyargi var malum ama bu karari o donemin sartlari esas alinarak degerlendirdigimizde portland icin yanlis bir karar verdi diyemeyiz. uzunlarin show'u yonettigi bir donemde elinde drexler varken bir uzuna yonelmesi en dogrusuydu. stratejilerini dogru bulmakla beraber takasla indiana'dan 2. sirayi alip sam bowie'yi secmekle ligin kaderini komple degistirdikleri asikar. zira o secim indiana'da kalsa ya da portland jordan'i secse jordan disinda basketbol dunyasinda tuy kadar agirligi olmayan bulls takiminin tarihi bambaska olurdu.

    bowie donersek, ilk sezonu gayet basarili bir sekilde gecirdikten sonra sonraki 4 sezonun birinde hic oynamamis, birinde sadece 5 mac oynamis kalan ikisinde de toplam 58 mac oynamistir. fakat 84 drafti kendisini portland tarihine gecirmeye yetmemis olacak ki nets'e gittigi ilk sene bir anda sagligina kavusmus ve sezonu double double ortalama arti 1,8 blokla bitirmis.

    (bkz: geoff petrie)

    her ne kadar bizim jenerasyonumuzun cok disinda olsa da brandon roy'un 35 yil onceki ikiz kardesi. 2 kez all-star olmus 21.8 sayi 4.5 asist kariyer ortalamali bir oyuncuyken ve sezon icinde oyle abarti sakatliklar yasamamis olmasina ragmen dizinden bir seri operasyon gecirdigi 76 yili sonunda basketbolu sak diye birakmis. onun oynadigi donemde bill walton'in saglam kalamamasina ve basketbolu biraktiktan sonraki sene portland'in sampiyon olmasina da ne denir bilemedim.

    (bkz: greg oden)

    balzers'in 1984 draftini simule etmek istemesiyle 2007'nin draft sinifinda 1. siradan secilmis adam. hic durant, jordan geyiklerine girmeyecegim zira yi jianlian'in onunden secilmis olmasi bile skandal olacakti. 84'ten farki, hicbir varlik gosteremeden ligden ayrilmis olmasi. bir de belki, yeni bir draft secim faciasinin aktoru olmasini unutturamayan aynadan yansiyan cuku.

    (bkz: brandon roy)

    iste saglam bir oooof cekilen yer burasi sanirim. kariyerine devam etse bir superstar olmasi bence mumkun olmasa da oyunu herkesin agzinda cok guzel bir tat biraktı roy'un. hele ki sezonun cogunu sakat gecirdigi 2010-2011 playofflarinin ilk tur 4. macindaki geri donus macerasi nba playofflarinda izledigim en buyuleyici anlardan biriydi. 3. ceyregin son 38 saniyesinde baslayan 23 sayilik geri donusu de suraya birakmis olalim.

    https://www.youtube.com/watch?v=pjjez4scm9e

    sakatliklari bir yana birakirsak kazandiklari macin sevincini yasayamadiklari jail blazers zamanlari ve yine ustlerine hakli olarak yapisan first round exit etiketi de portland'in talihsiz seruvenler dizisindeki diger iki mevzusu. hatta istatistigi var mi bilmiyorum ama sanirim 22-23 kez ilk turda elenerek erisilmesi guc bir rekorun sahibiler.

    fakat sonuncusu ki bence hepsinden acisi, tarih yazmanin esigine geldikleri kahreden playoff serileri:

    2003 playofflarinda mou cheecks hocanin zach randolp hamlesi ile 3-0'dan 3-3'e getirdikleri ve 7. macin son 3 dakikasina esitlikle girdikleri macta, ozellikle o donemler savunmasi ile yerden yere vurulan dallas'a kalan surede sadece iki sayi atip seriyi 4-3 kaybetmeleri portland'i nba tarihinin kiyisindan dondurmustu. hazir bu seriden bahsetmisken nick van exel'e saygi durusunda bulunmadan gecmeyelim. son ceyrege 12 sayi 3 asist sigdirip mavs'i ayakta tutan adamdi nowitzki ile birlikte.

    fakat sanirim asil yikici olan 2000 playofflarinda bu sefer de lakers'a karsi seriyi 3-1'den 3-3'e getirip serinin son ceyreginde de 15 sayilik farki yakalamisken brian shaw'a teslim olmalariydi. isin ilginc tarafi: sezon basinda lakers'a gitmek isteyen pippen'i houston'dan takas etmek icin kelvin cato, stacey augmon, walt wlliams, ed gray ve carlos rogers rockets'a gondermeyi planlayan blazers kontrat tutarindaki eksiklikten dolayi shaw'i arayip takasi tamamlayabilmek icin kendisinin veteran minimum kontratina ihtiyaci olduklarini, tek yapmasi gerekenin kendisine gonderilecek yeni sozlesmeyi imzalayip ekstradan 1 milyon dolar kazanmak oldugunu soyluyor. shaw kabul ediyor ve takas gerceklesiyor. takas tamamlanir tamamlanmaz da rocket's shaw'i serbest birakiyor ve shaw da boylece lakers'in yolunu tutarak sanki portland'in basina gelenler yeterince dramatik degilmis gibi maglubiyete baska pencere aciyor.

    yine lakers'a gitmek isteyen pippen'in son ceyrekte sifir cekmesi, mike dunleavy'in shaq ile horry'yi darmaduman eden rasheed wallace'si 3. ceyregin son dakikasi ve 4. ceyregin ilk iki dakikasinda bench'te oturtmasi, sabonis'in foul problemi ve fouled out olmasi ve o meshur alley up'ta brian grant'in savunma zaafi yenilgiye konan diger baharatlar oldu.

    son olarak o seriyi portland kazanmis olsa bugun lakers'in three peat'ini baslamadan bitirip sampiyon olmus bir portland konusabilirdik. belki de portland portlandligini yapar ortaya yine muhtesem bir drama cikartarak indiana'nin tarihindeki ilk sampiyonluguna katkida bulunurdu. kim bilir?

    tarihi her ne kadar talihsiz seruvenler dizisi gibi olsa da bazen asagidaki gibi izlemesi muhtesem, mucizevi anlar da yasatiyor.

    https://www.youtube.com/watch?v=oa4gdn42vhc
  • kendi elleriyle hanedan olmayı reddetmiş takım. önce jordan'ı, sonra durant'ı draft etme şansları varken iki draftta da pivot seçip, seçtikleri pivotlar kariyerleri boyunca sakatlıklarla boğuşan işe yaramaz adamlar haline gelmişlerdir. şehir olarak komple bir banyo yapsalar yeridir.
  • dün gece 30. galibiyetini alan takım.
    ilk 15 galibiyet 24 mağlubiyetle beraber gelirken ikinci 15 galibiyetleri son 18 maçta geldi.

    şaka gibi ama 15-24 başladıkları sezonu 15-3 ile devam ettiriyorlar.

    damian lillard all-star'a seçilmediğini öğrendiğinden beri mvp gibi oynuyor.
    kankası cj mccollum (bkz: 58693353) üzerine düşen görevi fazlasıyla yapıyor.

    şu anki gidişatlarıyla batı'yı en kötü 5. olarak bitirmeleri kuvvetle muhtemel.
    geçen sezon sahaya çıkan ilk beş oyuncusunun dördünü kaybeden bu takımın şu oyunu benim gibi basketbol severleri ziyadesiyle mutlu ediyor.

    godspeed rip city
  • nba tarihinde hep kalbur üstü ve umut verici kadrolara sahip olup, bunu başarıya dönüştürmekte ezelden beri bazı sıkıntılar yaşayan takım. 70'li yılların başında kurulan bu takım, iç içe geçişkenli logosuyla ve kırmızı siyah beyaz renkleriyle sevdiğim bir takımdır. portland da tripli bir şehirdir bu arada, orayı da severim.

    nba'in sıkı takipçisi olmaya başladığım 90'lı yıllar başta olmak üzere, nba'i uzun yıllardır, zaman zaman aralıklar olsa da, bir şekilde takip ediyorum. bu takım hep yıldızlara sahip oldu, iyi bir grup basketçiyi bünyesinde barındırdı; ama hep böyle bir problem çocuklar, bir istikrar sıkıntıları, bir sakatlıklar, bir eksiklikler blazers'ı durdurdu.

    hippi pivot bill walton'un kısa süreli mucizesiyle daha ilk playofflarında 77'de bir adet şampiyonluk yaşadılar (herhalde ilk playoffunda şampiyon olan tek takım olsalar gerek). walton'un sakatlanması bilmemne derken bu rüzgar çok sürmedi. 80'li yılların ilk-orta dönemlerinde bir süre kiki vandeweghe, jim paxson gibi isimlerle bir süre sürüklendiler. ama bu yıllarda da aynı zamanda ileride nba finali görecek iskeletleri draft seçimleri ve çeşitli takaslar neticesinde oluşmaya başladı. 80'li yıllar bakımından portland hep michael jordan'dan önce sam bowie'yi seçtikleri meşhur 84 drafti ile konuşulur (benzer rolde drexler gibi bir adam varken o dönem takımın ihtiyacı bir uzundu - bowie'nin sakatlıktan tepetaklak olacağını ve mj'nin de bu düzeye ulaşabileceğini öngörmek zor - benzer bir durum gelecekte kevin durant'ten önce seçtikleri greg oden vakasında da yaşanacaktı). takımın en üst düzeye çıktığı ilk yıl 89-90 sezonuydu. 90 yılında detroit pistons ile nba finali oynadılar. takımın süper yıldızı clyde drexler idi. oyun kurucu pozisyonunda dönemin saygın isimlerinden, zeki ve oyunu iyi okuyan, portland emektarı terry porter vardı. buck williams uzun forvet, kevin duckworth pivot, jerome kersey ise kısa forvet pozisyonunda ilk 5'teydiler. buck iyi ribauntçu ve savunmacı, kendini kanıtlamış etkili bir pota altı ismiydi. kersey aslında düz bir herifti ama blazers'ta prime-time'ını yaşadı. rahmetli duckworth süper bir yetenek değildi ama all-star'a kadar yükseldi o dönem. 6. adamları keline karşın bandanasını asla çıkarmamasıyla tarz oluşturan, etkili bir şutör olan clifford robinson idi. koç da kings'ten de iyi bildiğiniz rick adelman'dı. temel olarak drexler dışında süperstarları yoktu ama takımda kimyası tutan bir çekirdek oturttular ve iyi bir uyum oluşturdular. bu çekirdek yıllar yılı portland'ı batı'da zirvelerde tuttu. her kadroya kafa tuttular. drazen petrovic, danny ainge gibi bildik isimler de bu kadroda bir dönem yedekler arasında yer aldı.

    bu çekirdek 90'da finalde detroit pistons'un kötü oğlanlarına (bad boys), 91'de batı finalinde lakers'a,92'de yine finalde jordan'lı pippen'lı şikago'ya yenildi ve şampiyonluk kazanamadı. ancak dönemin etkili takımları arasında yerlerini aldılar.

    92'de mario elie ve rod strickland gibi bilindik iyi basketçiler de bu ekibe katılmıştı.92 finalinin kaybından sonra adeta bir gerileme başladı. 93'te clyde the glide'ın yarısını sakat geçirdiği sezonda (ki sakatlık hali daha sonra ilerleyen yıllarda da düzenli tekrarlayacak ve blazers'ın performans düşme sebeplerinden biri olacaktı) ilk turda san antonio'ya elenmeleriyle şampiyonluk hulyaları toptan geri dönmemek üzere sona erdi. yaş almakta olan buck williams'ın performansı düşmeye başladı. daha düz adamlar olan duckworth ve kersey'nin performansı da iyice düşüş ibresine girdi. çekirdek biraz yaş almıştı; ama bundan da ziyade performansları düşmüştü. böyle olunca da o çekirdek kadro zaman içinde yerlerini diğer oyunculara kaptırdı ve dağıldı; zaten bir süperstar olan drexler hariç hiçbiri de yeni gittikleri takımlarda pek düzgün bir şey yapamadılar.

    ama bu düşüşe rağmen portland playoff yapabilecek ve halen belirli bir kalibreyi koruyabilecek derecede iyiydi. ancak ilk turdan öteye geçemiyorlardı. 94 itibariyle rod strickland ve clifford robinson artık ilk beşin standart adamlarıydılar ve bu yıllarda kendilerini iyice kanıtlayan, takımı sürükleyen isimler oldular. duckworth gidince yerine harvey grant ve chris dudley süre almaya başladı (ki çok düz adamlardı ikisi de - hele ki dudley, nba'deki bu beyaz pivot yetersizliğinin fenomenlerinden bir herifti). 94'te nihayetinde bu düşüş rick adelman'lı dönemin sonunu getirdi; yerine p.j. carlesimo geldi. sixers'tan bildiğiniz aaron mckie de kariyerine burada başlamştı. yine aynı yıllarda uzun yıllar sovyet vatandaşı olmanın yarattığı engellerle nba'e gelemeyen arvydas sabonis de sonunda portland'a geldi. ancak ne kadar müthiş bir basketbolcu olsa da, sakatlık durumundan çok çekecek ve istenen süreleri alamayacaktı.

    sonunda 96'da drexler şampiyonluk yüzüğü hayaliyle olajuwon'lu houston'a gidecek ve hayaline nihayet erişecekti. bu gidiş portland'ın performansında ciddi fark yaratmayacaktı (takım benzer kazanma oranlarıyla playoff'lara hep çıkıyordu ve fiks ilk turda eleniyordu); ancak takım yeniden yapılanıyordu. eski çekirdek beşin tamamı ayrılmıştı. clifford robinson bir numaralı skorer olmuştu (ancak 97'de suns'a gidecekti; orada portland'daki verimliliğine tam olarak ulaşamadı). strickland wizards'tan rasheed wallace ile takas edildi. yetenekli olmasına karşın nba'in yakın dönemdeki en sayko isimlerinden isaiah j.r. rider, nets'in oyun kurucusu kenny anderson, bench'ten gary trent, stacey augmon ve aaron mckie destekli yeni bir döneme girilmişti. yine o yıllardır ki portland'ın jermaine o'neal 'ı draft etmesi. ama adam liseden gelmeydi, daha çok gençti ve uyum sağlaması sürecekti. bu esnada ona doğru düzgün de şans verilmedi ve daha ziyade alay konusu olarak geçti portland yılları. ancak portland'dan takas olduğu gibi indiana'da parlayacaktı.

    takıma 98'de damon stoudamire da katıldı.toronto'da iyi performans vermiş bir oyun kurucuydu. potansiyelli bir herifti. portland'da zaman içinde uyuşturucunun da katkısıyla kendi kendini bitirdi. yine aynı yıl gelenlerden brian grant, nba'de iyi bir kariyer geçirecek isimlerden olacaktı. rasheed wallace, grant ve sabonis ile iyi bir pota altı gücü vardı blazers'ın. 99 yılında bu kadroya jim jackson, bonzi wells, greg anthony, walt williams gibi isimler de eklemlenecek ve mike dunleay koçluğunda portland tekrardan konferans finali görecekti (spurs'e elendiler en son). houston'da barkley ile dalaşıp portland'a gelen scottie pippen, nba'in kendini kanıtlamış underrated şutörlerinden steve smith (ki tam zamanında yapılan bir takasla isaiah j.r. rider'ın nba kariyeri tepetaklak düşmek üzereyken kendisini smith'le takasladılar) ve detlef schrempf'in de katılımıyla 2000 yılında da aynı performansı tekrarladılar; hatta şampiyon lakers'ı 7. maça kadar zorladılar. ama kader utansın, yine olmadı.

    2001'de shawn kemp, dale davis gibi veteran isimler takıma katıldı. strickland geri döndü. hem 2001 hem 2002'de playoff'a kaldılar - fakat bu sefer belaları lakers'tı; 2000'de konferans finalinde yenildikleri lakers, 2001 ve 2002'de de ilk turda onları eledi.. 2004 itibariyle pippen emekli oldu. takım bu dönemlerde kendilerine "jail blazers" lakabını verdirecek arıza çocuklardan oluşuyordu. bu arızalardan biri olan rasheed wallace artık yıllardır franchise'ın marka ismiydi bir nevi (sabonis'in suratına havlu fırlatacak, sabonis de dönüp bir sene litvanya'da oynayacaktı; uyuşturucu bulundurmaktan da sabıkalıydı - wallace bu dönemde yine teknik faulleriyle ve hakem sataşmalarıyla meşhurdu, ki nba'de bir sezonda en çok teknik faul rekoru hala ondadır). stoudamire birkaç kez uyuşturucu bulundurmaktan sabıkalanacaktı. yine ağır arıza olan, kavga dövüşten yakası kurtulmayan, hakemlere sataşan taraftarlara diss atan bonzi wells deli meli de olsa iyi gelişim göstermişti. randolph takım içi kavga, problem işlerinde, uyuşturucu sabıkasında yine önde gelen jail blazers isimlerindendi. derek anderson (kazmanın tekidir - bir de bu adam için steve smith'i gönderdiler ne varsa), ruben patterson (çocuğunun dadısına cinsel tacizden sabıkalı - kadına şiddetten ve kavga dövüşten yargılanmış - sonra zach randolph ağzını yüzünü patlatacaktı), uyuşturucu müptelası ve hayvana eziyetten sabıkalı qyntel woods gibi adamlar da bu jail blazers'ın yeni yüzleriydi. bu herifler koçlarına bile boyuna dadanan adamlardı.

    2005'e gelirken portland, jail blazers'ın belalarını takımdan şutlama kararı aldı. bonzi wells adeta sırf gitsin diye doğru düzgün bir karşılık olmaksızın yollandı (takım şutör olarak darius miles'a düştü - ki kendisi efsanevi bir draft balonudur). davis takaslandı. wallace takaslandı, wallace'ın takaslanması sonucu gelenler, defansif star theo ratliffve zaten kendini kantlamış shareef abdur rahim'di. takıma katılan yeni isimler boş değildi (ratliff ve abdur rahim sıkı adamlardı); bir de yeni parıldayan ve o sezon en çok gelişme gösteren oyuncu ödülünü kapan zach randolphstar olarak ortaya çıkmıştı...sezon ortası wallace gidince onun skor boşluğunu doldurması gereken abdur rahim pek süre alamadı ve ilk beşte de oynamadı (nedenini bilemiyorum, belki koçun kararı, belki fiziksel durumudur - derek anderson gibi bir kazma oynuyordu kısa forvette zira). neticeten bu yeniden yapılanma pek başarılı olmadı ve uzun yıllardan sonra portland ilk kez 2004'te playoff'a 41-41 ile kalamadı. bu düşüş 2004-2005 sezonuna da uzandı ve durum daha kötüleşti. randolph ve abdur rahim'in sakatlıklarının da payıyla, bu sezon uzun yıllardan sonra ilk kez 20'li galibiyetlere kadar düştüler. draftte yüksek sıradan sebastian telfair ile berbat bir seçim yaptılar. yeterince sıkıntılı adam yokmuş gibi nick van exel de takıma geldi. neyse ki bu 2005 itibariyle darius miles, derek anderson gibi adamların kazma oldukları tescillenmiş oldu. anderson houston'a gitti. stoudamire uzun yılların sonunda nihayet takımdan ayrılıp memphis'e gitti. abdur rahim de takımdan ayrıldı (free agent idi ve kings'e gitti).

    2006-2007 itibariyle takım iyiden iyiye dibe vurmuştu. zach randolph bir yıldız haline gelmişti, ama o da jail blazers döneminin bir kalıntısıydı ve takım içi uyumsuzlukta, kanun karşıtlığında da bir markaydı. ama takımda başka bir adam da kalmamıştı. ratliff ise düşüş emareleri gösteriyordu. takım o kadar vasattı ki, beşi şöyleydi: juan dixon, darius miles, steve blake, zach randolph, joel przybilla.. 2007 itibariyle franchise'ın kaderini değiştirebilecek olaylar yaşandı. lamarcus aldridge, brandon roy ve jarrett jack draftlerin ve draft dönemi takaslarının neticesinde geldiler. heyecan verici bir takıma dönüşme emareleri gösteriyorlardı. ancak yine aynı sezon, gittiler yıldızları randolph'u steve francis (ki gelir gelmez kontratını 30 milyon dolar karşılığı buy-out yapıp serbest bırakacaklardı) ve channing frye karşılığı new york'a takasladılar. neden böyle bir şey yaparsın ki? muhtemelen hesap bir yeniden yapılandırma ve cap space hesabıydı; yani takım bir beladan ve 4 yıllık yüksek kontratından kurtulacak, karşılığında da aynı kontrata iki yıllığına sahip francis'i alacak ve derhal free agent yapacaktı; ama yine de akıl almaz hareket. velhasıl, daha önceki birkaç sezonda olduğu gibi yine nate mcmillan koçluğunda 2007 ve 2008'de de playofflara kalamadılar. 2007 draftinde greg oden'ı birinci sıradan seçerek (ki o draftte kimler kimler vardı), oden'ın bitmek bilmeyen sakatlıkları neticesinde franchise'ın yıllarını çöpe atmış oldular. oden çok yetenekliydi bilmemneydi ama sakatlığa yatkınlığı da biliniyordu (ki ilk sezonu bile oynayamadı). kağıt üstünde portland'da 5 sezon kaldı, ama sadece bir sezon doğru dürüst oynayabildi. ameliyattı bilmemneydi derken, hacamat oldu. nate mcmillan'a oyuncuyken kıldınız, koçken daha da kıl oldunuz. roy ve aldridge takımı sırtladılar, ama yine playoff'a çıkaramadılar. bu yıllarda bu franchise'dan bir sürü vasıfsız basketçi geçti. sadece bu takımdan süre alabilecek vasat oyuncular diyarı oldu takım. ne bileyim işte bir martell webster, yukarıda sayılan 2006-2007 beşinin randolph dışındaki oyuncuları vs..

    2008'de nicolas batum (7 sene, çoğunlukla ilk 5 oynayacaktır sonra blazers'ta), sergio rodriguez ve rudy fernandez da takıma katıldı. böyle bir küçük avrupa havası yaratıldı, kadro derinliği genişlemiş oldu. roy ve aldridge'in gelişimi, derinleşen kadronun da katkılarıyla nihayet 2009'da playoff'a (ilk turda rockets'a elenmek üzere) kaldılar. sonrasında marcus camby, juwan howard, andre miller gibi veteran isimleri kadroya kattılar ve yine 2010'da da playoff yaptılar (bu sefer de ilk turda suns eledi). artık eski playoff takımı hüviyetlerine dönmüşlerdi ama yine hep ilk turda eleniyorlardı. takıma gerald wallace da katıldı ve yine playoff'a gittiler 2011'de ve yine ilk turda dallas'a elendiler.

    bu playoff katılımları zinciri, 2011 yılında brandon roy'un sakatlık nedeniyle basketbolu bırakmak zorunda kalmasıyla yeniden bozuldu. wallace da takımdan ayrıldı. neyse ki aynı sezon mcmillan'ı sonunda kovdular ve sakatlıktan hiç oynayamamış oden'la da yolları ayırdılar. gelenler arasında bir sezon kalacak jamal crawford vardı ama takımın yükü aldridge'in üstündeydi adeta ve o da tek başına yetmiyordu. 2011, 2012 ve 2013'te playoff'lara kalamayacaklardı. neyse ki 2012'de damian lillard'ı (yılın çaylağı da oldu), 2013'te de c.j. mccollum'u draft edeceklerdi, wesley matthews, robin lopez, al farouq aminu gibi isimlerden de katkı alacaklardı da , terry stotts koçluğunda 2014 yılından başlayarak performans artıracak ve bir daha playoffları kaçırmayacaklardı. 2014 yılında hızlı bir geri dönüş yaptılar ve 2000'den beri ilk kez konferans yarı-finallerine kadar geldiler. 2015'te aldridge free agent oldu ve spurs'e gitti. eksikliği neticesinde takımın kazanma oranları ve performansı biraz düştü, ama zaman içinde c.j. mccollum da yıldızlaşmaya başlayınca beklendiği ölçüde ciddi bir kayıp hissedilmedi. 2016'da belalıları olacak olan golden state'e konferans yarıfinalinde elendiler.

    2016'da maurice harkless, 2017'de de sakatlıklarla yine arası çok iyi olmayan bir isim olan jusuf nurkic takıma katıldılar. son sıraan playoff'a kalıp yine gsw'ye ilk turda elendiler. 2018'de kazanma oranları arttı; lillard ve collum'un taşıyıcılığına nurkic de katkı vermeye başlamıştı (yine ilk turda elendiler playoff'ta). 2018-19'da ise uzuuuun yıllardan sonra ilk kez konferans finaline kadar yükseldiler (kadroya eklemlenmiş bir enes kanter de vardı ve üçüncü kez playoff'ta belalıları gsw'ye elendiler - lillard olsam gsw'ye çok kurulurdum). 2019'a yine collum ve lillard önderliğinde çıkıyorlar. kontratları biten enes kanter ve al-farouq aminu'yu kaybettiler. ancak yedeğe mario hezonja'yı eklediler; bir de nba'in önemli defansif kudretlerinden sayılabilecek, iyi bir rim protector (pota altı koruyucusu) elemanı olan hassan whiteside'ı miami'den takasla getirdiler. nurkic sakat durumda; ama sağlıklı kalabilirse ve whiteside da randıman verebilirse, playoff'un ileri noktalarına gelecek bir takım durumundalar.
  • kaan kural: portland'in tavanı çok düşük abi. bu takım play-offa girse ne olur. ilk turda elenir. takımı dagitmalari lazım. lillard ve mccollum formulu islemiyor.

    damian lillard: ok, ı got you bro.
  • 7 maçlık son zamanların en çekişmeli playoff serisinden (bkz: 4 mayıs 2019 portland denver maçı) 4-3 galip ayrılarak 19 yıl sonra tekrar nba konferans finaline katılmaya hak kazanmış oregon eyaletinin takımı.
hesabın var mı? giriş yap