• didem madak'ın 2007 yılında çıkmış olan şiir kitabı.
  • "...
    derhal bir manifesto yayınlamalıydım.
    koklayarak ve avlanarak şiir yazma tekniğini bulmuştuk.
    artık çatıları ters çevirebilir, içinde yağmur suyu biriktirebilirdim.
    sonra saçlarıma sürerdim uzasın diye
    trafik lambalarını üçlü göz farı seti olarak görebilirdim
    gözlerime sürerdim ne güzel rengârenk.
    elektrik direklerini salladığımda dolunaylar dökülürdü
    kırılmazdı hiç, hiç kırılmazdı
    sofranın ortasına koyardık parlak parlak
    bir aydınlanma ruhu içinde felaket yalnızdık
    ..."
  • başında "bu kitap ısrar üzerine yazılmıştır." ifadesi bulunan, didem madak'ın 3. ve son şiir kitabı.
  • hadi o zaman;

    pulbiber mahallesini tanıyalım

    mahallemizde durmadan darbuka çalıyorlar
    erkes nedense asan'dan hamile
    düm-tek çocuklar doğuracak kadınlar bahara
    burada aşklar fena şehla, şahane aşkları
    incesinden sosyeteye bırakıyorlar.
    acı yok bizim mahallede sanki hiç olmamış
    yalnız şarkılara fazla pulbiber atıyorlar.
    "kimbilir" çocuklar doğacak bahara
    babası canı cehenneme çocuklar
    pulbiber taneleri yapışmış dudaklarına
    saate bakıyorum düm-tek düm-tek ilerliyor
    baharat kavanozunda bir akrep buluyorum kimsesiz
    küfrediyor yelkovana, bensiz ne cehenneme gitti bu hayta!
    karaköy vapuru bize uğramadan gitmiyor asla
    bir elma tıkıp ağzına yolluyoruz, çok bağırmasın maksat
    sebepsiz kederlerdeyiz leman'la
    bağırıyoruz esasında sustuğumuzda
    düdüğüz biz, düdük, valla billa!

    iki yaşlı ve iki başlı iki gövel ördek gibi
    gölümüzde yüzüyoruz kanımızdan canımızdan
    mahalleli pulbiber ekiyor suyumuza
    nilüferler gibi açılıyor taneleri.
    güzel ve ağırdılar diyecekler
    oysa paytak ve kırmızı kanatlıyız
    bizim familya uçar, uçarıdır, uçacağız...

    yanlış da olsa fiiller için çekici bir kadınım

    pulbiber mahallesinin düm-tek tarihinde
    acıdan sızlarken burnumuzun direği
    morarmış çarşaflarımızı bayrak diye asardık
    dokunsalar dağılırdı iyi pişmiş kurabiyeler gibi kalbimiz
    kıtırdı ve çıtırdı
    nedense iki kuşun ismine benzerdi kalbimiz
    biz böyleydik işte, lezzetimiz de böyle... böyle... böyle

    bu mahalleye cenevizlilerden kalmışım
    bir elli altı santimlik bir kule olarak
    ferman tarihinse
    göğe doğru uzanan bu beden de bizimdir icabında.
  • "..bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta
    odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım
    musevi bir kadının ruhu dolaşıyor evde, ya da müslüman
    ya da ataist bilmiyorum
    gelip yamuk tabloları düzeltiyor, biraz çorba içiyor mutfakta
    sanırım yağmuru yapısalcı bir yaklaşımla karşılıyor
    saçma bir kadın, anlaşılmaz
    ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan
    iyidir adanmak, yalandan
    bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.."
    s. 30 (mahallede bomba patlıyor)

    "..yaraların sarılmayan kısmında patlardı flaşlar.
    tilkilerimin kuyrukları birbirine değiyor
    kısa devre aralarında yaşıyordum.
    birbirlerine gönderdikleri fotoğraflara baktım.
    aleni yasadışı dinleme yapıyordum.."
    s.43 (pespaye kedinin asaletini anlatan satırlar burada başlamaktadır:)

    "..böylece evde deli beslemeyin uyarılarına aldırmadan
    ve hiç korkmadan bir deli beslemekten
    çamaşırların kurumasını bekledim, yemeğin pişmesini
    bebeğin doğmasını
    küfrün sokaklarında lambaların yanmasını
    çimentonun donmasını
    mafya babanın başımda kahkahalar atmasını
    cesaretin varsa gel demelerini bekledim.."
    s.55 (karşılıksız hayat)
  • (bkz: pulbiber mahallesini tanıyalım)

    ... sebepsiz kederlerdeyiz leman'la
    bağırıyoruz esasında sustuğumuzda ...

    ama ne güzel...
  • hikayenin urfada gectigini dusundugum kitaptir.
  • zorla guzellik olmaz sozunu yanlislamis kitap. israrlar uzerine yazmis bu kitabi didem madak, bir nevi zorla guzellik oldurmuslar.

    "güzel günlerimiz oldu.
    ne parantez açmak isterdim ne bir virgül koymak. "
  • bizden başkalarına, onlara, çocuklara

    o gün içime çok şarap döktüm
    o gün içime çok kahve döktüm
    sanırım lekelerin ülkesine gelin gidecektim
    zamanın başı bacaklarımın arasından çıkmıştı
    galiba yine doğuruyordum
    bu sefer melek biçiminde bir bebek
    bir daha sefere yürek, en son bir kelebek.
    kendimi hz. meryem'in pulbiber şubesi gibi hissediyordum.
    tüm zamanlarım kanatlanıp uçuyordu
    rahmin kadar konuş diyorlardı bana
    hamile kalıyordum oysa durmadan roman kahramanlarından

    lekelerin ülkesine gelin gidecektim
    gidip bir ambulansa şoför olacaktım.
    kanamalı bir hastam var abi, durmadan doğuruyor da...
    ya da caddede tramvay
    kırmızı bir kaynaştırma harfiydim
    elbette çanlarımı çalacaktım
    ben tünel olacaktım, sevgilim istiklal!
    en son taksime varacaktık.
    ünlü bir aşk şarkıcısı olacak,
    istanbul'un vücudunda turneye çıkacaktım.
    annemin ölümünü eskiciye satacaktım
    on mandal karşılığında.
    bol rüzgarlı bir balkonum olacaktı, dalgalanacaktım

    soba çıra parçaları hayal etmeye başlamıştı.
    kışın çam kokulu soluğunu istiyordum
    hayatımın gizli yerlerine fare zehri koymuş bekliyordum.

    zamanın başı bacaklarımın arasından çıkmıştı
    eski eski kokuyordum.
    büyüyordum, büyüdüğümden emindim, biliyordum.
    kendimi elimde ekşi bir elma gibi atıp tutuyordum.
    havaya atıp yakalıyordum
    aramızda geçen zamandı, biliyorum kanatları vardı
    kimbilir bu gidişin dönüşü olacak mıydı?

    mahallemizde bomba patladı
    kulemiz yıkılmadı
    yıkılmadı, ayaktaydı!
  • kendimi şu hayatta hiçbir yere ait hissedemedim. nerelisin diyenlere, annem şuralı, babam buralı, ben ise orada doğdum şimdi ise na burada yaşıyorum diye cevap verdim. bir yere ait hissedememek kötü şey herhalde. ne de olsa hayatın alışılmışlarından, oılmazsa olmazlarından bir yerli olmak.

    buldum işte 23 yıllık hayatımın tam da şu anında. ben pulbiber mahalleliyim.
hesabın var mı? giriş yap